Etiket arşivi: cami

Ayasofya İbadete Açılsın

Başbakan Erdoğan’a Ayasofya’yı ibadete açması çağrısı yapan CHP Ankara Milletvekili Sinan Aygün harekete geçti.

Ayasofya ile ilgili Meclis’e soru önergesi veren CHP’li Aygün; Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a “481 yıl cami olarak Müslümanlığın hizmetinde bulunan Ayasofya’nın, milletimizin taleplerini de göz önüne alarak tekrar cami olarak açılması için yeni bir kararname hazırlamayı düşünüyor musunuz” diye sordu.

Aygün ayrıca “bu konuda bir karar alamayacaksanız gerekçesi nedir” diye ekledi.

Aygün’ün önergesi şöyle:
27 Aralık 537 yılında ibadete açılan ve 916 yıl boyunca kilise, 481 yıl da cami olarak hem Hıristiyanlığın hem de Müslümanlığın hizmetinde bulunan ve 1475 yıllık eski bir doğu kilisesi olan Ayasofya, 1453 yılında İstanbul’un fethiyle camiye dönüştürülmüş ve Osmanlı döneminde Fethiye Camii olarak adlandırılmıştır.

Ayasofya Camii, 24.11.1934 tarih ve Başvekalet Kararlar Müdürlüğü 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye çevrilmiş ve 1935 yılından itibaren de müze olarak tüm insanlığın ziyaretine açılmıştır. Kurtuluş savaşı önderlerimizden Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Celal Bayar’ın imzalarının bulunduğu bu kararnamede; Ayasofya’nın Bizanslılardan kalma bir eser olması nedeniyle hiçbir vakfının olmadığı ve her ne kadar cami olduktan sonra Sultanlar ve halk tarfından bazı gelirler bağlanmışsa da bunlardan aşar olarak bağlanan gelirlerin kaldırılmış olması, gerekçe olarak ileri sürülmüştür.

Çok partili demokrasiye geçildiğinden bu yana, ibadete açılması yönünde halkın yoğun taleplerinin bulunduğu bilinen Ayasofya ile ilgili olarak:

1-Söz konusu kararnamenin resmi gazetede yayımlanmadığı iddia edilmektedir. Şayet yayımlanmamışsa, hukuki süreç tamamlanmamış mıdır?

2-481 yıl cami olarak Müslümanlığın hizmetinde bulunan Ayasofya’nın, milletimizin taleplerini de göz önüne alarak tekrar cami olarak açılması için yeni bir kararname hazırlamayı düşünüyor musunuz?

3-Buna ilişkin bir karar alamayacaksanız gerekçesi nelerdir?

CHP’li Aygün’ün önergesine Kültür ve Turizm Bakanı Günay’ın ne yönde cevap vereceği merak ediliyor.

risale haber

Başbakan Erdoğan’a Ayasofya’yı ibadete açması çağrısı yapan CHP Ankara Milletvekili Sinan Aygün harekete geçti.

Ayasofya ile ilgili Meclis’e soru önergesi veren CHP’li Aygün; Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a “481 yıl cami olarak Müslümanlığın hizmetinde bulunan Ayasofya’nın, milletimizin taleplerini de göz önüne alarak tekrar cami olarak açılması için yeni bir kararname hazırlamayı düşünüyor musunuz” diye sordu.

Aygün ayrıca “bu konuda bir karar alamayacaksanız gerekçesi nedir” diye ekledi.

Aygün’ün önergesi şöyle:
27 Aralık 537 yılında ibadete açılan ve 916 yıl boyunca kilise, 481 yıl da cami olarak hem Hıristiyanlığın hem de Müslümanlığın hizmetinde bulunan ve 1475 yıllık eski bir doğu kilisesi olan Ayasofya, 1453 yılında İstanbul’un fethiyle camiye dönüştürülmüş ve Osmanlı döneminde Fethiye Camii olarak adlandırılmıştır.

Ayasofya Camii, 24.11.1934 tarih ve Başvekalet Kararlar Müdürlüğü 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye çevrilmiş ve 1935 yılından itibaren de müze olarak tüm insanlığın ziyaretine açılmıştır. Kurtuluş savaşı önderlerimizden Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Celal Bayar’ın imzalarının bulunduğu bu kararnamede; Ayasofya’nın Bizanslılardan kalma bir eser olması nedeniyle hiçbir vakfının olmadığı ve her ne kadar cami olduktan sonra Sultanlar ve halk tarfından bazı gelirler bağlanmışsa da bunlardan aşar olarak bağlanan gelirlerin kaldırılmış olması, gerekçe olarak ileri sürülmüştür.

Çok partili demokrasiye geçildiğinden bu yana, ibadete açılması yönünde halkın yoğun taleplerinin bulunduğu bilinen Ayasofya ile ilgili olarak:

1-Söz konusu kararnamenin resmi gazetede yayımlanmadığı iddia edilmektedir. Şayet yayımlanmamışsa, hukuki süreç tamamlanmamış mıdır?

2-481 yıl cami olarak Müslümanlığın hizmetinde bulunan Ayasofya’nın, milletimizin taleplerini de göz önüne alarak tekrar cami olarak açılması için yeni bir kararname hazırlamayı düşünüyor musunuz?

3-Buna ilişkin bir karar alamayacaksanız gerekçesi nelerdir?

CHP’li Aygün’ün önergesine Kültür ve Turizm Bakanı Günay’ın ne yönde cevap vereceği merak ediliyor.

Ayasofya Kime Satıldı?

Şu cami satıldı, bu ahır yapıldı, filancası yıktırıldı, öbürü cephane oldu… Bir süredir siyaset meydanı cami tartışmasına açıldı. Gazetelerden, televizyon kanallarından arayanın haddi hesabı yok.

Soruyorlar: Gerçekten de Tek Parti devrinde camiler kapatıldı mı? “İbadete kapatılan Ayasofya örneği taş gibi önümüzde dururken başka kanıt aramaya ne hacet.” diyorum kendilerine. Bir şaşkınlık vakfesi. Yüzleri karışıyor. Kimilerinin buruşuyor hatta. “Nasıl yani?” diye soruyorlar. Bu yazı, işte o “Nasıl yani?”nin cevabıdır.

Son sözümü başta söyleyeyim: Cami tartışmasının gelip dayanacağı yer, 78 yıldır ibadete kapalı bulunan Ayasofya’nın açılması meselesidir. Er veya geç Türkiye bu gerçekle yüzleşecek ve bu meseleye bir hal çaresi bulacaktır. Belki de Yunanistan’daki bir partinin seçim kampanyasında minareleri yıkılmış “Ayasofya Kilisesi” resimlerini kullanması birilerini uyandırır. Kim bilir?

“Ayasofya’nın sahibi kimdir?” diye soruyorum genç muhabire. Dudağını büküyor. Belli ki hiç aklına gelmemiş bu. Tapudaki sahibini soruyorsanız diyorum “Ebu’l-Feth Fatih Sultan Mehmed Vakfı”. Nerede bu vakıf peki? Neden tapuda üzerinde görünen eserine sahip çıkmıyor? “Muhatabınız Vakıflar Genel Müdürü” diye cevap veriyorum, “Ona sorun.” Cevap alamayacaklarını bile bile böyle diyorum.

Bir vakıf düşünün ki, tapulu malına sahip çıkamasın. Olur mu? Oluyor bizde. Peki Ayasofya’nın sahibi resmen Fatih ise (yoksa XI. Konstantin ve I. Jüstinyen mi?), eserin onun vakfiyesinde belirttiği şartlarda kullanılması gerekmez mi? Üstelik vakfiyedeki şu ateşten satırları okurken vicdanınız kanamayacak mı: “Kim ki bâtıl gerekçelerle bu vakfın şartlarından birini değiştirirse veya vakfın değiştirilmesi ve iptali için gayret gösterirse, vakfın ortadan kalkmasına veya maksat ve gayesinden başka bir gayeye çevrilmesine kast ederse Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerlerine olsun. Ebediyyen cehennemde kalsınlar, onların azapları asla hafifletilmesin ve onlara ebediyyen merhamet olunmasın.” (A. Akgündüz, S. Öztürk, Y. Baş, “Kiliseden Müzeye Ayasofya”, OSAV: 2006, s. 141-2.)

Aslı Arapça olan vakfiyenin nüshaları Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nde, Topkapı Sarayı ile Türk ve İslam Eserleri müzelerinde mevcutken ve şartları herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde bağlayıcıyken, nasıl olmuş da Ayasofya Camii ibadete kapatılabilmiştir? Vakıflar Kanunu mu değiştirilmiştir yoksa? Hayır, hem 1934’teki hem de yürürlükteki Vakıflar Kanunu bir vakfın, vakfedenin koyduğu amaçlar dışında kullanılamayacağını emrediyor. Sahibi olan Fatih, vakfının amacı dışında kullanılmasına tehditkâr ifadelerle karşı çıktığı halde 1934’te bir Bakanlar Kurulu kararıyla Ayasofya Camii müze yapılmıştır. Altında Atatürk’ün, İnönü’nün vs. imzalarının bulunması hukuk nazarında bir şeyi değiştirmez. Hukuksuzluk hukuksuzluktur. Bu hukuksuzluğu kimin yaptığı hukuku ilgilendirmez. (Adalet Tanrıçası’nın gözleri bağlıdır, unutmayın.)

Kaldı ki, 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi de bir garabet abidesidir. İlk cümlesi şöyle: “Maarif Vekilliği’nden yazılan tezkerede (…) Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesi bütün Şark âlemini sevindireceği ve insanlığa yeni bir ilim müessesesi kazandıracağı cihetle müzeye çevrilmesi istenmiş…” Acaba 1934’te Şark, yani İslam âleminde Ayasofya’nın müzeye çevrilmesine sevinecek bir Allah’ın kulu var mıdır? Yoksa kararname sahiplerinin kafalarındaki ‘Doğu’, bizim zannettiğimiz gibi İslam dünyası değil de, Sovyetler Birliği miydi? Halkı Ortodoks olan Sovyetler Birliği’nden başka Ayasofya ile ilgilenecek bir Doğulu devlet kim olabilir o tarihte?

Sonra müze yapılarak insanlığa bir bilim kurumu kazandırılacağı ifade ediliyor. Sanki camiyken Ayasofya’da inceleme yapılamıyor muydu? Üstelik medreseler kapatılmadan önce Ayasofya’da her sütunun dibinde bir alimin ders verdiğini, yani tam da kapatılmasıyla bir bilim kurumunun tarihe gömüldüğünü bile söyleyebiliriz. Üstelik kararnamede Ayasofya’nın müzeye çevrileceği ifade edilirken, ibadete kapatılacağından söz edilmemiştir. Denilebilir ki, ‘Canım, müze yapılınca anlaşılmıyor mu ibadete kapatılacağı?’ Ama bir kararname çıkarıyorsanız muradınızı yarım yamalak ifade edemezsiniz. Müze yapılacak. Tamam da ibadete kapatılacağı nerede yazıyor?

Burada avukat Abdullah Mehmet Çalışkan’ın değerlendirmesini paylaşmak istiyorum. “Ayasofya Camii Meselesinin Etrafındaki Gerçek” adlı kitabında şöyle diyor: “Ayasofya kararnamesinde hukukî bir gerekçe bulmaya imkân yoktur. Bakanlar Kurulu kararının hangi kanuna dayandığı da yazılmamıştır. Çünkü Bakanlar Kurulu’nun dayanak yapabileceği bir kanun mevcut değildir. Bakanlar Kurulu’nun hangi yetkiye istinaden bu konuyla ilgilendiği hususunda hukukî bir mütalaa da yazılmamıştır. Çünkü bu konu, ne TC. Anayasası ne de Türkiye’de yürürlükteki kanunlar tarafından Bakanlar Kurulu’na verilen yetkiler dahilinde bulunmamaktadır. Anayasadan bahsedilmemiştir, çünkü Anayasa’ya aykırıdır. Vakıf hukukundan bahsedilmemiştir, çünkü vakıf hukukuna zıttır. Görülüyor ki, Bakanlar Kurulu bu kararı ile anayasa ve kanunları yok saymıştır.”

Kararnameye bir sıra numarası verilmemiş olması gariptir. Daha da garibi, Resmi Gazete’de yayınlanmamıştır. Kararnamelerin bulunduğu resmi dairede aslı bulunmadığı gibi resmi kanun kitaplarında da mevcut değildir. Hukukî açıdan sakat kararnamenin tartışılmasını ehline bırakalım ve kamu vicdanını yansıtan bir sese kulak verelim. Bediüzzaman Said Nursi, ezanı özgürlüğüne kavuşturarak “on derece kuvvet bulan” Demokrat Parti’den Ayasofya’yı da özgürlüğüne kavuşturmasını ister. Ona göre bu bir “yara”dır ve hükümet bu yaraya “merhem” sürmeli, Ayasofya’yı ibadete açmalıdır.

Ayasofya’nın, 1930’larda iyi ilişkiler kurmaya çalıştığımız Yunanistan’a, dolayısıyla Batı dünyasına göz kırpmak için müze yapıldığını kabul edelim. Bence kararnamedeki “bütün Şark alemi sevinecek” ifadesinde bir dil sürçmesi olmuş. “Garp, yani Batı âlemi” diyeceklerdi besbelli. Baksanıza, Yunanistan’daki Yeni Demokrasi Partisi, Ayasofya’yı yalnız minaresiz göstermekle kalmamış, kubbesine bir de haç dikmiş! Unutmayalım ki, Mütareke döneminde yapılan Sultanahmet mitinglerinden biri de Ayasofya’ya haç takılacağı söylentisi üzerine gerçekleşmişti.

Mustafa Armağan

Zaman

Ayasofya, İbadet Mahalli Olmalı

[Adnan Menderes’e gönderilmek niyetiyle evvelce yazılan içtimaî hayatımıza ait bir hakikatın haşiyesini takdim ediyoruz.]

Haşiye: Eskilerin lüzumsuz keyfî kanunları ve su-i istimalleri neticesinde, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticanî meselesini dindar Demokratlara yüklememek ve âlem-i İslâmın nazarında Demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düşünüyorum:

Ezan-ı Muhammedînin (a.s.m.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi; Ayasofya’yı, beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmek ve halen İslâmda çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâmın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, yirmi sekiz sene mahkemelerin muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraatine karar verdikleri Risâle-i Nur’un resmen serbestîsini dindar Demokratlar ilân etmeli ve bu yaraya bir nevi merhem vurmalıdırlar. O vakit âlem-i İslâmın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zâlimane kabahatları onlara yüklenmez fikrindeyim. Dindar Demokratlar, hususan Adnan Menderes gibi zatların hatırları için, otuz beş seneden beri terk ettiğim siyasete bir iki saat baktım ve bunu yazdım. Emirdağ Lâhikası, s. 396

***

Ankara’ya bu defa geldiğimin mühim bir sebebi, İslâmiyete ciddî taraftar Dahiliye Vekili Namık Gedik’i görmek ve İslâmiyetin kahramanı olan Adnan Beye ve Tevfik İleri gibi mühim zatlara bir hakikatı söylemektir ki: Hem Demokrata ezan-ı Muhammedî gibi çok kuvvet vermek ve Risâle-i Nur’un neşrine müsaadesi gibi çok taraftar olmak ve âlem-i İslâmı, hattâ bir kısım Hıristiyan devletlerini de memnun etmek için, Ayasofya’yı muzahrafattan temizleyip ibadet mahalli yapmaktır. Bu ise, bu mesele için otuz sene siyaseti terk ettiğim halde, bu nokta hatırı için Namık Gedik’i görmek istedim ve geldim. Adnan Bey, Namık Gedik ve Tevfik İleri gibi zatların hatırı için başka yere gitmedim.

Hem Risâle-i Nur, Kur’ân’ın kanun-u esasiyesiyle bütün Anadolu ve vilâyât-ı şarkiyede âsâyişi temin eden Risâle-i Nur’un 500 bin nüshası komünistliği susturduğu gibi, âsâyişi temin ettiğine bir delili budur ki:

On küsur sene evvel Afyon Müdde-i Umumîsi “600 bin fedakâr talebesi var; 500 bin nüsha Risâle-i Nur’dan neşretmiş. Belki âsâyişe zarar gelir” dedi. Ona karşı Said demiş ki: “Mâdem 600 bin fedakâr talebesi var. Bu on beş senedir bana bu kadar zulmediliyor. Birtek vukuatı hiçbir zabıta ve mahkeme gösteremedi.” Hem dedim: “Ey müdde-i umumî! Eğer bin müdde-i umumî, bin emniyet müdürü kadar âsâyişin teminine Risâle-i Nur hizmet etmemişse, Allah beni kahretsin. Siz de bana ne ceza verirseniz verin” dedim. O bu sözüme karşı hiçbir çare bulamadı. Emirdağ Lâhikası, s. 449

***

Ayasofya’yı puthane ve Meşîhatı kızların lisesi yapan bir kumandanın keyfî kanun namındaki emirlerine fikren ve ilmen taraftar değiliz. Ve şahsımız itibarıyla amel etmiyoruz. Ve bu yirmi sene işkenceli esaretimde eşedd-i zulüm şahsıma edildiği halde siyasete karışmadık, idareye ilişmedik, âsâyişi bozmadık. Yüz binler Nur arkadaşım varken, âsâyişe dokunacak hiç bir vukuatımız kaydedilmedi. Ben şahsım itibarıyla hiç hayatımda görmediğim bu âhir ömrümde ve gurbetimde şiddetli ihanetler ve damarıma dokunduracak haksız muameleler sebebiyle yaşamaktan usandım. Tahakküm altındaki serbestiyetten dahi nefret ettim. Size bir istida yazdım ki, herkese muhalif olarak ben beraatimi değil, belki tecziyemi talep ediyorum ve hafif cezayı değil, sizden en ağır cezayı istiyorum. Çünkü, bu emsalsiz, acip zulmî muameleden kurtulmak için, ya kabre veya hapse girmekten başka çarem yok. Kabir ise, intihar caiz olmadığından ve ecel gizli olmasından şimdilik elime geçmediğinden, beş altı ay tecrid-i mutlakta bulunduğum hapse razı oldum. Fakat, bu istidayı mâsum arkadaşlarımın hatırları için şimdilik vermedim.

 Şuâlar, s. 342

LÜGATÇE

vaziyet-i kudsîye:Kudsî vaziyet.

muzahrafat: Pislikler, süprüntüler.

müdde-i umumî: Savcı.

Meşîhat: Diyanet işleri dairesi, dinî ilimler dairesi.

istida: Dilekçe.

Ayasofya cami oldu!

Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlandığı öne sürülen “2012 Mihraplar Takvimi”nde Ayasofya Müzesi “cami” olarak tanımlandı. Takvimde; mayıs ayının bulunduğu yaprakta Ayasofya’nın mihrab fotoğrafı yer aldı ve fotoğrafının altına “Ayasofya Camii” yazısı yazıldı. 

Yeni Akit gazetesi, “Ayasofya aslına dönüyor”, “Müze değil cami” başlıklarıyla maşetten yayımladığı haberde Ayasofya’nın ibadete açılacağını iddia etti. 

Ayasofya Müzesi’nin cami olarak tanımlandığı Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün takviminde; Bursa Ulu Camii, Sivas Divriği Ulu Camii, Nevşehir Damsaköy Camii, Konya Beyşehir Eşrefoğlu Camii, Kayseri Hunat Camii, İstanbul Rüstem Paşa Camii, Manisa Muradiye Camii, İstanbul Süleymaniye Camii, İzmir Hisar Camii, Edirne Muradiye Camii, İstanbul Yıldız Hamidiye Camii’nin fotoğrafları yer aldı. 

Takvimde; “Ayasofya Camii- İstanbul” başlıklı ve Ayasofya’nın mihrab fotoğrafının yer aldığı bölümde şu bilgiler yer aldı: 

“Fatih Sultan Mehmed’in 1453’te İstanbul’u fethetmesiyle camiye çevrilen Ayasofya Camii’nin 19. yüzyılda yenilenen mihrabı mermerdendir. İçinde şemse ile yıldız motiflerinin yer aldığı çokgen planlı nişin üzerini yarım kubbeli kavsaranın örttüğü bir örnektir. Kıvrık dallı, akantus yapraklı geniş bordürle sınırlanan mihrapta bolca altın yaldız kullanılmış olup üstte gösterişli bir tepeliği bulunmaktadır. Mihrabın iki yanında Kanuni Sultan Süleyman Devri’nde (1520-1566) yapılan Macaristan seferinde, Budin’in fethi sırasında, Sadrazam İbrahim Paşa tarafından, Macar Kralı 1. Matyas’ın sarayından getirilen şamdanlar bulunmaktadır.”

rota haber

´Ayasofya Cami Olsun´ Mektubu

Başbakanlığın gizliliğini kaldırdığı Yassıada belgeleri arasından tarihe geçecek ayrıntılar ortaya çıktı. Gizli belgeler “Yassıada’nın Karakutusu” kitabında derlendi. Kitapta Yassıda dramına ait iç burkan çok sayıda belgeye yer verilirken, o günlere ait ilgi çeken mektuplara da yer verildi.

Kitapta Bediüzzaman Said Nursi ve Necip Fazıl Kısakürek’in Adnan Menderes’e gönderdiği mektuplarda var. Said Nursi’nin Menderes’e gönderdiği mektuplardan en ilginci “Ayasofya’yı cami olarak ibadete açın” önerisi.

Bediüzzaman’ın Ankara´yı teşrifinin devlet ricaline bildirilmesi başlıklı mektubun Ayasofya kısmı şöyle: “Hem Demokrata, ezan-ı Muhammedi gibi çok kuvvet vermek ve Risale-i Nur’un neşrine müsaadesi gibi çok taraftar olmak ve alem-i İslâm’a hatta bir kısım hıristiyan devletlerini de memnun etmek için Ayasofya’yı muzaharattan temizleyip ibadet mahalli yapmaktır. Ben ise bu mesele için 30 sene siyaseti terk ettiğim halde, bu nokta hatırı için Namık Gedik’i görmek istedim ve geldim.”

YASSIADA’NIN YARIM ASIRDIR GİZLİ TUTULAN BELGELERİ KİTAPLAŞTI 

Başbakanlık Devlet Arşivleri geçtiğimiz aylarda Yassıada belgelerinin gizliliğini kaldırdı. 46 yıl gizli tutulan belgeler araştırmacılar için önemli bir kaynak oluşturdu. Belgelerden bazıları kitap haline bile getirildi. Tamamen belgelerin referans alınarak kitaplaştırıldığı ilk inceleme çalışması “Yassıada’nın Karakutusu” ismini taşıyor. Yassıada’nın Karakutusu’nda o günlere ait bilinmeyen çok sayıda ayrıntı ortaya çıkartılıyor.

Bugüne kadar sadece anlatılanlardan yola çıkılarak yorumlanabilen Yassıada’da olup bitenler bir türlü tüm çıplaklığıyla gösterilemiyor; anılara dayalı olarak ortaya konanlar dramı anlamaya yetmiyordu. Gizliliği kaldırılan belgeler yakın tarihin bu en sisli günlerine ışık tutacak gibi görünüyor. Gazeteci Erdal Şen’in kaleme aldığı Zaman Kitap tarafından yayınlanan kitap, siyasete merak duysun duymasın, bugünkü konjonktürü anlamak isteyenler için de bir yol haritası niteliğinde. Marmara’nın bu ıssız adasında olup bitenler değil sadece kitaptakiler; 10 yıllık bir dönemin nice ilginç sırları da karakutunun içinde. Menderes ve diğer siyasilere ait el konulan mektuplar, fotoğraflar ve yazışmalar 50 yıl önce yaşanan dalgalanmalar hakkında önemli ipuçları veriyor.

SAİD NURSİ MENDERES’E “AYASOFYA’YI CAMİ YAPIN” DİYE MEKTUP YAZMIŞ

Yassıada belgeleri arasında Bediüzzaman Said Nursi tarafından Adnan Menderes’e gönderilen çok sayıda mektup mevcut. Kitapta en geniş yer bulan bölüm de ‘Menderes-Said Nursi ilişkisi’. Cumhuriyet Arşivlerindeki cunta mahkemesi evrakları arasında Üstad Bediüzzaman Said Nursi’ye ait çok sayıda mektup bulundu. Bediüzzaman mektupları, Menderes ve Said Nursi ilişkisine açıklık getirecek öneme sahip.

Said Nursi’nin Menderes’e gönderdiği mektuplardan en ilginci “Ayasofya’yı cami olarak ibadete açın” önerisi. Bediüzzaman’ın Ankara´yı teşrifinin devlet ricaline bildirilmesi başlıklı mektubun Ayasofya kısmı şöyle: “Hem Demokrata, ezan-ı Muhammedi gibi çok kuvvet vermek ve Risale-i Nur’un neşrine müsaadesi gibi çok taraftar olmak ve alem-i İslâm’a hatta bir kısım hıristiyan devletlerini de memnun etmek için Ayasofya’yı muzaharattan temizleyip ibadet mahalli yapmaktır. Ben ise bu mesele için 30 sene siyaseti terk ettiğim halde, bu nokta hatırı için Namık Gedik’i görmek istedim ve geldim.”

Said Nursi başka bir mektubunda da, “Demokratlara Büyük bir hakikati ihtar” başlıklı bir yazısında vatan için bekleyen üç tehlikeye işaret ettikten sonra, “Amerika’nın hakiki dostluluğu ancak İslamiyet’le olabilir” tespitinde bulunmuş.

SAİD NURSİ’DEN BAYAR VE MENDERES’E: DOĞU’YA KURULACAK İSLAM ÜNİVERSİTESİ İÇİN MUSTAFA KEMAL’DE PARA VERECEĞİNİ İMZA ETTİ

Büyük İslam aleminin Celal Bayar ve Adnan Menderes’e gönderdiği başka bir mektupta da Doğu’ya bir İslam Üniversitesi kurulması teklif ediliyor. Said Nursi bu iş için Ankara’da 200 mebustan 163’nün 150 bin lira vermeyi kabul ve imza ettiği; Mustafa Kemal’in de bunların içinde olduğu açıklanıyor.

 SAİD NURSİ’NİN GÖMÜLDÜĞÜ YERİN BELGESİ DE VAR

Bediüzzaman Said Nursi’nin gömüldüğü yerle ilgili spekülasyon bugün bile devam ediyor. 23 Mart 1960 tarihinde Urfa´da kaldığı otelde son nefesini verdiğinde şehir halkı, Üstad´ı bırakmak istemedi ve Bediüzzaman Halilürrahman Dergahı´ndaki caminin bahçesine defnedildi. Ancak halkın mezara akın etmesi bazılarını rahatsız etti. 27 Mayıs darbesinden sonra Urfa’daki mezarından alınan Said Nursi, bilinmeyen bir yere götürüldü ve gömüldü. O günden sonra da mezarının nerede olduğu hep tartışma konusu oldu. Kitapta yer alan Yassıada belgelerinden birinde Bediüzzaman’a ait defin tutanağı mevcut. Belgeye göre Said Nursi Isparta Şehir Mezarlığına gömülmüş.

 haber7