Etiket arşivi: yasemin güleçyüz

Flört: Zehirli bal

Flört: Zehirli bal

Mitoloji’deki hikâyelerde bile yeri olduğuna göre flört insanlık tarihi kadar eski bir konu! Bütün semavî dinlerde tersi öğütlenmesine rağmen, ilâhî yasaklara aldırış etmeme “imtihan sırrından dolayı insanın kendi tercihine, cüz’î iradesine kalmış bir mesele. Melek de hayvan da değiliz. Cüz’î de olsa tercih hakkımız, irademiz var. Tercihlerimizle meleklerden üstün, hayvandan aşağı derecelere çıkıp inebiliyoruz. Böyle yaratılmışız.

Tahrif edilmelerine rağmen gerek Tevrat’ta gerekse İncil’de değil arkadaşlık, bakışları da kontrol etme üzerinde durularak inananlardan gözleriyle zina etmemeleri istenir.

Semavî dinlerde bu konudaki hükümler şüpheye mahal vermeyecek ölçüde kat’idir, kesindir, apaçıktır.

Ama imtihan dünyası işte!

HARAM HUZUR VERMEZ

Günümüzde “cazibedar fitne içinde bulunan ve aklını kaybeden” gençlerimiz hislerinin esiri olarak ne yazık ki, neticede çok üzülecekleri tercihlerde bulunabiliyorlar.

Oysa ki, haram huzur vermez. Cehennemin acil cezasını daha dünyada iken elemleriyle hissettirir. Haram sevmek “zehirli bal gibi” kıskançlık, ayrılık acısı, sevgisine mukabele görememek gibi Cehennemî bir ruh halini beraberinde getirir. Medyadan eksik olmayan haberlerin bir bölümü bunun sayısız örnekleriyle doludur!

FLÖRT, EVLİLİĞİ ENGELLER

Kız erkek arkadaşlığında netice itibarıyla en çok sıkıntıyı yaşayan, zarar gören kadınlardır. Zira tesettürsüzlük nikâh yolunu kapatır. Çağdaş erkeklerin (!) kadınları “gezip, eğlenecek” ve “evlenip çocuk sahibi olacak” diye ikiye ayırdıkları medyada sıkça yer alır. Kararsız ve şüphede kaldıkları için çoğu zaman evlenmemeyi tercih ettikleri de bir gerçektir.

Bu gerçeğe Bediüzzaman Hazretleri Tesettür Risalesi’nde şöyle işaret ediyor: “Tesettürün ref’i, izdivacı teksir etmeyip çok azaltıyor. Çünkü en serseri ve asrî bir genç dahi refika-i hayatını namuslu ister. Kendi gibi asrî, yani açık saçık olmasını istemediğinden bekâr kalır, belki de fuhşa sülûk eder.”

GÖRÜCÜ USÛLÜ- DİNÎ NİKÂH

Flörtü evliliğe hazırlık devresi olarak gören bir anlayış da var. Bu görüşü savunanların çoğu görücü usûlünü eleştiriyor. Peki, flörtle yapılan evlilikler garantili mi? Asırlardır, dedelerimiz ninelerimiz yanlış mı yaptı?

Flörtlerin çoğunlukla “psikolojik facia” ile son bulduğunu söyleyen psikologlar yanlış mı düşünüyorlar?

Kaldı ki görücü usûlünde eş adaylarının birbirlerini görüp konuşmaları, tanışmaları yolu kapalı değil. Kültürümüz, geleneklerimiz de buna müsait. Mahremiyet prensipleri ve ölçüleri dâhilinde buluşup görüşme imkânı varsa, flörte ne gerek var?

Bu safhada birbirlerini tanısınlar ve günaha girilmesin düşüncesiyle tercih edilen dinî nikâhsa geri dönülemez hatalara kapı aralayan sosyal bir başka yaradır. Resmî ve dinî nikâhın birlikte yapılması genç kızı da delikanlıyı da hatalardan koruyan sigorta hükmündedir.

HÜLÂSA

Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi “Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.”

Zarara rızası ile girene acınmaz!

Yasemin GÜLEÇYÜZ

www.NurNet.Org

Ailede iktisat ve “beyin iğfal” şebekesi

Ailede iktisat ve “beyin iğfal” şebekesi

Yapılan araştırmalarda tüketim konusunda ailede kadın ve çocukların tercihlerinin
ön plânda olduğu ortaya çıkmıştır.

Erkek, fıtrî “himaye” vazifesiyle eşinin ve çocuğunun isteklerini yerine getirmeyi görev bilir. İşte bu fıtrî hal tüketim, israf ve şükürsüzlükle bozulduğunda erkek eşinin ve çocuklarının doymak bilmeyen isteklerini karşılamak üzere adeta faturaları ödeyen bir  “kasa” durumuna geçer. Belki haram helâl ayırımını yapamayacak kadar bir sıkıntılı hal içine girme tehlikesi vardır. İslâm adabında kadının eşine yaptığı “Bize haram lokma yedirme, getirdiğin her şeye razıyız” telkini yer alır kaynaklarda.
“İktisat eden maişetçe aile belâsı çekmez” hadisinin bir hikmeti de bu hal olsa gerektir.
O yüzden tüketim sektörünün hedefi kadın ve çocuklardır.
En önemli silâhı olan reklâmla, gerektiğinde beyin araştırmalarını desteklediği laboratuvar çalışmalarıyla tüketimi arttırmayı hedefler. Alış veriş merkezlerinde rafların dizaynından, ortama sıkılan kokuya, fondaki müziğe kadar her şey beyindeki alış veriş mekanizma noktalarını harekete geçirmeye yöneliktir. Bugün dünyaca ünlü bir çok firmanın araştırma laboratuvarlarına destek olduğu zaman zaman basında yer alan bilgiler arasındadır.  

KÜRESEL ŞEBEKE

“Beyin iğfal şebekesi” araştırmacı yazar Armand Mattelart’ın bir kitabının adı. Küreselleşmiş reklâm sektörü için bu ifadeyi kullanıyor Mattelart. İçinde bulunduğu sefih medeniyeti farklı bakış açısıyla  değerlendirip, akla kapı açıyor. Dikkatli olmayı tavsiye ediyor.

Şöyle diyor: “’Yükselen değerler’in en gözde mesleği olan reklâmcılık,  ‘seçkin’,  ‘bireyci’ girişimcilerinin, bütün dünyayı işgal eden gazeteleri, pembe dizileri, yarışma programlarını, uydu yayınlarını ‘becerikli’ bir biçimde kullanması sayesinde dünyayı tek bir imge pazarına dönüştürmüş, cilâlı ürünlerin satılması için beyinlerin standartlaşmasını, iğfale uygun hale gelmesini sağlamıştır. Alınan, satılan şeyin, isim, marka ve hayale dönüştüğü günümüzde ‘alış veriş’ bile sahiciliğini yitirmiş, simülatif bir ‘değiş tokuş’a dönüşmüştür.

Küresel reklâm şirketleri, girdikleri uluslar arası ittifaklarla askerlerin ve devlet adamlarının yapamadığını başarıp dünyayı global bir imparatorluğa dönüştürmüşlerdir. Darbecilerin halkla ilişkilerini üstlenip, demokratik girişimler aleyhine kamuoyu hazırlayan ve her türlü partinin seçim kampanyasını yürütebilenler, yenidünya düzensizliğinin (!) “parlak” aktörleri olan reklâmcılardır. Ünlü markaları dünyanın her yerinde mevcut ve “arzulanır” kılan; aynı ürünü değişik ülkelerde farklı imajlarla pazarlayan, hayalî ihtiyaçlar oluşturanlar yine reklâmcılardır.

Gelişmemiş ülkelerde ise reklâm saldırgan bir modernliğe dönüşmüştür. Cips, corn flakes, hamburger ve gazozlu içecekler yüzünden sağlıklı beslenme alışkanlıkları yok olmuş; mısırın anavatanı olan Meksika mısır ithal eder duruma gelmiş; Brezilya dünyanın en önemli portakal ihracatçısı iken besleyici hiçbir özellik taşımayan meyveli gazoz tüketiminde birinci sıraya çıkınca, nüfusun büyük çoğunluğunda C vitamini eksikliği görülmüştür. “

HÜLÂSA

Hadislerde ahirzaman belirtilerinden biri olarak zikredilen “israf” konusunda âyette ifade edildiği üzere “düğümlere üflenen” teknik çalışmaların yapıldığı herkesin bildiği bir hakikat. Bu ortamda Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye ölçülerinden başka sığınacak bir yer de yok!

Yasemin GÜLEÇYÜZ

www.NurNet.Org