Etiket arşivi: abdulkadir haktanır

Mühimsenmeyen, Çok Kul Haklarından Bir Kısmı

1-    Gıybet etmek insanları arkadan çekiştirmek.

2-    Yapılan bir iyiliği başa kakmak, yardım edilen kişiyi incitmek.

3-    İnsanların itibarını sarsıcı, şerefini kırıcı davranışlar da bulunmak.

4-    İftira yoluyla insanları karalamak, zor duruma düşürmek.

5-    İnsanlara kötü lakap takmak, onlara hakaret etmek.

6-    Çocuklarını haram yoluyla kazandığı parayla geçindirmek.

7-    Kişilerin din ve vicdan hürriyetini engellemek.

8-    Taşkınlık yapmak insanların huzurunu kaçırmak

9-    Bir Müslümanla üç günden fazla dargın kalmak.

10-Yaş ve makamca büyük kimselere saygısızlık etmek.

11-Küçüklere sert ve haşin bir tavırla muamele etmek.

12-İnsanları hor ve hakir görmek, aşağılamak.

13- Sert ve incitici bir ses tonuyla konuşmak.

14- Yalan söyleyerek insanları aldatmak.

15- Aklı veya bedeni sakat olan kimselerle alay etmek.

16- Başkalarını taklit etmek, eksik ve kusurlarıyla dalga geçmek.

17- Zulme uğrayan Müslüman kardeşine yardım etmemek.

18- Emaneti sahibine vermemek.

19- Hasta bir yakınını ziyaret etmemek.

20- İnsanların namus ve şerefine leke sürmek.

21- Arkadaşının sırrını ifşa etmek.

22- Borcunu zamanında ödememek, borç veren kişiyi sıkıntıya sokmak.

23- Birisine istemediği bir sözü söylemek, sözle rahatsız etmek.

24- Başkaların özel hareketlerini araştırmak, gizli hallerini açığa çıkarmak.

25- Birisinin istemediği bir sözü söylemek, sözle rahatsızlık vermek.

26- Otobüs ve gişelerde başkasının sıra hakkını ihlal etmek.

27- Başkasının mallarını gerektiği gibi kullanmamak, zarar vermek.

28- Kaçak su veya elektrik kullanmak.

29- Suyu israf etmek elektriği boşa kullanmak.

30- işçinin hakkını vermemek, çalışma ortamını uygun hale getirmemek.

31- Sigara içerek diğer insanlara rahatsızlık vermek.

32- İşçinin hakkına tecavüz etmek, çalışma ortamını uygun hale getirmemek.

33- Baskı unsuru kullanıp işçilere yükümlü olmadıkları işlerde çalıştırmak.

34- İşçiye kibirli davranmak, kusurları için cezalandırmakta acele etmek.

35- İşçinin sigortasını zamanında yaptırmamak, mesai haricinde çalıştırmak

36- Çalışma saatlere riayet etmemek, işe geliş gidişleri önemsememek.

37- İş ve görevi bir emanet olarak kabul etmemek ve emanete hıyanet etmek.

38- Nefsȋ-şahsȋ zevk ve duygular nedeniyle öfke kontrolünü sağlayamamak.

39- toplu taşıma araçlarında (otobüs, metro, dolmuş vs.) insanları rahatsız etmek.

40- Araçla bilerek yayanın üzerine su veya çamur sıçratmak.

41- Korna sesiyle çevreyi rahatsız etmek.

42- Trafikte hatalı sollama yapmak, agresif araç kullanmak ve benzeri şartları ihlal etmek.

43- Seyir halinde araçla başka bir vasıtadaki sürücüyü sıkıştırmak.

44- Trafikte bir kimsenin öncelik hakkı olan yolda önüne geçmek.

45- Başkalarını rahatsız edecek şekilde müzik dinlemek.

46- Komşuya gürültü ve yüksek sesle rahatsızlık vermek.

47- Söz verdiğin halde sözünde durmamak.

48- Göz hakkı deyip başkasına ait bir şeyi almak.

49- İzinsiz başkasının eserini (kitap, cd, dvd) kopyalamak, çoğaltmak satmak.

50- İnternette müzik, film, kitap, program vb. indirmek.

51- Nazar gücü varsa insanlara dikkatli şekilde bakmak.

52- Ders verdiği kişilere yanlış bilgi vermek.

53- Öğrencisinin hakkını yemek, hak ettiği başarılı notu vermemek.

54- Akrabasına ve emri altında olanlara doğru din bilgisi vermemek.

55- İnsanların ibadetlerine mani olmak.

56- Kişilerin veya şirketlerin özel hallerini araştırmak.

57- Teknolojiden istifadeyle bilgisayarları ve cep telefonlarını takibe almak, dinlemek, izlemek.

58- Bid’at çıkarıp veya mevcut bid’atlerı savunup Müslümanların yanlış inanmalarına sebep olmak.

59- açıktan oruç yiyerek veya açıktan başka haram işleyerek kötü örnek olmak.

60- Kürtaj yaptırmak, doğacak çocuğun yaşam hakkını elinden almak.

61- Bir kimsenin canına kast etmek.

62- Borcunu zamanında ödemeyip kişiyi sıkıntıya sokmak.

63- Fakirlere ve yetimlere iyi davranmamak.

64- Yemek kokusu ile komşuya eziyet etmek.

65- Bir Müslümanın yüzüne haksız yere sertçe bakarak taciz etmek.

66- Bir kimsenin yersiz yere moralini bozmak, kalbini kırmak.

67- Namus ve şerefe leke sürücü söz ve davranışlarda bulunmak.

68- İnsanların soy sop, millet ve aile geçmişlerine dil uzatmak.

69- Gıpta ve hasede sebep olabilecek durumlar oluşturmak.

70- bir kimsenin izni ve rızası olmadan ona ait bir şeyi kullanmak, yemek ve içmek.

71- Haram söz söylemek, haram lokma yemek, haram bakışa yeltenmek, haram adım atmak.

72- Gerçek manada hak edilmeyen şüpheli durumlardan kaçınmamak.

73- Yasak olmasına rağmen, dışarıdan yardım alıp, Sınav ve mülakatları kazanmak.

74- Bir kimsenin izni dışında internetine bağlanmak.

75- Karşısındaki insanı rahatsız edecek derecede parfüm/koku sıkmak.

76- Yapılan bir iyilik karşısında teşekkür etmemek.

77- Çevreyi kirletmek, sağa sola rast gele çöp atmak.

78- Fabrika bacalarından çıkan zehirli gaz ve dumanlarla insanlara zarar vermek.

79- Mescide camiye kirli çorapla girmek.

80- Apartman dairesinde ve site içlerinde uyulması gereken şartlara uymamak.

81- Sosyal iletişim ağları üzerinden insanın kişiliğine saldırıp hakaret etmek.

82- Müslüman kimsenin helaline kam gözle bakmak.

83- Soğan sarımsak gibi yiyecekler yiyip insanlara rahatsızlık vermek.

84- Kamuya açık alanlarda piknik ve mesire yerlerinde insanlara rahatsızlık vermek.

85- Yalan ve çarpıtma haberler yaparak insanları aldatmak.

86- Yazılı ya da görsel medya üzerinden insanların kişilik haklarına saldırmak, onuruyla oynamak.

87- Başkalarının zamanını boş işlerle, faydasız şeylerle israf etmek.

88- Kendisi için istemediği kötülüğü başkası için istemek.

89- Rüşvet alarak veya vererek halkın veya diğer insanların haklarına girmek.

90- Bir kimseye bilerek kusurlu malı satmak, son kullanım tarihi geçmiş malı bilerek satışa sunmak.

91- İnsan asla yemediği veya yemeyeceği maddeleri bile bile bazı ürünlerde kullanmak.

92-Ticarette dolandırıcılık ve karaborsacılık yapmak.

93- Ölçüde tartıda ya da fiyatlarda oynayarak müşteriyi aldatmak, hilekârlığa başvurmak.

94- Açıklama yapılması gereken durumda imkǎn varken susmak, başkasının mağduriyetine sebep olmak.

95- Balkondan halı kilim yada herhangi bir şey silkeleyerek alt katta oturan veya yolda yürüyen insanlara rahatsızlık vermek.

96- Otobüs, market, hastane vb. Yerlerde bakışlarla hal ve tavırlarla yahut sözlerle kişileri taciz etmek.

97- Miras paylaşımında haksızlık yapmak adaletsiz bir dağıtım yapmak.

98- Çocuklar arasında bir şey paylaştırırken ayrım yapmak.

99- Çocuklarının terbiyesini gerektiği gibi vermemek.

100- Terör ve anarşi çıkararak insanların huzurunu kaçırmak, canını ve malını tehlikeye sokmak.

 

İnsanlığa lazım değil elzem olan bu bilgileri kardeşlerle paylaşmaktan mutluluk duyan: Abdülkadir HAKTANIR

 

Meşhur Sultan Ahmed İmamı Gönenli Mehmed Efendiden Bir Hatıra

O Mübarek zat sabah namazlarından sonra rızka muhtaç bir fakirin ihtiyacını gidermek maksadı ile caminin etrafındaki yerleri gezmeye çıkarmış. Gene bir gün o maksatla çıkmış sağa sola gezerken, iki gözü görmeyen birine rastlamış. Adam evin önüne çıkmış oturuyor.

Hoca Efendi kendisine:

Muhterem sen rızkını nasıl te’min ediyorsun? Senin rızkın nereden geliyor? diye sorunca adam sinirlenmiş; benim rızkım sana mı kalmış? Sen kendine bak! Beni düşünme!

Bunun üzerine Hoca Efendi çok üzülmüş. Oradan ayrılıp üzgün üzgün evine gelmiş.

Lâkin o gece gözüne uyku girmemiş. Ertesi gün sabah yine o ama adamın evine gitmiş ve kapıyı çalmış. Âmâ adam içeriden:

Kimsin? diye seslenmiş. Hoca Efendi:

Dün kovduğun yüzsüz imam, cevabını vermiş. Âmâ adam kapıyı açmış:

Gene neye geldin? diye söylenmiş. Hoca Efendi:

Hiç efendim, ziyaretinize geldim. Beni bin defa kovsanız da yine geleceğim, yine geleceğim, demiş. Âmâ adam:

Adın ne senin, ne derler sana? demiş. Hoca Efendi:

Adım Mehmet Öğütçü, efendim. Gönenli Hoca diye tanırlar beni, diye karşılık vermiş. Âmâ adam bunu duyunca:

Buyur gir içeri, konuşalım, diyerek içeriye buyur etmiş.

Hoca Efendi içeri girince âmâ adam:

Kusura bakma hoca, dün kalbini kırdım. Hakkını helâl et, demiş. Hoca Efendi:

Estağfirullah efendim. Sizi dinliyorum, demiş. Âmâ adam şöyle anlatmış:

Benim sırrım şu hoca. Ben her gün kuşluk namazını kıldıktan sonra, “Ya Rabbi! Kuşluk senindir, güzellik senindir, nimet ve her şey senindir. Eğer rızkım gökte ise, yere indir. Yerde ise, çıkar. Uzakta ise, yaklaştır. Haram ise, helâl et. Dar ise, genişlet ve elime ilet.” diye dua ederim. Sonra ellerimi yüzüme sürer sürmez, biri gelir sağ dizime vurur. “Aç elini!” der. O günkü ihtiyacımı verir gider. Bu her gün böyle devam eder.

Hoca Efendi onu hayretle dinlerken âmâ adam sözlerine devam etmiş:

Aynı zat bugün de geldi ve sağ dizime vurarak benim kısmetimi verdikten sonra, sol dizime vurarak, “Bunu da Gönenli Mehmet Efendi’ye ver.” dedi. Al kısmetini!

Büyük âlim, fakirlerin ve talebelerin manevi babası Gönenli Hoca Efendi içli içli ağlamaya başlamış ve “İlâhî ya Rabbi! Hikmetinden sual olunmaz.” Demiş ve almış.

Hoca Efendi şunu kendisi söylemiştir: “O âmâ adamdan bu mübarek kısmeti aldıktan sonra ömrüm boyunca hayatımda hiç darlık çekmedim.”

Nakleden Kardeşiniz: Abdülkadir HAKTANIR

Yine Nurlardan Bazı Damlalar

Kur’an ayine ister, vekil istemez. İçtihadlar Kur’nın ayinesi veya dürbünü olmalı. Gölge vekil istemez O şems-i mu’ciz- beyan.(Sözler)

KUR’AN ın sönmez ve sözdürülmez manevi  bir güneş olduğunu bütün dünyaya ispat edeceğim. (Tarihçe-i Hayat)

KUR’AN ın güneşi altına gir. İmanın nuruyla bak ki; yıldız böceği olan fikrin yerine her bir ayeti Kur’an birer yıldız misüllü sana ışık verir. (İman ve küfür muvazeneleri.)

KUR’AN ı Hakimin her harfinin okunmasıyla Öyle bir kıymeti olur ki; bir harf, on, yüz, bin ve binler sevabı ve baki meyve-i uhreviyi verecek mahiyettedir. (İşaratül-İcaz.)

Tergib ve tahrib, medh ve zem, ispat ve irşad ve ifham ve ifhǎm gibi bütün irşad-ı kȇlamiyede ve tabakat-ı hitabiyede beyanatı Kur’aniye en yüksek mertebededir. (Sözler)

Makamı irşadda beyanatı Kur’aniye o derece müessir ve rakiktir ve o derece munis ve şefiktir ki, şevk ile ruhu, zevk ile kalbi; aklı merakla ve gözü yaşla doldurur. (Sözler)

Kur’an-ı Azimüşşan  layık olduğu mevki-i muallayı bütün cihanda ihraz edecektir. (Sunuhat)

Akıl ve ilim ve fen hükmettiği istiğbalde elbette burhanı akliye istinad eder ve bütün hükümlerini akla tespit ettiren Kur’an hükmedecek. (Hutbe-i Şamiye)

Ziyasız göneşin vücûdu mümkün olmadığı gibi, Uluhiyet de tezahürsüz olamaz. Tezahürü ise, irsal-ı Resûl ile olur. Mesnevi-Nuriyye)

Karıncayı emirsiz, arıyı yasubsuz bırakmayan kudreti ezeliye; elbette beşeri Nebisiz bırakmaz. (Sözler)

İnsan bizzarure vicdan ve tabiatlara müessir ve nafiz olan mizann-ı adaleti İlahiyeyi tutacak bir nebi’ye muhtaçtır. (Muhakemat)

Nev-i beşerde nübüvvet, beşerdeki hayır ve kemǎlǎtın fezlekesi ve esasıdır. ( Mesnevi Nuriye)

Nubuvveti mutlaka, nev-i beşerde kutup, belki merkez ve mihverdir ki, ahval-ı beşer onun üzerine deveran ediyor. (Muhakemat.)

Adalet ve intzam ehli dinin ikazat ve irşadatıyladır ve o adalet ve faziletin esasları enbiyanın tesisleriyledir. (Muhakemat)

Nubuvvet öyle bir çekirdektir ki; İslamiyet şeceresi bütün semeratiyla, çekirdekleriyle o çekirdekten çıkmıştır. (Mesnevi Nuriye)

Manevi kȇmalǎt gibi maddi kemalǎt ve harikalar dahi en evvel mu’cize ile nev-i beşere hediye etmiştir. (Sözler)

Nübüvvetin velayete nispeti, güneşin aynı zatıyla, ayinelerde görülen güneşin misali gibidir. (Sözler)

Mu’cize dǎvǎyı nübüvvetin nispeti için münkirleri ikna etmek içindir, icbar için değildir. (Sözler)

Bütün ziruh mahlukatını konuşturan ve konuşmalarını bilen elbette kendisi dahi o konuşmalara konuşmasıyla müdahele etmesi Rububiyetin muktezasıdır. (Asayı Musa)

Vahiy gölgesizdir, safȋdir, havasa hastır. İlham ise gölgelidir, renkler karışır umumidir. (Şualar)

Sünnete ittiba etmeye, tenbellik eder ise hasaret-i azime, ehemmiyetsiz görür ise cinayeti azime, tekzibini işmam eden tenkit ise dalalet-i azimedir. (Lem’alar)

Sünneti seniyenin menbaı ve muafızı ve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan Ȃl-ı Beyttir. (Lem’alar)

Sünneti seniyeyi terk eden Ȃl-ı beytten olmadığı gibi. Ȃl-ı Beyte hakiki dost da olamaz. (Lem’alar)

Hazine-i rahmetin en kıymettar pırlantası ve kapıcısı Zat-ı Ahmediye A.S.V. olduğu gibi, En birinci anahtarı dahi “BİSMİLLȂHİRRAHMANİRRAHİM” dir. Ve en kolay bir anahtarıda salavattır. Fazilet-i a’mal ve sevab-ı ef’ǎl ve sevabı uhreviye cihedinde Sahabelere yetişilmez. İçtihatta, yani istinbǎt-ı ahkâmda, Yani Cenab-ı Hakkın marziyatını kȇlamından anlamakta , Sahabelere yetişilmez. (Sözler)

Sahabelerin kurbiyeti İlahiye noktasında makamlarına velayet ayağı ile yetişilmez. Kırk dakikada bir Sahabenin kazandığı fazilete ve makama, kırk günde, hatta kırk senede başkası ancak yetişebilir. (Sözler)

Sahabilerde öyle bir hassa-i sohbet var ki, velayet ile yetişilmez ve Sahabelere tefevvuk edilmez ve enbiyaya hiçbir vakit evliya yetişmez.(Mektubat)

Hazreti mehdinin nûraniyesi, süfyan komitesinin tahribatçı rejimi bid’akaranesini tamir edecek; Sünnet-i senyyeyi ihya edecek. (Mektubat)

Sevad-ı ǎzama ittiba edilmeli. Ekseriyete ve sevad-ı ǎzama dayandığı zaman lǎkayd Emevilik, en nihaye ehli sünnet cemaatine girdi. Adetçe ekalliyette kalan salabetli Alevilik; en az bir kısım Rafiziliğe dayandı. (Mektübat)

Erkanı imaniye içinde “İMANI BİLLAH” ve “İMANI BİLYEVMİ’LAHİR” alem-i İslamiyetin iki kutbu ve iki göneşidir. (Kastamonu Lahikası)

Herşey lisanı hal ile “AMENTÜ BİLLAH” ve “BİLYEVMİ’LȂHİR” i yi okuyor ve okutturuyor. (Sözler)

Hangi şeye dikkat etsen şehadet eder ki; bu faniden sonra bir bǎki var. (Sözler)

Ahireti inkâr etmek dünya ve mǎfihǎyı inkâr etmektir.  Demek ecel ve kabir insanı beklediği gibi, cennet ve cehennem de insanı bekliyor ve gözetiyor. (Haşir risalesi)

Şu fani ǎlemden baki ǎleme dönülecek. Kǎdim-i Bǎkinin ebedi saltanat merkezine gidilecek. Dünyadan ǎhirete geçilecek. Döneceğiniz kapı O’nun dergâhıdır sığınacağınız yer, O,nun rahmetidir. (Bediüzzaman cevap veriyor)

Had ve hesaba gelmez işaretler, alametler var ki; bu ahali şu muvakkat misafir haneden alınacak, saltanatın makarr-ı dǎimisine dönülücek.(Sözler)

İzzetle mevti, zilletli hayata tercih edenlerdeniz. (Mektübat)

Bir şey kanunu tekâmülde dahil ise, o şeyde ala külli hal neşvü-nema fıtri vardır. Ömrü fıtrisi var ise, alǎkülli hal ecel-i fıtrisi vardır. (Sözler)

Eşya zeval ve ademe gitmiyor; belki daire-i ilme geçiyor. Ȃlemi şehadetten ǎlemi gaybe gidiyor; ǎlemi tegayyüz ve fenadan ǎlemi nura, bekaya müteveccih oluyor. (Mektübat)

Müddeti hayatta, tedrici cesed libasını değiştiriyor. Mevtte ise birden soyunur. Mevt kaderin takdiriyle, kudretin büyük tasarrufuyladır. Mevt ile, cesed dağılır, ruh baki kalır. (Sözler)

Mevt ancak ruhun cesed kafesinden çıkmasıyla tebdil-i mekân etmsinden ibarettir. (İşatül İcaz)

Derleyen: Abdülkadir Haktanır

 

Şehit Torunu Vatandaşlarımızın Tuttukları İki Yol

Birinci kısım kendine bakarak bu vücudumu ne annem nede babam yapmıştır. bütün âzâ ve cevarihlerimi yaratıp, onları  yerli yerine koyan Allahtan başka hiç bir kudret yapamaz derler  ve Allaha itaat etmeye devam ederler.

İkinci kısım ise Allahın varlığına inanmayıp, ben tabiatın mahsulüyüm, rast gele, kendi oluşmuşum. Halbuki “kendi kendine bir harf yazılmazken, basit bir iğne kendi kendine olmazken,” dediğim gibi bu mucize varlık olan insan kendi kendine nasıl olur? “Tabiat dedikleri şey ise, bir san’attır sanatkâr olamaz”  “Tabit âkılsız sağır kör bir şeydir. Yani tabiat mantıği bir şey değil hayalidır. İmansızlar kendilerine ümüt vermek için bir sığınaktan başka birşey değildir.

Birinci kısım mü’minler irade-i cüziyelerini kullanarak akılları ile insanların yaptıklarının dışında bütün varlıklarda bir düzen görürler, bir mükemmellik görürler. Basit toprak dolusu bir saksıda değiştirerek 100 çeşit farklı tohum eksen her tohumun ihtiva ettiği hassaları meydana çıkarır. O saksıda bir acı biber eksen, acısından yenilmeyecek derecede zehir gibi bir acılık onda görülür, bir kavun tohumunu aynı saksıya eksen tadından doyulmaz bir lezzet onun içinde bulacaksın. Şimdi bunu o basit toprak mı  yaptı? Bülbülün sesine, kendine baksan bir mükemmellik görüyorsun. Bütün mahlukatta kendine layık bir düzen bir mükemmellik görüyoruz. Suda yaşanmaz ama balık yaşıyor. bir balık denize 1 milyon yumurta bırakır bir miktarı balık olur diğerleri balıklara yiyecek olur. Nasılki başka bir hayvan denizde yaşamazsa, balık ta dışarda yaşayamaz. Kâinatta bütün varlıklar atomdan oluyor. Biz nasıl diyeceyiz ?Acaba bu atomlar çok akıllı mı diyeceyiz, yoksa bu atomları arkadan başka biri idare ediyor mu diyeceyiz? Elbette kâinatta mevcut bütün varlıkları uzaktan kumandolı yöneten bir Hakimi Mutlak, bir Kadiri Mutlak olan Allah yönettiğini kâmil imanlı Müslümanlar bilerek buna inanırlar.

İkinci kısım insanlar bütün hayatlarını nefsin şehevi duyguların tatminini ve çıkarlarını-cebini düşünür. Onun nazarında kimden gelirse gelsin kimin adeti olursa olsun, kâfirin mi müslümanın mı ? Farketmez. İçki kumar müslüman için haramdır ama onun için fark etmez.

Önünde dikilen ölüm onu korkuttuğu zaman o korkulu hali kendinden biraz atmak için gayri meşru eğlencelere gider, biraz ölimü unutmak için içki ile tıka basa midesini doldurur ve Allahın ona verdiği en büyük ni’met olan aklını çalışmaz hale getirerek apdallaşır.

Hadisi şerifte. “Bir mü’min başka dinden birine benzerse, o onlardandır” olmasına rağmen, o dinsizlerin (zünnar) hariç tüm adetlerini kıyafetlerini foter ve kasketleri  kullanmaktan geri kalmaz. (Bu kıyafet daha önce mecburi idi fakat şimdi onun zaruriliği yok)

Dinimiz hanımlara yüz el ayaktan başka bütün vücudunu örtmesini emrettiği halde, bu ikinci bölüm  dinine lakayt müslümanlardan olan hanımlarımız ise şehevi duygularını tatmin etmek için ve Feminizmden gelen la dini kanunlara uymak için yarım çıplak gezmekten çekinmezler. Evet  yukarıda dediğim gibi dinimiz: Erkek ve hanımlara ecnebi dinsizlerine benzemeyi yasaklamışken,  zavallı hanımlarımız hiç çekinmeden onların hanımlarından fazla soyundular. Dinimizde hanımın tesettürü vücudunun azalarının kalınlığını belli etmemekle olur, ama onlar örtünmek şöyle dursun vücudunun yarıdan fazlasını  açıp yarı çıplak geziyorlar. Hatta tesettürlülerin de çoğu dandik bir çeşit tesettürle dar pantolon ve üst kısmını yayım yamalak kıyafet ile kendini örter işi halletti zanneder.

Evli hanım beyinin yanında mutfak elbisesi ile oturur yabancı biri gelince, veya gezmeye çıktığı zaman yeni elbise giyer dudağını yüzünü boyar öyle çıkar. Bu ne demektir? Ben beyimi beğenmiyorum haydi bana bir müşteri varmı demektir. Dinimiz erkeğe göbek üstü ile diz kapakları altına kadar örtmelerini emreder. Fakat ne yazık Avrupa’dan gelen kıyafet kanunu yaz sıcaklarında dahi erkeklerin boğazlarını kravatla sıkarlar, ve ne yazık buğün medeni görünmek için kravat takmak şart olmuştur, hanımları ise son derece çıplak gezdirir. Allah bu millete hidayet ihsan etsin. Cehennem ateşine odun olmamaları için onları uyandırsın.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Tesanüd

“TESANÜD” KARDEŞLER ARASINDA TESANÜDÜ PEKİŞTİRMEK

 

TESÂNÜD, karşılıklı yardımlaşma; birbirine istinad etme, dayanmadır. Yâni, maddî ve manevî dayanışma hâli. Üstadımız bunu, L:318’de birbirine muavenet, birbirinin vazifesini tekmil, biribirinin sualine cevab verme, birbirinin imdadına koşma, birbirine sarılmak, hattâ birbirinin içine geçme şeklinde; L:434’te de teavün, tecavüb, teanuk şeklinde ifade etmektedir. Yine L:399’da, hakikî Tesânüd, rekabetsiz, tahakkümsüz, gıbtasız ve ataletsiz olarak beyan etmektedir. Ş:310’da da, Tesânüdü, en esaslı kuvvetimiz ve nokta-i istinadımız olduğunu söylemektedir. En önemlisi de, (O Zât) dediği Hazret-i Mehdi-yi A’zam’ın en önemli olan birinci, iman kurtarma hizmetindeki bir kısım şakirdlerinin vasıflarında da, Em-1:266’da üçüncü olarak Tesânüdü zikrederek  şöyle ifade buyurmaktadır:

“Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevî ordusu, yalnız İhlas ve Sadakat ve Tesânüd sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir.” diyor.

TESÂNÜD’ÜN  NEŞR-İ ENVAR-I KUR’ANİYE’DE TE’MİN ETTİĞİ FAİDELER: 

1- Tesânüd’ün hakikatı kerametiyle bütün müşkilât ve manialara galebe edilir.

2- Tesânüd ve ittihad kerametiyle nurları muhtaçlara yetiştirmeye muvaffakiyet ihsan edilir.

3- Tesânüd ve meşveret-i şeriyye, düşmanların hücumundan telâş etmemeye vesile olur.

4- Tesânüd ile birbirinin faziletleriyle iftihar ederek, birbirinin aynı olmak derecesinde  bir tefani ile hareket edilse, 4 adam, 400 adam kuvvetinin kıymetinde ve 6 adam,  600 belki 6000 kıymet-i          ma’neviye hükmünde olur.

5- Tesânüd, mahviyet ve ittihadı muhafaza eden, bir veliden ziyade kıymet alıyor.

6- Tesânüd, sırr-ı ihlâs ve iştirak-i a’mal, 83 sene bir ömr-ü ma’nevî elde ettirir.

7- Tesânüd, sahabenin meşreb-i hillet ve meslek-i uhuvvetini kazandırır.

8- Tesânüd, sirayet eder ve şevk ile Risale-i Nur’a çalıştıran ehemmiyetli bir sebeb  olur.

9- Tesânüd, ihlâs ve ihtiyat, Nur Şakirdlerinin mahfuz kalmalarına vesile oluyor.

10- Tesânüd, ihlâs ve ittihad, korkulara, hattâ ölüme karşı en mühim bir siper oluyor.

11- Tesânüd, ihlâs, sadakat ve metanet, muzır manilere hükmedip, galebe çalar.

12- Tesânüd, kuvvet-üz zahr oluyor, ağır defineye omuzları dayandırıyor.

13- Tesânüd’den süzülen bir şahs-ı manevî, bize mürşid ve üstad olur.

14- Tesânüd, bütün rahatını ve hayatını feda edebilir bir fedakârlık kazandırıyor.

15- Tesânüde sahib Nur Cemaati, avam-ı ehl-i iman için, yılmaz, aldatmaz bir merci’, mürşid, hüccet olur; imanı kuvvet bulur ve ehl-i dünya ve sefahate iltihaktan kurtulur.

16-“Gayet dikkatle ve şeytancasına, şakirdlerin hakikî kuvvetleri olan Tesânüdü bozmağa çalışıyorlar” K: 152

17-“Evet sırr-ı ihlas ile samimî Tesânüd ve ittihad, hadsiz menfaate medar olduğu gibi; korkulara hattâ ölüme karşı en mühim bir siper, bir nokta-i istinaddır. L: 161

18-“Kâinatın heyet-i mecmuasındaki teavün, Tesânüd, teanuk, tecavübden tezahür eden sikke-i kübra-i uluhiyettir ki, “Bismillah” ona bakıyor.” S: 8

19-“Faziletin şe’ni, Tesânüddür. S: 133

20-“Şu kâinattaki mevcudatın birbirine teavünü, tecavübü, Tesânüdü gösterir ki; umum mahlukat, birtek Mürebbi’nin terbiyesindedirler. S: 661

21-“Zira şu musibet; hayatımızin mâyesi olan şefkat, uhuvvet, Tesânüd-ü İslâmı hârikulâde etti, inkişaf-ı uhuvvet” S: 712

22-“Hayattaki düsturu, cidal kıtal yerine, düstur-u teavündür. O düsturun şe’nidir ittihad ve Tesânüd; hayatlanır cemaat.” S: 712

23-“Tenasübse Tesânüdün esası..” S: 726

24-“Risale-i Nur nifak ve şikakı, tefrikayı, fitne ve fesadı kaldırıp; kardeşliği, uhuvvet-i diniyeyi, ve Tesânüdü yerleştirir. Risale-i Nur mesleğinin bir esası da budur. S: 765

25-“Kâinatta serbeser sırr-ı Tesânüd müstetir, hem münteşir olur. S: 698

26-“Temasül tezadın sebebidir, tenasüb Tesânüdün esasıdır, M: 477

27-“Kâinatın heyet-i mecmuasındaki teavün, Tesânüd, teanuk, tecavübden tezahür eden sikke-i kübra-i uluhiyettir ki, “Bismillah” ona bakıyor. L: 96

28-“Birinci Sikke: Kâinatın mevcudatında ve enva’larında görünen ve bir sikke-i kübra-yı ehadiyet olan “teavün, Tesânüd, tecavüb, teanuk” sikkesidir.” L: 434

29-“Mecmu-u kâinatın yüzüne, enva’ın birbirine karşı gösterdikleri teavün, Tesânüd, teşabüh, tedahülden mürekkeb geniş bir sikke-i vahdet konulduğu” Ş: 32

30-Sizin de daha ziyade itidal-i dem ve ihtiyat ve sabır ve tahammül ve şiddetle Tesânüdünüzü muhafaza için bir halimi beyan ediyorum. Ş: 311

31-“Evvel âhir tavsiyemiz: Tesânüdünüzü muhafaza; enaniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır.” Ş: 312

32-“Kuvvetli ve dessas ve kesretli düşmanlarımıza karşı vahdetinizi ve Tesânüdünüzü muhafaza edeceksiniz ” Ş: 325

33-“Biz, vahdet-i mes’ele cihetiyle tam bir Tesânüde şiddetle muhtacız. ” Ş: 327

34-O mahdud üç-dört şakirdin niyetleri cem’iyet-memiyet değil, belki sırf hizmet-i imaniyede hâlis bir kardeşlik ve uhrevî bir Tesânüddür.” Ş: 370

35-“Herbiriniz, şirket-i maneviye sırrıyla ve Tesânüd-ü manevî feyziyle kırk bin lisanla tesbih eden bazı melekler gibi; herbir hâlis, muhlis Nur şakirdleri.. ” Ş: 505

36-“Âhiret hakikatına inandığımız için, manevî olan bu sevgi ve Tesânüdümüzü elbette hiçbir kuvvet sökemeyecektir. Ş: 547

37-“Mü’minlerin beraber yaptıkları ibadetlerinde ve cemaatla ettikleri dualarındaki Tesânüd sırrının çok büyük bir sırrı ve cesîm bir emri olup ulu bir şana sahibdir. Zira oTesânüd ve cemaat sırrıyla her bir ferd-i mü’min, gayet muhkem yapılmış binalarda betonlaşmış birer taş vaziyetini alırlar. BMs: 535

38-“Açık, zâhir, bâhir ve kat’î bir himaye ve sıyanet-i maneviye neticesi ve Risale-i Nur şakirdleri arasındaki hakikî ihlas ve Tesânüdün parlak bir tecellisidir.” B: 305

39-“Tesânüdümüzden hasıl olan bir şahs-ı manevînin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı bize kâfidir.” K: 89

40-“Ayrı bir cephede, mütemerrid münafıklar tarafından bir hücum var. Çok ihtiyat ve dikkat ve sebat ve Tesânüd lâzımdır ki, tâ onların bu plânı da akîm kalsın”K: 235

41-“Tesânüdümüzden hasıl olan bir şahs-ı manevînin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı bize kâfidir.” E: 73

42-“Vazifemiz, ihlas ile ve sebat ve Tesânüdle ve mümkün olduğu kadar ihtiyat ile “Sırran tenevverat” irşad-ı Alevîyi fiilen tasdik etmek, ona göre hareket etmektir”

E: 212

43“Yalnız Nurcular sebat ve Tesânüdlerini muhafaza edip telaş etmesinler, şevkleri kırılmasın.” E: 234

44-“Demek âmî adamların ihlasla Tesânüdleri, bir velayet hassasını veriyor. Em: 90 42-“En esaslı kuvvetimiz ve nokta-i istinadımız, Tesânüddür. Ş: 310

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org