Şefkat

Latifeler farklı kaynaklarda farklı isimlendirilse de Üstad Bediüzzaman latifeleri Vicdan, asab, his, akıl, heva, kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye, kalb, ruh ve sır şeklinde isimlendirmiştir.

Gelelim konumuza ; Allah insana koymuş olduğu latifelere had koymamıştır, şehvetini gadabını aklını, hevesini kullanmada kabiliyet noktasında sınır yok, şehvetiyle yüzlerce namusu pespaye edebilir, aklıyla en şiddetli canavardan daha fazla zararlı bir mahluk olabilir, diğer latifeler de hakeza. Bunlara had koyacak olan Allah’ın şeriatıdır. Taşkınlığa meyletmek isteyen kulun önüne haram, günah çıkar onu o fiilinden vaz geçirir, böylelikle toplum asayişi temin edilir, aksi halde dünya yaşanmaz bir hal alırdı, nitekim bazı coğrafyalarda bu örnekleri görmekteyiz. Şefkat bu latifelerden biridir bu latîfeyi Allah’ın istediği, öğrettiği şekilde kullanamazsak ruhumuz, kalbimiz ciddi yara alır, huzursuz ve mutsuz oluruz.

Etrafımızdaki savaşlar, ölenler, öksüz kalan, yetim kalan çocuklar, özürlü doğan ve yaşayan insanlar, çile çeken azab içinde kıvranan insanlar, vahşi hayatın içinde kalan masum hayvanlar, hastalar, hastalıklar, dahası çırpınan bi çareler. Bu şiddetli ve insanı üzen, teessür eden durum, sınırsız şefkat sahibi olan Allah (cc)’ın haşa şefkatini sorgular hale getiriyor, tamda bu burada kalbimizin imdadına Erhamürrâhimîn olan, Ahkemülhakimin olan, Haliki Kerim olan Hikmet sahibi, Rahmet sahibi Mevlam yetişiyor. Manen diyor ki:

Senin bu teesürün o Hakîm ve Rahimin hikmetini, rahmetini bir nevi tenkit hükmüne geçer. Rahmeti İlâhiyeden fazla şefkat olmaz. Onun hikmetinden daha mükemmel hikmet olmaz, asilerin cezalarını mazlumların mükafatlarını en iyi verecek O dur, sen bunu düşün, senin iktidarın dışında olan bu hadiselere Onun merhameti ve hikmeti ve adaleti ve Rububiyeti noktasında bakmalısın.

(Bir hikaye)
İki evladı olan babanın çocuklardan biri briket imal ediyor, diğeri ise çiftçilik yapıyormuş, baba işlerinin nasıl olduğunu sormuş, briket yapan
-Babacığım bu yıl yağmur yağmazsa briketler kurur bizde bol kazanç elde ederiz, demiş.

Diğer çiftçilik yapan çocuk ise
– Babacığım bu yıl bol bol yağmur yağarsa mahsuller çok olur bizde bol kazanç elde ederiz, demiş.

Bizim olaylardan şikayetimiz hikayede olduğu gibi nefsimizin arzularından kaynaklanıyor. Oysa olaylar hikmeti İlâhîyenin ezeli düsturu ile tanzim ediliyor, bizim arzumuz değil İnayeti ezelî’ye nin kanunu işliyor. Biz aklımızla dünyaya mühendislik yapmaya kalksak ya briketçiyi ya çiftçiyi mağdur etmek zorunda kalacaz, ama Rezzak olan Allah her ikisinin de rızkını bir şekilde veriyor. Zelzele bahsinde de gördüğümüz gibi o hadiselerin yüzlerce hayırlı neticeleri ve gayeleri var, zararlı tevehhüm ettiğimiz bir tek netice yüzünden o vazifeden vaz geçmek yüzlerce hayırlı neticeleri terk etmeye sebebiyet verir. Buda hikmete hakikate, Rububiyet’e muhalefet olur. Her dertlinin derdine yetişen Rahmanürrahim her biçarenin imdadına yetişen Rahmanürrahim ferdin hevesine göre değil hakiki menfaatine göre yardım eder. Bazen dünyada istediği cam parçasına mukabil ahirette bir elmas verir.

Nefsimiz sadece tiyatro sahnesini yahut kamera önünü görür, onların önünü arkasını göremez, filmde ızdırab içinde kıvranan biri hatta ölen öldürülen birinin, yönetmen “stop” dediğinde ızdırab çekerken gördüğümüzün neşe içinde, ölmüş olanın yaşadığını görüyoruz. Dünya da aynen böyledir, burada haline üzüldüğümüz birinin cennette Allah’ın rahmetine mazhar olabileceği çok muhtemel, nitekim şehit olan bazı insanların yüzlerinin çok mutlu bir hal aldığına şahit oluyoruz.
Yeter ki rıza göstermeyi, teslim olmayı bilelim. Her şey merkezinde.

Çetin Kılıç

Kaynak: Risale-i Nur