Kategori arşivi: Günlük Paylaşımlar

İngiliz Üniversitesin’den Risale-i Nur Programı

İngiltere’nin saygın üniversitelerinden Durham Üniversitesi’nde Bediüzzaman Said Nursî’nin Risale-i Nur eserleri, düşünceleri ve öğretileri ile ilgili doktora ve araştırma çalışmaları yürütecek olan Risale-i Nur Araştırmaları Programı başlatıldı.

Geçenlerde İstanbul’da gerçekleşen Risâle-i Nur Sempozyumu vesilesiyle görüştüğümüz Prof. Dr. Colin Turner, bize İngiltere’de devlet üniversitesinde başlattıkları Risâle-i Nur üzerine doktora ve araştırma çalışmalarına dair müjdeler vermişti. O röportajımızda Turner bu çalışmalarını şu ifadelerle müjdelemişti: “Bu çalışmamız Avrupa’da Risâle-i Nur üzerine temellendirilmiş ilk çalışma özelliğini taşıyor. İngiltere’nin Durham Üniversitesi’ne bağlı olacak. Belki de dünyada bile ilktir, tam bilemiyorum. İnşallah gelecek sene İngiltere’de Risâle-i Nur üzerine bir de uluslararası konferans düzenleyeceğiz.”

Bu müjdeden sonra bir çok okuyucu bu çalışmanın detaylarını öğrenmek istediklerini belirtti. Biz de yeniden Turner’e sorduk ve çalışmanın detaylarını sizin için öğrendik. Söz konusu çalışmayla ilgili bir de internet sitesi linki veren Turner, Durham Üniversitesi’nde yürütülmekte olan Risâle-i Nur Araştırmaları hakkında bilgi verdi.
Turner’in verdiği bilgilere göre Risâle-i Nur Araştırmaları (Risâle-i Nur Studies), İngiltere’nin Durham Üniversitesi’nin Orta Doğu ve İslâm Araştırmaları Enstitüsü’ne (Institute for Middle Eastern and Islamic Studies) bağlı olarak çalışan bir departman şeklinde faaliyetlerini yürütüyor. Durham Üniversitesi’nin web sitesinde de konuyla alâkalı bilgiler bulunuyor.

Sitede Risâle-i Nur Studies başlığıyla yer alan kısımda bu programın uzun vadeli amacının “Bediüzzaman Said Nursî’nin 6000 küsûr sayfalık Risâle-i Nur adlı Kur’ân tefsiri eserlerinde işlediği fikir ve öğretilerini disiplinler arası bir şekilde analiz ve etüd etmek” olduğu belirtiliyor. Programın kısa vadeli hedeflerinden birinin ise “İngiltere ve Avrupa’da Nursî ile ilgili çalışmaların müzakeresi, araştırılması ve geliştirilmesinin kolaylaştırılması ve teşvik edilmesi” olduğu vurgulanıyor.

Durham Üniversitesi’nin sitesinde program ile ilgili verilen bilgilere göre bu programda 5 ana başlık altında araştırmalar yapılıyor:

*Said Nursî’nin söylemlerinin kökenleri ve gelişimi ve Risâle-i Nur’da yer alan Nursî tarzı tefsir anlayışının gelişimi,

*Nurcu hareketin tarihi ve çeşitli fraksiyonları.

*Sufî düşüncesinin evrimi ve bunun Risâle-i Nur ile ilgisi ve Risâlelerde Celâleddin Rumî, İbni Arabi, Abdülkadir Geylani ve İmam Sirhindi geleneklerine yapılan referanslar.

*İslâmda batın ve zahir nosyonu ve dinsel dışsalcılık.

Günümüz Türkiye’sinde İslâmî düşünce ve Nurculuk hareketleri.

Sitede ayrıca sözkonusu program çerçevesinde İngiltere ve Türkiye’den akademisyen ve kuruluşların işbirliği ile çeşitli akademik çalışmalar yapılacağı, seminer, atölye çalışmaları ve konferanslar düzenleneceği belirtiliyor.

Durham Üniversitesi’nde yürütülen Risale-i Nur Araştırmaları Programı’nın vereceği hizmetler ise şu şekilde sıralanıyor:

*Program bünyesinde doktora düzeyinde araştırmalara nezaret etmek.

*Bediüzzaman Said Nursî düşüncesi ile ilgili yaz kursları ve sertifika programları düzenlemek.

*Dışarıdan gelecek araştırmacılar için İngilizce kursları düzenlemek.

*Risâle-i Nur üzerine konferans ve seminerler organize etmek.

İlgili araştırma alanlarında danışmanlık hizmeti sunmak. Bunun yanında web sitesinde, Colin Turner’in de daha önce bahsettiği gibi, Türkiye’den ve dünyadan bir çok ilim adamının katılacağı geleneksel bir Risâle-i Nur Konferansı’nın İngiltere’de her sene düzenlenmesi ile ilgili çalışmaların devam ettiği belirtiliyor. Sözkonusu program ile ilgili daha detaylı bilgiler Durham Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan ve Risâle-i Nur Araştırmaları Programını da koordine eden Prof. Colin Turner’dan ( c.p.turner@durham.ac.uk) edinilebilir.

Durham Üniversitesi

1832 yılında kurulan Durham Üniversitesi, İngiltere’nin Durham ve Stockton şehirlerinde eğitim faaliyetlerini sürdüren saygın üniversitelerinden biri. Üniversitede Sanat ve İnsan bilimleri, Fen ve Sosyal Bilimler ve de Sağlık departmanlarına bağlı bölümlerde eğitim veriliyor. Üniversitede 100 ülkeden 12 bin öğrenci eğitim görüyor.
Umut Yavuz

Medarı iftiharımız olan bu yazıyı siz kardeşlerle paylaşan:
Abdülkadir Haktanır

Cuma Duası (Cumanız Mübarek Olsun)

Abdülkâdir Geylânî Hazretleri(K.S.)’nin Duası…

“Ey Yücelerden Yüce Rabbim! Bütün mal ve mansıp sahipleri kapılarını sürmelediler. Sen’in yüce dergâhının kapısı ise bir dileği olanlara her zaman açıktır.

Ya Rabbî, ya İlâhî! Yıldızlar gaybûbet âlemine, gözler de uykuya daldılar. Sen ise, ey Rabbim, Hayy’sın, Kayyûm’sun; uykudan, uyuklamadan münezzeh ve müberrâsın.

Ya Rab! Gece, karanlığıyla mevcûdâtın üzerini örtünce döşekler de seriliverdi ve sevenler sevdikleriyle baş başa kaldılar. Sen, Sen’in yolunda, Sana ulaşma istikametinde cehd ü gayret içinde bulunanların biricik sevgilisi, (benim gibi) yalnızlık gurbetine maruz kalanların da yegâne enîsisin!

Ya İlâhî! Ulu dergâhına sığınan bu kimsesiz kulunu kapından kovacak olursan, ben gidip hangi kapıya iltica edebilirim!? İlâhî! Yakınlığından mahrum edersen beni, o zaman kimin yakınlığını umabilirim!? İlâhî! Şayet Sen bana azap etmeyi murad buyurursan, ben biliyorum ki, cezalandırılmaya fazlasıyla müstahakım. Fakat affınla sarıp sarmalarsan, yine biliyorum ki o da Sen’in lütfun ve keremindir.

Ya Seyyidî, ya İlâhî! Marifet erbabı kulların Sen’i bulduklarında Sen’den başka ne varsa hepsinden yüz çevirmişlerdir. Salih kulların Sen’in fazlınla necâta ermiş, taksîratı pek çok günahkârlar da ‘tevbe, ya Rabbi!’ deyip yine Sen’in kapına yönelmişlerdir.

Ey affı güzel Rabbim! Ne olur, affının serinliğini ve marifetinin halâvetini benim ruhuma da duyur ve beni onlarla doyur! Her ne kadar ben bunlara lâyık olmasam bile, haşyetle önünde iki büklüm olup ikâbından sakınılmaya lâyık olan da, mücrimlerin günahlarını bağışlama şânına yaraşan da yalnız Sen’sin!”

Nurnet.org

Cuma Duası (Cumanız Mübarek Olsun)

Efendimiz (A.S.M.)’ın Taifteki Duası:

‎”Allahım! Kuvvetimin za’fa uğradığını, çaresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakir görüldüğümü ancak sana arz ederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayıf görüp de dalına bindiği biçarelerin Rabbi sensin..

İlâhî, huysuz ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayâtımın dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana merhametlisin.

Ya Rabb, eğer bana karşı gazablı değilsen, çektiğim belâ ve sıkıntılara hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek kadar geniştir.

Ya Rabb, gazabına uğramaktan, rızandan mahrum kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen nuruna sığınırım. Razı oluncaya kadar işte affını diliyorum. Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir…”Amin.

Nurnet.org

Tevbe ve İstiğfar

Avustralya’da bir televizyon kanalında yapılmış olan konuşmanın metnidir.

Eşsiz, olgun ve engin dinimiz, bizlere hayatın boş, manasız ve gayesiz olmadığını ihtar ediyor. Bu konuda pek çok dinî, felsefî ve ilmî delil de bulunmaktadır. Bunlara göre insanoğlu dünyaya, denenmek ve imtihan edilmek üzere gönderilmiştir. Kim bu dünya hayatını iyi değerlendirir, ahlâka ve dinî emirlere uygun bir şekilde yaşar, diğer insanlara ve yaratıklara iyiliklerde bulunur ve yararlı olabilirse yüce Allah’ın rızasını, hoşnutluğunu kazanacak, böylece de sonsuz güzelliklere ve mutluluklara kavuşacaktır. Şu kadar var ki bu tarz yaşamak herkes için kolay olmamaktadır. Hele bugün, pek çok insanın, hatta birçok inançlı kimsenin, bu önemli konu ile ilişkisi zayıf bir durumdadır. Yaşam kavgası ve menfaat hırsı, hayatı aslî ve ulvî gayesinden saptırmıştır. Çalışma, direniş, zevkler ve üzüntüler arasında büyük çoğunluk kendi rûhî ihtiyaçlarını göremiyor. Hayatın, ölümün, sonsuzluğun mahiyeti hakkında dışardan ve kendi içinden gelen uyarıları duymuyor veya bunlar üzerinde derin düşünemiyor.

Halbuki bu çıkmaz yoldan, yararsız gidişten derhal dönmek selim aklın ve sağlam imanın ilk şartıdır. Çünkü ortada insanın hem dünyadaki hem de âhiretteki huzur ve sükûnu, kazanç ve mutluluğu bahis konusudur. Bunlar için yanlış ve eğri yolu bırakıp doğruyu bulmak gerekmektedir.

İşte bu doğru yola dönüşe, din lisanında tevbe adı veriliyor. Tevbe, herkesçe bilinen günlük konuşmalarımıza girmiş, dilimize iyice yerleşmiş bir sözcüktür. Nitekim kötü bir şeyden vazgeçmeyi kararlaştırdığımız zaman “tevbeler olsun” veya “tevbeler tevbesi, bir daha o işi yapmayacağım” diyoruz.

Değerli kitabımız ve rehberimiz Kur’an, pek çok âyetiyle bize tevbeyi emretmektedir. Mesela Tahrîm sûresi 8. âyette: “Ey iman edenler! Allah’a tevbe-i nasûh ile tevbe ediniz.” yani, çok samimi ve kesin bir dönüşle yöneliniz diye buyurmaktadır. Anlaşılıyor ki içten bir tevbe, üzerimize –tıpkı namaz ve oruç gibi hatta onlardan da önde gelen– bir borç ve ödevdir. Âyette geçen tevbe-i nasûh, “Sağılmış sütün tekrar geri döndürülüp memeye sokulmasının imkânsızlığı gibi” bir daha asla bozulmayacak şekilde, kötü gidişten vazgeçmek olup bu canlı benzetme bizzat Peygamberimiz tarafından ifade edilmiştir.

Böyle kesin ve kararlı bir tevbe, çok şefkatli ve çok lütufkâr olan yüce Allah’ın sevdiği ve sevindiği bir dönüştür. Peygamber Efendimiz (sas.) ulu Allah’ın bu memnunluğunu, kızgın çölde, su ve azık yüklü bineğini elden kaçırıp ölme derecesine gelmişken birden o bineğinin yanına geldiğini gören bir yolcunun sevinmesi hâli ile kıyaslayarak anlatmıştır.

Dinî edebiyatımızda, “Tevbe sayesinde af olunmayacak günah yoktur.” sözü meşhurdur. Gerçekten de yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’inde “Bana dua ediniz, dualarınızı kabul eylerim.”1 buyurmuş. Ayrıca her türlü günahın affedilebileceğini, o halde kendisinin lütuf ve rahmetinden hiç kimsenin ümit kesmemesi gerektiğini kesinlikle belirtmiştir.

Aksine tevbeye yanaşmamak ve hatalı yolda gitmekte ısrar etmek, mesela adam öldürmek, yol kesmek, hırsızlık etmek kadar, büyük bir günah olarak belirlenmiştir. Bunun gibi tevbenin, ilerdeki bir zamana atılması, ihtiyarlığa, emekliliğe bırakılması da yanlıştır. Bunu da bilmeliyiz Allah küçük günahları bağışlar ama, inkȃrı ve şirki hariç, insan haklarını de bağışlar, cehennemde cezasını çektikten sonra, ve sonradan takvaya ulaşan kimselere, Allah onlara haklarını ödemek sureti ile günah çektirmeden bağışlayabilir.

Tevbe, olgun ve ergin insan olma yolunun birinci basamağıdır. Bu yüzden bütün eski tasavvuf kitaplarında da ilk iş ve ön şart olarak ittifakla tevbenin zikredildiğini görmekteyiz. Çünkü tevbe, yaşam rotasını ters yönden çevirmek, iyiye, doğruya ve güzele yöneltmek demektir.

Bilhassa bu fesadi ümmet zamanında bu millettin halis tevbesi Allah indinde  çok makbula geçer ümidindeyiz

Evet,  temelli ve köklü tevbenin yanı sıra biraz değişik bir tür daha vardır ki buna “istiğfar etmek” denilir. İstiğfar, inanç bütünlüğü ve iyi niyete rağmen yapıverdiğimiz kusur ve günahlardan dönüşü ve bağışlanmayı dileyişi ifade eder. Bunun makbuliyeti de: İstiğfar ettiğin günahı bir daha işlememek şartı aranır.

Her zaman görüyoruz ki bazı beşerî zaaflarımız var. Vakit vakit bencillik ve ihtiraslarımıza kapılıyor, şeytana uyup günah işliyor, hata ve isyanda bulunuyoruz. Böyle yanılmalardan kendimizi çekip kurtarmak da dinin emridir. Kendi iç dünyamızı iyi gözlemeli, ihtiraslarımıza hakim olmalı, hatalı davranışlarımız olmuşsa hemen arkasından pişmanlık duyarak bir daha o suçu işlememeye azmederek yüce Rabbimiz’den özürler dilemeli, yani istiğfar etmeliyiz.

Karşılığında, affolunmakla beraber sevap da vâdedilmiş bulunan istiğfar, büyük ve küçük, olgun ve basit her mü’min kul için gerekli ve geçerlidir. Çünkü kusursuz kul olmaz. Sevgili Peygamberimiz, bizleri davranışlarımızı kontrole, kendi hatalarımızı araştırıp suçumuzu bulmaya ve onlar için istiğfar etmeye teşvik buyurmuş ve “Ben bile günde yetmiş kez istiğfar etmekteyim.”2 demiştir.

Tevbe, istiğfar ve diğer dilekler her zaman yapılabilir. Yine de bunlar için daha elverişli bazı aylar, günler ve saatler olduğu hadislerde açıklanmıştır. Mesela kutlu Ramazan ayı, tevbe ve istiğfarların kabulü için en uygun bir zamandır. Ayrıca Kur’an âyetlerinde ve Peygamberimiz’in hadislerinde duaların dilek ve istiğfarların kabulü için gecenin sabaha yakın zamanlarının, yani seher vakitlerinin en uygun zaman olduğuna dair işaretler bulunmaktadır. Gerçekten de seher vakitlerinin ibadet yönünden ayrı bir tadı vardır. Bu saatlerde insanın, ruhunu dinlemesi, tefekküre dalması ve yüce Yaradanı’na içtenlikle yakarması daha kolaydır. Onun için Yunus Emre;

Dağlar ile taşlar ile çağırayım Mevlâm Seni
Seherlerde kuşlar ile çağırayım Mevlâm Seni.3

demektedir.

O halde, önümüzdeki bu fırsatları iyi değerlendirmeliyiz. Vakit geçirmeden Hakk’a, doğruluğa ve olgunluğa yönelmeli, davranışlarımızı düzeltmeli, içimizi tevbe ve istiğfarlarla temizleyip gönüllerimizi nurlandırmalıyız.

İçsen bu sudan, bir daha, dostum; susamazsın…
Bir hâl gelir… ağlayamazsın, susamazsın!4
*
——————————————————————————–

Dipnotlar
1. 40/Mü’min, 60.
2. Buhârî, “Deavât”, 3; İbni Mâce, “Edeb”, 57, hadis no: 3816; İbni Hibbân, III, 204, hadis no: 925; Nesâî, “Hac”, 12, hadis no: 123; a.mlf., es-Sünenü’l-kübrâ, VI, 114, hadis no: 10270; Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat, I, 723, hadis no: 2070.
3. Yûnus Emre Dîvânı, IV, 240.
4. Arif Nihat Asya, Bütün Eserleri Şiirler: 1, s. 218.

Bu faydalı yazıyı sizinle paylaşan: Abdülkadir Haktanır.

Son Şahitlerden Lutfi Kalkan Vefat etti

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri ile görüşmüş Son şahitlerden Lütfi Kalkan vefat etti.

Aynı zamanda merhum Ahmet Aytimur ağabeyin halasının oğlu olan Lütfi Kalkan ağabey, 1954 yılında Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret etmişti.

Lütfi Kalkan ağabeyin cenazesi bugün İstanbul Fatih camiinde kılınacak öğle namazının ardından memleketi Elazığ’a götürülüp defnedilecek.

risale haber