Etiket arşivi: evlilik

Evlenmede ideal yaş var mıdır?

Hayatımız boyunca beyaz atlı bir prens bekledik” diyor ünlülerden biri. “O prensin gelmeyeceğini kimse bize söylemedi. Bekledik bekledik vazgeçtik…” Masalla gerçeği karıştırsak da evlilikten konuşmayı evliliğe yöneltmeyi seviyoruz toplum olarak. Bilhassa sosyal, bireysel ve psikolojik boyutları açısından evlilik tavsiyesi başta Efendimiz’in (s.a.v) bir sünneti. Efendimiz (s.a.v) “Sizden kimin evlenmeye gücü yetiyorsa evlensin, çünkü evlenmek gözü haramdan daha çok saklar, iffeti de korur” buyurarak evliliğin hem aile hem bireye dönük vasfına işaret ediyor. Günümüzde evliliği tavsiye eden bilinçli abi ve ablalarımız özellikle eş seçiminde dinimizin ön gördüğü kriterlerden de bahsetmeyi bir vazife görüyorlar. Haliyle, gün geçtikçe boşanma oranlarının artması ailenin önemini bilen herkesi endişelendiriyor. Boşanmaları frenleyecek en ideal çözüm evlendirilecek kişilerde dinimize göre aranacak vasıfları daha ön plana çıkarma gayreti olacak. Yanı sıra evliliğin, ailenin ve çocuk yetiştirmenin yükünü omuzlayacak olgunlukta olmak da hayli önemli. Bu durumda evlecek gençlerin aklına gelen ilk soru “Hangi yaşta evlenilmeli?”, “Buluğa erme evlenme yaşı için yeterli midir?” oluyor.

BULUĞ ÇAĞI YAŞA MI İŞARET EDER, RUHSAL OLGUNLUĞA MI?

Evlilik yoluyla ilgi görme, toplumsal bir statü kazanma isteği ve aşkın büyüsü özellikle 15-16 yaşlarındaki genç kızları cezbeder. Bu gençler en çok da bir “ideal” sahibi olma konusunda zorluk yaşamaktadır. Okuma, kendini geliştirme gibi ileriye dönük tasarımlardaki boşluklarını evlenme hevesi doldurur. Evliliği kısa yoldan hayata atılma, değer görme, statü kazanma aracı görürler. Okulu bırakır, evlilik diye tutturur, aşkın büyüsüyle ailelerine baskı yaparlar. “Evlilikten, eşinden beklentilerin nelerdir? Çocuk yetiştirme hususunda neler biliyorsun?” sorularıyla karşılaşınca gerçeklerin farklı olduğu ayrımını görseler de ayılamazlar. Medeni hukuka göre gençler ancak 18 yaşını bitirdikten sonra evlenebilir. Dinimizin belirttiği olgunluk kriteri de benzer yaşları işaret eder. Evlilik yaşı “buluğa erme” ifadesiyle anlatılır. Evlenme yaşının alt limitinde “reşid” olma ve “buluğ” önemlidir ancak her genç için bu kriter yeterli midir? İşte asıl mesele.

Reşit olmak, hukuki anlamda kişinin erginliğe erişmesidir. Kişilerin kendi davranış ve işlemleri ile kendi adına haklar ve borçlar meydana getirebilme olgunluğuna reşit (ergin) olmak denir. “Reşit” kelimesinin diğer anlamları ise, doğru yolu tutan, iyi hareket eden ve akıllı olan gibi vasıflar içerir. Reşid olan kişide aranan kriterler başka bir tanımlamaya göre; işlerini düzgün yürüten, malını koruma konusunda dikkatli olan, gereksiz harcamalardan ve israftan sakınan gibi aklı başında bir kişiden beklenebilecek davranışlardır.

Dolayısıyla buluğ döneminde olan ve evlenmeyi düşünen bir gençte karakter ve ruh olgunluğu bakımından bu özellikleri de aramak yerinde olur. Dr. Dilaver Selvi’nin yorumu konuyu etraflıca açıklamaya yetiyor. Selvi, “Bir gencin evlilik çağına geldiğini düşünmek için onda ‘buluğ’, ‘küfüv’ (denklik) ve ‘kabiliyet’in gelişmiş olması şartını aramak gerekir” diyor. Ayrıca Dr. Selvi, buluğ çağına gelen çocukta fiziki olgunluk kadar ruh olgunluğunun da bulunması gerektiğini belirterek evlilikteki 3 ana unsura vurgu yapıyor: “Bunlar; evlenecek genç kız açısından annelik, ev idaresi ve vücudun çocuğu taşıyabilecek güç ve olgunluğa erişmesidir. Gençlerin karşılaşacağı en büyük sorun evlilik yoluyla dahil olacağı ailenin kültürüne, çevresine uyum sağlayabilmeleridir. Kişi bu uyumu gerçekleştirdiğinde evlilik ve çocuk eğitimine ilişkin kabiliyetleri de gelişecektir. Kültürel uyum ancak gençler arasında denklik yoluyla sağlanabilir. Eğer genç bünye-eğitim ve çevre itibarıyla evlilik yükünü taşıyamayacak durumdaysa ona evlilik tavsiye edilmez.

Gençlerin çocuk eğitimiyle ilgili donanımı hususunda ise Selvi, kadının çocuğun bakımıyla ilgili mesuliyetine, erkeğin de çocuğun ve kadının geçimini temin ile birlikte çocuğun eğitiminden sorumlu olduğuna değiniyor. Buluğa erdi diye evlenebilecek gözüyle bakılan 15-16 yaşlarındaki çoğu günümüz gencinde bu ideal özellikleri bulmaya çalışmak hayli güç. Bu yaşlarda evlendirildikleri takdirde evlilik uyumu ve sorumluluklarında aile büyüklerinin yapıcı tutumlarına büyük ölçüde ihtiyaç duyuyorlar.

“İDEAL EVLİLİK KABİLİYET VE EĞİTİMLE GERÇEKLEŞİR”

Bugün evliliklerde, evlenecek gençlerin başlangıçta ideal bir anne baba olabilecek donanımlara sahip olmaları şartından ziyade çevrelerinde bu şartı aramayı tavsiye ediyoruz” diyen Dilaver Selvi, bu ifadeyle hem evlenecek gençlere anlayışla yaklaşılmasına hem de ailelerin gençlerin evliliğinde daha yapıcı bir rol almaları gerektiğine işaret ediyor. “Eğer genç erkek ve kız, çocuk yetiştirme konusunda bilgi ve olgunluğa sahip değilse baba ya da anne, o da yoksa yakın akrabalardan biri onlara yardımcı olacak. İdeal evlilik kabiliyet ve eğitim ile gerçekleşir” diyor.

“EVLİLİĞİN DİNE GÖRE AMACI O YUVANIN CENNETE TAŞINMASIDIR”

Selvi, “Dinimize göre yuva kurmada amaç o yuvanın cennete, taşınmasıdır. Evlilikte eşlerin birbirleri açısında ebedi olmayı istemesi amaçlanmalıdır. Cennet yolu mühim bir terbiye gerektirir. Gençlerde böyle bir idrak yok. Ya maddi nedenlerle ya da evlenmiş olmak için evleniyorlar. Evliliğin manevi yönü ihmal ediliyor. Bu açıdan gençlerde evlilik öncesi, dini yaşayış, hayata bu açıdan ortak bir bakış şartı aranmalı, olgunluk ise sonraya bırakılmalı” diyor ve gençler bu açıdan orta yolu bulabiliyorlarsa evliliğin tavsiye edildiğini aksi takdirde çekimser yaklaşıldığını ifade ediyor.

EVLİLİĞİN TAVI HANGİ YAŞTA?

Resmi verilere göre Türkiye’de son 7 yılda 30-44 yaş arası evlilikler yüzde 70 arttı. Erken evlilikler gibi bu durum da uzmanları endişelendiriyor. Psikologlara göre geç kurulan yuvalar, huzur ve mutluluk yerine sıkıntı getiriyor. İstatistikler de bunu kanıtlıyor: 30 yaş üstü evliliklerde boşanma oranı daha yüksek. Evlilik yaşı 40’a dayanan bekar erkek ve bayanlar bilhassa eğitim ve kariyerleri yükseldikçe uygun eş seçiminde zorlanıyor.

İletişim Uzmanı Canten Kaya, üniversite mezunlarının evlenme yaşının 30 ila 40 yaş arasında görülme oranlarındaki artışa dikkat çekiyor. “Bu yaşlardaki evlilikler beni endişelendiriyor” diyor. Evliliklerin 20 yaş öncesinde gerçekleşmesini de 40 yaş kadar sıkıntılı buluyor. 30 yaş sonrasında evlenen kadınların doğurganlık kalitesi açısından risklerle karşılaşabilme ihtimali uzmanların bahsettiği geç evlenme tehlikelerinden biri. Canten Kaya’nın bir başka tespiti ise, artık Anadolu gençliğinin askere gitmeden önce evlenmeye yanaşmaması. Kaya, gençlerin hem eğitim ve meslek açısından hem de bilimsel verilere göre beynin gelişim aşamaları yönünden ideal evlilik yaşının erkekte ve kadında 24 olduğu görüşünde. Kaya, “Bilimsel olarak beynin 3 bölgesinin de gelişimi 24 yaşa kadar sürer. Beyinsel ve psikososyal gelişim tam anlamıyla 24 yaşa kadar sürdüğü için evliliğin de bu dönemde olması gerektiğini düşünüyorum. Evliliğin tavı bu yaşlardır” diyor.

BAZI TALEBELER EVLİLİKTEN BİR SÜRE MEN EDİLEBİLMİŞ

Eğitimli gençlerden çocuk eğitimi hususunda beklentiler hayli yüksek. Bu gençlerin evlilik öncesinde temelde anne baba, çocuk eğitimi hususunda ise bir muallim ve muallime olabilecek olgunluk ve bilgiye sahip olmaları bekleniyor. Bu konuya ilişkin geçmişte alimlerinin çeşitli uygulamaları da mevcut. İmam Cafer (r.a), bazı talebelerinden bir müddet evliliklerini ertelemelerini istiyor. Benzer bir şekilde, İmam Ebu Hanife (rh.a) de talebesi İmam Ebu Yusuf’u bir müddet evlilikten men ediyor. Öncelikle talim ve terbiye safhasını tamamlamasını, öğrenmesi gereken ilimleri mutlaka almasını öğütlüyor. “Aksi takdirde tahsil hayatın yarıda kalır. Ayrıca ailenin helal bir şekilde geçimini temin edebilmen için de bir işin olmalıdır. Böyle bir duruma gelince hayat çizgin daha da belirginleşecektir” diyor. Zira, Ebu Hanife’nin (rh.a) bu talebesi sıradan biri değildir. Hocasının tavsiyeleri neticesinde Abbasiler döneminde şeyhülislamlık payesine kadar yükselmiştir. Dolayısıyla iki büyük zat olan İmam Cafer ve İmam Azam Ebu Hanife evlilik yaşını standart olarak yorumlamamış, talebelerinin ilim ve çeşitli hallerine göre beliren şartlar gereği evlilikten bir süre men etmişler ve evlilik müessesesinin ciddiyetini vurgulamışlardır.

EVLENECEK KİŞİLERDE ŞU 3 ÖZELLİK MUTLAKA ARANMALI

Bir eşle hayatı paylaşacak görüşe sahipler mi? Çocuk yetiştirmede bir öğretmen gibi davranabilme olgunluğu gösterebilecekler mi? Çocukları manevi değerlere göre yetiştirebilecek donanımları var mı? Eğer evlenecek kişiler henüz çocuk sayılacak yahut daha ileri bir yaşta olsa bile kendini idare etmekten aciz ise ve insanlarla geçinmede zorluk yaşıyor, ortak noktada buluşmakta sıkıntı çekiyorsa, ailesiyle sürekli bir iletişim ve değer çatışması halinde yaşıyorsa evlenme ve çocuk yetiştirme adına henüz kıvama geldiği söylenemez. Böyle bir gençte evlenme yaşı biyolojik yaşla ölçülmeyip olgunluk seviyesi kriter alınmalı. Çünkü evliliğe bilinçli olarak yaklaşan her gencin evliliğe dair belirlediği ideallerden biri de ideal aile ve ideal bir fert yetiştirme amacı olmalı. Bu idealleri gerçekleştirmek için öncelikle kendisinde bu bilinci kazanma isteği bulunması gerekir.

ROMANTİK KÖRLÜK MÜ, KENDİ KENDİNİ ALDATMA MI?

Denir ki, iyi bir hayalperest olmak, kötü bir evlilik için kafidir. Hayalperestlik de belki hüsrana çıkan en kısa adres. Evlilik kararı verirken gençlerin dikkate aldığı kriterler evliliğin sağlıklı ya da mutsuz olmasına yol açıyor. Ama gelin görün ki gençlikte bu kriterler hayli abartılı olabiliyor ve evlilik sorunları adına tavsiyesine başvurulan kişiler tarafından çoğu kez espri konusu oluyor. Özellikle yaşı 30 ve üzeri olan erkeklerin ve kızların beklentileri arttığından eşte aranan vasıflar da çeşitleniyor. Kızlar erkeklerin bir eşte aradığı kriterleri eleştiriyor, erkekler de kızların beklentilerinden çekiniyor. İşte hayli gerçek olduğu kadar ironisi yüksek yorumlar:

Kızlar: Erkekler mücahide arıyorum diye konuşuyorlar ama aslında başörtülü bir artist arıyorlar. Hepsinin kafasında belirli bir artist tipi var.

Erkekler: Kızlar konuşmaya başladığında sanırsınız ki Hz. Aişe gibi dini bilgilere vakıf ve Hz. Fatma gibi dünyevi hırslardan uzak duruyorlar. Birkaç görüşmede istedikleri ev, araba ve giyim kuşamı öğrenince marka ve kariyer hırsları ortaya çıkar. Kızlar da kendilerine jön arıyorlar.

Bu tip eleştiriler belki de son 40 yıldır genç kızlar ve erkekler cephesinde süregeliyor. Hakikaten evlilik öncesinde Efendimiz’in tavsiyesi olan kadında ve erkekte güzel ahlak ve dindarlık aranması ilkesi evliliğin ilk 5 yılındaki boşanma oranlarına bakılırsa yeterince dikkate alınmıyor.

EVLENECEK GENÇLERE MUTLULUK İÇİN 10 İPUCU

Sağlıklı ve mutlu bir birlikteliğin dolayısıyla sağlıklı ve mutlu bir toplumun devamı açısından; evlilik kararını vermek çok önemli bir hadisedir. Bu da daha mantıklı ve uygun karalar verilerek sağlanabilir. İletişim uzmanı Canten Kaya’nın özetlediği, eş seçimine dair ipuçları konuyu her yönüyle özetliyor:

1. Sadece mutlu olmayı değil, eşinizi de mutlu etmeyi düşünün.
2. Büyüklere danışın.
3. Duygularınızı mantık süzgecinden geçirmeyi ihmal etmeyin.
4. Birbirini tanıma adına nişanlılık dönemi önemlidir. Nişanlılık dönemi evliliğin vitrinidir. Bu dönemde ortaya çıkan sorunların evlilikte de yaşanma ihtimali çok yüksektir. Evlenince geçer ya da değişir düşüncesine kapılmadan bu sorunlara dikkat edilmeli. Ayrıca nişanlılık dönemi eş adayını tanıma adına önemlidir. Ailelerin de uyumu açısından nişanlılık dönemi uzmanlara göre 6 ay-1 yıl kadar sağlıklı bir zemin gözetilerek uzatılabilmelidir. Bu sürenin gereğinden fazla uzaması da doğru değildir.
5. Birbirinize samimi ve dürüst davranın.
6. Birbirinizi değiştirmeye çalışmadan olduğunuz gibi sevin ve kabul edin.
7. Eş adayınızın mutlu bir aileden gelip gelmediğini kontrol edin.
8. Kendinizi evliliğe ne kadar hazır hissetiyorsunuz?
9. Aranızda “denklik” olsun.
10. Tanışmalarda beklentilerinizi karşılıklı netleştirin.

Meral Uzunay / Semerkand Aile Dergisi

Evlilik aşamasında dikkat edilmesi gerekenler

Bekar okurlarımdan “Eş seçiminde nelere dikkat etmeliyiz?” diye sorular çok geliyor. Bu hafta konu ile ilgili bir kaç tavsiyem olacak.

En güzel evlilik: “Akıllı görücü usulüdür.” Kızı da erkeği de tanıyan, aklı başında kişilerin “Bunların şu özellikleri birbirine pek uyuyor, bunlar birbirleri ile mutlu olabilirler.” diye birbirine yakıştırdığı çiftler genellikle mutlu olur. Burada en hassas nokta; aracıların “akıllı” olması, muhakeme yeteneklerinin olması.

Oğlan serseri, kız da dindar, bunları evlendirelim de kız oğlanı yola getirsin” ya da “Oğlan efendi, kız da dikbaşlı, bunlar birbirlerini idare ederler” mantıksızlığı ile uyumsuz olanları birbirine yakıştıranlar, bir tarafın kusurunu saklayarak evlendirilenler, daha doğrusu başı yakılanlar var. Böyle görücüler, kimseleri görmesin. Ayrıca ticaret ve evlilik aracılığında kusurları saklamak vebaldir. Bir tarafın zarar göreceği belli ise uyarmak gerekiyor. Kusuru saklayarak, aracı olmak, ise daha büyük bir vebal.

Büyük şehirlerde akraba ilişkileri zayıfladığı, komşu komşuyu tanımaz olduğu için, görücü usulü evlilikler de azaldı. Gerçi modern olmak adına görücü usulü evliliklere burun kıvrılmaya başlandı, gençler artık büyük aşklarla evlenmek istiyorlar. Fakat bir yandan da “birileri aracı olsun da evlenelim” diyen gençlerin sayısı da az değil. Onlara yardımcı olacak iyi bir sistem kurmak lâzım.

Artık internette tanışıp evlenmek moda oldu. Oysa en riskli evlilik modeli bence. Hakkında hiç bilgi sahibi olmadığın, ailesini, geçmişini hiç bilmediğin, bir insanla hayata başlamak oldukça riskli. Bazen bekar zannederek evlendiği kişinin, daha önce evlenip ayrıldığını evlendikten çok sonra öğrenenler var. Bir de yazı insanı çok yanıltabilir. Bir yazardan çok daha usta olan internet yazıcıları var. Dikkatli olmak gerek, en azından iyi bir araştırma yapmak lâzım. Zaten internet evliliklerinin hüsranla biteni çok. Tabii genellemeyelim, mutlu olanlarda vardır mutlaka; fakat olumsuz örnekler de çok duyuluyor.

Velhasıl bir şekilde tanışıldı, evlilik niyeti ile görüşülmeye başlandı. Eskiden bir, iki kez görüşülür, karar verilirdi; şimdi aylarca görüşülüyor. İlk görüşme olumlu geçmişse; fakat karar verilmemişse bir kaç görüşme daha yapılabilir. Fakat çok fazla görüşmelerin sonucu üzücü olabiliyor. Dini açıdan da doğru değil. Bu yüzden ilk görüşmelerde sevmediyseniz, olumsuzluklar çoksa “tanıdıkça sever miyim?” gibi bir düşünceyle ya da ailenizin baskısıyla görüşmeye devam etmeyin. Hiç kimsenin gönlü oyuncak değil.

Beş altı ay, hatta bir yıl görüşüp sonrasında “sevemedim ya da biz seninle yapamayız” diyen erkekler var. Kadınlar erkeklerden daha duygusal oldukları için, çabuk bağlanabiliyorlar; genç kız hayalinde evini döşemiş, hatta çocuğuna bile isim koymuşken terk edildiğinde, çok fazla üzülüyor. Erkekler! Arkanızda kırık bir gönül bırakmayın, ah almayın.

Görüşmelerin baş başa değil de aile ya da arkadaş ortamı gibi başkalarının da olduğu ortamda yapılması karşınızdakinin davranışlarını gözlemlemek açısından iyi olur.

Boşanmış kişilerin yeni evlilik adımlarında daha dikkatli olmaları gerek. Onların konuşacağı konular çok daha farklı olacaktır. Eski eşler, çocuklar, kişilerin çocukları ile ilişkileri, sorumlulukları… Baştan açıkça konuşulmalı.

Aşk evliliklerinde kişi karşısındakinin her şeyini hoş görüyor; fakat aşkın kör olan gözü, aynı evde yaşamaya başlayınca açıldığı için, karı koca birbirine yanlış davranıyorsa aşk da çabuk bitiyor.

Özellikle ilk görüşmelerde şunlara dikkat etmek lâzım:

1-Güzelliğe ya da yakışıklılığa aldanmayın, yanıltıcı olabilir. Sizi rahatsız eden sebebini bile açıklayamayacağınız bir şey varsa, uzak durun.

İlk gördüğünde hoşlanmak çok önemli. Hoşlanmak; güzellik ya da yakışıklılıkla alakalı bir durum değildir: Ruhların uyuşması, iki kişinin yaydığı elektriğin birbirini tutması. “Evet ben bu kişiyle ömrümü geçirmek isterim, çocuklarımın annesi (ya da babası) o olsun, isterim.” diyebilmektir. Sevmek için güzellik gerekmiyor. İlk gördüğünüzde itici gelmişse, oradan uzaklaşmak istemişseniz, dikkatli olun. Kanınız kaynadıysa da küçük detaylara takılmayın.

2- Beklentilerinizi çok yüksek tutmayın. Siz mükemmel olmadığınız gibi karşınızdaki kişinin de mükemmel olmasını beklemeyin. Gördüğünüz hatalar, sizi aşırı rahatsız edecek şeyler değilse gözünüzde büyütmeyin.

3-Önceliğinizi belirleyin. Sizin için en çok ne önemli. Dindarlıksa o yönden değerlendirin. Namaz saati kalkıp namazını kılıp kılmadığına dikkat edin. Dindarlık sadece ibadet değil elbette. Temizlik, nezaket… Kısacası güzel ahlak. Yere çöp atan, hayvana ve çevreye saygısı olmayan insanlardan uzak durun. Bir cemaate mensupsanız öncelikle kendi cemaatinizden olmasına özen gösterin. Özellikle bir tasavvuf cemaatine mensup birinin, tasavvuf karşıtı biri ile anlaşması zordur.

4-Kendinizi olduğunuzdan farklı göstermeyin, dürüst olun. “Bizi aldatan bizden değildir” der sevgili peygamberimiz. “Dürüst olursam kabul etmez.” gibi korkulara kapılmayın. Boşanmışsanız, ilk evliliğinizden çocuklarınız varsa bekarım diye kimseyi kandırmayın. Sizi olduğunuz gibi kabul etmeyen biriyle evlenmeyin. Görüşme döneminde ilerde “evet” demeyeceğiniz şeylere “evet” demeyin, kendinizi yanlış tanıtmayın. Neleri sevip, neleri sevmediğinizi açıkça söyleyin. Maddi konuları mutlaka konuşun. Parayı tasarruf etmeyi seven biriyle, harcamayı çok seven birinin uyumu da oldukça zordur.

5-Aileler çok önemli; karşınızdaki kişinin ailesinin sizin hayatınızı etkileyeceğini unutmayın. Gençler “Biz anlaşırsak gerisi boş” diye düşünüyorlar; fakat aileler zannedildiğinden çok daha fazla önemli. Hem de pek çok açıdan. Mümkünse ailelerin birbirine kültür olarak denk olması iyi olur. Bir evin nazlı kızı, “aşık oldum” deyip, gidip kendi kültürüne uymayan on çocuklu kalabalık bir ailenin oğlu ile evlenirse işi çok zor. Gelen, giden, yatıya kalan evden eksik olmayan misafirler yüzünden evlilikleri yıkılan çiftler var. Gönlünüzün taşıdığını bünyeniz taşımayabilir, şansınızı zorlamayın. Baştan gözünüz kesiyorsa ona göre kabul edin.

6-Anneler evliliklerde çok önemli:

Erkekler! Annesine çok düşkün kızlarla evlenmeyin. Annesinin evinden gelmez ki kendi yuvasını kursun. İlk görüşmelerde kendini belli eder. Annelerinin evinin hemen yakınından ev isterler, annelerine ne kadar düşkün olduklarını söyleyip dururlar. Bu kızların evlenmemesi lâzım aslında.

Kızlar! Anne sözünden çıkmayan erkeklerle evlenmeyin! Erkeğin kendi kişiliği karakteri oturmalı, annesini sevmeli, saymalı; fakat annesinin ağzına bakmamalı. Erkek ailesi ile birlikte otursa bile; eşi ile ilişkisinde kendi söz hakkı olmalı.

Çok ince bir denge bu. Annesine saygısı olmayan, annesini azarlayan bir erkekle de hiç evlenmeyin. Size de kaba davranır. Vefası olmayanın sefası da yoktur.

Taraflardan birinin ailesinin ihtiyacı olması, ilgilenmek için yakın oturması gerekiyorsa o zaman baştan konuşulmalı.

7-Kızlar! Her dediğinize “evet” diyen, kadın boyunduruğuna girmeye hazır erkeklerden uzak durun. Akıllı bir erkek; ne körü körüne “evet” der ne de “hayır” der. Ölçer biçer, uygunsa “evet” der, değilse “hayır” der. Her dediğinize “olur” diyen bir erkek bir süre sonra gözünüzde değerini kaybeder. Erkekte denge çok önemlidir. Kaba erkeklerden de çok kırılgan kadınsı erkeklerden gördüğünüz yerde kaçın.

Erkekler! İddiacı, inat, erkeksi, dediğim dedik, çok bilmiş kızlardan uzak durun. Kadına bilgi yakışır; fakat bilgiçlik hiç çekilmez. Birlikte yaşayacağınız bir kadın mı, yoksa yarışacağınız bir kadın mı istiyorsunuz, iyi karar verin.

8-Erkeğin eğitim ve maddi imkan olarak kadından geride olmaması iyi olur. Üniversite mezunu bir kızla ortaokul ya da lise mezunu bir erkeğin anlaşması biraz zor olabilir. Ancak çok okuyan bir erkek, aradaki farkı kapatabilir.

9-Görüştüğünüz kişinin sözlerine içinizden yorum yapmayın. Karşı tarafı iyi dinleyin, kendi kendinize yorumlamayın. Anlamadığınız ve takıldığınız konuları mutlaka sorun. Mesela genç kız “ben biraz şımarığım” diyorsa “şımarıktır” bunu iyiye yormayın. Ya da erkek ben “ukalayım” diyorsa “ukaladır” “iyi farkındaysa dozunu ve ayarını biliyordur, söylemesi mütevazılığını gösterir” gibi iç yorumlara girmeyin, yanılırsınız, sonra çok üzülürsünüz.

10-Detaylı soru sormaktan çekinmeyin. İki taraf için de “Ben özgürlüğüme düşkünüm.” diyorsa “Nereye kadar ve evlilik içinde ne kadar geniş bir alan istiyor?” sorun ve konu ile ilgili kendi beklentilerinizi söyleyin.

Son olarak, toparlama babından; karar verdikten sonra nişanlılık sürecini çok uzun tutmayın. Çok fazla görüşüp, mesajlaşıp evlenmeden birbirinizden bıkmayın. Nişanlılık döneminde evlilik eğitimlerine katılın.

Sema Maraşlı – Haber 7

Kadınlar için güzel kalmanın sırrı

Her gün gazetelerde, televizyonlarda kadınlara çeşit çeşit güzellik reçeteleri sunuluyor. Kimi bitkisel karışımlar tavsiye ediyor;  kimi gelişen tıpla birlikte ortaya çıkan estetik ameliyatlar ve botoks gibi güzellik operasyonları tavsiye ediyor.

Ben de bugün kadın okurlarıma, bunların hepsinden daha etkili olacak, güzelleşmenin ve güzel kalmanın sırrını söyleyeceğim, reçetesini vereceğim.

Güzelliğin ana reçetesini KAVGADAN KAÇINMAKTIR. Çünkü:

Kavga, kadını çirkinleştirir: Asık yüzlü bir kadın, güzel görünebilir mi?

Kavga, kadını erken yaşlandırır: Her üzüntü, yüze bir minik bir çizik olarak yerleşiyor; çok kavga ettiğinizde yüzünüz çabuk kırışır.

Kavga, kadını yorar: Kavga sırasında yüksek bir enerji gelir; fakat kavga sonrası kadın birden tükenir, yaşam enerjisi azalır.

Kavga, kadını hasta eder: Gerginlik baş ağrısı yapıyor; bel ya da boyun fıtığının en büyük sebebi de stres.

Kavga, kadının saçlarını döker: Erkekle mücadele, kadında, erkeklik hormonuna artırıyor, bu da kadında saç dökülmesine sebep oluyor.

Kavga, kadını aptallaştırır: Kadın konuşurken sonuçlarını doğru hesap edemez; en çok kendi üzülür, en çok kendi zarar görür.

Kavga, kadını yalnızlaştırır: Kavga, kadını sevdiğinin gözünden düşürür; kadın bazen kocasıyla aynı evde, aynı yatakta yalnızdır; bazen kocaman bir evde tamamen yalnız kalır.

Akıllı bir kadın, önce kendi için, beden ve ruh sağlığı ile mutluluğunu düşünerek kavgadan kaçınır.

“Kavga kafamda hiç bitmiyor.” demişti bir hanım, eşiyle tartıştıktan sonra ki ruh halini anlatmak için. Kendi halini anlatırken aynı zamanda, kadınların kavga sonrası halini de pek güzel özetlemişti farkında olmadan.

Kadın erkek farklılıkları hayatın her alanında kendini gösterir. Farklılığın ortaya çıkmasında en önemli etken, beynimizi kullanma tarzımızdır. Kadınlar daha çok beynin duygusal merkezi olan sağ tarafı kullanırken, erkekler mantık tarafı olan sol tarafı kullanırlar.

Bu farklılık; kavga öncesinde de sonrasında da çok fazla kendini belli eder. Tartışma esnasında kadın detayları konuşur, erkek sonuca bakar. Çok ciddi bir tartışma değilse iki tarafta sustuğunda erkek için olay bitmiştir. Fakat kadınlar basit bir tartışmayı bile kolay kolay kafasında bitiremez. Konuşulan konular, kadının kafasında döner de döner. Kafada kelimeler doğurur da doğurur. Geçmişte yaşadıkları tatsızlıklar gelir aklına, aynı şeyler için bir kez daha üzülür. Gelecek kaygıları bastırır, evliliği ile ilgili ümidi tükenir.

Kavga; erkek için acı bir yemekse, kadın için zehirdir.

O halde kadın, hem kavga çıkarmaktan kaçınmalı hem de çıkacak olan kavgaya engel olmak için elinden gelen gayreti göstermeli. Kadına yaratılıştan bu yetenek de verilmiş.

Fakat günümüzde kadınlar kavga etmekten kaçınmadıkları gibi, kavga çıkarmaya da gayet meyilli davranıyorlar.

Kadınlar eşitlik davası ile kışkırtılarak, “Eziliyorsun, kavga ede ede hakkını alacaksın.” diye yönlendiriliyorlar. Öyle ki kavga, günümüz kadının, yaşam dili, olmuş nerdeyse.

Kadın sevilmek istiyor; kavga ediyor.

Kadın ilgi istiyor; kavga ediyor.

Kadın anlayış istiyor; kavga ediyor.

Bir kaç gün önce Haber 7 de bu sayfalarda çıkan bir haber vardı: Evliliği dır dır bitiriyor

“Ne aldatma, ne şiddetli geçimsizlik ne de aşkın bitmesi. ABD’de yapılan araştırma boşanmaların büyük çoğunluğunun ‘dırdır’dan kaynaklandığını ortaya koydu.

New yorkta bir merkezde Davranış Bilimleri ve Psikoloji Bölümü Başkan Yardımcısı olan Scott Wetzler, bu açıklamayla birlikte “kadınlar neden ‘dır dır’ eder? sorusuna da şu yanıtı veriyor: “Karşısındaki kişilerden istedikleri şeyi alamayacağını düşünen kadınlar, bu kez düzenli bir şekilde ısrar ederek bunu gerçekleştireceklerine inanıyorlar. Aslında bu bir kısır döngü. Çünkü ‘dır dır’ her şeyi başa döndürüyor.

Batı, baktı aile kurumu çöküyor, kadınlara verilen gazları çekmeye başladı. Kadınları erkeklerle eşit yapmaya uğraşırken, ne kadar kavgacı yaptıklarını daha yeni fark ettiler, geçmiş ola. Şimdi batı; başarılı, kariyer sahibi, yalnız ve mutsuz kadınları aile yuvasına sahip çıkmaya çağırıyor. “Susun” diyor kadınlara “biraz susun” “gitmez bu evlilik hayatı erkeklerle böyle kavga ederek” diyor.

Fakat kadınların çoğu, kavganın bunca zararına rağmen “susun” diyeni sevmiyorlar. Nerde kavgayı kışkırtan varsa, onu dost zannediyorlar. Ağaçtan düşmüş yaralı bir kuş gibiler, dostu düşmanı ayırt edemiyorlar, yardım etmek isteyeni gagalıyorlar.

Hayat kullanım kılavuzumuz, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerîm de bize “Evin reisi erkektir; iyi kadınlar eşlerine gönülden saygı gösterenlerdir.” (Nisa 34. âyet ) buyururken mutluluğun reçetesini de vermiş zaten Yaradan. Batı hidayete erecek galiba yavaş yavaş, Kur’an-ı Kerîm’e geliyor; daha doğrusu ilim batıya Kur’an-ı gösteriyor. İnşaallah bu batı sevdamızla onlar İslam’a gelirken biz gitmeyiz.

Batı, bu vesile ile şunu da kabul etmiş oluyor: Aşkın en büyük düşmanı evlilik değilmiş; aşkın en büyük düşmanı, kavga gürültüymüş.

Yazının başına dönersek, kadının güzellik ve mutluluk reçetesi “Kavgadan Kaçınmaktır.

Bunun için “Kavgadan kaçınma diyeti” yapmak gerekiyor:

Diyetimizin ana şartları “asık yüz yok, eleştiri yok, suçlama yok, savunma yok, şikayet yok” Bunlardan uzak durun.

Tatlı dil, güler yüz, takdir ve teşekkür serbest.” Bolca kullanabilirsiniz.

Erkek tarafından çıkarılacak kavgaları önlemek için de “kibarca susma hapı” kullanın. Hapın kısa vadede biraz yan etkisi vardır; nefse ağır gelebilir, gurur, kibir ayaklanabilir; fakat bu tepkileri bastırırsanız, hapın faydasını çok göreceksiniz. Bu hap, sizi uzun vadede zarardan koruyacaktır. “Kibarca susma hapı” nın başka hiçbir yan etkisi yoktur, tamamen doğaldır ve çoğunlukla işe yarar.

Biliyorum yine “kavga sever kadınlar” itiraz edecekler: “Erkeklerin hiç mi suçu yok? Kavgayı hep kadınlar mı çıkarıyor? Saygı duyacak erkek yok, kötü kocayla da mı kavga etmeyeceğiz?…” diyecekler. Bu soruların cevabını ben vermeyeyim, siz kendiniz bulun. Şu yukarıda verdiğim diyeti bir uygulayın, hanımlar. Merak etmeyin ölmezsiniz. Garanti veriyorum, zarar görmeyeceksiniz.

Fakat belki “çok sevilen, çok güzel bir kadın olacaksınız.” Denemeye değmez mi?

Sema Maraşlı – Haber 7

Mutlu Bir Evlilik Mi İstiyorsunuz?

Kenan, avucunu açmış kendisine doğru elini uzatan adama ters ters baktı. Elli yaşlarında gösteren adam, görmeye alıştığı hırpani kıyafetli dilencilere benzemiyordu. Üzerindeki giysiler eski fakat temizdi. Eli yüzü temiz ve sağlıklı görünüyordu.

Sapa sağlam adam gidip çalışacağına dileniyor, belki benden daha zengindir” diye düşündü. Zaten canı çok sıkkındı, birde sinirlenmişti.

Alaycı bir ses tonuyla:

“Ekmek parası mı istiyorsun?” diye sordu.
Hayır, çikolata parası lazım!

Kenan’ın kızgınlığı şaşkınlığa döndü. Espri yeteneği olan dilencinin hali de başka oluyor, diye düşündü.

“Niye siz ekmek bulamayınca çikolata mı yiyorsunuz?
“Hayır. Ekmek bulamadığımız günler genellikle bulgur pilavı yeriz, onu da bulamadıysak aç yatarız.”

Kenan adamın ciddi mi konuştuğunu yoksa dalga mı geçtiğini anlayamamıştı.

“Bu gün karnınız doydu üstüne tatlı mı istedi canınız?”
“Fakirin canı mı olur ki, tatlı istesin beyim.”

“Bu bir kamera şakası mı yoksa sen iş bulamamış stendapçı mısın?”

“Hiçbiri değil. Sadece fakirim. Bugün karımın doğum günü, ona çikolata götürmek istiyorum.”

“Doğum gününde yaş pasta alınır bildiğim kadarıyla.”

“O bizim için değil zenginler için. Otuz yıllık evliliğimiz boyunca ona bir kez bile yaş pasta alamadım. Ama her doğum gününde mutlaka çikolata götürdüm. Çikolatayı çok sever.”

Adamın söyledikleri Kenan’ın dikkatini çekmişti. O akşam karısıyla kavga etmiş, kapıyı çarpıp kendini sokağa atmıştı. Arabasına da binmemiş sahile kadar yürümüştü. Denizi seyretmek de onu rahatlatmamıştı. Oysa eskiden denizi seyrederken çok rahatlardı.

Dalgalar sıkıntısını alıp götürürdü. Fakat karısının evde ağlıyor olduğunu bildiği için olsa gerek, hiçbir şey onu rahatlatmıyordu. Dilenciyle konuşurken biraz kafası dağılmıştı.

“Acaba söyledikleri gerçek mi, yoksa uyduruyor mu” diye düşündü.

“Cebinde bir çikolata alacak para yok mu şimdi?”

Kenan’ın sorusu üzerine adam ceplerini boşalttı, bir nüfus cüzdanından başka bir şey çıkmadı.

Ben dilenci değilim. İşim yok. Günlük çalışırım, ne iş bulursam yaparım. Fakat bu gün bütün gün iş aradım, aksilik bu ya, hiçbir iş bulamadım.

Kenan oturduğu bankı işaret ederek yer gösterdi.

“Oturun biraz dertleşelim bari dedi. Adam çekingen çekingen oturdu yanına.”
“Yok, mu eşin dostun, borç alacak akraban?”
“Fakirin akrabaları da fakir olur beyim. Bulurlarsa kendi karınlarını doyururlar.”
“Dilenecek kadar çok mu seviyorsun karını?”
“Hem de çoook. Otuz yılımı aydınlattı o benim.”
“Hımmmm. Aşk hem de otuz yıl süren aşk. Hayret doğrusu! Aşkın ömrü en fazla üç yıl diyorlar oysa. Sen otuz yıldan bahsediyorsun.”
“Evet. Geçen yıllar sevgimi azaltmadığı gibi artırdı.”
“Söyle o zaman nedir evlilikte mutluluğun sırrı? Söylediklerine bakılırsa sen mutluluğun formülünü bulmuş gibisin.”
“Ben ilkokulu bile bitirmedim. Öyle formül falan bilmem beyim!”
Formül dediysem kimya formülü sormuyorum canım. Bende altı yıllık evliyim. Sevdiğim kadınla evlendim, fakat mutlu değilim. Sürekli kavga ediyoruz. Daha iki saat önce kapıyı çarptım çıktım. Evimiz, arabamız, işimiz, gücümüz, her şeyimiz var, ama mutlu değiliz. Senin hiçbir şeyin yok, ama mutlusun. Para mı acaba bizi mutsuz eden?
Hiçbir şeyim yok mu? Hayır, benim her şeyim var. Benim karım her şeyim, eşim, arkadaşım, hayat yoldaşım. Hayatımı paylaştığım insandan daha değerli ve daha önemli ne olabilir ki dünyada? Sizin ev, araba, iş diye her şey dediğiniz şeylerdir aslında hiçbir şey olan.
“Öyle deme, şu kadar varlığın içinde bile karım her şeyden şikâyet ediyor. Bir de fakir olsam kim bilir ne olur?”
Altın tasın, kan kusana faydası yoktur beyim. Sen kadın ruhunu hiç anlamamışsın. Hiçbir kadın iyi bir evde oturduğu, her gün çeşit çeşit yiyecekler yediği için mutlu olmaz. Bir kadın, kocasının her şeyi olduğunu bildiğinde ancak mutlu olur.
“Sizin mutluluğunuzun sırrı bu mu?”
“Olabilir. Ben karıma değerli şeyler alamıyorum ama ona benim için ne kadar değerli oldu unu hissettiriyorum. O da çok mutlu oluyor.”
“Bir kadına değerli olduğunu nasıl hissettirilir?”
“Küçük kızı severek.”
“Küçük kız mı? Hangi küçük kız?”
Yaşı kaç olursa olsun her kadının içinde hiç büyümeyen bir küçük kız vardır. O kızı ne kadar çok sever, ne kadar çok mutu edersen, o kadını da o kadar mutlu edersin.
“Nasıl yani?”
Küçük kız neleri sever, nelerden hoşlanır bir düşünün. Küçük kızlar hep beğenilmek, ilgi görmek isterler. Güzel olduklarını duymaya bayılırlar. Kendilerine prensesmiş gibi davranılmasını beklerler. Küçük kızlar hep prenses olmayı hayal ederler. Sürprizlerden hoşlanırlar. Biraz şımartılmak isterler. Sevilmek ve sevildiklerini hep duymak isterler. İltifata doymaz küçük kızlar. Öyle değil mi?
“ Haklısın. Benim dört yaşımda bir kızım var. Adı Aylin. Her akşam boynuma sarılır “babacığım beni ne kadar seviyorsun?” diye sorar. Giysisini değiştirdiği zaman etrafımda “Baba güzel olmuş muyum?” diye sorar durur.
“Güzelsin demem de yetmez ona. Harikasın prenses gibi olmuşsun” demeliyim. “Dünyanın en güzel kızı” demeliyim.
İşte kadınlar bir ömür boyu bunu duymak isterler. Ben elli yaşındaki karıma böyle davranıyorum. Ömrümüz olurda seksen, doksan yıl da yaşarsak ben ona böyle davranmaya devam edeceğim.” Ona “bebeğim” diye hitap ediyorum çok hoşuna gidiyor. “Bebeğim bana bir çay yapar mısın?” dediğimde çay yapmak için nasıl koşturduğunu görmelisiniz.
“Hiç kavga etmez misiniz siz?”
“Kavga evliliğin tadı tuzudur. Arada biz de tartışırız. Küsüp barışmanın tadı ayrıdır. Benim karım bir keçi kadar inatçıdır. Onunla barışmak için uğraşmak ayrı bir keyif verir bana.”
“Benim eşim çok ciddi kadındır. Hiç küçük kız havası yok onda.”
“Küçük kızlar büyüdükleri zaman artık sevgi, ilgi istemeye utanırlar. En ciddi ya da en yaşlı kadının bile o küçük kız mutlaka vardır. Yeter ki sen o tatlı kızı sevindirmeyi, mutlu etmeyi bil. Ve o küçük kızı asla aldatma. Yoksa bir daha sana güvenmez ve ne yaparsan yap hep kuşkuyla bakar. Küçük kızlar hem çabuk mutlu olurlar hem de çabuk kırılırlar. Çok narindir onlar. Hoyrat elleri sevmezler. Yumuşak dokunuşları severler.”
“Bu tavsiyeni deneyeceğim. Fakat her zaman yapabilir miyim bilmiyorum. Bazen işlerim çok yoğun oluyor o zaman eve çok yorgun gidiyorum.”
“Bu sadece bir bahane. O küçük kızı mutlu etmek dünyanın en kolay işi. Çoğu zaman birkaç tatlı söz yeterli olur. Sen o küçük kızı mutlu ettiğinde karşılığını fazlasıyla alırsın. Artık o seni rahat ettirmek için elinden gelen gayreti gösterir. Karısı mutlu olmayan erkek mutlu olamaz. Mutlu olmak isteyen erkek önce hayat arkadaşını mutlu etmelidir. Düşünsene somurtkan, mutsuz, sürekli söylenen biriyle yolculuğa çıksan ne kadar mutlu olabilirsin.”
“Haklısın da bende bütün gün ailem için çalışıp yoruluyorum.”
Yine para, yine dış sebepler. Evet, para önemli ve gerekli ama kadınlar para için erkekleri sevmezler. Para geçici mutluluklar verir. Kadınlar hediye almayı severler. Paran varsa hediye al tabi. Ama hediyeyle mutlu olmasını bekleme. Hediyenin yanına sevgini katmazsan hediyenin bir anlamı yoktur. Benim hiçbir zaman çok param olmadı. Günlük kazandım günlük yedik. Bazen aç kaldığımız günler oldu. Hiçbir zaman karımın kulaklarına altın küpe takamadım ama her zaman aşk sözleri fısıldadım. Hiçbir zaman boynuna pırlanta gerdanlık alamadım ama hep öpücüklerle sevdim boynunu. Hiçbir zaman ona ipek elbiseler giydiremedim ama kendi bedenimle ipek elbise gibi yumuşacık sardım bedenini ve mutlu ettim onu.

Adam ayağa kalktı.

“Bana müsaade, artık gitmeliyim, karım merak eder. Sende git evine küçük kızın gönlünü al, belki o küçük kız şimdi evde ağlayıp duruyordur.”

Kenan de ayağa kalktı. Kuvvetlice elini sıktı.

“Sizi tanıdığıma çok memnun oldum.”

Elini bıraktı koluna girdi. Yolun karşısındaki pastaneyi gösterdi.

“Hadi gel eşin için şuradan çikolatalı pasta alalım” dedi.

Pastayı aldılar. Adam hayatında ilk defa karısına yaş pasta götürmenin mutluluğuyla, bin bir teşekkür ederek evinin yolunu tuttu.

Kenan de pastanenin yanındaki manavdan karısının en sevdiği meyvelerden aldı.

Evine geldiğinde karısı şişmiş gözlerle mutfak masasında oturmuş su içiyordu. Kenan hiç konuşmadan meyveleri büyükçe bir tabağa döküp yıkadı, sonra eşinin önüne koydu.

“Bunlar dünyanın en şanslı meyveleri” dedi. Belma hiç konuşmadı.
“Sorsana, niye diye.

Belma kızgın:
“Niye?” diye sordu.
Çünkü dünyanın en güzel ve en tatlı kadının midesine gidecek” dedi gayet ciddi bir ses tonuyla. Belma şaşırmıştı. Bir anda yüzünün ifadesi yumuşamıştı.
“Bunlar senin sevdiğin meyveler, senin için aldım.”
“Hayret bir şey! Her zaman kendi sevdiğin meyveleri alırdın. Benim hangi meyveleri sevdiğimi iyi hatırlamışsın. Aslında bu her zaman beklediğim, istediğim bir şeydi. Ama şimdi kıymeti yok. Çünkü sana çok kırgınım, meyve alarak gönlümü alamazsın.
“Özür dilerim seni kırdığım için.”
Sonra Kenan yere diz çöktü.
“Cezam neyse razıyım. Ama bir tek şey istiyorum senden. Seni delice seven bu adamı senden mahrum etme.”
Kenan yere çömelmiş, boynu bükük bir vaziyette çok komik görünüyordu.

Belma kıkır kıkır gülmeye başladı.

“Affetmek o kadar kolay değil. Bakalım hangi cezalara katlanabileceksin” dedi.

Kenan işte o zaman ona muzip muzip bakan eşinin içinde sakladığı küçük kızı gördü. Bundan sonra her şey daha farklı olacak diye düşündü.

Altın ne oluyor, can ne oluyor,
İnci mercan da nedir?
Bir sevgiye harcanmadıktan
Bir sevgiliye harcanmadıktan sonra…

Mevlana

Uzm. Dr. Kenan Taştan / NurNet.Org / Evliliğinizin Kaçıncı Kilometresindesiniz Kitabından Alıntıdır…

Erkeğin hayatında üç önemli kadın!

Erkeğin hayatında üç önemli kadın vardır: Karısı, kayınvalidesi ve annesi. Erkeğin bu üç kadını idare etmeyi bilmesi gerekir.

İlk önemli kadın: Karısıdır. Erkek karısı ile ilişkilerini çok iyi düzenlemeli ne karısını ezmeli ne de karısına kendini ezdirmeli. Medya baskısı ile kibar olayım derken ezik olmamalı, romantik olayım derken kılıbık olmamalı, karımla sorunsuz bir hayat yaşayayım diye yöneticilik görevini karısına bırakmamalı. Yoksa esas sorunlar o zaman başlar. Erkek şefkat ve adaletle ailesini idare etmeye çalışmalı.

Erkeğin idare etmesi gereken ikinci kadın: Kayınvalidesidir. Erkeklerin hayatına kayınvalideler son yıllarda dahil oldu. Eskiden anneler, kızlarını evlendirdikleri zaman onun hayatına müdahil olmazlardı. Kızlarda gider, kendi evini ve kocasının ailesini benimserlerdi. Artık öyle değil. Kızlar annelerinden bir türlü kopamıyorlar. Bu yüzden ne kendi evini ne de eşinin ailesini benimseyemiyorlar.

Genç kızlar gelin olana kadar genellikle anne ile çatışma halindedirler. Pek çok anne “Bir gelin olsaydın da kurtulsaydım” diye yaka sirkeler; fakat ne hikmetse kız evlendiği gün, anne-kız yağ bal börek olurlar, aralarında büyük bir aşk başlar. “Evlenince bir daha bu eve adım atmayacağım.” diyen kızların bile, “anne” diye gözü düşmeye başlar.

Yeni evli kadın, mümkün olsa her gün annesini görmek ister, göremediyse elinde telefon, akşam yapacağı yemeğe kadar annesine sorar. Kızın işi olur; anne gelir yapar, misafiri gelir; pastasını böreğini annesi yapar, çocuğu olur; annesi bakar. Bu arada mümkün olduğu kadar kadının kayınvalidesine yakın olmamaya çalışılır. Yakın olmamak için de bir şekilde kusur bulunur. Bu arada damat sürekli kayınvalide evine davet edilir, yedirilir içirilir, ikramlara boğulur.

Kadın, annesi ile bu kadar hemhal olunca annenin de kızını, ailesi ile ilgili konularda etkilememesi mümkün değildir. Burada kızını olumlu etkileyen, nasihat eden annelerin hakkını yemeyelim öyleleri de var; ama genellikle kız anneleri; kızlarından taraftırlar ve kızlarının üzülmesine dayanamadıkları için kızlarını yanlış yönlendirebiliyorlar.

Ayrıca varsa kızın; kız kardeşleri, ablaları da anne gibi çok gelip gidip, yanlış yol göstermelerle olumsuz etkileyebiliyorlar. Anne kızının hayatında bu kadar yer alınca haliyle dolaylı ya da dolaysız yoldan damadının evini yönetmeye başlıyor. “Onu alın bunu almayın, şunu yapın bunu yapmayın” derken çoğu zaman evin reisi olan erkeğin sözü çiğneniyor. Burada da erkeğin kendini ezdirmeden durumu iyi idare etmesi lâzım.

Erkeğin idare etmesi gereken üçüncü kadın: Annesidir. Özellikle kocası ile sorunu olan, muhabbetli bir evlilik hayatı yaşayamamış anneler, bütün sevgilerini ve ümitlerini oğullarına yüklerler. Bu yüzden erkek annesi, oğlunun bir “el kızını” çok sevmesini ve ona değer vermesini istemez. “Sevsin; fakat beni sevdiği kadar değil. Onun sözüne karşı benim sözüm geldiğinde benim sözüm tutulsun. Hatta oğlumun evinde kararları ben alayım.

Kadınların “en çok sevilen ben olayım” arzularını kontrol etmeleri gerek. Eş olduklarında da anne olduklarında da ölçüsü kaçabiliyor: “Oğlum elbette beni çok sevecek, benim sözümü tutacak, o el kızı da kim oluyormuş. Ben oğlumu ne fedakarlıklarla büyüttüm, yemedim yedirdim, içmedim içirdim.

Dikkat edin erkek evlendikten sonra, annesi, oğluna ve gelinine sık sık oğlunu nasıl zorluklarla büyüttüğünü anlatır: “Hamileliği zor geçmiştir, zor doğurmuştur, bebekken çok ağlamıştır, çocukken çok yaramazdır, cebinde kalan son parasını oğluna defter parası yapmıştır.” Bunlar sık sık hatırlatılır. Oğlana şu mesaj verilir: “Bak bu kadar iyiliğimiz var, sakın karını görüp vefasızlık etme.” Geline de şu mesaj verilir: “O bizim oğlumuz, çok hakkımız var üstünde, sana bırakmayız.” Belki bu yüzdendir, erkekler annelerinden çok etkilenirler. Annesini hiç dinlemiyor gibi görünen erkekler üzerinde bile anneleri oldukça etkilidir.

Anne, oğlunun evi ve ailesi ile ilgili alacağı bütün kararlardan haberdar olmak ister, haberi olmadıysa sitem eder, surat asar. Oğlunu ve gelinini yönetmeye çalışır. Onun onaylamadığı bir kararı oğlunun istemiş olacağına inanmaz, el kızının oğlunu kandırıp öyle yaptırdığına inanır.

Bazı erkek anneleri, oğlu karısını çok sevmesin diye ufak ufak (bazıları büyük de konuşur) gelinin arkasından konuşurlar. Mesela “Karın iyi hoş da pek temiz değil.” O güne kadar evin temizliğine pek dikkat etmemiş olan erkek (algıda seçicilik) her şeye dikkat etmeye başlar. Dikkat edince kusur bulmak zor değildir, bulur ve annesinin haklı olduğuna inanır. “Karın çok geziyor.” “Karın çok para harcıyor.” gibi pek çok konuda erkeği etkileyebilir.

Bunların yanında alınacak satılacak ne varsa, anne oğlunun evinde kendi sözü geçsin ister. Eğer erkeğin ablaları ya da kız kardeşleri varsa onlar da anne gibi etkili olabiliyorlar. İstisnalar hariç, işleri ortak değilse, erkeğin babası, oğlunun evinin düzenine en az karışan kişi oluyor.

Annesinin sözüne bakarak karısını üzmüş; ona haksızlık etmiş çok erkek vardır. Ya da karısının sözüne bakarak annesine haksızlık eden. Oysa kavvamlığın en önemli şartı adaletli olmaktır. Bu yüzden erkeğin iyi bir gözlemci olması, haksızlık etmeden üç kadını iyi idare etmesi lâzım. Bunun için de erkeğin kadınlarla ilgili bazı bilgilere ihtiyacı var.

Bu bilgileri de yazacaktım; fakat yazı epeyce uzun oldu. Haftaya inşallah, erkeğin bu üç kadını küstürmeden en az hasarla idare etmesi üzerine yazacağım. Bunun yolunu bulmuş erkekler de vardır mutlaka. Karısını, kayınvalidesini ve kendi annesini üçünü birden hoş bir şekilde idare edenlerden ve edemeyenlerden; yorum ya da detaylı anlatmak isteyenlerden mail bekliyorum. Annesi ya da kayınvalide yüzünden evliliği etkilenmiş hanımların da yazmalarını bekliyorum.

Bu arada www.cocukaile.net de evlilik okulumuz devam ediyor. Dersler ücretsiz, katılmak isteyenlerin sitedeki dersleri takip etmesi yeterli.

Sema Maraşlı / Haber 7