Hemen şunu ifade edelim ki bu FETÖ terör örgütü ve mensupları vatanımıza ve hükümetimize ve memleketimize isyan ve ihanet etmeden çok evvel Kur’an’a ve İslam’a ve Kur’an’ın bu asrın fehmine bir dersi olan Risale-i Nur’a ihanet etmişlerdir, aynı zamanda üstadımız Bediüzzaman Said Nursi’ye ihanet etmişlerdir.
Şunu ifade etmek isteriz ki bugün yüzbin defa haşa ve kella, Üstadımız ve üstadımızın nezih ve pak iman ve kur’an hizmetini, bu vatan haini ve din düşmanları ile mukayesesi hakikati inciten bir haldir. Eynessera min essüreyya.. Bütün hayatını imana ve kur’ana feda etmiş Said Nursi nerede, şatahatçı bu güruh ve o terorist başı nerede.
Anadolu ve alem-i islam’da Nur Risalelerin milyonlar uzerindeki müsbet tesirini ve bilhassa gençler üzerindeki muessiriyetini müşahede eden bedbahtlar yeni planlar, yeni hile tuzaklari sahnelemeye ve hatta hükümetin de bir kısmını aldatmaya gayret göstermekte olduklarını ihtar ediyoruz.
Doğrudan doğruya dinin ve İslamiyetin aleyhinde bulunmuyorlar; dine hizmet eden, bu uğurda türlü fedakarlıklara katlananları nazar-ı ammede kötülemek, halkın sevgisini çürütmek için hücuma geçiyorlar; ta ki dine hizmet edenleri atıl vaziyete getirip, dini inkişafa mani olsunlar; imansızlığın, ahlaksızlığın revaç bulmasını te’min etsinler.
İşte bugün endişe ile takip ettiğimiz hususlardan birisi ve ikaz etmek durumunda kaldığımız meselelerden en muhimmi bu zehirli güç odaklarının ve zındıka komitesinin FETÖ terör örgütünü bahane ederek ehl-i Sünnet vel Cemaat itikadını ve cemaatleri ve tarikatları o örgütün şumulüne dahil etme gayretidir. Buna karşı muteyakkız olunmalı bu fitneye zemin ihzar etmeye çalışanların zehirlerini farketmeli ve onların da bir maşa ve zındıkanın elinde bir oyuncak olduklarını bilmemiz icab etmektedir.
Herhangi bir iklimde zuhur eden bir ıslahatçının mahiyet ve hakikatını, sadakat ve samimiyetini gösteren en gerçek mi’yar, davasını ilana başladığı ilk günlerle, muzaffer olduğu son günler arasında ferdi ve içtimai, uzvi ve ruhi hayatında vücuda gelen farklılıktır, derler.Mesela: O adam ilk günlerde mütevazi, alicenap, feragat ve mahviyetkar.. hulasa, bütün ahlak ve fazilet bakımından cidden örnek olan gayet temiz ve son derece de mümtaz bir şahsiyetti. Bakalım, cihadında muzaffer olup; hislerde, emellerde, gönüllerde yer tuttuktan sonra yine o eski temiz ve örnek halinde kalabilmiş mi? Yoksa zafer neş’esiyle birçok büyük sanılan kimseler gibi yere göğe sığmaz mı olmuş?İşte büyük-küçük herhangi bir dava ve gaye sahibinin mahiyet ve hakikatını, şahsiyet ve hüviyetini en hakiki çehresiyle aksettirecek olan en berrak ayna budur.Tarih boyunca bu müthiş imtihanı kazanmanın şaheser misalini, evvela Peygamberler ve bilhassa Sultanü’l-Enbiya Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz, sonra Onun Halife ve Sahabeleri ve daha sonra onların nurlu yolunda yürüyen büyük zatlar vermişlerdir.
Ankaraya dönen Ali Ekber Şah gazetelere beyanatta bulundu ve o zaman dedi;
“Türk milleti, bahtiyarsınız, ben alem-i islamda aradığımı Türkiye’de buldum. Bediüzzaman, yalnız sizin değil, o bütün alem-i İslamındır. Ve yakın bir zamanda bütün İslam alemi onu anlayacaktır. Siz bu Nur eserlerine dikkatle bakın. Ben bunu doksan milyon İslamlar içinde neşredeceğim.
Benim alem-i İslam hakkında pekçok endişelerim ve Üstada pekçok soracaklarım vardı. Bir saat kadar yanında yalnız Onu dinlemekle bütün endişelerim zail olup, bütün suallerime cevap aldıktan sonra şimdi Pakistan’a alem-i İslamın mukadderatı hakkında büyük müjdelerle gidiyorum.
Fakat o hizmetlerinin neticesinde layık oldukları mükafat onlara verilmiş. Her birisi birer mükafata mazhar olmuşlar.
Fakat bugün Üstad, yirmi küsur senedenberi bu milletin saadet-i dünyeviyesi ve uhreviyesi için tarife imkan olmayan zulüm ve işkenceler içerisinde işte bu eserleri te’lif ve neşrederek bu millet içerisinde din aleyhindeki cereyanların intişarına mani olan Bediüzzamanın evinde bugün bir lambası bile yok. Halbuki talebelerinden sadaka ve teberrüklerini kabul etmiş olsa bugün bir milyoner olabilirdi. İşte o herşeyi terkederek yalnız ve yalnız dine hizmet için çalışmıştır. Elbette alem-i İslam yakında böyle bir zatı eserleriyle tanıyacaktır”
Peygamber Efendimiz, şu اَلْعُلَمَاءُ وَرَثَةُ اْلاَنْبِيَاء ِyani: “Alimler, Peygamberlerin varisleridirler” hadis-i şerifleriyle alim olmanın pek kolay bir şey olmadığını, i’cazkar belagatleri ile beyan buyuruyorlar.Zira mademki bir alim, Peygamberlerin varisidir, o halde, hak ve hakikatın tebliğ ve neşri hususunda, aynen onların tutmuş oldukları yolu takip etmesi lazımdır. Her ne kadar bu yol; bütün dağ, taş, çamur, çakıl, uçurum.. daha beteri; takip, tevkif, muhakeme, hapis, zindan, sürgün, tecrid, zehirlenme, idam sehpaları ve daha akıl ve hayale gelmeyen nice bin zulüm ve işkencelerle dolu da olsa…Bu makamda şu ibretamiz mektup hatıra geliyor ve Necib Üstadımızın derece-i feragat ve fedakarlığı ile acib ihlasını hayretle müşahede ediyoruz;——————–
Dördüncüsü: Senin mektubunda benim istirahatimi ve eğer iktidarım olsa, benim Şam ve Hicaz tarafına gitmeme dair sizin hükumet-i hazıraya müracaat maddesi ise:Evvela: Biz, imanı kurtarmak ve Kur’an’a hizmet için, Mekke’de olsam da buraya gelmek lazımdı. Çünki, en ziyade burada ihtiyaç var. Binler ruhum olsa, binler hastalıklara müptela olsam ve zahmetler çeksem, yine bu milletin imanına ve saadetine hizmet için burada kalmağa Kur’an’dan aldığım dersle karar verdim ve vermişiz.Saniyen: Bana karşı hürmet yerine hakaret görmek noktasını mektubunuzda beyan ediyorsunuz. “Mısır’da, Amerika’da olsaydınız, tarihlerde hürmetle yadedilecektiniz.” dersiniz.Aziz, dikkatli kardeşim!
Biz, insanların hürmet ve ihtiramından ve şahsımıza ait hüsn ü zan ve ikram ve tahsinlerinden mesleğimiz itibariyle cidden kaçıyoruz. Hususan acib bir riyakarlık olan şöhretperestlik ve cazibedar bir hodfüruşluk olan tarihlere şa’şaalı geçmek ve insanlara iyi görünmek ise, Nurun bir esası ve mesleği olan ihlasa zıddır ve münafidir.Onu arzulamak değil, bilakis şahsımız itibariyle ondan ürküyoruz. Yalnız Kur’an’ın feyzinden gelen ve i’caz-ı manevisinin lemeatı olan ve hakikatlarının tefsiri bulunan ve tılsımlarını açan Risale-i Nur’un revacını ve herkesin ona ihtiyacını hissetmesini ve pek yüksek kıymetini herkes takdir etmesini ve onun pek zahir manevi keramatını ve iman noktasında zındıkanın bütün dinsizliklerini mağlub ettiklerini ve edeceklerini bildirmek, göstermek istiyoruz ve onu rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz.(Emirdag-1-193-196)