Bir gün camiin hücre kapısını açık unutmuştuk. Talebe arkadaşların küpte kavurmaları vardı. İçeri giren bir köpek, küpe kafasını sokup kavurmaları yemiş, sonra da kafasını çıkaramayınca küpü kırıp kaçmış. Talebe arkadaşların canı çok sıkılmıştı. Bir tertiple köpeği tekrar celbedip, sopa ile döveceklerdi.
Üstad vaziyeti öğrenince, onları vazgeçirmek istedi.
Molla Resûl: “Seyda biraz kıymamız vardı. Biz kıyamıyorduk ki, yiyelim. Halbuki bir köpek gelerek hem kıymayı yemiş, hem de küpü kırmış. Bize zarar verdi. Nasıl biz onu dövmeyelim?’ dedi,
Üstad: “Molla Resûl, senden soruyorum, vicdanen söyle, sen aç kalsan, paran da olmasa bir şey almaya gücün de olmasa, nihayet açık bir yerde bir et bulsan, yer misin, yemez misin? Halbuki aklın var, idrak ediyorsun ki, bu etin sahibi var’ diye konuştu.”
Molla Resûl, Üstad’ın bu konuşması üzerine bir müddet konuşmayarak sustu. Sonra cevaben: “Evet, yerim Seyda!’ dedi.
“Üstad tekrar dedi ki: “Bu hayvandır, aklı yoktur. Haramı helâli bilmiyor. Hayır ve şerri tanımıyor. Sahibinin kendisini döveceğini de bilmiyor. Elbette açık kapıdan girip, kıymalarınızı yemiş. Bundan dolayı cezaya müstehak mıdır? Sizden soruyorum, elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin.”
Sonra Molla Resûl ve arkadaşları, köpekte kabahat yoktur diye kabul ettiler.
Üstad: “Madem öyledir. Bu hayvanın gıybetini yapmayın ve helâl edin!“
Molla Resûl, Üstad Hazretleriyle biraz samimî konuşurdu, hem yaş itibariyle de Üstad’dan birkaç yaş büyüktü. Gülerek, Üstad’a hitaben: “Seyda içimizden gelmiyor ki, helâl edeyim. Fakat siz helâlleşmeye bizi ikna ettiniz’ dedi.”
Bediüzzaman’la Yaşayan Hatıralar…