Şöyle:
Üçüncü sualiniz: Cenâb-ı Hak musibetleri veriyor, belâları musallat ediyor. Hususan masumlara, hatta hayvanlara bu zulüm değil mi?
Bediüzzaman’ın açıklaması: Hâşâ! Mülk Onundur; mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Hem acaba, san’atkâr bir zat, bir ücret mukabilinde seni bir model yapıp, gayet san’atkârâne yaptığı murassâ bir libası sana giydiriyor; hünerini, maharetini göstermek için kısaltıyor, uzatıyor, biçiyor, kesiyor, seni oturtuyor, kaldırıyor. Sen ona diyebilir misin ki, “Beni güzelleştiren elbiseyi çirkinleştirdin; bana oturtup kaldırmakla zahmet verdin”? Elbette diyemezsin. Dersen divanelik edersin. (Mektubat, 12’nci mektup)
Mealen konuya şöyle bir açıklık getirmek gerekirse: İnsanı yaratan Cenab-ı Allah, göz, kulak, dil, gibi duygular vererek gayet sanatkârane bir vücudu insana giydirmiş çeşitli esmasının nakışlarını göstermek için insanı hasta eder, aç eder, tok eder, susuz eder, zelzele gibi afetlere maruz bırakır vs. gibi durumlarla yuvarlatır. İşte bu çalkantılı ve zikzaklı hayat içerisinde çeşitli esmalarını yani isimlerini göstermek için Cenab-i Allah insanı dünya musibetleriyle imtihan ediyor. Her ne kadar musibet acı da olsa, ondan geldiği için sabır ve tahammül ile karşılamak gerekiyor.
İnsanın başına hiçbir musibet gelmese hayat hep gül-ü gülistan, keyif ve safa içerisinde geçse bu bir nevi sükûnet yani durgunluk ve duraksama gibi hallerin pek faydası olmaz. Hareket ve değişim ise hayattır. Hayat, hareketle kemalatını bulur. Belalar vasıtasıyla terakki ederek gelişir asıl vazifesini yerine getirir. İnsan Uhrevi ücretini bu kez istemeye hak kazanır.
“Bir bela, bir musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp masumları da yakar.”
“Şu âyetin sırrı şudur ki: Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dâr-ı teklif ve mücahededir. İmtihan ve teklif iktiza ederler ki, hakikatlar perdeli kalıp, tâ müsabaka ve mücahede ile Ebubekirler a’lâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebucehiller esfel-i safilîne girsinler. Eğer masumlar böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar, Ebucehiller aynen Ebubekirler gibi teslim olup, mücahede ile manevî terakki kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı.
Madem mazlum, zalim ile beraber musibete düşmek, hikmet-i İlahîce lâzım geliyor. Acaba o bîçare mazlumların rahmet ve adaletten hisseleri nedir?
Bu suale karşı cevaben denildi ki: O musibetteki gazab ve hiddet içinde onlara bir rahmet cilvesi var. Çünkü o masumların fâni malları, onların hakkında sadaka olup, bâki bir mal hükmüne geçtiği gibi, fâni hayatları dahi bir baki hayatı kazandıracak derecede bir nevi şehadet hükmünde olarak, nisbeten az ve muvakkat bir meşakkat ve azabdan büyük ve daimî bir kazancı kazandıran bu zelzele, onlar hakkında ayn-ı gazab içinde bir rahmettir.”
…Kadîr-i Mutlak, hikmetinin muktezâsıyla, zâhir esbâbı tasarrufâtına perde ediyor. Zelzeleyi irade ettiği vakit, bazen da bir madeni harekete emredip, ateşlendiriyor. Haydi, madeni inkılâbât dahi olsa, yine emir ve hikmet-i İlâhî ile olur; başka olamaz. Sözler, 14. Söz’ün zeyli
23.10.2011 günü Van Vilayetimizde meydana gelen zelzeleden dolayı, vefat edenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa, kalanlara da sabır ve metanet niyaz ediyorum.
Rüstem Garzanlı / Diyarbakır 27.10.2011
Kamu Yöneticisi