Etiket arşivi: Ölmeden Önce Hesap Yapmak

Ölmeden Önce Muhasebe ve Ahirete Hazırlık

Bir insanın ölmeden evvel kendisini hesaba çekmesi imanın ve aklın gereğidir. Öyle ise insan, her gün kendini hesaba çekmeli ve âhiret için ne gönderdiğine bakmalıdır. Zira insanın ebedi hayatını kazanması ve ebedi saadetlere nail olması, ancak bu fanî dünyada yapmış olduğu ubudiyete, hayır ve hasenata  bağlıdır.

       Nitekim  bir ayette mealen şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edenler! Allah’ın azabına maruz kalmaktan korunun. Herkes yarın âhireti için ne gönderdiğine dikkat etsin.” [1]

     Peygamber Efendimiz de şöyle buyururlar:  Lezzetleri yok eden ölümü çok anın.” [2]

      Hazret-i Ömer de (r.a.) “Hesaba çekilmeden evvel, kendinizi hesaba çekiniz.” buyurmuştur.

       Bediüzzaman Hazretleri ihlası muhafaza etmenin en önemli sebebinin ölümü düşünmek olduğunu şöyle ifade eder: “ İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, Rabıta-i Mevttir. Evet ihlâsı zedileyen ve riyaya ve dünyaya sevkeden, tûl-i emel olduğu gibi; riyadan nefret veren ve ihlâsı kazandıran, râbıta-i mevttir. Yâni: Ölümünü düşünüp, dünyanın fâni olduğunu mülâhaza edip, nefsin desîselerinden kurtulmaktır.”[3]

      Öyle ise mevcudatın en efdali,  en eşrefi ve irade ve ihtiyar sahibi  olan   insanın ebedi hayatını düşünüp ona göre hazırlanması aklın gereğidir. Bu da ancak iman sahibi olmakla mümkündür. İslâmiyet’i hayatı boyunca en güzel bir şekilde yaşayan müminler, fazl-ı ilâhi ile ebedi saadet ve sürura erişeceklerdir. Âhireti düşünmeyip, oraya hazırlık yapmayan insanlar ise, kurtulması güç uçurumlara yuvarlanacaklardır.

      Bir insan kimseye muhtaç olmamak için bugünden yarınını düşünmezse, yarın da kimse onu düşünmez. Zira akıllı insan yazdan kışını, bugünden yarınını, dünyada iken ahiretini düşünen ve ona göre hazırlık yapandır. Aksi halde son pişmanlık bir fayda sağlamaz.

      Sahabe-i Kiramdan biri; Ey Allah’ın Resulü! “Müminlerin  en akıllısı kimdir?” diye sorunca,  Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdular: “Ölümü en çok hatırlayan ve ölümden sonraki hayata  en iyi hazırlık yapandır. İşte bunlar en akıllı kimselerdir.”[4]

      Peygamber Efendimiz (s.a.v) başka bir hadis-i şeriflerinde ise şöyle buyururlar:  “Ölüp de pişman olmayan yoktur; mutlaka herkes nedâmet duyar: Muhsin (İyi yolda) olan hayrını daha çok artırmadığı için pişman olur, nedâmet duyar. Kötü yolda olan da nefsini kötülükten çekip almadığına pişman olur, nedâmet duyar.” [5]

     İmam-ı Rabbani Hazretleri; “Ölmek felaket değildir. Öldükten sonra başına gelecekleri bilmemek, tedbirini almamak felakettir.” diye buyurur.

      Burada şu hatıramı anlatmadan geçemeyeceğim: Erzurum’daki  tıp fakültesinde  okuyan Ali Bey isminde bir talebe bir gün bir kişi ile birlikte yanıma geldi ve yanındaki kişiyi işaret ederek; “Hocam pederimdir, kendisi Ankara’da oturuyor. Sizleri ziyarete geldi.” dedi. Ben de kendisinin  hâl hatırı sordum. Ali Bey’in babası medresenin sağına soluna bakındı ve: “Hocam, burada yalnız başınıza neyi bekliyorsunuz?” dedi. Ben de  “Akıllı bir  adam bekliyorum.”dedim. Bir süre sessiz kaldıktan sonra tekrar; “ Hocam beklediğiniz o akıllı adam kimdir?” diye sordu.  Ben de: “Akıllı adam; yarınını bugünden, kışını yazdan, ahiretini dünyada iken düşünen, dünyaya nereden ve niçin geldiğini ve nereye gideceğini bilen adamdır.” deyince, adamın gözleri yaşardı ve şöyle dedi; “Bizler hep dünyaya dalmışız, ahirete fazla bir hazırlığımız yok,  bizim halimiz ne olacak?.”  Ben de ona: “Allah (cc) dünyayı isteyene dünyayı, ahireti isteyene ahireti, hem dünyayı hem de ahireti isteyene her ikisini birlikte verir.” dedim. Sonradan öğrendiğime kendisi çok zengin imiş. Daha sonra yanıma gelen oğlu Ali Bey; bu sohbetimizden sonra babasının namaza başladığını ve ahretine  daha ciddi çalıştığını  söyledi.

        Evet akıllı insan, dünya ve ahiretini mamur eden, ikisini dengeli olarak yürütendir.      

        Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar: “Sizin hayırlınız dünyası için âhiretini, âhireti için de dünyasını terk etmeyendir.”  İnsanın “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi âhirete çalışması” aklın ve hikmetin gereğidir.

        Dünyanın fani olduğunu bilen bir insan, muhabbetini ona sarf etmez, ancak onu tamamen de terk etmez,   dünya  hem de ahiret  işlerini beraberce yürütür. Bediüzzaman Hazretleri dünya ile ahiretin muvazenesini şu harika cümleleri ile şöyle ifade eder:

        “Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, malayani şeylerle ömrünü telef etmesin; kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin; selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin.” [6]                    

Mehmed Kırkıncı


[1] Haşir Risalesi 59/18

[2] Tirmizî, Zühd 4, Kıyâme 26; Nesâî, Cenâiz 3; İbn Mâce, Zühd 31

[3]  Nursî, B.S Lem’alar (21. Lem’a)

[4] Kütüb-i Sitte Terc. 17/598)

[5] Tirmizî, Zühd 59, hadis no: 2405

[6] Nursî, B.S Mektubat

Muhasebe Vakti

Sonu gelmez zannettiğim muhasebemin ne zaman başladığını bilememekle beraber ne zaman sonlanacağını da doğrusu bilemiyorum. Veya bilmeye cesaretim var mı onu da bilemiyorum!

Aklımın erdiği ilk yıllarımdaki basit muhasebelerle gençliğin hareketli yıllarına girdim. Buluğ çağımın ilk aylarında Risale-i Nur’u tanıdım. Muhasebeden başarıyla çıkacağım ümidi ile okudum ve hizmetlere koştum. O şevk ile koşarken İhlâs Risalesinin başında bulunan hadisteki ihlâsı muhafaza etmenin zor olacağı ikazı muhasebemin çok sıkıntılı geçeceğine işaret etti. Varsın zor olsun, Rabbimden ümitliyim, diyerek, atalet ve tembellik zindanından ancak şevkle kurtulabilirim şuuru ile yeniden gayrete geldim.  Bulunduğum hizmet zeminlerde sürekli şevki tahrik ettim, ümitsizliği öteledim.

İş hayatımda ağır yükler altına girerek, boyumu aşan mesaileri hizmetten gelen şevk ve gayretle bir süre devam ettirdim. Sonra Rabbimin intibahı ile dünya işlerimi küçülttüm, muhasebemi toplamaya çalıştım. Bir gayret daha yaparak pasif iş hayatı ile devam ederek muhasebemi kolaylaştıracağımı ümit ettim.

Evlenmek, çoluk çocuk ve torun derken, bunların muhasebesi de ayrıca imiş, şimdilerde bu hesaplarla meşgulüm.

Ubudiyetimin muhasebesini soruyorsanız o konuda da zayıfım maalesef. Yaptığımı zannettiğim ibadetlerimin ruhsuz olduğunu ben biliyorum. İşte bunların muhasebesi de beni beklemekte.

Evladıma, dostuma anlatıyorum ki hayat bütünüyle bir imtihandır, sonunda muhasebe var. Elime veriyorlar kitabı bir güzel okuyayım ve etkili ders yapayım diye. Hizmetin önünde koşturuyorlar ve hem de severek gidiyorum, niyetimin ihlâslı olmasına rağmen fiillerimden endişelenerek muhasebesinden çekiniyorum.

İşte Rabbim, başından buraya kadarki hayatımın muhasebesini sana veremedim. Kırık notumla merhametini intizar etmekteyim. Kırık not demem bile abes ama ifade için söylüyorum bunun da farkındayım hamdolsun. Son bir şeyi daha anladım ki ihlası kazanmak ve muhafaza edebilmek çok riskli imiş!

Bir şeyin daha farkındayım ey Allah’ım! Ben ne kadar günahkâr olsam da, muhasebemi veremesem de senin affetmeni talep ediyorum. Zira sen affetmeyi seversin. Duâ edin ki kabul edeyim diyorsun. İşte duâ ediyorum: Hesabımı kolay eyle. Niyetimle değil, amelimle hiç değil sadece mağfiretinle yargıla.

Mehmet Çetin

mehmetcetin.de

10 Aralık 2014 Çiftehavuzlar Çiğli İzmir