İktisat

“Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz.” (Araf Sûresi, 7:31.)
Bu mevzu, esasında bugünkü dünyamızda insanlığın temel meselelerinden birini teşkil etmektedir.
Tüketici davranışında israf, hem mikro iktisat açısından, ferdin tüketim ve tasar­ruf dengelerini bozar, hem de makro iktisat açısından kaynakların dağılımını ve ekonomideki tasarruf ve tüketim oranlarını etkiler. Milletlerarası sahada da gelir dengelerinin bozulmasına yol açar.

Bugünkü dünyada bir israf ekonomisi hüküm sürmektedir. İnsanlar devamlı tü­ketime teşvik edilmektedir. İhtiyacının üstünde tüketime yöneltilmektedir. Lüks tü­ketim artmakta, reklâm yoluyla sun’i ihtiyaçlar ortaya çıkartılmaktadır. “kullan at” formülü netice­sinde hem çevre ve tabiat kirlenmekte, hem de kaynaklar tüketilmektedir. Bu­günkü çevre meselesinin temelinde tüketimdeki israf yatmaktadır.

Faiz gelirinin çoğalması, zekâtın azalması ile bozulan gelir dengeleri neticesinde, aşırı zengin rantiye sınıfların lüks ve israf temayülü artmakta. Reklâm, kredi, banka kartı vs. imkânların geliştirilmesiyle tüketim devamlı teşvik edildiğinden, rek­lâmlarla insanlar daima, daha çok, daha gelişmiş ve daha yeni malları tüketime teş­vik edildiğinden büyük halk kütlesinin aile bütçesinde gelir-gider dengeleri bozul­maktadır.

Bunun sonucunda fertler ve devletler borca girmekte, binnetice iktisadî hürriyetlerini de kısmen kaybetmektedir. Tüketim meylinin nefsani baskısına boyun eğenler, izzetinden, gereğinde namusundan ve hattâ dinî ve mânevî duygularından fedakârlık yapmak zorunda kalmaktadır. Rüşvet, iltimas, irtikâp, zina bu yüzden ço­ğalmakta, aile yapısı bozulmaktadır. Bütün dünyaya musallat olan enflasyon ve dış ticaret açıklarının temelinde bu davranış bozukluklarının tesirini aramak lâzımdır.

Dünya kapitalist ve sosyalist şeklinde iki gruba ayrılmış, kıyasıya mücadele edilerek bu günlere gelinmiştir. Hülâsa bu bozuklukların temelinde israf alışkanlığı, şükür ve kanaat yoksunluğu yatmaktadır. İşte İslâmın getirdiği prensipler, İnsan, Halıkının verdiği nimetlerden istifade ederken ve onları kullanıp istihlak ederken şükretmekle muvazzaftır. Şükreden insan Allah’ın kendisine verdiği nimeti, onun kadrini bilerek ve diğer hem cinslerini de düşünerek, ihtiyacı ölçüsünde ve ih­tiyacı nisbetinde kullanmalıdır.

Bugün dünyamızda zaruri ihtiyaçlarını karşılayamadığı için hergün yüzbinlerce insan ölmektedir. Çünkü komşuları aç iken, tok insanlar onlara bigâne kalmaktadır. Halbuki Peygamberimiz, “Bir kimse, komşusu sefalet içinde aç iken ve kendi elinde imkânları varken buna bigâne kalırsa, bizden değildir” diye buyurmak­tadır.

Eskiden mü’min ve muvahhit insanlar etrafındakileri imrendirmemek için sokakta alenî olarak birşey yemez, hattâ taşıdığı gıda maddelerini açıkta götür­meyip üstünü örterdi. İhtiyaçlarını tatmin edecek imkânlara sahip olan bahtiyar kullar, bunun kadrini bilmeli, Halıkına dâima şükretmelidir. Halıkımıza karşı yapacağımız şükrün edası, Bediüzzaman Hazretlerinin tabiriyle “Nimete karşı ticaretli bir ihtiramda bulunmak­tır.” Bunun adına iktisat denir. İktisada riayet etmeyen insan israfta bulunmuş olur. İsraf şükrün zıddı olup, nimete karşı hasaretli bir istihfaftır.
Şu halde para verip, satın alarak soframıza getirdiğimiz ekmeği yerken, bu ni­metin, toprağa tohumun ekilmesi safhasından başlayarak, biçilip buğday haline gelmesi, öğütülüp un yapılması, fırında pişirilip ekmek olduktan sonra evlere nak­line kadar, birçok insanın işbirliği ve işbölümü ile gerçekleştiğini düşünmeli, bu şuur içinde onu yiyerek Allah’ın lütfettiği bu nimete karşı Bediüzzaman Hazretlerinin ta­biriyle “ticaretli bir ihtiramda” bulunmalıyız. Yani onu hasara uğratıp horlayarak, yarısını tabağımızda bırakarak, çöpe dökerek “hasaretli bir istihfafa” maruz bırakma­malıyız.

İktisat bir şükr-ü mânevîdir. İktisad, nimetteki rahmet-i İlâhiyeye karşı hürmet ifade eder. İktisat bir sebeb-i berekettir. Gıda ihtiyacının karşılanmasında iktisada riayet etmek, mânevî ve ticarî faydaları yanında tıbbî ve tedavi bakımından da sağlığa kavuşturucu bir tesir yapar.

İbni Sina tıp noktasında, “Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz.” âyetini şöyle tefsir etmiş. Demiş: (…)
“Yani, ilmî tıbbı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat yeme. Şifa hazımdadır. Yani kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mideye ağır ve yorucu hal, taam taam üs­tüne yemektir. Yani vücuda en muzır, dört beş saat fasıla vermeden yemek ye­mek veyahut telezzüz için mütenevvi yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmak­tır.”

Bugün vücudu taşımaktan ziyade, vücudun taşımak zorunda kalacağı miktarda gıda alıyoruz. “İktisada riayet, insanı mânevî dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzettir.” “İktisat eden maişetçe aile belâsını çekmez” Peygamberimiz Allah’a dua edip münâcatta bulunurken “Allahım, günah işlemekten ve borç altına girmekten sana sığınırım” demişlerdir. “Ey inananlar, size verdiğimiz rızıkların iyilerinden, helal ve temiz olanlarından yiyin, Allah’a şükredin…” “Mallarını insanlara gösteriş için sarf edip, Allah’a ve âhiret gününe inanmayanları Allah da sevmez. Şeytanın arkadaş olduğu bu kimse için, bu arkadaş ne fenadır.”

Müslüman insan, bulunduğu cemiyetteki hayat seviyesine göre yaşayacak, fakiri imrendirecek, onun hasedini tahrik edecek şekilde gösteriş için tüketim yapmaya­caktır. İsraftan kaçınmak tasarrufa yol açar. Tasarruf, ihtiyaç anında zarurete düşmemizi önler. Ak akçe kara gün içindir. Allah israfı ve cimriliği sevmez. “Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve sizin cimri olmanızı emreder. Allah ise bolluk vericidir. Allah’ın ihsanı boldur.” İsrafın sonucu: Hırsın tahrikine sebep olur hırsta kanaatsizliği netice verir, Kanaatsizlik; sa’ye, çalışmaya şevki kırar.

Bediüzzaman’ın ifadesi ile, “Şükür yerine şekva ettirir, tembelliğe atar. Ve meşrû, helal, az malı terk edip, gayr-ı meşrû, külfetsiz bir malı arar. Ve o yolda izzetini, belki haysiyetini feda eder. İktisatsızlık yüzünden müstehlikler çoğalır, müstahsiller azalır. Herkes gö­zünü hükûmet kapısına diker. O vakit hayat-ı içtimaiyenin medarı olan ‘sanat, ti­caret, ziraat’ tenakus eder. O millet ise tedenni edip sukut eder. Fakir düşer.”

Kanaatsizliğin artışı, şükür yerine şekvanın çoğalması, sa’yden kaçış sosyalizmi doğurmuştur. Meşrû, helal, az malı terk edip gayr-ı meşrû külfetsiz bir mal arama duygusu da kapitalizmi doğurmuştur. Sonuç olarak Üstadın ifadesiyle, “israf kanaatsizliğe yol açar. Kanaatsizlik ise çalışmanın şevkini kırar. Tembelliğe atar, hayatından şekva kapısını açar; müte­madiyen şekva ettirir. Hem ihlası kırar, riya kapısını açar, hem izzetini kırar, di­lencilik yolunu gösterir.

“İktisat ise kanaati intaç eder: Kanaat izzeti intaç eder. “Kanaat eden aziz olur; tamah eden zillete düşer.” Hem sa’ye ve çalışmaya teşci eder, şevkini ziyadeleşti­rir, çalıştırır, iktisattan gelen kanaat, şükür kapısını açar, şekva kapısını kapatır. Hayatında daima şâkir olur. Hem kanaat vasıtasıyla insanlardan istiğna etmek cihetinde, teveccühlerini aramaz. İhlâs kapısı açılır, riya kapısı kapanır.”

Bu yazı Prof. Dr. SABAHATTİN ZAİM ‘in Bediüzzaman Hazretlerinin İktisad Risalesi’nin tebliğinin izahından alınmıştır.

Çetin KILIÇ