Etiket arşivi: kalplerin mühürlenmesi

Kalpler Neden Mühürleniyor?

Bakara Suresi’nin 7. ayetinde “Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.” şeklinde bahsedilen “kalplerin mühürlenmesi” ile kulların iradesi elinden alınmış olmuyor mu?

Bu ayeti Kur’an-ı Kerim’den ayırıp, tek başına okuduğumuz zaman gerçekten bu şekilde mana verilebilir hale gelmektedir. Fakat bir ayete doğru mana verebilmek için dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. Şimdi bu noktalara dikkat ederek konuyu kısaca inceleyelim.

Az önce söylediğimiz gibi ayete bu mananın verilebilmesi için diğer Kur’an ayetlerinden ayırılması gerekmektedir. Çünkü konu ile ilgili tek ayet bu değildir. Kalplerin mühürlenmesinden bahsedilen diğer ayetleri de inceleyip hepsini birlikte değerlendirerek, ancak fikir sahibi olunabilir. Şimdi konu ile ilgili diğer ayetlere bakalım:

Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın ayetlerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve “kalplerimiz muhafazalıdır” demelerinden dolayı (başlarına türlü belâlar verdik. Onların kalpleri muhafazalı değildir), tam aksine inkârları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar inanmazlar.

Bir de inkârlarından ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından ve “Biz Allah’ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih’i öldürdük” demelerinden dolayı kalplerini mühürledik… (Nisâ Sûresi 155,156)

… And olsun, peygamberleri onlara apaçık deliller getirmişti. Fakat onlar daha önce yalanladıklarına inanacak değillerdi. Allah, kâfirlerin kalplerini işte böyle mühürler. (A’râf Sûresi 101)

Sonra, onun ardından birçok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Onlara apaçık mucizeler getirdiler. Fakat onlar önceden yalanlamakta oldukları şeye inanacak değillerdi. İşte biz haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz. (Yûnus Sûresi 74)

Onlar kendilerine gelmiş hiçbir delil olmaksızın, Allah’ın ayetleri hakkında tartışan kimselerdir. Bu ise Allah katında ve iman edenler katında büyük öfke ve gazap gerektiren bir iştir. Allah, her kibirli zorbanın kalbini işte böyle mühürler. (Mü’min Sûresi 35)

Onlardan seni dinleyenler vardır. Fakat senin yanından çıktıkları zaman (alay ederek), kendilerine bilgi verilmiş olanlara, “Az önce ne söyledi?” derler. İşte bunlar, Allah’ın, kalplerini mühürlediği ve nefislerinin arzularına uyan kimselerdir. (Muhammed Sûresi 16)

Bu, onların önce iman edip sonra inkâr etmeleri, bu yüzden de kalplerine mühür vurulması sebebiyledir. Artık onlar anlamazlar. (Münâfikûn Sûresi 3)

Nefsinin arzusunu ilâh edinen, Allah’ın; (hâlini) bildiği için saptırdığı ve kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız? (Câsiye Sûresi 23)

Bu ayetlerle birlikte baktığımız zaman anlaşılıyor ki, mühürleme olayı sebepsiz yere yapılmış bir müdahale değildir. Allah’ın (cc) kuluna zulüm olsun diye yaptığı bir şey de değildir. Ancak bir durum tespitidir. Rabbimizin çeşitli sebeplerle bir kalbe vurduğu “bu artık iflâh olmaz” mührüdür.

Mühür kelimesi bizim aklımızda, su ve elektrik saatlerinin mühürlenmesi gibi bir anlamı çağrıştırır. “Saat mühürlendi artık elektrik ve su gelmeyecek” diye düşündüğümüz gibi, “Allah (cc) kalbi mühürledi artık iman o kalbe giremez” diye düşünüyoruz. Hâlbuki durum bundan farklıdır. Bir üretim bandının en sonunda, çıkan ürünün üzerine vurulan “BOZUK” mührü gibi düşünmek gerekir bu mühürlemeyi de. Ürün o mühürden dolayı bozuk muamelesi görmeyecek, bozuk olduğu için o mühür vuruldu.

Bakara Suresi’nin 7. ayetine sorudaki gibi yanlış anlam verebilmek için, Allah’ı (cc) da doğru tanımamak gerekir. Çünkü Rabbimizi doğru şekilde tanırsak, biliriz ki:

• Adil olan Allah (cc) durup dururken kulunun kalbini mühürlemez.
• Her işi hikmetle yapan Allah (cc) bir hikmeti olmadan bir kulunun kalbini mühürlemez.
• Kulunu affetmek için (tabiri caizse) bahaneler üreten Allah (cc), kalbini sebepsiz mühürleyerek kuluna af kapısını kapatmaz.

Liste daha da uzatılabilir.

Son olarak şunu da söyleyebiliriz. Her kulun imtihanının ne zaman biteceği Rabbimizin (cc) takdirindedir. Kalbi mühürlenen kul o anda ölmüş olsa, ortada itiraz edilecek hiçbir şey kalmayacaktı. Bu anlamda düşününce, kulun kalbinin mühürlenmesi, o kulun imtihanının orada bittiği anlamına da gelebilir. Nitekim bazı ayetlerde kimi kafirler ölülere benzetilmektedir.

Muhiddin YENİGÜN

 

Kalblerin Mühürlenmesi

Malum olduğu üzere mühürlenmek, zarf, kap, örtü ve kapı gibi şeylerde olur. İnsanların kalpleri de iman, marifet, ilim ve faziletin zarfı gibidir.

Geçmiş ve gelecek hadiseler kitaplar ile bilinir. Kalbin mühürlenmesi zarfın mühürlenmesine, sem’in yani işitmenin mühürlenmesi de kapının mühürlenmesine benzer.

Allah-u Teâlâ bir âyet-i kerîmesinde, Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) hitaben şöyle buyurmaktadır:

“Sen inkâr edenleri korkutsan da korkutmasan da birdir. Onlar inanmazlar. Allah, onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiş, gözlerine perde çekmiştir. Onlar için büyük bir azap vardır.” 52

Bu âyet-i kerîmeyi basit bir anlayışla ele alan bazı insanlar; “Allah bu adamların kalblerini mühürlemiştir. Bunlar daha nasıl iman ve ibâdet etsinler, hakikatleri görsünler ve işitsinler?” iddiasında bulunmaktadırlar. Hâlbuki meseleyi tefekkür, insaf ve vicdan ölçüleri içerisinde ele alan bir mü’min için, böyle bir iddianın yeri yoktur.

Evvelâ, âyet-i kerîmedeki inkâr etme fiili insanlara mühürleme ve perde çekme fiilleri ise Cenâb-ı Hakk’a aittir. Bilindiği gibi, ihtiyarî fiillerde Cenâb-ı Hakk’ın iradesi, insanların cüz’î iradelerine taalluk eder. Burada da inkâra insanlar sapmakta, Allah da onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemekte, gözlerine perde çekmektedir.

Allah kullarına irade ve ihtiyar kabiliyeti vermiştir. Her insan bu kabiliyetini güzelce istimal etmeye de etmemeye de serbest kılınmıştır. Cenab-ı Hak her kulun bu istidadını bu dünyada ne surette kullanacağını ezeli ilmi ile bildiğinden ona göre hüküm vermiştir. Bu ezeli kanun kulların kendi ihtiyarlarına göre tecelli etmektedir.

Fahr-i Kâinat olan Peygamberimiz (s.a.v.) Hazretleri,

“Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzerine dünyaya gelir.”

hadîs-i şerifleriyle, insanların iman etmelerine ve hidâyete ermelerine bir mâni bulunmadığını beyân etmiştir. Allah-u Teâlâ Hazretleri de başka bir ayette mealen şöyle buyurmaktadır:

“İnsanlara hidayet geldikten sonra, onların inanmalarını ve Rablerinden mağfiret dilemelerini, hiçbir şey men’etmedi.”53

Şurası muhakkaktır ki, Cenâb-ı Hakk’ın insanın nefsinde ve kâinatta sergilediği nihayetsiz lütûf ve ihsanları imanın nûru ile görülür. Başta küfür olmak üzere günahlar ve isyanlar bu seyre perde olurlar. İnsan günah ve isyana devam ettikçe Rabbi ile arasındaki perdeler kalınlaşır, kesafet peyda eder. Bir insan, işlediği günahlara tevbe ederek mahcubiyetini sürûra ve huzura çevirmediği takdirde, nefs-i emmaresinin hükmetmesiyle kalbinde iman nûru yerine, gurur, riyâ, şehvet ve en nihayette küfür yerleşir. Bu hal ise onun basiretinin kör olmasına ve netice olarak kalbinin mühürlenmesine yol açar.

Yine bir ayette mealen şöyle buyrulur:

“Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık (hakka) dönmezler.”54

Ömer Nasuhi Bilmen bu ayetin tefsirinde şöyle der:

“Onlar kâinattaki nihayetsiz kudret esrlerini görüp onların Hâlık-ı Zîşan’larını tasdik etmezler. Onlar kendi fıtrî istidatlarını kendi ihtiyarları ile ellerinden çıkarmış oldukları cihetle, artık sapıklıktan kurtulup hidayet yolunu takibe kadir olamazlar.”

Cenab-ı Hak, başka bir âyet-i kerîmesinde,

“Rabbin, kasabaların ehlini sâlih hâlde iken, zulüm ile helâk edecek değildir.”55

buyurmaktadır.

Evet, Rahmân ve Rahîm olan Allah-u Azimüşşân, elbette iman ve sâlih amel üzere bulunan bir insanın kalbini mühürlemez. Ancak küfür yolunda yürüyen kimseler, kâinatta Allah’ın varlığına, birliğine, rahmet ve keremi ne şehadet eden sayısız delilleri okumamakla ve nihayetsiz sadâları işitmemekle, kalblerinin ve kulaklarının mühürlenmesine ve gözlerine perde çekilmesine kendileri sebep olurlar.

İmanı muhafaza için, günahlardan kaçınıp emir dairesinde hareket etmek her mümin için gereklidir. Çünkü günah işleyen bir kimse iman dairesinden çıkmasa bile küfre giden yola bir kapı açmış olur. Onun için hemen tevbe ve istiğfar etmesi lazımdır. Bediüzzaman Hazretlerinin de ifade buyurduğu gibi;

“Her bir günah içinde küfre gidecek bir yol vardır.” 56

Binaenaleyh günahlardan kaçınıp, dinin emirlerini yerine getiren bir insan, imanını bu tehlikeden koruduğu gibi, Allah katında da insanların en çok ikram edileni ve en sevgilisi olur.

Mehmed Kırkıncı

Dipnotlar:

52. Bakara Suresi 2/6-7.
53. Kehf Suresi 18/55.
54. Bakara Suresi 2/18.
55. Hûd Suresi 11/117.
56. Lem’alar.

Kalplerin Mühürlenmesi ve Kader (Video)

Allah Teâlâ, Bakara suresinin beşinci ayetinde, Efendimiz (asv)’e hitaben şöyle buyurmaktadır:

“Sen inkâr edenleri korkutsan da, korkutmasan da birdir. Onlar iman etmezler. Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Ve gözlerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır.” (Bakara Suresi, 2/6-7)

Bu ayet-i kerimeyi, sathi bir anlayışla ele alan bazı kimseler: “Allah bu kişilerin kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş, gözlerine de perde çekmiştir. Bunlar nasıl iman ve ibadet etsinler, hakikatleri nasıl görsünler ve nasıl işitsinler?” demektedirler. Hâlbuki meseleyi, “Allah’ın ezeliyeti” ve “İlmin maluma tabi olması” kaidesi çerçevesinde ele alan bir insan için, böyle bir iddia çok yersizdir.

Evvela, ayet-i kerimenin ifadesinde; “inkâr etme” fiili insanlara, mühürleme ve perde çekme fiilleri ise; Allah’a hamledilmiştir. Demek insan, inkârı kendi tercih etmekte ve bunda ısrar etmekte, bunun neticesi olarak da Allah kalbini mühürlemektedir.

İman etmezler” manasını ifade eden “la-yü’minun” dan sonra “mühürlendi” manasını ifade eden “hateme” tabirinin gelmesi, mühürlenmenin sebebini açıkça göstermektedir. Yani onlar iman etmediler ve kalplerini mühürlenmesi ile cezalandırıldılar

Bilindiği gibi, ihtiyari fiillerde, Cenab-ı Hakk’ın külli iradesi, kulun cüz’i iradesine tabidir. Yani kul, neyin yaratılmasını isterse, Allah onu yaratır. Burada da inkâra insanlar sapmakta, inkârlarının bir neticesi olarak da kalplerini ve kulaklarını Allah mühürlemektedir. Bu hakikati, şu misal ile anlayabiliriz:

Belediye zabıtalarının, fırınları teftiş ettiğini ve fırınların sağlıklı üretim yapıp yapmadıklarını kontrol ettiklerini farz ediyoruz. Zabıtalar, birçok temiz ve kanunlara uygun üretim yapan fırını gezdikten sonra, son derece pis, içinde böceklerin yuva yaptığı ve son derece sağlıksız şartlarda üretim yapan bir fırına girmiş olsunlar. Belediye memurlarının burada yapacağı iş; üretim yapmaya elverişli olmayan bu fırını kapatmak ve mühürlemektir.

Acaba zabıtalar fırını mühürlediğinde, fırın sahibi diyebilir mi ki; “Fırını mı zabıtalar mühürledi, ekmek çıkaramama suçum onlara aittir.” Elbette diyemez. Evet, fırını zabıtalar mühürlemiştir, bu doğrudur, ancak fırının mühürlenmesine sebep olacak işleri kendisi işlemiştir. Fırınını temizlememiş ve sağlık şartlarını yerine getirmemiştir. Yani zabıtaların mühürleme fiili, fırıncının kötü ahlakına bağlıdır. Eğer fırıncı dükkânını temiz tutsaydı bu mühürleme olmayacaktı. Zaten zabıtaların da fırıncılara bir garezi yok, zira birçok fırın mühürlenmemiş bir şekilde işlerini yapmaktadır.

Sözün özü; fırını her ne kadar zabıtalar mühürlemiş olsa da, suçlu ve sorumlu fırıncıdır.

Aynen bunun gibi, fırıncı hükmünde olan insan da, fırını hükmünde olan kalbini, küfür, şirk, günah, isyan gibi kirlerden temizlemediği takdirde, Allah onun fırınını, yani kalbini mühürleyecektir. Ve mühürlenmiş bir fırından ekmeklerin çıkamayacağı gibi, mühürlenmiş bir kalpten de iman, muhabbet, marifet gibi olgular çıkamaz.

Cenab-ı Hakk’ın, insanın nefsinde ve kâinatta sergilediği nihayetsiz lütuf ve ihsanları imanın nuru ile görülür. Başta küfür olmak üzere günahlar ve isyanlar bu seyre perde olurlar. İnsan günah ve isyana devam ettikçe, Rabbi ile arasındaki perdeler kalınlaşır.

Bir insan işlediği günahlara tövbe ederek mahcubiyetini, huzura çevirmediği takdirde, nefsinin hükmetmesiyle, kalbine, iman nuru yerine, gurur, riya, şehvet ve en nihayette küfür yerleşir.  Bu hâl ise onun kör olmasına ve netice olarak kalbinin mühürlenmesine yol açar.

Yoksa Allah Teâlâ, iman ve sâlih amel üzere bulunan bir insanın kalbini mühürlemez. Demek, küfür yolunda yürüyen kimseler, kâinatta, Allah’ın varlığına, birliğine, rahmet ve keremine şehadet eden sayısız delilleri okumamakla ve nihayetsiz sedâları işitmemekle, kalplerinin ve kulaklarının mühürlenmesine ve gözlerine perde çekilmesine kendileri sebep olurlar.

“Kalbe mühür vurulduktan sonra kişi nasıl hidayeti bulacak?” sorusuna, “İlim maluma tabiidir.” kaidesince bakıldığında şu netice ortaya çıkacaktır: Cenab-ı Hak ezeli ilmiyle onların küfrü seçeceklerini ve cüz-i iradelerini şirk ve küfür yolunda kullanacaklarını bildiği için, küllî iradesiyle onların kalplerini mühürlenmiştir. Eğer onlar cüz-i iradelerini hidayet üzerinde kullanacak olsalardı, elbette Allah-u Teâlâ külli iradesiyle onların kalplerini mühürlemez ve hidayet yollarını onlara açardı. Zira iradî fiillerde Cenab-ı Hakk’ın külli iradesi kulun cüz-i iradesine bağlıdır.

Burada “onlar asla iman etmezler” sözü ilmin neticesinde ortaya çıkan bir tespittir. Yani Allah’ın ezeli ilmi onların gelecekte de imana gelmeyeceklerini bildiği için onların kalplerini mühürlemiştir. Yoksa onlar iradeleriyle iman etmek isteseler de iman edemezler manasında değildir. İman etmeyecekleri bilindiği için iman etmezler denilmiştir. Yoksa iradeleri ellerinden alıp küfre mahkûm edilmiş değillerdir. Daha öncede ifade edildiği gibi ilim sıfatı zorlayıcı değildir.

Diğer taraftan, sözü edilen âyet-i kerime, Allah Resûlüne (asm.) cephe alan, onunla mücadele eden müşrikler hakkında nâzil olmuştur. Ve o müşriklerin kalplerinde şirkin tam hâkimiyet kurması ve tevhide yer kalmaması, “kalp mühürlenmesi” şeklinde ifade edilmiştir. İşte kendilerine hidayet kapısı kapananlar, bu noktaya varan müşriklerdir. Yoksa günah işleyen, zulüm eden yahut şirke giren her kişi için hidayet kapısının kapanması söz konusu değil. Aksi halde Hz. Peygamber(a.s.m)’in tebliğine devam etmesini ve daha önce putlara tapan on binlerce insanın İslâm’a girmelerini nasıl izah edeceğiz?! Şirke giren her insanın kalbi mühürlenseydi, hiçbir müşrikin Müslüman olamaması gerekirdi. Demek ki, kalbi mühürlenenler, tevhide dönmeleri imkânsız hâle gelenlerdir. Ve onlar, bu çukura kendi iradelerini yanlış kullanarak düşüyorlar.