Etiket arşivi: tövbe

Tövbe ettiğimiz günahı terk edinceye kadar tövbe!

Okuyucum büyük bir azim ve gayretle günahlardan korunmaya çalışıyormuş, bu uğurda gereken mücadeleyi de veriyor, günahtan yılandan akrepten kaçar gibi kaçınıyormuş, ama yine de tam tutunamıyor, tekrar günaha maruz kaldığı da oluyormuş.

Diyor ki: “Bunca gayretime ve tövbe etmeme rağmen yine maruz kaldığım günahımdan dolayı tekrar tövbe mi etmem gerekiyor. Eğer yine tövbe etmem gerekiyorsa ne zamana kadar devam edecek bu tövbe?” Sözü uzatmadan okuyucuma vereceğim kısa cevap şundan ibarettir. Tövbe ettiğin günahı terk edinceye kadar devam edecek bu tövbe.

Ancak bu kısa cevap elbette yetersizdir. Bu gibi önemli sorulara en tatmin edici cevabı Hocaefendi, “Gençlere Pırlanta Ölçüler” kitabında vermiştir. Sözü uzatmadan birlikte okuyalım bu konudaki değerli bilgi ve uyarıları.

****

Tövbe konusunda Efendimiz’in (sas) şu mübarek beyanını hatırlamak gerekir:

“Herkes hata işler. Hata işleyenlerin en hayırlıları da tövbe edenlerdir!”

Bu hadis-i şerife dikkat edilecek olursa, hata işlemenin insanın cibilliyetinde var olduğu görülür. Yani insanın tabiatında her zaman onu günaha çekecek bir kısım duygu ve hisler vardır. Aslında bunlar, iyiliklere de esas teşkil etsin diye insanın benliğine yerleştirilmiş çekirdekler mahiyetinde istidatlardır. Aktif (uygulanan) bir Kur’an ahlakıyla bunların hepsinin yüzü hayra ve istikamete çevrilebilir!.

Mesela, insana öfke verilmiştir. İnsan bununla bazen gazilik ve şehitlik elde edebileceği gibi, aynı duyguyla Allah için öfkelenip Allah için nefret ederek sevap da kazanabilir. Şehevi hisler ve diğer bedene ait arzu ve istekler de böyledir. İnsan onları disiplin altına alıp ruhunu kanatlandırabildiği takdirde, velilerle omuz omuza yan yana yaşayabilir.

Aksine, disiplin altına alınmayan behimi arzuların, insanı baş aşağı getirmesi de sıkça görülen felaketlerden biridir. Meseleye bu zaviyeden bakıldığında, potansiyel hata, insanın ikiz kardeşi gibidir. Bu itibarla, insan, azminin ve iradesinin hakkını vererek bu negatif duygudan hem kurtulmasını bilmeli hem de kendisine verilen o duyguları mutlaka faydalı hale getirmelidir.

Diğer taraftan insan hayatında ömrü en az, en kısa olması gereken bir şey varsa, o da hata ve günahlar olmalıdır!

Şu da katiyen unutulmamalıdır ki insan işlediği bir hatayı hemen tövbe ile silmezse, bu ikinci bir hata ve günaha davetiye çıkarmak gibi olur ki, bu tövbe etmeme durumu zamanla insanın kalbi ve ruhi hayatını köreltip mahvedebilir!.

Buradaki çok önemli bir konu da şudur: Tövbesiz bir insan, kalbine gönlüne gelecek olan İlahi ilhamlara karşı kapanır. Allah adına duyması gereken heyecanı duyamaz olur ve herhangi bir cisim gibi sürekli bir düşüş yaşar ama, asla bunun farkına varamaz; latifeler ölür; “sır”, sırra kadem basar, “hafi” gizlenir, “ahfa” adeta yok olur; ama o bunlardan haberdar değildir!. Onun için insan günaha bulaşır bulaşmaz hiç vakit kaybetmeden hemen Rabb’ine teveccüh etmeli ve O’ndan işlediği günahın affını dilemelidir.

Düşünülmesi gereken bir diğer önemli husus da şudur: İnsan bir taraftan tövbe ediyor, diğer yandan da kendi iradesinin zaafı ile tövbe ettiği günah ona yine musallat oluyor, o da yine aynı günaha giriyorsa, böylelerinin istikamete ulaşmaları ve sonra da istikametlerini korumaları oldukça zordur!..

Bununla beraber böyle bir insan, işlediği günahtan tövbe ederken hakikaten samimi ve tövbesini vicdanından gelen sese uyarak yapmış da olabilir. İhtimal, işlediği günahtan onun da içine bir tiksinti düşmüştür ve dolayısıyla tövbesini çok samimi olarak yapmıştır. Ancak bu gibilerde, çok defa tiksinti halini geçip, yerini arzu ve isteklere bırakması da söz konusudur ki, bu tür iradezedeler her zaman sürçebilirler. Bu ikinci durum, onun daha önceki tazarru ve duasında samimi olmadığı neticesini de doğurmaz, dolayısıyla tövbe etmesine mani hiçbir sebep yoktur.

Evet, insan ne kadar günah işlerse işlesin ve tövbesi hangi sayıya varırsa varsın mutlaka yine tövbe etmelidir.

Bu günün geçmişten çok farklı sokak şartları da bu tövbeyi her an zaruri kılmaktadır!..”

Evet, pes etmek yoktur! tövbe ettiği günahı terk edinceye kadar tövbe!..

Ahmed Şahin/Zaman

Kurt gövdenin içine girerse

Bir ağacın temel organları kök ve gövdedir. Yaprak, çiçek ve meyveler ise her yıl tazelenen geçici organlardır. Gövde, hem ağacın ayakta durmasını hem de yapraklarda üretilen besinlerin köklere taşınmasını sağlayan önemli bir organdır. Gövdenin anatomisini incelersek, burada yapraklardan kök uçlarına kadar uzanan kalburlu boruların ve yine köklerden alınan su ve mineralleri yapraklara taşıyan odun borularının bulunduğunu görürüz. Bu borulardan yüzlercesi gövdede kambiyum denilen bir halka üzerinde yan yana dizilmişlerdir. Yaptıkları görev itibarıyla bu borular insan vücudundaki damarlara benzerler. Yapraklarda fotosentezle üretilen çeşitli besin maddeleri kalburlu borulardan aşağıya taşınarak köklerde ve gövdede bulunan parankim hücrelerinde depolanırlar.1

Gövdenin bu stratejik önemini ve besinlerin geçiş güzergâhı üzerinde bulunduğunu ilham-ı ilahi ile bilen ağaç kurtlarının annesi olan kelebek gövdede bulduğu bir çatlak veya delikten yumurtalarını kabuğun altına bırakır. Yumurtadan çıkan kurtçuk sanki önceden yerini biliyormuş gibi iletim borularının bulunduğu bölgeye doğru yönelir. Aynen yeni doğmuş bir bebeğin ağzıyla meme aradığı gibi odun dokusunu ağzıyla kemirerek açtığı delikte ilerler. Önce besinlerin taşındığı borulara daha sonra da besinlerin depolandığı parankim hücrelerine ulaşır. Burada boruları delerek beslenmeye başlar. Beslendikçe büyür ve daha çok boruyu delerek beslenir. Kurtçuk artık kurt olur. Bu şekilde yüzlerce kurt gövdenin içinde besinlerin bulunduğu hücrelere ulaşmak için kıvrımlı galeriler meydana getirirler.2-3

Delme sırasında oluşan tozların boruları tıkaması sonucu köklere gitmesi gereken besinler gövdede kalır ve kurtlara yem olur. Bu kez beslenemeyen kökler kısa süre sonra kurur. Ölü kökler topraktan su ve mineralleri alıp yapraklara gönderemeyince yapraklar sararır ve kurur. Yapraklar görevini yapamayınca da ağaç ölür. Bu sırada erginleşen kurtlar izn-i ilahi ile kelebeğe dönüşür ve deliklerinden çıkıp uçarlar. Bu kelebekler yumurtlama zamanı geldiğinde yumurtalarını bırakacakları canlı fakat gövdesinde çatlak olan yeni ağaçları ararlar. Ağaç gövde kurtlarının hayat serüveni bu şekilde sürer gider.

Gövdesini kurtların işgal ettiği bir ağaca dıştan baktığınızda ilk zamanlar sağlam gibi görünür. Çünkü faaliyet kabuğun altındaki galerilerde gizli yürümektedir. Kabuğu kaldırıp baktığınızda delikleri ve delikleri kurcaladığınızda çok sayıda galeriyi ve içindeki kurtları görebilirsiniz. Ancak haftalar sonra yaprakların sararmaya başlamasıyla bir şeylerin ters gittiğini anlarsınız. O zaman da iş işten geçmiş olur. Çünkü ağaç can çekişmektedir.

Gövde kurtlarıyla mücadele genellikle mekanik ve ilaçlama olmak üzere iki şekilde yapılır.2-3 Henüz işin başında ise ve fazla kurtlanma olmamışsa ince bir çelik tel alıp delikten sokarak kurdu deliğinde imha etmektir. Bu zahmetli ve zaman alan bir iştir. Derinlerdeki kurtlara ulaşmak zordur. Diğer yol ise, kurt ilacını enjektör yardımıyla deliğe zerk etmekle aynı galeride yaşayan çok sayıda kurdu imha etmektir. Daha sonra deliklerin ağzını macunla kapatmalıdır. Ancak en iyisi kurt gövdeye girmeden tedbir almaktır. Bu da ağaç gövdelerini sık sık kontrol ederek çatlak, delik gibi hasarlı yerleri macunla kapatmak, ya da gövdeye kireç veya bordo bulamacı gibi maddeler sürmektir. Tedbir alınmazsa kurt kurtluk vazifesini yapmaya her zaman hazırdır.

Yapraklara, meyvelere ve köklere musallat olan başka tür kurtlar da vardır. Ancak onların tehlikesi gövde kurtlarınınki kadar değildir. Çünkü bu organlar bir ağaçta çok sayıda bulunur ve bunların tamamı da kurtlanmaz. Yapraklardan bir kısmına kurt işlemişse o yapraklar dökülür diğer yapraklar sağlam kalır ve vazifelerini yaparlar. Bu durumda sadece ağacın büyümesi ve verimliliği azalır ama ağaç ölmez. Aynı şey meyveler ve kökler için de geçerlidir. Ama ağacın gövdesi bir tanedir. O kurtlandığında yedeği yoktur.

Her insan da bir ağaç gibidir. İnsanın kalp, mide ve ciğerler gibi en hayatî organları gövdesinde bulunur. İnsan vücuduna giren ve mikrop adını verdiğimiz kurtçuklar bu organları tutarsa hayatî tehlikeler baş gösterdiği gibi, manevi hayatımıza kasteden günah, şüphe ve vesvese gibi kurtçuklar eğer hemen imha edilmezlerse sürekli kalbimizi ısırarak onu yaralar hatta öldürürler. Ebedi bir hayatı mahvettikleri için bunlar daha tehlikelidirler. Vücudumuza giren maddi mikroplara karşı nasıl ki aşı ve ilaç kullanıyorsak, manevi hayatımızı tehdit eden ve büyüdüğünde manevi bir kurt olan bu mikroplara karşı da imanı kuvvetlendiren eserleri okuyarak manen aşılanmak ve işlediğimiz günahlar için de sık sık tövbe ilacıyla ilaçlanmak lazımdır. Peygamberimiz bile “ben günde en az yetmiş defa tövbe ederim” dediğine göre bizim kaç defa tövbe etmemiz gerektiğini hesaplayalım.

Her ülke de bir ağaç gibidir. Kökü, gövdesi ve yaprakları vardır. Ülkeye zarar veren insanlar birer kurt gibi o ülkenin varlıklarını içten içe kemirerek yaşarlar. Ağaç kurtları nasıl ki onlar için masum bir niyet olan sırf beslenme gayesiyle ağacı kemirip onun can damarlarını tıkadıkları ve ağacın ölümüne sebep oldukları gibi, muzır insanlar da bir ülkenin gövdesi hükmünde olan stratejik mevkilerde yer alarak ülkenin aleyhine faaliyette bulunurlar. Bunların birçoğu zarar verdiğinin farkında bile değildir. Hatta iyi iş yaptığını zannedenler olduğu gibi; tam tersine, yaptıkları zararın farkında olup bunu yapmaktan zevk alanlar da olabilir. Onun için uyanık olmak ve bu zararlılara karşı gereken tedbirleri almak lazımdır. En iyi tedbir de bu zararlıların gövdeye girmesine fırsat verecek delik ve çatlaklar bulundurmamaktır.

Çağımızın mütefekkirinin heyecanla söylediği şu sözleri hatırlayalım: “Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt gövdenin içine girdi. Şimdi mukavemet güçleşti. Korkarım ki cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ıstırabım, yegâne ıstırabım budur…”4 Bu ifadelerinden Üstad’ın tehlikeleri çok önceden sezdiğini ve bütün hayatını bu tehlikelere karşı Kur’an eczanesinden ilaçlar hazırlamakla geçirdiğini biliyoruz. Bize düşen de bu ilaçları kullanarak tedbir almaktır.

Prof. Dr. İsmail KOCAÇALIŞKAN / Zafer Dergisi

Kaynaklar:

1. Kocaçalışkan, İ. (2008). Bitki Fizyolojisi, Nobel Yayın, Ankara.

2. Kılıç, M., Aykaç, K., Çevik, T. (1988). Karadeniz bölgesinde elma ağaçlarında zarar yapan elma gövde kurdu, Bitki koruma Bülteni, 28, 99-109.

3. Kaymak, M., İşçi, M., Ziraat Mühendisleri, Bitki Sağlığı.

4. Nursî, B. S., Tarihçe-i Hayat, Tahliller, Envar Neşriyat, s.628.


Hata Yapanların Hayırlısı

İNSANIN bir sağı bir de solu vardır. Yaratılışta insan bu iki yanın ortasında dimdik durur. Bu duruş, insanın yaratılıştaki dengeli duruşudur. Bir yana meylederse dengesini bozmuş, normalini değiştirmiş demektir. Doğru bir yürüyüş beklenemez böyle dengesini bozmuş insandan… Onun için insanda esas olan duruş, hep ortadaki dimdik duruştur. Ancak dengeli durmayı esas alan insanın bazen ayağı kayabilir, dengesini bozabilir, hatta sürçüp düşebilir de… Böyle düşüşlerde mühim olan, “Ben düştüm, artık ayağa kalkamam” demeyip hemen toparlanıp ayağa kalkmak, dengesini yine kurup yoluna devam etmektir… Bu takdirde düşmenin sonucunda fazla tehlike de yoktur. Kalkıp yoluna devam etmek söz konusudur çünkü…

Tehlike nerede? Tehlike şuradadır: “Eyvah, ben dengemi kaybedip düştüm, ayağa kalkmam imkânsız, hatta benden istikametli adam olmaz artık..” diye vesveseye kapılarak hedefine doğru yürüme azmini kaybetmek!.. İşte tehlike burada…

Maalesef, günah sürçmelerinden sonra kapıldığı vesvesenin etkisinde kalarak dengesini bozup yoluna devam etme azim ve aşkını kaybedenler vardır. Halbuki Allah Resulü Efendimiz (SAV), sürçerek günah çukuruna düşenlerin tekrar dengelerini bulup yollarına devam etmelerini temin için şöyle buyurmuştur:

“İnsanlar mutlaka hata yaparlar. Ancak hata yapanların hepsi de şerli insan değildir! Hata yapanların da hayırlısı vardır…”

“Kimdir hata yapanların hayırlısı ya Resulallah?” diye soranlara ise:

“Hatalarından sonra tövbe ederek aynı azim ve aşkla yollarına devam edenler!..” buyurmuştur Allah’ın Resulü.

Demek ki insan bazen bilmeden, bazen de nefsine uyarak hata yapabilir, bu her şeyin mahvolması mânâsına gelmez, ümidin kesilmesini gerektirmez. Çünkü hatasından dolayı pişmanlık duyup da dinî hayat ve İslâmî hizmetlerine yine devam edenler, Efendimiz (SAV)’in ifadesiyle, hata yapanların hayırlısıdırlar. Yeter ki, hatadan sonra ciddi şekilde üzüntü duyup pişmanlık hissetsin. Düştüğü yerde, benden adam olmaz artık, demeden kalkıp İslâmî hayatına ve hizmetine aynı azim ve aşkla devam etsin.

Bir adam, Hazreti Ali efendimize gelir:

“Ben yaptığım hatalarla mahvoldum, ne olacak halim?” diye ümitsiz şekilde sızlanır.

İmam-ı Ali efendimiz de:

“Mahvolacak zamana daha gelmedik, tövbe kapısı henüz kapanmamıştır, tövbe et, yoluna devam et,” der.

O ümitsiz adam:

“Benim günahım öylesine büyük ki, tövbe ile filan affa uğrayacak gibi değildir” der.

İmam-ı Ali efendimiz de:

“Hiç düşündün mü, senin günahın mı büyük, yoksa Rabb’imizin affı mı?” diye sorar.

Adam duraklar, düşünür,

“Elbette Rabb’imin rahmeti…” der.

Hazreti Ali efendimiz:

“Öyle ise..” der. “Rahmeti senin günahından büyük olan Rabb’imizin affından ümidini kesme de tövbe edip kıble istikametli yoluna devam et.”

Adam yine sorar: “Ne zamana kadar tövbe?..”

Cevap tek cümledir:

“Tövbe ettiğin günahı terk edinceye kadar!..”

Demek ki, bazen sürçüp düşmek insanlığımızın icabıdır. Ancak düştüğü yerde ümitsizliğe kapılıp kalmak insanlığın icabı değil, şeytana tabi olmanın gereğidir. Çünkü şeytan da sürçüp düştüğü çukurda kalmayı tercih etti, “Rabb’imin rahmeti benim günahımdan büyüktür” demedi, öylece çukurda kaldı.. Ama Âdem babamız Rabb’imin rahmeti kulun yanlışından büyüktür, deyip ümidini kesmeden yoluna devam etti, Peygamberlik makamına layık görüldü.. Bütün bunlardan, şimdi sorabilir miyiz? “Nasılsınız, sürçme ve düşmelerden sonra hemen kalkıp kıble istikametli yolunuza devam etme azim ve aşkınız tamam mı? Yoksa vesvese hâlâ devam mı ediyor?” Unutmayın, vesvesede hayır olsaydı şeytanı kurtarırdı.

Ahmet Şahin / Zaman