Kafanıza hiç bomba düştü mü? Düşünce bombası.. Üzüntü bombası.. Hüzün bombası.. ya da öyle bir bomba ki ne olduğunu bile anlayamadığınız, galiba kıyamet koptu ben de öldüm, dünya da ölmüş, dedirten cinsten bir bomba..
Benim düştü, bu akşam ateşkesi iki saatte ihlal eden zalim İsrail’in haberini okuyunca.. Böyle hıyanet olur mu, böyle ihanet, böyle münafıklık olur mu.. İşte bunun adı cehennemdir. Allah’ın kullarına böyle ihanet edip Ramazanını alem-i İslama zehir edenlerin yurdu, cehennem. Elbet ahret bunu da bize gösterecek ve azab-ı İlahinin nasıl vaadini gerçekleştirdiğini görüp şükredeceğiz. Hiç şüphesiz vaad-i İlahi haktır ve cehennem haktır..
Hani derler: “Vahşet ve şiddet içerikli yayınları izlemeyin; ruh sağlığınız olumsuz etkilenmesin.” Biz bu vahşet ve şiddet içerikli yayını 7 Temmuz’dan beri naklen ve canlı izliyoruz küre-i arz sinemasının Filistin kanalında.. Her gün şu kadar şehid, şu kadar yaralı haberlerini alarak ve dakika dakika savunamadığımız kardeşlerimizin endişeli bekleyişlerini tasavvur ederek izliyoruz. Ruh sağlığı mı? Sanırım artık sarsıldı, tepki verememekten, iki slogan bir tweet veya 10-20 lira bağıştan öteye geçemeyen tepkiciklerimize de inanmaz bir halde; hissizleşmekten, hisleri iptal etmekten gelen bir yarı uyku yarı uyanıklık halinde, ahir zaman Duhan’ının içinde nefes almaya çalışıyoruz. Müslüman olmaya çalışıyoruz, iyi insan olmaya, bir şeylerin ucundan tutmaya çalışıyoruz.
Evet, biz bir savaşın içinde doğduk; küçükken İran-Irak savaşı, 90larda Kuveytin işgali, 94lerde Bosna’nın işgali, sonra Afganistan, Çeçenistan hep vardı, sonra yine Irak, Filistin ara ara tazeleniyordu, Afrika karıştı, Suriye karıştı ve işte bu günlerdeyiz. Ama kastettiğim savaş bunlar değil; içimizdeki dünyaperest, ahrete iman etmemiş Yahudi ile olan savaş, nefs-i emmare ile savaşımız, biz hep bunun içindeydik. Güzel yiyecekler, gururlar, enaniyetlerle beslenmiş ve artık Ariel Şaron olup kalbimizi öldürmekle meşgul olan Yahudi, yani nefsimiz. Onu aşamadık, dünya rahatı, şahsi gayeler ağır bastı. Müslümanca yaşamak ikinci planda kaldı. Biz içerideki yahudiyi yenemedikçe dıştaki Siyonist zalim devlet de güçlendi; bizim dünyaperestliğimizle, bizim hakkı tutup kaldırmayışımızla, bizim ibadetteki gevşekliğimizle, bizim takvasızlığımızla.. Elhasıl Siyonist zalim bizden beslendi, gafil müslümandan.. Acı ama böyle.. Müslümanların şahs-ı manevisi, zulmü destekleyenlerinkine galip gelemedi; neticede bir haklı bir haksıza mağlub oldu.. Elbet muvakkat, elbet akıbet takva sahiplerinin; ama dünyada muvakkat bir mağlubiyetten de ihmalkarlığımız nisbetinde sorumluyuz. Kundakta ölen bebeklerden, evi damı yıkılmış bacılardan, kol bacak kopmuş kardeşlerden hiç mi bize sorulmayacak.. Onlar bomba içinde otururken, kalkıp 2 rekat namaz da mı kılamadın, 2 damla göz yaşı da mı dökemedin, aldığın boykotlu markaları da mı terk edemedin..? denmeyecek mi bize.. Efendimiz(ASM) sitem ederse, halimiz nice olur.. Şimdi de etmiyor mudur..?
Evet, bu zamanın cihadı manevidir; ve çok ciddidir. İşin ucunda hapisler, falakalar bile olsa bırakılmayacak derecede ciddi bir cihaddır. Hepimiz ahreti gözümüzün önüne koyup, gerekirse bir kabristan resmini çalışma masamıza asıp, “Bak buraya gideceksin” diye her saat kendimize hatırlatıp, dünyaperestliği, zevkperestliği, lezzetperestliği, şahsi menfaatperestliği arkaya atıp “Rabbim benden ne istiyorsun” deyip ihlası kazanarak yaşamaya; imanda takvada çalışmaya MECBUR ve MÜKELLEFİZ.. Yoksa Afrika’daki açlardan, Gazze’de ölen çocuklardan, Doğu Türkistan’da hapsedilmiş kardeşlerden, Mynmar’daki evsizlerden gelen sorgulara cevap veremeyiz. Zira Peygamberimiz(ASM) buyuruyor ki: “Müslüman O’dur ki: Dünyanın öbür ucunda bir Müslümanın ayağına diken batsa, onun acısını ta yüreğinde hisseder.”…
(Filistin’de şu ana kadar vefat etmiş kardeşlerimiz ve kendi yarı baygın ruhlarımız için el-Fatiha.)
Nabi
Nurnet.org