Etiket arşivi: Kar

Kar Taneleri, Tevhid Heceleridir!

Tevhid heceleridir kar taneleri. Birliği söyleşirler. Birlik için inerler bir bir. Kolkola girip, Bir Olan’ın ‘Yalnız’lığını vururlar yerin yüzüne. Tevhide mürekkep olurlar. Sahife-i arz bu mürekkeple yeniden yazılır, okunur.

kar tanesi topraktaHecedirler sonra: bir yazının heceleri, kışın soğuk sayfasına yazılırlar. Ama onu okuyanların içini ısıtır, dünyasını ışıtırlar. Kar taneleridir bunlar; nazlı birer gelin gibi süzülürler gökten yere. Öylece ağarlar.

Hem, yere indiklerinde omuz omuza verip celâl ile cemalin eşsiz buluşmasına adres olurlar.Her yeri bire boyarlar. Bir için. Birlik için. Gözümüzün kirini, pasını; isini, pusunu silerler. Yine akıl, kalb, hayal ve daha nice duygularımıza davetiye olurlar. Günübirlik meşgalelerin, gündelik kaygıların anlamsızlığını hatırlatırlar. Duygularımıza sıcacık bir hasat mevsimi sunarlar.

Soğuk değildirler hem. Ezelî sorular uyandırırlar içimizde. Heyecanlanırız, kanımız kaynar. Üstelik, şeffaftır kar taneleri. Başkası için inerler. Kendinden olan birşeyi yoktur kar tanelerinin. Katre misâl, iddiasız ve renksizdirler. Ama aynaları geride brakırcasına, Şems-i Ezelî’ye yollarlar gözlerimizi. Yerin göz alıcı, gaflet verici tüm kesretini usulca örter kar teneleri. Kafaları göğe, gözleri Güneşe yöneltirler. Göğün ve Güneş’in elçileridir kar taneleri. Biraraya gelip mektubunu okuturlar. Pencerelerden çektirirler perdeleri. Bizi okuyun, derler; Bizi okuyun!

Sadece yere mi yağarlar sanki? İçimize de yağarlar. Yüreğimize kar serpilir, su yerine. Serinleriz. Uyuşmuş duygularımız uç verir o zaman. Uyanırlar. Uyanırız. Yol, ev, bahçe, saçak tanımaz; öteye beriye, hatta okuduğumuz bu sayfaya da yağarlar. Dünyanın yollarını tıkarlar kimi zaman. Ama dünyalarımızın tıkalı yollarını açarlar. Yolda kalırız, ama gerçeğe yol alırız.

İşte böyledir kar taneleri. Kışın güzel taneleri. Tevhid heceleri.

Melekut âleminin öpücükleridir kar taneleri. Uzatın yanaklarınızı, değsinler. Değmez mi?

Mücahit BİLİCİ / Zafer Dergisi

Kar yağar çiçek çiçek

Bir bahar sabahı uyanmışlardı.

Aylarca gülümsediler.

Bazan yağmur okşadı yüzlerini.

Bazan güneş öpücükler kondurdu yanaklarına.

Kucaklarında nice konuklar ağırladılar.

Bir yaz böylece geçti.

Yorgun düştü çiçekler.

Ve uyumak istediler.

•••

Bu defa gökte çiçekler açtı.

Bulutlarda nakışlar işlendi.

Herbiri ayrı bir desenle süslenmiş beyaz çiçekler usulca inmeye başladı yeryüzüne.

Ve yerde uyuyan çiçeklerin üzerini örttü incitmeden.

Donmasınlar diye, onları toprağın sıcaklığıyla baş başa bıraktı.

•••

Bem beyaz bir yorgan, dağlardan ovalara doğru serildi.

Renkler de çiçekler gibi gözlerden kayboldu.

Sadece beyaz kaldı ortada. Bir de güneşin kızıllığı zaman zaman.

Yorganın altında mışıl mışıl uyudu çiçekler.

Yukarıda olup bitenlerden haberleri bile olmadı.

•••

Gün geldi, bir diriliş müjdesi ulaştı uyuyanlara.

Bir tebessüm yukarıdan, bir tebessüm aşağıdan, deliverdi karları.

Önce güneş gülümsedi semâda.

Ona çiçekler cevap verdi.

İkisinin arasında dağlar eridi, gitti.

•••

Toprak, suyu yanı başında hazır buldu.

Kana kana içti.

İçtikçe coştu.

Coştukça güldü.

Dinlenmiş yüzlerle güldü.

Çiçekleri özleyenler, o gülen yüzde bir haşir müjdesi buldu.

Ve ölümü de, tıpkı kar gibi, kış gibi, bir diriliş habercisi bildi.

Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor.

Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltendir. O herşeye kadirdir.

Rûm Sûresi, 50

Ümit Şimşek

Kış şartlarında zengin de yoksul da imtihanda?

Öteden beri yapılan kış tarifine göre, zengin kış manzaralarıyla neşelenir, hatta hangi yüksek tepelerde nasıl bir kayak zevki yaşayabileceğini dahi düşünebilir.

Ama daha temel ihtiyaçlarını temin edememiş, giyim kuşamdan başka barınabileceği rahat bir meskene dahi kavuşamamış yoksullar ise kış manzaralarını endişe içinde izler, çoluk çocuk donma tehlikesi mi geçireceğiz acaba, telaşıyla karşılar beyaz kar manzaralarını. Demek ki, böyle zor devrelerde zengin de fakir de imtihanda. Zengin sadece kendi zevkini düşünüp yoksula ilgisiz kalırsa imtihanı kaybeder. Yoksul da tevekkül ve teslimiyetini yitirip halinden isyana yönelirse imtihanı kaybeder.. İki tarafın da kış imtihanı böyle oluşur bu türlü zor devrelerde.

İrşat eserlerinde verilen misalin sonucuna baktığımızda, ihtiyaç içinde inleyen yoksulu düşünmeyen zenginin imtihanı daha ağır gibi görünüyor. İsterseniz sözü daha fazla uzatmadan hepimizi düşündürmesi gereken bu misali birlikte okuyalım. Bakalım zor şartlarda hep kendi zevkinin peşine düşüp yoksulun halini hiç hayal etmeyenlerin sonları nasıl oluyor bir görelim.

***

Fırtınalı bir havada uçuşan kar taneleri, kara kargayı coşturmuştu. Çünkü sırtındaki sağlam tüyler onu tam koruyor, soğuklar kalın tüylerle kaplı bedenine işlemiyordu. Bu yüzden konduğu ağacın dalından çevreyi keyifle seyrederken ötmesini de sürdürüyordu:

– Yağ yağ, konduğum dala çıkıncaya kadar yağ!. Halbuki hemen yanı başındaki dalda zayıf tüylü serçe de titreyerek sızlanıyordu.

– Yağma yağma, zayıflar var, zavallılar var!.. Bu sızlanış kara kargayı hiç mi hiç etkilemiyor, yine devam ediyordu konduğu dalda:

– Yağ yağ, konduğum dala çıkıncaya kadar yağ!.. Manzara zevki kargayı coşturmuş, soğuktan titreyen küçük kuşları düşünemez duruma getirmişti..

Rabb’imiz, karganın sadece kendini düşünüp, zayıfları, zavallıları hesaba katmayışına razı olmadı. Zayıfların halini düşünecek duruma getirmek istedi. Bu sebeple de yaramaz bir çocuğu ona musallat etti. Çocuk karganın, bağıra çağıra öttüğü ağacın dibine gelerek yukarı doğru yavaşça tırmanmaya başladı. Yine yağ, yağ diye bağırmaya başladığı bir sırada kuyruğundan yakalayıp tutmaya çalıştı. Bu sırada çırpınmaya başlayan kargada ne tüy kaldı ne de telek. Hepsini de çocuğun elinde bıraktığından güç bela sıyrılıp karşı binanın çatısına zar zor konabildi. Artık yağan karlar esen soğuk rüzgârlar çıplak vücuduna temas ediyor, düşünmediği zayıfların halini olanca şiddetiyle titreyerek hissediyordu.. İşte bundan sonra ötüşünü değiştiren karganın cılız sesi duyuldu:

– Yağma, yağma! Açık var, çıplak var!.. Ne yazık ki karganın bu dileği hemen yerine gelmedi. Yağış devam etti. O da önceden hiç düşünmediği zayıfların hayatını, sıkıntısını yaşamayı sürdürdü. Ne kadar duygusuz, bencil davrandığını iyice hissetti, böylece dersini almış, bize de dersini vermiş oldu. Misali yorumlayan irşad alimleri derler ki:

-İnsanlar varlıklı halde iken yoksulların halini düşünmeli, kendi zevklerinde kaybolmamalıdırlar. Şayet böyle bir bencillikte kalırlar da yoksulun sıkıntısını, maruz kaldığı zorluğunu düşünmezlerse, bir gün olur onlar da halini düşünmedikleri yoksulun haline düşer, aynı zorluk ve sıkıntıyı bizzat yaşarlar. Bundan sonra ne kadar yanlış yaptıklarını anlayıp pişmanlık duyarlar. Ancak bu pişmanlık düştükleri durumdan hemen kurtarmaz onları.. İyisi mi, varlıklı günlerimizde yokluk çekenleri düşünmeli, ısındığımız zamanlarda da üşüyenleri hatırlayıp dertlerine deva olmaya gayret göstermeliyiz ki, aynı akıbete müstahak duruma düşmeyelim. Aynı sonucu biz de yaşamaya layık hale gelmeyelim!.

Bilmem siz ne dersiniz bu misale ve bu misalden çıkarılan bu mesaja?

Ahmed Şahin / Zaman

Kar Tanesi Adam

WILSON BENTLEY, bazılarının gözünde gerçek bir deliydi. Ne zaman kar yağsa, hemen tepsisini alır ve kar tanelerini yakalamaya uğraşırdı. Yol ortasına kurduğu fotoğraf makinasıyla kimselerin aklına gelmeyen bir şeye, ‘kar tanelerinin fotoğraflarını çekmeye’ çalışırdı. Onun bu tuhaf davranışları bir tek çocukların hoşuna gider ve çalışmaları sırasında etrafından ayrılmazlardı. Onların ‘Wille Amca’ diye çağırdıkları bu garip insan, tarihe ‘Kar Tanesi Adam’ olarak geçti. Wilson Bentley, kar tanelerinin fotoğraflarını çekebilen ilk insandı. Ve her kar tanesinin birbirinden farklı eşsiz bir güzellikte yaratılmış olduğunu gösteren de yine ilk Bentley oldu.

Bentley, henüz onbeş yaşlarındayken, annesi kendisine bir mikroskop hediye etti. Zaten oldukça meraklı bir çocuktu. Mikroskobu elinde bütün gün dolaşır durur ve bulduğu herşeyi daha yakından görmek için tükenmez bir enerjiyle çalışırdı.

Kar yağdığı bir gün, elinde mikroskopuyla dışarıya çıktı. Ve havada uçuşan milyonlarca kar tanesinden biri Wilson Bentley’in mikroskobunun camına konuverdi. Meraklı çocuk mikroskoptan baktığında o güne kadar görmediği, o güne kadar hiçkimsenin görmediği muhteşem bir tabloyla karşılaştı. Kar kristalleri altıgen ve olağanüstü bir güzellikte yaratılmışlardı.

Bentley, kar tanelerini daha iyi görebilmek için hemen eve koştu ve annesinden siyah kadife bir parça kumaş aldı. Kumaşa düşen her bir kartanesi çok daha net bir şekilde görülebiliyordu. Wilson Bentley o sırada bir şey daha farketti. O ana kadar gördüğü kar tanelerinin hiçbiri bir diğerine benzemiyordu. Bu onu çok heyecanlandırmıştı.

Sonraki yıllarda Bentley, kar tanelerini izlemeye devam etti. Onların resmini yapmak istiyordu ama resim kabiliyeti neredeyse hiç yoktu.

Onyedinci yaş gününde, büyük bir süprizle karşılaştı. Bütün aile paralarını biriktirmiş ve ona 100 Dolar’a bir fotoğraf makinası almışlardı. O günler için bu küçük bir servet demekti.

İki yıl boyunca Wilson Bentley, kar tanelerinin fotoğrafını çekmeye çalıştı. İlk fotografını çektiği gün, defterine şu notu düşmüştü:

15 Ocak 1885. Sıcaklık –2 C, rüzgarlı bir hava. Yaklaşık 13 mm boyunda kar taneleri düşüyor. İlk kar kristalleri çekildi!

Wilson Bentley, tam kırk yıl boyunca kar tanelerini fotoğraflamayı sürdürdü.

İlk başta yaptıklarını çok tuhaf bulup kendisine ‘deli’ diyenler dahil herkes onu zamanla çok sevdi. Dünyada kar taneleri hakkında en çok bilgi sahibi olan kişi olarak bilindi ve “Kar Tanesi Adam” olarak meşhur oldu. Zaman zaman, yakaladığı bir kar kristalinin erimemesi için nefesini tutarak çalışan bu adam, o eski makinesiyle tam 6000 fotograf çekti. İnsanlar gelip fotograflarını parayla satın aldılar, para ve şöhret onu hiç değiştirmedi. Altmış yaşlarındayken, kar taneleri hakkında yazdığı kitabı basıldı. Dostlarının anlattığına göre ölümünden bir hafta kadar önce çok soğuk ve karlı bir havada dışarıya çıkmış, yeryüzüne ağır ağır süzülen, bu kristal çiçeklerin resmini çekmeye çalışıyordu.

Her zamanki gibi, kocaman bir fötr şapka, kalın bir palto ve siyah eldivenlerini giymişti.

Bu kısa boylu ufak tefek adam, yeryüzüne düşen bütün kar tanelerinin fotoğrafını çekmek isteyebilecek kadar büyük bir yürek taşıyordu.

Emine Aydın / Zafer Dergisi