Etiket arşivi: abdulkadir haktanır

Bize Allah’ın Rahmet Eli Ey Koca Üstad!

İnsanlığı kurtarmak için gönderildin Sen,

Allah’tır sevdiği insanlara ni’metler veren,

Netice için sonsuz felaketleri yok eden,

İyiliklerin tümü geliyor Rabbimizden

 

İmanı pekiştiren Nurlu reçete yazdın,

Nur davan hatırı için hapislerde kaldın,

Risalelerin ile küfrün kökünü kazdın,

Mehdi-i ahir zamandır Senin Nurlu adın.

 

Yazdığınız eserler her guruba hitap eder,

Yaşlılara, sakın ölümden korkmayın der,

Önünüzde sizi sonsuz mutluluklar bekler,

Yazdığınız Nur eserlerinle bizi müjdeler.

 

Gençleri günahtan koruyan Gençlik Rehberi,

O kitabı okuyan genç günahlardan durur geri,

Çünkü bu gün çok gencin imandan yok haberi,

Bu zamanda ifsat edecek haller çok seri.

 

Kötü sistemin darbesini yiyen hanımlar,

Ancak Nurlarla düşmanın sözüne kanmazlar,

Çünkü onlara özel Hanımlar Rehberi var,

Üstad’la Allah’ın rahmeti onlara akar.

 

Hele can vermekle göre’şen hastalara,

Hastalar Risalesini hiç durmadan ara,

O zavallılara Risaleler eşsiz şifa,

Sonra hastaların günleri döner aklara.

 

Aralarında husumet devam edenlere,

Uhuvvet Risalesini ellerine vere,

Sonra muhabbetler yağar o kardeşlere,

Çünkü bu eserler dargınlara barış sere.

 

Rabbim, islam âlemin adavetini öldür,

Kalplerini din ve hakiki imanla güldür,

Gayelerini Sen meşru kıl Rızana döndür,

Kalplerinde ki tüm kötü istekleri söndür.

 

Abdülkadir Haktanır

Allah Kuluna Verdiği Ni’metler

Ey insan! İhtiyacın olan havayı alırsın,

Su olmasa ateşsiz yanar bayılırsın,

Basit topraktan ekmeği  yer canlanırsın,

Gafletten şükrü eda etmeden kalırsın.

 

Yağmur bulutlardan akıp sızmıyor, nasıl olur,

Yağmur yağarken azar azar damlayıp durur,

O yağmur yağmasa her taraf kül olur kurur,

Bunların sahibini  imanı olan bulur.

 

Acep  neden denize çok az yağar yağmurla kar,

Deniz kendi  suya ondan Allah  onu öyle yapar,

Yağmur muhtaç olan mümbit toprağa yağar,

Tam lazım olan yere yağmur tane tane damlar.

 

Çünkü Allah her yaptığını hikmetle yapar,

Zavallı insan yaparken normalden sapar,

Yaptığında ufakta olsa bir kusurcuk var,

Fakat Rabbimizin yaptıklarını hikmet arar.

 

Tüm  varlıklar biz günahkàrlara hizmet yapıyor,

Arı gibi bir  böcekten bal gibi bal akıyor,

Yeşil ottan sarı samandan beyaz süt oluyor,

Allah ineğe  bizim için  süt  yaptırıyor.

 

Neslini çoğaltmak için her canlıyı çift yapmış,

Hiçbir kıtada erkeği çok kızı az yaratmamış,

Hiçbir mahluku faydasız ortaya atmamış,

Rabbimiz her faydalı mahluka fayda katmış.

 

Zavallı insan yaptıkları ile övünür,

Kendisi de yaptığı de Rabbin dır görünür,

Bu zavallı benliğine güvenerek bürünür,

Şeytan ve nefsinin ayakları altına sürünür.

 

Ey insan gururunu bırak vazifeni bil,

Sakın boşuna Rabbine karşı uzatma dil,

Sen o boş kafandan felsefeciliği sil,

Çünkü kurtuluş senin umduğun gibi değil.

 

Abdülkadir HAKTANIR

Bize Nurcu Diyenlere Diyoruz ki…

Nurculuk – ALLAH; VATAN VE MİLLET için yaşama ve ölme şevkidir.

Nurculuk – Anlaşma, birleşme, bağlaşma ve güçleşme alametidir.

Nurculuk –  Günüller üzerine müesses İlahi Nur mektebi irfanına süluk etmektir.

Nuculuk –  Kadeşliktir. Fakat öyle kardeşlik ki irsi kardeşlik dahi onun yanında sönük kalır.

Nurculuk – Müslümanların derdini kendine dert etmektir. Nuculuk – Hak namına kelle de gitse haksızlığa tapmama fedakarlığıdır.

Nurculuk – Hapsede kapatılsa., zındana, ateşe de atılsa, dilim dilim doğransa yine Nurculuğunu terk etmeye tenezzül etmeyendir.

Nurculuk – Enaniyetten tecerrüd edip kardeşinde fani olmaktır.

Nurculuk – Hakkın hatırını nefsin hatırına, hakkın muradını nefsin muradına takdim etmektir.

Nurculuk – Zulmete karşı Nuru, küfre karşı imanı, rezalete karşı fazileti ve esarete karşı hüriyeti müdafaadır.

Nurculuk – Hakkı yükseltmektir. Nurculuk hakka yönelmek, Kur’anı Kerime sarılmak ve Peygamberler Peygamberine  (a.s.v) bağlanmaktır.

Nurculuk – Marufu emir ve münker’i nehiydir. Yani herkesi iyiliğe çağırmak, iyiliği emretmek ve Müslümanları kötülükten vaz geçirmeyi çalışmaktır.

Nurculuk – Hablülmetine sarılmaktır.

Nurculuk – Sırrı-ihlas ile samimi tesanüddür ve ittihadtır.

Nurcuk – İslamiyetin ulvi ve kudsi imanının şanı ve icabı olarak tevhid bayrağını açıp cesaret ve metanet zırhını giyinip, ihlas kılıncını kuşanıp Kur’an ve iman hizmetinde maddi ve manevi her şerden feragat düsturu ile cehd’ü gayrettir.

Nurculuk – İzzetle mevti zilletle hayata tercihtir.

Nurculuk – Kesb ü kamal ve seyri cemaldir.

Nurculuk – Kur’an ve iman hakikatlerini ilandır.

Nurculuk hakikatlerin hakikatine İlahi kudrete ve külli iradeye teslimiyet duygusudur. 

Nurculuk – Şahısların dğil şahıslarla sınırlanmayan ezeli ve ebedi hakikatlerin peşine koşmaktır.

Nurculuk – Ef’al ve hareketlerini şahıslara, neticesiz mesleklere sapık kanaatlara değil, İslami düsturlara, İlahi prensiplere,  ezeli ve ebedi hakikatlere intibak etmektir.

Nurculuk zillet ve meskenet düşmanlığıdır.

Nurculuk küfrü mutlaka karşı sonsuz muazzam ve müthiş bir mukavemettir

Nurculuk – İslamiyeti kupkuru kelimelerden ruhsuz heykelcilikten ibaret bilen salak gafillere ve solak sefillere karşı İslamiyetin külli bir cemiyet nizamı hayat düzeni ve kainat mizanı olduğunu bildirme ve gösterme azmidir.

Nurculuk – Ölürsem şehidim, kalırsam Kur’anın hizmtkarıyım prensibim bu benim ana prensibimdir.

Nurculuk – Her zaman  ve her yerde batılla mücahede ve mütemerrid dalaletle mücadele eden bir düsturdur. Nurculuk – hak ve hakikat uğrunda durmamaya uğraşmak ve dönmeden devam etmeye dayanmak şuurudur.

Nurculuk – şahsını ve başkasını tekamüle kavuşturmaya çalışan bir düstudur.

Nurculuk – Hakkaniyetin çözülmemesine inanıp ve ona göre çalışma gayretini taşiyan bir ahlak prensibidir.

Nurculuk – Allahtan gayri hiçbir faninin önünde serfuru (boyun)  etmeme gayretidir.

Nurculuk  – Yalınız ve yalınız Cenabu Hakka tapmak ve ondan yardım isteme terbiyesidir.

Nurculuk – İslamdan ayrılık ve gayrilik değil, aynılık dileğidir.

Nurculuk – Kudreti ezeliyeden başka bir varlık karşısında zaaf ve acze iltica etmeme iradesidir.

Nurculuk – Müzdarip insanlara karşı hayat ve kuvvet, şefkat ve fazilet vazifesini ifadır.

Nurculuk – Yıllar yılı sürüp gelen korkunç ölüm uykusundan uyanma, ruhlara vurulan esaret bağlarını zillet ve meskenet zincirlrini kırıp parçalama  ve yıldızlara, güneşlere basarak kudsi alemlere çıkıp yükselme ve orada güneşler gibi paralayıp gükler gibi gürleyip, şimşekler gibi çakma kararı ve gayretidir.

Nurculuk – Kendine dönme, kendine gelme, kendini bilme ve kendini tanımadır.

Nurculuk – Ezelden beri yanan ve ebediyetlere kadar da sönmemesi için örülmüş ilahi bir meş’aledir.

Nurculuk – Hakikatın kudsi ateşinden ebedi vuslatın hasret ve şevkinden alev almış mukaddes bir fikirdir.

Nurculuk  – Her işte her zaman her yerde her şeyde hakkı iltizamdır.

Nurculuk – Aslanlar gibi mücadele ve mücahede etme mefkuresidir.

Nurculuk – Büyük sonsuz ve mukaddes bir davanın dertlisi çilelisi ve kara sevdalısı olmaktır.

Nurculuk – Sahil-i selamet olan Dar-üs-selama ümmet-i Muhammediyeyi (a.s.m.) çıkaran bir sefine-i Rabbanide hademeliktir.

Nurculuk – Cadde-i Kübra-yı Kur’aniyedir.

Nurculuk – Hakkı arama bulma şevki ve sonsuzluk iştiyakıdır.

Nurculuk – Kula kulluk zilletine vedadır.

Nurculuk – İslam fedailiğidir.

Nurculuk – Kalpte istikamet, maksatta hakkaniyet, histe fazilet, ahlakta nezaket ve ruhta ulviyet hükmetmektir.

Nurculuk – Cansız ruhsuz ruhsuz imandan, aşk ve hayat hamle ve kuveti olan şuurlu nurlu ve ulvi imana ve mecazi Müslümanlıktan hakiki Müslümanlığa ve manalı ruhlu ve canlı Müslümanlığa insanı iter.

Nurculuk – Asayişin muhafızıdır.

Nurculuk emniyeti bozup sakatlaştırmak değil, kurup temelleştirmektir.  Alçaltıp düşürtmek değil, yükseltip kamale erdirmektir.

Nurculuk – Hizb-üş şeytanın (Komünizmin, Siyonizmin, Masonizmin, Materyalizmin vs.nin) tecavüzlerine, tahriplerine, şerlerine karşı kahramanlar diyarı ve şehitler yurdu gaziler ülkesi olan bu mukaddes Vatanı  ve bütün Alemi İslamı himaye için desti kudret tarafından tesis edilmiş muazzam ve muhteşem bir Seddi Kur’andır.

Nurculuk – Nuru Kur’an ile nurlanmak ve istekli muhtaçları  da nurlandırmaktır.

Nurculuk – Ecdada hürmet, maziye ve an’aneye sadakattır.

Nurculuk – Asr-ı saadet güneşinin yirminci asır ufkunca tebellür eden kudsi bir lem’asıdır.

Nurculuk – Öze özden aşıdır. Elden ve telden değil.

Nurculuk – ölümsüzlük mesleğidir.

Nurculuk – Zulmetten Nur’a, dalaletten hidayete, esaretten hürriyete, isyandan itaate, hidayetten hamiyete, rezaletten fazilete,meskenetten harekete, nifaktan vifaka, ihtilaftan ittifaka, riyadan ihlasa, adavetten muhabbete, husumetten uhuvvete, tedenniden terakkiye, ademden vücuda, firaktan visale ve en nihayet derin ve kör gafletten İlahi intibaha ulaşma ve kavuşma cehdidir.

 

Biz Nur mekteb-i irfanın sadık ve sıddık talebeleri canımız sertacımız kahraman sevgili Üstadımız Bediüzzamanı kara toprakların mechul karanlıklarına değil, ruhumuzdaki  İlahi Nuristana ve gönlümüzün müebbed fecr-i sadıkına gümdük. Onu o muazzez muhkem ve muhteşem mevkiinden hiçbir fani ve beşeri kudret söküp atamıyacaktır. Buna teşebbüs eden her plan ve düzen  ebedi bir zillet ve hüsrana mahkumdur. Ona hainane uzanan eller kurur, diller çürür, gözler kör olur.

 

Bu güzel yazıyı kardeleri ile paylaştığı için mutluluk duyar: Abdülkadir HAKTANIR

Bugün Yalnız Lafla Değil İş İle Örnek İnsana İhtiyaç Var

“Lisanul hal enteka min lisanul mekal” (İnsanın vaziyeti ve işi onun  ağzından fazla konuşur) Bu yazıyı teyid eden Bediüzzaman Hazretlerinin mübarek sözü çok daha makbul, ifadesi şöyle: ”Eğer biz ahlakı İslamiyenin kemalatını ef’alımız ile izhar etsek, sair dinlerin tabileri ve milletleri elbette cemaatlerle İslamiyet’e girecekler. Belki de kürei arzın bazı kıt’aları ve devletleri İslamiyet’e dehalet edecekler.”

Yani bugün sen söylediğin sözü işin ile takviye etmezsen te’siri ya az olur, veya hiç olmaz. Müslüman dini meseleler de hiçbir zaman felsefe yapamaz. Dini konulardan bahsederken sözü Ayet kerimlere ve Hadisi şeriflere ters düşmeyecek. O zaman hem maddi hem de manevi mesuliyetten kurtulur.  Bu hususa  dini konularda önder olanlardan İmamlardan cemaatlere örnek olmaları bekleniyor. Hocaların gözü tok olacak, ahiret sevaplarını, dünyadaki geçici hayatta sarf etmeyecekler ki nasihatleri tesir etsin. Bu sebepten mutekaddimin zamanında caminin imamı yokmuş, cemaatten kimin dini bilgileri fazla imiş, imam o oluyormuş. Ondan sonra halkta dini bilgiler azalınca başlamışlar camilere imam tayin etsinler.

Yakından tanıdığım bir imam efendinin evine ara sıra gidiyordum, bakıyordum çok kitabı var. Ve biliyordum ki  ona devletin verdiği maaştan başka bir geliri yok, Ona dedim, Hocam bu kadar kitabı nasıl te’min edebildin? Bana sorduğunuzda haklısınız, sana anlatayım dedi. Cemaatin kimsesi ölüyor ve ölenin ruhuna hediye etmek için  bize ya Mevlüd ya Kur’anı Kerim okutturuyor ve bizi uğurlarken birkaç para hediye ediyor. Almazsan okunan Mevlüt veya Kur’an kabul olmadı diyor. Bunun en iyisi verdiği  parayı kitap alıyorum. O bilgilerden ben de cemaatte kitapların sevabından bende parayı veren faydalanıyoruz. Onun bu hali beni çok sevindirdi ki Hoca efendi ahiret sevaplarını dünyada harcamıyor.

Bediüzzaman hazretleri bu hususu çok güzel açıklıyor:

         “BİRİNCİSİ: Menfaat-i maddiye cihetinden gelen rekabet, yavaş yavaş ihlâsı kırar. Hem netice-i hizmeti de zedeler. Hem o maddî menfaati de kaçırır.
Evet, hakikat ve âhiret için çalışanlara karşı bu millet bir hürmet ve bir muavenet fikrini daima beslemiş. Ve bilfiil onların hakikat-i ihlâslarına ve sadıkane olan hizmetlerine bir cihette iştirak etmek niyetiyle, onların hâcât-ı maddiyelerinin tedarikiyle meşgul olup vakitlerini zayi etmemek için, sadaka ve hediye gibi maddî menfaatlerle yardım edip hürmet etmişler. Fakat bu muavenetten (yardım)  menfaat istenilmez, belki verilir. Hem kalben arzu edip muntazır kalmakla, lisan-ı hal ile dahi istenilmez. Yani: (İnsan manevi hizmetleri için akli ile kalbi ile beklemeyecektir)  Belki ummadığı bir halde verilir. Yoksa ihlâsı zedelenir.”
(Ahiret  kazançlarını dünyada yemiş olur o hususta ahrete    eli boş gider.)

Allah’a ne kadar şükretsek azdır ki bu gün devlet diyanet Risale-i Nurlara sahip çıkıyorlar ve onları basmaya başladılar, yoksa imamlar bu günün ihtiyaçlarına cevap veren Risale-i Nur hakikatlarına mustağni davraniyorlar. Halbuki fen hakim olduğu bir devirde, Risale-i Nur gibi ispatla cevap verilir. Trakyada Seyyid sülalesinden Kemal hocanın oğlu imam tayin edilmiş ve 2-3 senedir 10 küsur imam arkadaşlarıyla Risale-i Nurlardan ders yapıyorlarmış yakında yeni bir hocayı da derse çağırmışlar. Dersten sonra yeni gelen Hoca siz ne zamandan beri bu dersi yapıyorsunuz demiş? Cevabı işte 2 senedir yapıyoruz. Böyle cevabı alınca, o hoca: Bunun cevabını ahirette nasıl vereceksiniz ki 2 sene bensiz ders yapmışsınız demiş.

Bir ara biri bana Müslümanları hayrette bırakacak bir mesele anlattı: Dedi ben filan Hocanın ardında namaz kılmam, ben kendisine neden sorunca? Babam ölünce o camideki hocaya bir Mevlüd okutmuştum, hocayı uğurlarken kendisine bir miktar para hediye ettim, Hoca  bana bu kadarla Mevlüd okunur mu? Verdiğimin iki katını istedi. Ondan beri ben onun camisina gitmiyorum. İşte derdimiz bu, hocaların çoğu ahiret sevaplarını dünyada yiyor.

Evet hoca camide namaz kıldırırken kendi borcu olan namazını eda ediyor. Devlette bir memura verdiği gibi onada maaş veriyor. Üstelik cemaat hocayı kiradan kurtarmak için hocaya bir ev kiralıyor, bu yetmedi,  Beyefendiye!  Kur’ani Kerim ve Mevlüdi şerif parayla okuyacak bu doğrumu?

Bir ara bir meclisteydik halk tabii sohbet ediyor. Biri işim uzak sabah erken kalkmam icab ediyor ne yapacağım mecburuz çocuklara ekmek parası çıkaralım lazım dedi. Bunu işeten Müezzin efendi, ben senden daha erken kalkıyorum demesin mi? Bende dayanamadım: Evet müezzin efendi sen erken kalktığına maaşı almanla onun parasını alıyorsun. Peki camiya sabah namazına gelen cemaat hiç para almıyorlar onların hali ne olacak?   (Haşiye)

(Haşiye) Türkiyede idareyi Adnan Menderes kazanınca Sırbistanda %5 Türk vardı oradaki Türkler Türkiyeye gelmek için oranın liderine müracaat ettiler, o da Adnan Menderes’le anlaştı ve Türkiye’ye Türkler ve Müslüman Anavutlar, Boşnaklar, Pomaklar nüfus dairesinde kendini Türk göstermek için memura rüşvet verip Türk oluyorlardı. Böylece 1952 den 1960 şe kadar Türkiyeye iki milyonun üstünde nüfus göç ettiği halde,   Ben Türkiyede dine karşı inkilaplar olduğu için Türk olduğum halde Türkiyeye gelmedim. Ancak 1959 de bize Risale-i Nurlar geldikten sonra fikir değişti. Çok ağır şartlarla 1965 te Türkiyeyi ve Nur talebelerini görmeye geldim. Ondan sonra karar kesinleşti ve  1970 te 8 nüfusla birlikte çok az para ile doğum yerim Sırbistan’dan Türkiyeye  göç ettim. Önce Bursaya gittim yapamadım İstanbul’a geldim Şimdi evim Olan Küçükçekmecenin Cumhuriyet mahallesi o zaman çayır gibi bir yerdi. yol, su, elektrik yok orada bir ev yaptım eve bir kapı ile bir pencere taktım  öte tarafları tuğla ile kapattım eve girdim. Benim gibi bir yabanci için İstanbul’da iş bulmak kolay değildi, çalışacak ta benden başka yoktu. O zaman Bakırköy Müftüsü Ali Aktürk Hoca Efendi bizim cemaattan olduğu için  benle çok ilgileniyordu ve o zaman Türkiyede diplomalı hocalar yeterli kadar olmadığından, bir hoca ölünce sayısı belli olmayan bir miktar dini bilgisi olanlar imtihana giriyorlardı kim daha iyi biliyorsa vazifeye onu alıyorlardı. Durum böyle olunca, Müftü efendi  bana imamlık veya müezzin olmamı teklif etti, bende Risalelerden aldığım yukarıda geçen Üstadın dersinden bilgi aldığım için, Müfti efendiye: Hocam merak etmeyin ben hiç çekinmeden her ağır işi yaparım fakat diyanete girersem muhtaç olurum, Kur’anı Kerimi  para ile okumaya mecbur olurum. Bunu yapamam dedim ve vazife almadım Allahıma çok şükür ve bir kaç meslekte çalıştım, Allah kimseye muhtaç olmadan beni yaşattı.

Abdülkadir HAKTANIR

 

Elmas gibi dini emirleri terkeder!

Ey Risâle-i Nur’un kıymetli talebeleri ve benden daha bahtiyar ve fedâkâr kardeşlerim! Şahsiyetim itibariyle sizin ziyâde hüsn-ü zannınız, belki size zarar vermez; fakat sizin gibi hakîkatbîn zâtlar; vazîfeye, hizmete bakıp, o noktada bakmalısınız. Perde açılsa, benim baştan aşağıya kadar kusuratla âlûde mahiyetim görünse, bana acıyacaksınız. Sizi kardeşliğimden kaçırmamak için, kusuratımı gizliyorum.

Risâle-i Nur Şâkirdlerinin “İştirak-i a’mâl-i uhreviye” düstûr-u esasiyeleri sırrınca, herbirisinin kazandığı mikdar -kardeşlerine aynı mikdar- defter-i a’mâline geçmesi, o düstûrun ve rahmet-i İlâhîyenin muktezâsı olmak haysiyetiyle, Risâle-i Nur dâiresine sıdk ve ihlâs ile girenlerin kazançları pek azîm ve küllîdir; herbiri binler hisse alır. İnşâallah, emvâl-i dünyeviyenin iştiraki gibi inkısam ve tecezzî etmeden, herbirisinin defter-i amel’ine aynı geçmesi; bir adamın getirdiği bir lâmba, binler âyinelerin her birisine, aynı lâmba inkısam etmeden girmesi gibidir.

Kardeşlerimizden birisinin namaz tesbihatında tekâsül göstermesine binâen dedim: Namazdan sonraki tesbihatlar, tarikat-ı Muhammediye’dir (A.S.M.) ve Velâyet-i Ahmediyenin (A.S.M.) bir evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür. Sonra, bu kelimenin hakîkatı böyle inkişaf etti: Nasıl ki, Risâlete inkılâb eden Velâyet-i Ahmediye, bütün velâyetlerin fevkındedir; öyle de, o Velâyetin tarîkatı ve o Velâyet-i Kübrâ’nın evrad-ı mahsusası olan namazın akabindeki tesbihat, o derece sâir tarikatların ve evradların fevkındedir. Bu sır dahi şöyle inkişaf etti:

Evet; hayat-ı dünyeviyenin muhafazası için, zaruret derecesinde olmak şartıyle, ba’zı umur-u uhreviyeye muvakkaten tercih edilmesine ruhsat-ı Şer’iyye var. Fakat yalnız bir ihtiyâca binâen, helâkete sebebiyet vermiyen bir zarara göre tercih edilmez, ruhsat yoktur. Halbuki bu asır, o damar-ı insanîyi o derece şırınga etmiş ki, küçük bir ihtiyaç ve âdi bir zarar-ı dünyevî yüzünden, elmas gibi umur-u diniyeyi terkeder. Evet, insaniyetin yaşamak damarı ve hıfz-ı hayat cihazı, bu asırda israfat ile ve iktisadsızlık ve kanaatsızlık ve hırs yüzünden berekâtın kalkmasiyle ve fakr u zaruret ve maişet ziyâdeleşmesiyle, o derece o damar yaralanmış ve zedelenmiş ve mütemadiyen, ehl-i dalâlet nazar-ı dikkati şu fani hayata celb ede ede, o derece nazar-ı dikkati kendine celbetmiş ki; ednâ bir hâcât-ı hayatiyeyi büyük bir mes’ele-i diniyeye tercih ettiriyor. R.N…

Kardeşlerle paylaşan: Abdülkadir HAKTANIR