Hazreti Eyyûb (as)’ın kıssasından günümüze mesaj (10)

Beşinci Nüktede geçen Hikmet ve İlleti şöyle özetleyebiliriz. Mesela bir şeyin hikmeti ayrıdır, illeti ayrıdır. Hükmü geçerli kılan hikmet değil, illetidir. Hükmün illeti yani varlık sebebi ise Allah ve Resulünün emridir. Hikmet olmasa da hüküm bakidir.  Hikmet, sadece o emrin süsü ya da dünyevî meyveleri hükmündedir. İşte bütün farz ve sünnetlerin illeti yani hakiki sebebi  emr-i ilahidir.

Bir Müslüman namazı bedene faydalı olduğu için kılsa, o namaz batıl olur. Hem yağmur yağdırılsın diye dua edilmez. Yağmursuzluk duanın vaktidir ama dua ve niyaz neticesinde Allah lütfünden rahmet yağdırırsa bu da şükür ister.

Hastalık ve musibetlere maruz kalan kişi acizliğini anlar, Rabbine iltica eder, daha ziyade dua ve niyazda bulunur. Zaten hastalık ve musibetlerin hikmeti de budur. Hastalık ve musibet devam ettiği sürede daima dua etmek lazımdır. Allah ne zaman şifa verirse, musibeti ne zaman kaldırırsa, vakit bitmiş demektir.

Burada asıl olan insanın hastalık vesilesi ile aczini anlayıp O’nun şifa dergâhına müracat etmesidir.  Allah’ın razı olduğu mana bu olduğu gibi, ibadetin özü ve kulluğun esası da budur.

Bediüzzaman Hazretleri, insanın aczi ve fakrı için “acz-i mutlak” ve “fakr-ı mutlak” tabirlerini kullanır. Mutlak, yâni kendisine bir sınır çizilemeyen acz ve fakr.

İnsan, göze de muhtaçtır, ele de ayağa da. Ve bunların hiçbirini de yapacak güce sahip değildir. Muhtaç olduğumuz şeyler fakrımızı, onları yapmaya güç yetiremeyişimiz ise aczimizi ilan eder.

Netice olarak, Allah, insanın fıtratına her bir isim ve sıfatı anlayıp tartacak manevî cihazlar ve duygular koymuştur. Bu duygular da hastalık, bela, musibet, eza ve cefalarla harekete geçer ve insanı kemale erdirir. Vesselam….

30.06.2023

Rüstem Garzanlı