Diyanet TV, Ramazan ayında yayına başlıyor

Diyanet TV, Ramazan ayında yayına başlıyor. Avrupa’dan Amerika’ya, Balkanlar’dan Orta Asya ve Afrika’ya küresel ölçekte din hizmetleri yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumu din konusunda aydınlatma ve hizmetlerini daha geniş kitlelere ulaştırmak amacıyla TV yayıncılığına başlıyor.

TRT Anadolu Kanalı’nın Diyanet İşleri Başkanlığına tahsis edilmesini öngören protokol, Diyanet İşleri Başkanlığında imzalandı.

Diyanet İşleri Başkanlığı Konferans Salonu’nda düzenlenen imza törenine, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin ve Radyo Televizyon Üst Kurulu Başkanı Davut Dursun katıldı.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, imza töreninde yaptığı konuşmada, 50 yıllık bir rüyanın gerçekleştiğini söyledi.

Diyanet İşleri Başkanlığının kanunların kendisine verdiği toplumu din konusunda aydınlatma görevini görsel ve sesli yayınlarla topluma ulaştırma gayretinin ve toplumun bu konudaki taleplerinin 50 yıllık bir mazisi olduğunu kaydeden Başkan Görmez, bu çabanın master ve doktora tezlerine konu olabilecek nitelikte olduğunu vurguladı.

Türkiye’de dini içerikli ilk yayının 1950 yılında radyoda yapıldığına dikkat çeken Diyanet İşleri Başkanı Görmez, ilk televizyon yayınının ise 1974 yılında Kıbrıs Harekâtı sırasında şehit düşen askerler için yapılan mevlit yayını olduğunu hatırlattı.

Dünyada Diyanet İşleri Başkanlığı çapında din hizmeti yürüten kurumların tamamının radyo ve televizyon yayınları yaptığını belirten Başkan Görmez, “Toplumu din konusunda aydınlatmakla yükümlü bir kurumun özellikle sesli ve görüntülü yayınlar konusundaki gecikmişliğini bugün artık devam ettirmek asla mümkün değildir.” diye konuştu. Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şu şekilde:

“Görsel Dini Yayıncılık alanında çok geç kalındı”

“Bugün toplumu din konusunda aydınlatma görevinin, başta sesli ve görüntülü yayınlar olmak üzere bütün kitle iletişim araçlarından yararlanılarak yapılması gerektiği açıktır. Toplumumuzun din konusundaki beklentilerine sağlıklı cevap verebilmek amacıyla sesli ve görüntülü yayınlarla günümüz şartlarında en üst düzeyde dinî yayınların yapıldığı müstakil bir radyo ve televizyon kanalına ihtiyaç olduğu hususu artık her türlü izahtan varestedir.

Ancak müstakil bir radyo ve televizyon için adım atabilmek ve bunun altyapısına kavuşabilmek amacıyla ilk adım olarak Başkanlığımız, 50-60 yıldır yapageldiği ve yasada da ifade edildiği gibi TRT ile işbirliği yaparak TRT’nin bir kanalından 12 saatlik bir yayınla hazırlık dönemi çalışmalarını başlatmış olacaktır.

Gerekçeleri sıralamak hiç kuşkusuz kolaydır ancak bu gerekçelerin hiçbiri ne yazık ki bu alandaki gecikmişliğimizi açıklamaya yetecek derecede güçlü sayılamaz. Oysa bugün dünyanın hemen her yerinde farklı din mensuplarının bilgilendirme ve aydınlatmayla sınırlı olmakla yetinmeksizin doğrudan kendi dinlerinin propagandasını yapmak üzere fonksiyonel hale getirdikleri radyo-televizyon yayıncılığı bu alanda ürettiği etki dikkate alındığında asla küçümsenemez.

Bugün Başkanlığımız Avrupa’dan Amerika’ya, Balkanlardan Orta Asya’ya ve Afrika’ya götürdüğü hizmetlerle küresel ölçekte din hizmeti sunan bir kurumdur. Aslında Diyanet İşleri Başkanlığı gibi yurt içinde ve yurt dışında, gönül coğrafyamızda, yurt dışındaki vatandaşlarımıza yönelik hizmet yürüten dinî bir kurumun bu konuda ne kadar geciktiğini tespit edebilmek için Batı’da ve Doğu’da benzer dinî kurumların yayın kuruluşlarına göz atmak yeterlidir.

Bugün İngiltere’de dinî içerikli yayın yapan 18 TV kanalı; 13 de Radyo Kanalı; İtalya’da iki adet TV kanalı, üç adet radyo kanalı; Vatikan’da iki TV istasyonu; Almanya’da 5 adet dinî TV yayın istasyonu, 10 adet dinî radyo istasyonu; Fransa’da 15 dinî radyo ve 2 dinî televizyon;Hollanda’da dîni yayın yapan 2 TV Kanalı ve 5 adet de dinî radyo kanalı; İspanya’da 2 adet TV kanalı ve 2 adet dinî kanal bulunmaktadır.

Polonya’da Katoliklere ait üç adet radyo ve televizyon kanalı yayın yapmaktadır. Ayrıca Polonya Kamu Televizyonu, belli yayın saatlerinde Katolik ve Katolik olmayan Kiliselerin yayınlarına ulusal ve bölgesel düzeyde yer vermektedir. İlaveten Ortodoks Kilisesinin bir radyo kanalı bulunmakta, bunların dışında da pek çok radyo kanalı herhangi bir kiliseye bağlı olmadığı halde dinî yayın yapmaktadır. İslâm dünyasında da dinî içerikli yayın yapan pek çok radyo ve televizyon kanalı bulunmaktadır.”

“Din dili ile propaganda dilini birbirinden ayıracak ve gönül dili ile konuşacağız”

“Toplumsal yapının hızla değişmekte olduğunu ve din alanındaki soru ve sorunların her geçen gün çoğalmakta olduğuna dikkat çeken Diyanet İşleri Başkanı Görmez, bu durumun sahih bilgiye olan ihtiyacı artırdığını ve manevi inkişafın sağlanması konusunda yeni araç ve gereçlere olan ihtiyacın da arttığını vurguladı. Diyanet Televizyonu’nun yayın ilkeleri konusunda da bilgi veren Başkan Görmez, şunları söyledi:

Diyanet Radyo ve Televizyonu’nda çalakalem, masaüstü ilgilerle gerçekleştirilen bir yayıncılığın kurumsallaşmasına asla müsaade edilemez. Toplumun kimyasını bozan, onun hayat damarlarını tıkayan, uyuşturan, miskinleştiren ya da gereksiz bir şekilde onun enerjisini tüketen, İslami geleneğin kök değerleriyle ünsiyet kuramayan, kendini gündelik ve geçici ilgilerin çekiciliğine kaptıran bir dille gerçekleştirilecek çalışmalar, her şeyden önce bu toplumun beklentilerini küçümsemek ve hafife almak olacaktır. Bu bağlamda yapılması gereken, ilahi ve uhrevi temaların verdiği manevi zevki, estetize edilmiş formlarla hayatla buluşturan bir dile hayat vermektir.”

Birlikte yaşama iradesi ve kardeşlik, yayınlarımızın temel ilkesi olacak

“Diyanet Radyo ve Televizyonu, bir yandan İslam’ı, çağın değer ve ruhuyla buluşturma ve yüzleştirmenin özgün bir kanalı olurken bir yandan da toplumda en çok ihtiyaç duyulan birlikte yaşama iradesini güçlendirme konusunda İslami kardeşlik ilkesinden ödün vermeyen bir kuşatıcılık içinde olacaktır.

Ülkemizde ve dünyada benzer alanlarda yayın yapan kuruluşlarla olan ilişkilerde rekabet ve yarışma yerine öğrenme, rehberlik ve görüş alışverişi şiarımız olacaktır. Diyanet radyo ve televizyonunun üreteceği üst söylem, farklı dini grupların dini temsillerini yok etmek ya da itibardan düşürmek gibi bir amaca asla sahip olmayacaktır Aksine bu kanal, diğer temsil ve söylemlerin kendilerini geliştirmeleri konusunda onlara katkı sunma çabası içinde olan bir referans odağı olacaktır.”

Bozdağ: “Diyanet TV ileride 24 saat yayın yapabilir”

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ da imzalanan protokolle hayırlı ve tarihi bir hizmete adım atıldığını kaydetti. İslâm dininin doğru anlatılması ve doğru öğretilmesi noktasında radyo ve televizyonlardan daha fazla istifade edilmesinin normal bir durum olduğuna işaret eden Başbakan Yardımcısı Bozdağ, şunları söyledi:

“Esasında bugüne kadar bizim bu adımı atmamış olmamız büyük bir eksikliktir. Dünyanın pek çok yerinde bu alanda televizyonlar ve radyolar dini alanda yayın yapıyor. Ülkemizde de yayın yapanlar var ama kamu alanında ilk defa böylesi bir adımı atıyoruz. Bu, tarihi bir adım. Diyanet şu anda TRT ile işbirliği içerisinde 12 saat yayın yapacak ama ileriki süreçte bunu 24 saate çıkaracak adımı atacaktır. TRT’nin birikimleriyle Diyanet’in birikimleri bir araya geldiğinde çok büyük zenginlikler ortaya çıkacak ve artık herkes, elindeki düğmeye bastığı zaman ulaşabileceği bir hizmeti, bir eğitim ve öğretim kanalını bulma imkânına sahip olacaktır.”

Arınç: “Diyanet TV’yi takdirle karşılamak lazım”

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da Diyanet TV’nin 17 Temmuz’da yayına başlayacağı müjdesini verdi. Diyanet İşleri Başkanlığının toplumu din konusunda aydınlatmak konusunda önemli hizmetlere imza attığını vurgulayan Başbakan Yardımcısı Arınç, şunları söyledi:

“Diyanet İşleri Başkanlığımız çok önemli bir görevi yapıyor. Bir taraftan imam-hatiplerimiz, bir taraftan vaizlerimiz, müftülerimiz, merkezde konuşlanmış çok önemli bilim kurullarımız kendisine verilen görevi hakkıyla yerine getirmek için çalışıyor. Böyle bir kurumun halkın dini bakımdan aydınlatılmasına televizyon yoluyla da hizmet etmeye çalışmasını takdirle karşılamak lazım.”

“Protokol sırası önemli”

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Diyanet İşleri Başkanlığının protokoldeki yerinin Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi yeniden ön sıralara alınacağını da söyledi. Diyanet İşleri Başkanlığının, Cumhuriyetin en önemli ve itibarlı kurumlarından biri olduğuna işaret eden Başbakan Yardımcısı Arınç, şöyle devam etti:

“Bir defa Diyanet İşleri Başkanlığı, çok önemli bir kurum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de çok önem verdiği bir kurum. Cumhuriyetin ilk kurumlarından olan Diyanet İşleri Başkanlığımız, hele hele kurulduğu ilk dönemlerde çok daha güçlü ve çok daha itibarlı bir kurumdu.

Ülkemizdeki birlik ve bütünlüğün muhafazası bakımından da, dini bilgilerin en sağlıklı kanallardan halkımıza ulaştırılması bakımından da Diyanet İşleri Başkanlığı çok önemli bir kurum. Ancak bugünkü kabul edilmiş protokol içerisinde Sayın Başkanımızın yeri biraz arkada kalmıştır. Bu önemli bir eksikliktir ve bu eksiklik, yakın zamanda düzeltilecektir. Diyanet İşleri Başkanlığımız, kurumun Cumhuriyet içerisindeki gücü ve itibarı oranında protokolün en ön sıralarına gelecektir.”

Şahin: “Diyanet TV, tüm kesimlere hitap edecek”

TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin de protokol töreninde yaptığı konuşmada, Diyanet TV’de yayınlanacak televizyon programları hakkında bilgi verdi. Televizyon programlarında Diyanet İşleri Başkanlığının ilkelerine göre içerik belirleneceğine değinen Şahin, şöyle konuştu:

“Diyanet İşleri Başkanlığımızla uzun bir çalışma serüvenimiz oldu. Bu kanalımız ilk etapta 12 saat üzerinden yayın yapacak, yani 12 saati Diyanet İşleri Başkanlığımıza tahsis edeceğiz ve bu 12 saatte dini konular veya Diyanet İşleri Başkanlığının kurumuzla ortaklaşa tespit edeceği programlar yayınlanacak. Geri kalan 12 saat de Yerel Televizyonlar Birliği’nin belirleyeceği ancak Diyanet İşleri Başkanlığımızın prensiplerine aykırı olmayan yayınlar yapılacak.

Televizyonda yayınlanacak programlarla ilgili de yoğun çalışmalar yapıldı. Diyanet Televizyonu’nda güncel tartışma programları, şehir ve din, irfan geleneğimiz, cami hikâyeleri gibi programlar hazırlanacak. İlâhiyat birikimi konusunda da 6 farklı başlık ortaya çıkardık. Tefsir saati, dini soruları cevaplandırma saati, hadis sohbetleri, hatim saati, meal saati, naklen Cuma namazı, kültür sanat programları da bu televizyonumuzda yayınlanacak programlardan bazıları. Çocuk programları konusunda da Yusuf veya Yusufçuk gibi TRT Çocuk Kanalı’ndaki Pepe benzeri, çocukların hoşlanacağı kahramanlar oluşturulacak. Belgeseller de televizyonumuzda yer alacak önemli yapımlardan olacak. Ezan belgeseli, ihtida öyküleri, mihrap, minare, mevlit ve hac belgeselleri, örnek hayatlar, gayri Müslim ülkelerde Müslüman olmak, din görevlileri ve gurbette dini yaşam belgeselleri bunlardan bazıları. Müzik programlarında da Klasik Sanat Müziği ve Türk Tasavvuf Musikisi’nin ön planda olacağı yayınlara yer verilecek.”

Diyanet

Rusya’da Alkol Yasağı

Rusya sigara ve alkol gibi toplum yapısını felç eden zararlı alışkanlıklara karşı savaş açtı. Moskova belediyesi, metro çıkışları, toplu taşıma araçları, park ve diğer kamuya ait alanlarda alkol tüketenlere 1000 ruble (33 Dolar) ceza uygulayacak.

Hazırlanan plan çerçevesinde şehir yönetimi her yıl alkol satışı yapan noktaları yüzde 20 azaltacak. Moskova belediyesinin internet sayfasında yayınlanan taslak çalışmaya göre, 2015’e kadar başkentte alkol satışı yapan büfe ve marketlerin sayısı yüzde 90 azaltılmış olacak. Alkole karşı savaş açan Moskova şehir yönetimi düşük dereceli alkol ve birayı da yasak kapsamına alıyor.

ALKOLDEN HER YIL 75 BİN KİŞİ ÖLÜYOR

Rusya Devlet Başkanı Dmitri Medvedev Ağustos 2009’da alkolü “ulusal felaket” olarak tanımlamış ve alkolle mücadele için sosyal program hazırlamıştı. Bu çerçevede gece 24: 00 sabah 07: 00 arasında alkol satışı yasaklanmış, 18 yaşından küçüklerin alkol ve sigara alımı da sınırlandırılmıştı.

Rusya kişi başına düşen yıllık 17 litre alkol tüketimi ile dünya sıralamasında ilk üçte yer alıyor. Halkın yüzde 76’sının düzenli olarak alkol aldığı ülkede 75 bin kişi her yıl alkol nedeni ile yaşamını yitiriyor. İstatistiklere göre Rusya’da alkole başlama yaşı da 14’e kadar indi.

SİGARA DA YASAKLANIYOR

Moskova belediyesinin yasak kapsamında sigara ile mücadele de var. Aşamalı olarak uygulamaya konulacak yasağa göre 2012’de eğitim kurumları, hastaneler, devlet binaları, tiyatrolar, kültür merkezleri ve toplu taşıma araçlarında yasaklanacak. 2013-2014 arasında ise yasak kapsamına restoran, bar ve diğer işyerleri dahil edilecek.

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 143 milyon nüfusun yaşadığı ülkede halkın yüzde 40’ı sigara kullanıyor. Sigaraya bağlı hastalıklar nedeni ile de her yıl 350 bin-500 bin kişi yaşamını yitiriyor. Rusya Başbakanı Vladimir Putin hükümette kabul edilen program çerçevesinde 2015’e kadar sigara tüketimini yüzde 25 azaltmayı planlıyor.

Cihan

‘Hızır-İlyas’ buluşması ‘Hıdırellez Bayramı’ mı olmuş?

Soru: Her sene yeşilliğin her tarafı kapladığı 6 Mayıs’tan itibaren “Hıdırellez Bayramı” kutlanmaktadır.

Bu bayramda insanlar ateşler yakıp üzerinden atlayarak zorlukları yeneceklerini, kısmetlerini bulacaklarını, içine girecekleri bir eve sahip olacaklarını ümit ederek dileklerde bulunmaktalar. Bu sıralarda bizim merak ettiğimiz konu da isimlerle ilgili olmaktadır. “Hıdırellez” ne demektir, bu bayramın bizimle ilgisi nereden gelmektedir?

Cevap:Hıdırellez Bayramı” konusunda farklı ülkelerde farklı rivayetler söz konusudur. Ancak biz Hıdırellez kelimesine baktığımızda bu bayramın temelinde iki mübarek şahsiyetin bulunduğunu görüyoruz. Hızır ve İlyas Hazretleri. İşte bu iki mübarek şahsiyet Müslümanları ilgilendirmektedir. Şöyle ki:

Musa Aleyhisselam zamanında bir hükümdarın tek oğlu kendini dine hizmete adar, babasının hükümdarlığı, saltanatı oğlunu pek tatmin etmez. Hükümdarın oğlunun böylesine kendini dinî hizmetlere adaması, Rabb’imizin de hoşuna gider. Ona kerametler ihsan eder. Bu sebeple bu genç, irşat için gittiği yerlerde bastığı çorak topraklar, oturduğu kuru zeminler yemyeşil hale gelir, bahar çiçekleriyle bezenir. Arapçada yeşilin bir adı da (hazr) olduğundan çorak ve kuru yerlerin yeşillendiğini gören çevre halkı, ‘buradan bastığı yerleri yeşillendiren genç geçmiştir‘ manasında ‘buradan Hızır geçmiştir‘, diyerek bu gence Hızır adını verirler. Böylece Hızır adını alan genç bir ara çok merak ettiği İlyas Peygamber’le de buluşur. Halk bu buluşmaya “Hızır-İlyas buluşma günü” adını verir. Sonraları ise söylene söylene “Hızır-İlyas” isimleri Hıdırellez şekline dönüşerek söylene gelir. Tıpkı hoca merhumun, oğlunuzun adını Eyyüb koyarsanız dikkat edin, söylene söylene ‘ip’ kalır, demesi gibi olur. Hızır-İlyas adları da söylene söylene Hıdırellez şekline dönüşür. Böylece mayısın başında yeşilliğin iyice canlandığı devrede Hıdırellez Bayramı tarih boyunca kutlanarak günümüze kadar gelir.

Burada merak edilen esas konu, bastığı yerleri yeşillendiren gencin bir veli mi, yoksa peygamberlik rütbesine de sahip bir nebi mi olduğu yönündeki tereddütlerdir. Ayrıca halen yaşıyor mu, yaşıyorsa nasıl bir hayatta yaşıyor sorusu da ilim adamlarını meşgul etmektedir.

Bu mevzuda kesin olarak bilinen odur ki, Hazreti İlyas ile buluşan Hızır Aleyhisselam halen yaşamaktalar. Ancak nasıl bir hayatta yaşamaktalar? Bunu anlamak için hayatın beş çeşit olduğunu, bu iki zatın da bu beş çeşit hayatın ikinci derecesindeki özel hayatta yaşadıklarını bilmeye ihtiyaç vardır. Halen yaşadıkları ikinci derecedeki bu hayat, bizim gibi maddî şartlarla kayıtlı olmayan hayattır. Bir anda birçok yerlerde bulunabilirler. Darda kalanların imdadına erişip yardımda bulunabilirler.

Bediüzzaman Hazretleri’nin Mektubat kitabında bu konuda fevkalade özel ve güzel bilgiler bizi aydınlatmaktadır. Şöyle anlatır Hazreti Bediüzzaman, Hızır Aleyhisselam’ın ikinci mertebedeki hayatının özelliğini.

*****

-Hızır Aleyhisselam hayattadır. Fakat hayat dereceleri beştir. O, ikinci derecedeki hayattadır. Bu sebeple bazı alimler yaşadığından şüphe etmişlerdir.

Bu ikinci derecedeki hayatta yaşayan Hazreti Hızır ile İlyas (aleyhimessalamın) hayatları bir derece serbesttirler. Bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler. Bazen istedikleri vakit bizim gibi yiyip içerler, fakat bizim gibi mecbur değiller. Bu özellikleri sebebiyledir ki, bazen darda kalanların yardımına sıradan bir insan görüntüsünde koşarlar, sonra da yine ikinci derecedeki nurani hayatlarına çekilirler..”

Bundan dolayı halkımız, ‘Her kutsal geceyi Kadir, karşılaştığın her iyi insanı da Hızır bil!‘ demişlerdir. Bu vesile ile biz de temennimizi şöyle ifade ediyoruz:

– Hızır-İlyas Hazretleri’nin buluştuğu bu bahar bayramında siz de Hızır gibi mübareklerle karşılaşıp muhteremlerle görüşesiniz, bayramınız mübarek, dualarınız da makbul olsun inşallah..

Ahmed Şahin / Zaman Gazetesi

Tuvalet ve banyolarda temizlik kuralları?

Soru: Tuvalet ve banyolarda dikkat etmemiz gereken temizlik kurallarını pek bilemiyor, vesveseye kapılıyoruz. Çevremize de pek soramadığımız bu konularda vereceğiniz bilgilerle bizi şüphelerden kurtaracağınızdan dolayı şimdiden teşekkürler..

Cevap: Gerçekten de önemli mükellefiyetlerimizden biri, belki de en birincisi tuvalet ve banyolardaki temizlik kurallarıdır. Çünkü elbise ve beden temizliği ibadetin sahih olma şartlarından biri, hatta en birincisidir. Bundan dolayı, “İslam, temizlik temeli üzerine kurulmuştur!” buyuran Efendimiz (sas), “Tuvaletlerde idrar sıçramasından kaçının, kabir azabının çoğu idrar sıçramasındandır.” ikazıyla tuvalet ve banyo temizliğinin önemine dikkatimizi çekmiştir.

Bu sebeple geçmişteki Müslümanlar ayakta idrardan kaçınmış, kabir azabına sebep olan idrar sıçramasından korunmak için diz büküp çömelerek korunmaya çalışmışlardır. Ancak modern tuvaletlerin hizmete girdiği günümüzde buna ihtiyaç olmadığı düşünülebilir. Çünkü esas olan diz bükmek değil, idrar sıçratmamaktır. Bugünkü tuvaletlerin yapısı diz bükmeden bu temizliği temin ediyorsa artık çömelmek gibi zorlanmaya ihtiyaç duyulmayabilir. Nitekim Gazali Hazretleri, İhya’sında, ayakta idrar yapmaya ruhsat olduğunu da ifade etmektedir. Demek ki, mühim olan, kabir azabına sebep olan idrarın üzerimize sıçramasını önlemektir. Hangi halde bu sıçrama önleniyorsa onun uygunluğunda şüphe yoktur.

Tuvalet ve banyoda mühim olan bir diğer husus da, kıbleye yönelmiş olarak oturmamaktır. Hadiste ‘şarriku, ev garribu!‘ buyrulmuştur. Yani ‘Ya doğuya, yahut da batıya meyledin, tam kıbleye yönelmeyin!‘ demektir.

İmam-ı Şafii Hazretleri bu emrin, ev dışındaki açık alanlara ait olduğunu düşünür. ‘Her tarafın duvarla çevrili olduğu kapalı alanlarda kıbleye yönelme yasağı yoktur, der. Ancak Hanefi’de ev içinde de dışında da kıbleye yönelmeme tavsiyesi vardır.

Bu sebeple İslam medeniyetinde tuvalet taşları, kıbleye yönelik halde konulmamaya dikkat edilmiştir. Şayet mecbur kalınıp da konulmuşsa, hafif sağa sola meylederek oturma tavsiyesi söz konusu olmuştur.

Bu konulardaki uyarılarında Efendimiz (sas) Hazretleri buyurmuş ki:

-Sizden biriniz banyo yaptığı yere idrar yapmasın, idrar yaptığı yerde de banyo yapmasın, abdest almasın, vesvesenin çoğu idrar ettiği zeminde yıkanmasından meydana gelir.

Bu itibarla, tuvaletle banyo ayrı zeminde olmalı, mümkün olduğu kadarıyla vesveseye sebep olabilecek kirli su sıçratma ihtimalinden kaçınmalıdır. Ancak, yer darlığı gibi mecburiyetlerden dolayı tuvaletle banyonun birleştiği zeminlerde, tuvalet kirlerinin özel yerlerden akıp gittiğinden dolayı zeminden kirli su sıçrama ihtimali yoksa bir mahzur da olmayacağı düşünülerek işi zorlaştırmamalıdır.

Banyolarda etek ve koltuk altı temizliği de beden temizliğinin önemli sünnetlerinden biri olarak görülmüştür.

Ancak bu gibi beden temizlikleri sırasında, bedenden ayrılan tüy, saç ve tırnakların cünüpken değil de, beden temizken ayrılmasında isabet olduğuna da işaret edilmiş, cünüpken bu temizliğin yapılması caiz olsa da, uygun değildir denilmiştir. Bu sebeple, banyoda yapılacak beden tıraşları cünüpken değil, beden temizlendikten sonra yapılmalı, bedenden ayrılan her parça vücut temizken ayrılmış olmalıdır. Çünkü bu parçalar son dirilmede yine insana dönecektir. Öyle ise bunlar temizken ayrılmalı, dönerken de bedenimize temiz olarak dönmelidir, diye yorum yapanlar olmuştur.

Küçük ev banyolarında temizliği tam temin etmek için kısa bir müddet bedenin tamamı açık olarak yıkanmak caiz olabilirse de, büyük ve umumi banyolarda tesettürsüz yıkanmak caiz görülmemiştir. Göbek ile diz kapağı arasının bir peştamal ile kapalı bulunması gereklidir. Tesettürsüzlerden koruyucu meleklerin uzaklaşacakları da hatırlatılmıştır.

Kirli suların döküldüğü tuvalet ve banyolarda dua okumak da mekruh sayılmıştır.

Ahmed Şahin / Zaman Gazetesi

Binbaşı Asım Önerdem’i Rahmetle Anıyoruz

Binbaşı Asım Önerdem istikamet şehididir. 6 Mayıs 1935 tarihinde Isparta Sorgu Hâkiminin karşısında ifade verirken vefat etmiş, şehid olmuştur. O sırada Bediüzzaman Hazretleri de aynı hapishanededir. Tarihçe-i Hayatta bu bahis anlatılmaktadır.

Binbaşı Asım Bey ile beraber tutuklanıp aynı sorgulama hadisesinin içinde bulunan Mehmed Gülırmak, o anda şahidi olduğu hadiseyi “Ağabeyler Anlatıyor-1” kitabında şöyle anlatmaktadır:

“Benim arkamdan bağırarak bir ses:

“Binbaşı Âsım Bey! Binbaşı Âsım Bey!”

Âsım Bey:

“Canımı mı alacaksınız be yahu, ayakkabımı bir giyeyim ne var bu kadar?”

Biz sonra duyduk, Binbaşı Âsım Bey’in ellerine kelepçe takarlarken:

“Bu eller Cumhuriyet kurulurken çok taşlar koydu” demiş. İşte Âsım Bey sulh hâkimine ifade verirken orada yığılıveriyor.

ŞİMDİ BU ANDA ÜSTADININ HUZURUNDA VEFAT ETTİ

Üstad o anda yukarıda. Üstad bakır kap gönderdi gardiyanla, altına kâğıt yapıştırıyor, kâğıtta: “Bismillahirrahmânirrahîm, Kâlu innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciun. Rahmetli Âsım Bey kardeşimiz şimdi bu anda Üstadının huzurunda vefat etti. Semâdan binlerce melâike indi ve kolları arasında semâya aldılar çıktılar mübarek ruhunu.” (Binbaşı Merhum Asım Bey isticvab edildi; eğer doğru dese, Üstadına zarar gelir ve eğer yalan dese, kırk senelik namuskârane ve müstakimane askerliğinin haysiyetine çok ağır gelir diye düşünüp, “Ya Rab, canımı al!” diyerek on dakikada teslim-i ruh eyledi. İstikamet şehidi oldu. Ve dünyada hiçbir kanunun hata diyemiyeceği bir muavenet-i hayriyeye ve bir tasdike hata tevehhüm edenlerin çirkin hatalarına kurban oldu. Evet; Risale-i Nur’dan tam ders alan, bir su içer gibi, kolayca terhis tezkeresi telâkki ettiği ecel şerbetini içer. (T.Hayat 222)

Biz Âsım Bey’in vefatını Üstad’ın yazdığı bu kâğıttan öğrendik. Allah Allah artık biz bihûş olmuştuk. Artık Âsım Bey’in cenazesini bile bir daha göremedik.

Ömer Özcan

Risale Haber

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version