Ramazan ayı, içerisinde birçok ibadeti ihtiva eden bir ay. Kur’an, namaz, zekât, sadaka, itikâf ve oruç gibi birçok ibadetin bulunduğu bu ay maalesef günümüzde daha çok oruç ibadeti ile ön plana çıkıyor. Tüketim toplumunun getirdiği bir özellik sonucu olarak da oruç adeta “yeme-içme”ye odaklanmış durumda…
Orucun Ramazan ayındaki ibadetler için adeta bir ön hazırlık olduğunu söyleyen, Mesnevî üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Fatih Çıtlak, “Ramazan’da oruçla yemenin içmenin tatil edilmesi insanın asıl yapması gereken şeye odaklanması içindir” diyor.
“Ramazan’da sadece oruca odaklanılması, sadece iftar ve sahurun beklenilmesi, yeme-içme merkezli düşünülmesi, sahur ve iftar arasında veya iftar ve sahur arasında başka ibadetlerin ve kulluk görevlerinin bulunmaması Ramazan’ı değerlendirememek, adeta israf etmektir” diyen Fatih Çıtlak ile Ramazan’ı hakkıyla değerlendirebilmek üzerine söyleştik…
Günümüzde “Ramazan” denince akla ilk önce oruç geliyor. Ramazan sadece oruç ayı mıdır?
Ramazan ayı sadece oruçtan ibaret değildir. Oruç, Ramazan ayında verilen şeye önem ve ehemmiyet göstermek için emrolunduğu bir aydır. Cenab-ı Hak, ayet-i kerimede Ramazan ayından bahsederken önce oruçtan değil Kur’an’ın indirilmesinden bahsediyor. Ramazan ayında Kur’an’ın indirilmesine, hidayet edici özelliğine, apaçık korunmasına ve hakkı-batılı, hayatımıza lazım olacak her şeyi tefrik edebilecek bir özellikte olduğuna işaret ediyor, sonra bu aya erişirseniz onda oruçlu olun diyor.
İlkokul eğitiminde bile sınıfta ders sırasında yeme-içme yapılmaz. Niçin? Çünkü o sırada yapılan asıl işe, yani ilim öğrenmeye mani olmasın diye. Velilere de sıkı sıkıya tembih edilir, okula gelmeden önce çocuğunuza kahvaltısını yaptırın, beslenmesini hazırlayın, beslenme saati haricinde yiyecek bir şey vermeyin diye. İlim yuvası olması gereken mekteplerin bu işle bu kadar ilgilenmelerinin sebebi vücudun yiyecek içecek gibi mevzularla bedeni ve zihni yormaması, aslolan öğrenme işine odaklanılması içindir.
Tasavvufta var olan halvet, riyazat gibi şeyler de asıl mevzuya odaklanmak için yemeyi-içmeyi tatil etmedir aslında. İşte Ramazan da oruçla yemenin içmenin tatil edilmesi, insanın asıl yapması gereken şeye odaklanması içindir.
Ramazan ayının şerefli olduğu belirtilerek bir kulluğa davet var. İşte oruç bizi bu kullukta adeta melekleştiriyor, meleklerin üstünde bir yere çıkarıyor. Peki bu yere çıkmaktaki amaç nedir? Buradaki amaç Allah’ı daha iyi idrak edebilmektir.
Ramazan ayında tutulan oruç bir amaç değil bir araç aslında. Gerçek kulluğu yaşayabilmenin ve Ramazan ayının bereketinden istifade etmenin bir aracı…
Misalimizi şöyle tamamlayalım isterseniz: Çocuğun eğitimi için beslenmenin önemli olduğunu söyler ve çocuğunuzu sabah yedirip, öğle yemeğini yedirip okula göndermezsiniz size ne gözle bakarlar? Ramazan ayının imsak ve sahur arasında bir oruç olması, sahur ve imsak arasında diğer ibadetlerin yapılmaması, bu arada başka ibadetlerin bulunmaması aynen buna benzer…
Yani Ramazan ayında sadece oruca odaklanılması, başka ibadetlerin yapılmaması, Ramazan ayının değerlendirilememesi, tabiri caizse israf edilmesi anlamına mı geliyor?
Aynen öyle. Ramazan’da sadece oruca odaklanılması, sadece iftar ve sahurun beklenilmesi, yeme-içme merkezli düşünülmesi, sahur ve iftar arasında veya iftar ve sahur arasında başka ibadetlerin ve kulluk görevlerinin bulunmaması Ramazan’ın değerlendirilememesi, sizin tabirinizle israf edilmesidir.
Ramazan’ın bereketinden istifade etmek için nasıl bir hal üzere olmalıdır insan?
Ramazan’ın fiilen yaptığımız güzelliklerin yanında bir başka bereketi daha vardır. Nasıl ki Kâbe’de kalbimizden geçirdiğiniz sevaplar ve iyilikler tıpkı yapıyormuşçasına karşılık bulur, aynı onun gibi Ramazan’da oruç gibi, namaz gibi, Kur’an gibi fiilî ibadetlerine dikkat eden kişinin aklından ve kalbinden geçirdiği iyilikler de sanki işlemişçesine sevap olarak yazılır. Bu ayın hürmetine Allah (c.c.) fiilî olarak güzellikler yapan kulunun ayrıca aldığı nefesi, içinden geçirdiği güzel niyetleri hususi olarak kendi hazinesinden öder. Yani meleklerine “Falanca kulum şunu düşündü bir hasene yazın” şeklinde değil, meleklere bile yazdırmadığı, bizzat kendisinin kaydettiği bir sevaba mazhar eder kulunu. Bu açıdan bakıldığında Ramazan’da suskunluğumuz bile tefekkür odaklı olmalıdır. Bu ayda tefekkür odaklı, Allah sevgisinden veya korkusundan boynunu büküp iki damla gözyaşı döken bir insan Ramazan’ın bereketinden çok farklı bir şekilde istifade eder.
Orucun bir araç olduğu, ibadet ve taatten maksadın Zatullah olduğunu bilip, Allah’a yakınlaşmak, Cemalululah’a erişmek için nasıl gayret edebilirim şeklindeki düşünce yapısına kavuşmak için yaşanmalıdır Ramazan. Öyle bir Ramazan yaşamalıyız ki bizi görenler Allah’a yakın olmaya özensinler.
Bu bağlamda herkesin kendince Cenab-ı Hakla arasında mani olan perdeleri kaldırmak, kendisini gafletten korumak için bir oruç programı yapması lazım. Bunun için insanın şu düşünce içinde olması lazım: “Ben Ramazan’ın Ramazan olduğunu ve oruçlu olduğumu anlamak yani Mevla ile olan irtibatımı ve Ramazan’ın muhatap olarak aradığı insanı ortaya çıkarmak için bu aya eriştim.” Bu düşünceyi tüm iliklerimize kadar hissedebiliyorsak işte o zaman Ramazan’ı gerçek manasıyla yaşayabiliriz.
Kişi, oruçlu olduğu veya olmadığı belli olmayacak bir hal ve tavır içindeyse zaten o kişi zahiren her ne kadar oruçlu olduğu söylense de gerçek manasıyla Ramazan’ın bereketinden faydalanamamış, Ramazan’dan gerçek manasıyla istifade edememiş demektir.
İnsan Ramazan’da kendi nefsine arif olmalı, orucunun kendi üzerindeki tesirine bakmalı ve “Oruç bana neden tesir etmiyor” diye bunun cevabını aramalı.
Herkes Ramazan’da Mevlasını iliklerine kadar hissedecek, Kur’an-ı Kerim’i, namazı, zikri iliklerine kadar hissedecek bir yapılanma içinde olmalı. Kişi eğer bunu yüz kişiye ziyafetle yapıyorsa öyle yapsın, evinden hiç çıkmayarak yapıyorsa öyle yapsın, camide sabah akşam durarak yapıyorsa öyle yapsın, birisinin yükünü taşıyarak yapıyorsa öyle yapsın… Ramazan’ı idrak etmenin bir klişesi kalıbı yok fakat kişi biraz önce sözünü ettiğim yapılanma olmadan Ramazan’ı kavuştuğunu da düşünmesin.
Ramazan’ı bahsettiğiniz hal üzere değerlendiremeyen insanlar hakkında ne dersiniz?
Ramazan’ı hakkıyla değerlendiremeyen insan, yani namazsız, zikirsiz, Kur’an’sız bir ay geçiren insan her şeyden önce en hafif tabiriyle akılsızdır. Amerika’da bir adam uygunsuz bir yere park ettiğinde polis ondan ilk önce akıl sağlığının yerinde olup olmadığını kontrol ettirmesi için doktora gönderir. Doktor eğer sağlıklı olduğu yönünde rapor verirse ondan sonra ceza kesilir. Ramazan ayına erişip de onu hakkıyla değerlendiremeyen kişinin her şeyden önce akıllı olup olmadığını sorgulamak lazım.
Ramazan’da orucumuz, zikrimiz, Kur’an’ımız gözle görülür şekilde, ruh iklimimiz de fark edeceğimiz şekilde değişmesi lazım. Eğer bunlar olmuyorsa Ramazan bizi teğet geçti demektir.
Eğer bir insan Ramazan’da bazı huylarını değiştiremiyor, güzel yeni hasletler edinemiyorsa Ramazan Kur’an’ın muhatap olduğu insana kavuşamamış demektir. Ramazan kendi kadr ü kıymetini bilecek insan arar ve bulduğunda onun hakkında şahitlik yapar. Onun için Ramazan’ın hüsn-ü şehadetinden mahrum kalmak israfların en büyüğüdür. Nasıl ki hac mevsiminde Arafat orada bulunan insanlara şahitlik edecekse, Hacerü’l-Esved kendisini selamlayan insanlara şahitlik edecekse eğer Ramazan da kendi kıymetini hakkıyla bilen ve değerlendiren insanlar hakkında şahitlik yapacaktır.
Yazarı : Ekrem Altıntepe
Moral Dünyası Dergisi