Hani hayatı kucaklamak isteyen evlatlarına, onlar her ‘Anne beraber oynayalım mı?’ diye sorarken, zamanı durdurabilme iradesine sahip olmak isteriz ya…
Ama bir türlü sonu gelmez ya ardısıra gelen dünya telaşımızın işleri yüzünden…
Ve zaman hep bu minvalde ilerlerken, artık o bize ‘anne, gel, birlikte oynayalım’ diye yalvaran evladımız büyümüş ve oyuna arkadaşlar bulmuşsa, en acısı da siz o günlerin nedametinde iken artık uçup giden zamanı geri getiremeyeceğimizi anlarsınız…
Çocuklarımız, artık oyunlarına iştirak edecek arkadaşlara sahiplerdir….
Ama maalesef gönüllerinde, hep işleri olan, bir türlü kendisine zaman ayıramayan annelerine dair olan kırgınlıkları bir ömür boyu onların yüreklerinde bir yük olarak kalacaktır.
Ve o anneler artık çocuklarından isterler ya, bize zaman ayırsın diye bekler dururlar ya…. Hani derler ya ‘Ne çabuk unuttun, sonra dediğin ve o sonraların sonu gelmediğini?”
Ve zamanı kovalama çabasının beyhude olduğunu ama insana verilen değer ölçüsünde değer görebildiğimizi…
Üstelik bunun için özel ayrılan zaman dilimlerine, yüksek fiyatlı oyuncaklara da hiç ihtiyaç yok.
Onların ihtiyacı, anlaşılabilir olmak. Misal, evde yaptığımız temizliğe onları da ortak edip, ellerine bir bez verip, birlikte sohbet ederek yapılan bir temizlik, hem onları keyiflendirir, hem annenin zamanını bereketlendirir.
Zamanı kaliteli kılan aslında Rabbi’nin emaneti olan cennet kokulu evlatlarımıza ses verip, onlarla hayata karışmak.
Selva Sönmez – cocukaile.net