Etiket arşivi: Çetin Kılıç

Meryem’in Rüyası

Meryem uyanmıştı, yatağından kalktı odasının penceresinden dışarıyı seyrediyordu, komşuları Ahmet amca koyunlarını otlatmaya götürüyordu, köpeği dermanda bir oraya bir buraya koşuyordu.
Annesi içeriye girdi,
-Kalktın mı Meryem, dedi.
Meryem
-Kalktım anne, dedi
Hadi kahvaltı hazır, elini yüzünü yıka gel, dedi annesi.
-Tamam anne diye cevap verdi Meryem.
-Anne biliyormusun bu gece rüyamda ne gördüm, dedi.
-Annesi “anlatmazsan nereden bileyim Meryem’ciğim” dedi.
Anlatıyorum öyleyse.

-Kocaman bir fabrikanın içinde idim, bütün makinalar çalışıyor fakat hiç ses çıkmıyordu, ne tuhaf değilmi anne, fabrikada hiç kimse yoktu, kimse çalışmıyordu, makinalar kendi kendine çalışıyor bir şeyler alıyor bir şeyler veriyordu. Fabrika birden ayağa kalktı yürüdü evet evet yürüdü ama yine hiç ses çıkarmadı, biliyormusun, birde ne göreyim fabrikanın küçücük penceresinden, içine bir şeyler giriyor pencereden girenler makinaların içine düşüyor orada işleniyordu, asıl ilginç olan ne biliyormusun anne,

-Nedir ilginç olan Meryem’ciğim,

sanki makinaların yakıtları da bunlardan sağlanıyor, hatta ve de hatta bozulan makinayı bile pencereden dökülen şeyler tamir ediyor, yok daha neler, deme sakın anne rüya bu, insan rüyada böyle şeyler görebilir.

Evet, evet bozuk ve çalışmayan makina, içine pencereden dökülenlerden aldı ve işlemeye başladı, yine ayağa kalktı fabrika, evet tutunmam gerek birde koşarsa düşebilirdim, pencere açıldı yine içeriye bir şeyler düştü makinaların içine defaatlarca aynı şeyler oldu anne.

Uzun bir aradan sonra dışarıdan bir şeyler duydum insanlar konuşuyordu ama ne dediklerini anlayamıyordum, fabrikanın yanına geldiler, ondan bir şeyler aldılar ama hiç göremedim ne olduğunu, ne kadar zaman oldu bilmiyorum ama fabrika, içinde bir fabrika yapmaya başladı, doğrusu şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Yine insanların sesini duydum ama oldukça kalabalıktılar bu sefer, sevinçle bir şey bekliyorlardı, bir el fabrikanın yaptığı o küçücük fabrikayı aldı fabrikanın içinden, insanların sevinç seslerini duydum bu kez.

Anne! hiç Kendi kendine çalışan fabrika olurmu?

Üstüne üstelik fabrika kendi kendine birde fabrika yaptı.

Hiç böyle şey olurmu?

Kapı çaldı, sütçü geldi. Dedi annesi..

Çetin Kılıç

Elma ağacı

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde köyün kenarında bir elma ağacı varmış, köyün tüm çocukları elma ağacını çok seviyorlarmış, hergün elma ağacının dallarından kopardıkları elmaları bahçedeki çeşmede yıkayıp elma ağacının altına oturup yiyiyorlarmış.
Yine böyle bir gün elma ağacının altına toplanmış elmalarını yiyiyorlarmış.
Elma ağacı
-Çocuklar elmalarımı beğendiniz? lezzetlimiydi? Diye sormuş.
Çocuklar hepbir ağızdan.
-Evet çok güzeldi teşekkür ederiz, diye cevap vermişler.
Elma ağacı,
-İsterseniz dallarıma salıncak kurup sallanabilirsiniz, demiş.
Çocuklar çok sevinmişler, içlerinden birini üzgün gören elma ağacı
-Senin neyin var Kerem, niçin üzgünsün?
-Ayakkabım yırtıldı.
Elma ağacı
-Üzüldüğün şeye bak, ben sana ayakkabı alırım, deyince,
bütün çocuklar çok merak etmişler, ağaç nasıl ayakkabı alır ki diye düşünmeye başlamışlar.
Düşünmeyin öyle derin derin demiş elma ağacı,dallarımdaki elmalardan toplayıp şu kovalar doldurun hele bir,
Çocuklar hemen koşup kovaları getirmişler bir kısmı ağaca çıkıp dallardan kopardıkları elmaları aşağıdaki arkadaşlarına veriyor onlarda kovalar dolduruyorlarmış, tam üç kova elma toplayınca elma ağacı -Bunlar yeter zannedersem, şimdi bunları pazara götürüp satın ve kazandığınız parayla Kerem’e beğendiği güzel bir çift ayakkabı satın alın demiş.
Bütün çocuklar kovaların taşınmasına yardım ederek hepbirlikte pazara gelip elma ağacının dediği gibi elmaları satıp parasıyla Kerem’e bir çift ayakkabı satın almışlar.
Çok yorulmuşlar ama Kerem’in mutlu olduğunu hatta çok sevindiğini görünce bütün yorgunlukları bitivermiş.
Teşekkür etmek için tekrar hep birlikte elma ağacının yanına gelmişler.
Kerem bütün sevinciyle bağırmış, -Teşekkür ederim elma ağacııı.
-Bir şey değil Kerem’ciğim demiş elma ağacı.
Bütün çocuklar merak etmeye başlamışlar, elma ağacı acaba başka neler verebilir?
Elma ağacı bunların akıllarından neler geçirdiklerini anlamış.
-Ben biliyorum sizin ne düşündüğünüzü demiş elma ağacı.
-Şu yediğiniz elmaların çekirdeklerini toprağa gömer ve zamanında sulamasını yaparsanız yüzlerce elma ağacınız olabilir.
Osman hayretini gizleyememiş.
-Nasıl yani, bu çekirdeğin içinde kocaman elma ağacımı gizlenmiş.
Evet demiş elma ağacı tamda öyle o tohumun içerisinde elma ağacı var hemde üzerinde bir sürü elması olan bir ağaç.
Ekelim öyleyse demiş İsmail, ellerindeki çekirdekleri kazdıkları çukurlara gömmüşler, üzerlerine hergün su dökmüşler, her su dökmeye geldiklerinde bakıyorlar fakat elma ağacının dediği gibi elma göremiyorlarmış.
Acaba elma ağacı bize şakamı yaptı diye düşünmüşler.
Yaz bitmiş, o sıcak havalar yerini soğuk kış günlerine bırakmış, karlar yağmaya başlamış, çocuklar elma ağacına onları kandırdıkkarını zannederek küsmüşler.
Elma ağacının yanından geçiyorlar fakat onunla hiç konuşmuyorlarmış, bu durum elma ağacını çok üzüyormuş.
Bir gün yanından geçen çocuklara seslenmiş elma ağacı,
-Çocuklar biliyorum bana kırgınsınız ama size doğru söylediğimi anlamanız için biraz zamana ihtiyacım var.
-Ne zaman anlayacağız diye sormuş çocuklar.
-Havalar ısındığında ektiğiniz her çekirdeğin yerinde birer ağaç olduğunu göreceksiniz demiş elma ağacı.
-Ben sizin bana küs olmanıza hiç dayanamıyorum, o zamana kadarda bekleyemem gelin barışalım, size dallarımdan biraz vereyim onlarla kızak yapın karda kayın olurmu? demiş.
Bunu duyan çocuklar çok sevinmişler, hepsi ağacın yanına gidip ona sarılmışlar.
– Biz senin doğru söylediğini biliyoruz ama mahallede bazı çocuklar bizimle dalga geçiyorlar, hiç küçücük çekirdekten kocaman elma ağacı çıkarmı diyorlar.
-Üzülmeyin çocuklar zamanı gelince sizde, onlarda gerçeği göreceksiniz, siz sadece sabredip bekleyin.
Ağacın dallarından yaptıkları kızaklarla kayıp oynayan çocuklar çok mutluymuş, ama bazı arkadaşları soğuktan üşüyüp hasta olmuşlar, dışarı çıkıp kızak kayamayınca bunu fark eden elma ağacı
-Çocuklar Ayşe’yi, Zeyneb’i, Oğuz’u göremiyorum onlar niye gelmiyor? diye sormuş.
Çocuklar
-Onlar üşüyüp hasta olmuşlar, doktor onlara şurup içmelerini söylemiş, iyileşince onlarda bize katılacaklar demişler.
Elma ağacı
-Yaa çok üzüldüm, geçmiş olsun en kısa zamanda iyileşip tekrar aramıza katılırlar inşallah, o arkadaşlarınıza söyleyin şuruplarını içmeyi sakın ihmal etmesinler, hem o şuruplar benim yapraklarından yapıldı biliyormusunuz.
Nasıl olur demiş çocuklar.
Durun anlatayım o zaman demiş elma ağacı
-Siz benim dallarımdaki elmaları topladığınız gün beyaz önlüklü adamlar geldi, benim yapraklarımdan ilaç yapacaklarını söylediler, benden yapraklarımı toplamak için izin istediler, hatta şurupta yapacaklarını söylediler, bende merak ettim siz kimsiniz? Nasıl yapacaksınız bütün bunları? Diye sordum,
Eczacı olduklarını, ilaçları laboratuvarlarda üretecekkerini söyleyince çok sevindim, ne kadar isterlerse yapraklarımdan alabileceklerini söyledim.
Dedikleri gibi şurupda yapmışlar ne kadar mutlu oldum.
Çocuklar hayretle birbirine bakmışlar, elma ağacı diye bildikleri şey aynı zamanda şurup ağacıymış.
Öznur
-Sadece o kadarmı zannediyorsunuz, Kerem’in ayakkabısını ne çabuk unuttunuz, hem bizim evimizdeki masayı, sandalyeyi elma ağacının kocaman dallarından yaptı babam,deyince,
Çocukların hayreti bir o kadar daha artmış.
Kış bitmiş soğuk havalar yerini bu kez bahara bırakmıştı, her yer yeşermeye başlamış elma ağacıda yapraklarını çıkarmaya başlamıştı, çocuklar merakla ektikleri elma tohumlarının yanına gittiler, birde ne görsünler, her birinin üzerinde küçücük elma ağaçları var.
Elma ağacı çocukların o hallerini görünce onlara seslendi.
-Onlar küçücük birer elma ağacı, sizler gibi onlarda her yıl biraz daha büyüyecekler ve bir gün gelip baktığınızda dallarında elma dolu olduğunu göreceksiniz.
Çocuklar artık elma ağacının söylediği gibi bu küçücük elma ağaçlarının dallarında elmalar görecekleri den hiç şüpheleri yoktu.
Esma’nın aklına bir şey geldi.
-Arkadaşlar, bir sürü elma ağacımız oldu, bu küçük elma ağaçları büyüyüp elma vermeye başlayınca gelip toplayalım, pazara götürüp satalım, her birimize Kerem’e aldığımız gibi ayakkabılar alalım, varmısınız?
Eveeet,dedi bütün çocuklar hep bir ağızdan.
İskender
-Bakın, bakın inekleri görüyormusunuz, hadi yanlarına gidelim, dedi.
Muharrem
-Ben sadece inekleri değil, sütleri, yoğurtları, peynirleride görüyorum.
Bizde, bizde görüyoruz bütün bunları..

Çetin Kılıç

Şöhret Divaneleri

Şöhret, riyadır ve kalbi öldüren zehirli bir baldır. İnsanı, insanlara abd ve köle yapar. Yani, nam ve şöhret isteyen adam; halklara kendini beğendirmek, sevdirmek için, insanlara riyakârlık, dalkavukluk yapar. İnsana lâyık olan şöhret değil, tevazudur. Böyle bir durumdan hoşlanılmamalı bilakis tövbe etmeli pişmanlık duymalı.

Şöhret hırsı, riyakârane halklara görünmek ve umumun nazarında mevki sahibi olmak, ehl-i dünyanın her ferdinde az çok vardır. Hattâ bazılarında hayatını feda eder derecesinde vardır. Şöhret divanelerinden birisi, namaz kılınacak yeri pislemiş, tâ herkes ondan bahsetsin. Hattâ ondan lanetle de bahsedilmiş de, şöhretperestlik damarı kendisine bu lanetli şöhreti hoş göstermiş diye darb-ı mesel olmuş. Oysa şöhretperestliğe mübtela adam cemaatin nazarında esfel-i safilîne en aşağı seviyeye düşer, âlem-i İslâmın nazarında maskara olur. Şöhret, insanın malı olmayanı dahi insana maleder.

Şöhretperestlik, şan ve şeref perdesi altında umumun teveccühünü kazanmak, nazarları, dikkatleri kendine çekmek, enaniyeti okşamak ve nefs-i emmareye bir makam vermektir ki bir ruh hastalığı olduğu gibi “şirk-i hafî” yani gizli şirktir. Riyakârlığa, hodfüruşluğa kapı açar, ihlası zedeler. Şöhretperestliğinin ne kadar faidesiz, manasız, geçici, muvakkat bir sersemlik olduğunu bilmeliyiz.

İslamiyette benlik ve gösteriş, şöhretperestlik kabul edilmez red edilmiştir, şöhretin hiçbir kıymeti yoktur. Aklı başında bir insan, fânilerin sahte iltifatlarına kıymet vermez ve arkasına dönüp bakmaz, şöhret gidince insanın elinde günahlar ve eğlencelerden gelen yaralar, bereler, kederlerden başka bir şey kalmaz. Büyük zatlar bütün hayatları boyunca şan ve şöhretten, hürmetten kaçmış ve insanlardan istiğna etmişlerdir.

Çetin Kılıç

Kaynak
Risale-i Nur Külliyatı

Sağlıklı Yeme, İçme

Allah insanı nasıl görmek istediyse Peygamber(sav)’de aynısı tezahür etmiştir, O’na(sav)’e varamazsın ama yaklaşmaya çalışmalısın, zira her şey dünya, ahiret her şeyin en iyisi orada ahlak, mutluluk, sağlık, Resûlullah’ın hayatını taklit etmede. Bu gün biraz sağlık konuşalım. Mısırdan gelen doktor’a Peygamber efendimiz(sav) “Ben ve ashabım hasta olmayız” buyurmuş, bunu söyleyebilecek kaç kişi var dünya üzerinde.

Acıkmadan yemeyiz birincisi bu, acıkmak, midemizin guruldayıp beynimize sinyal göndermesi demek değildir, acıkmak, yiyeceklerin hücreler tarafından da yenilmesi zamanıdır, iki öğün arası minimum 8 saat olmalı insanın herhangi bir ağır işi yoksa bir yumruğu kadar gıda 24 saat kendisine yeterlidir, fazla yemek vücutta kalır, damarları tıkar tansiyon, kolostrol yapar, aynı, makinanın kireçlenmiş hortumu gibidir. Vücut acıkınca damarlarda birikenlerden gıda ihtiyacını karşılamaya başlar, böylece damarlar açılır tıkanma riski ortadan kalkar, acıkmanın bir tarifi de bedenin yakacağı bir şeyi kalmaması halidir.

Tam doymadan kalkmalı, Ehlullah günde bir defa yerdi, insanoğlu iki sefer yemeli, cennet halkı gibi olmak istiyorsan günde iki defa yemelisin. Fazla yemek kadında basen, erkekte göbek yapar. Timsahlar yılda 2 defa yemek yerler, diğer hayvanlara bakınca çok seyrek yemek yediklerini görürüz, insan nefsiyle imtihan olduğu için farklı imtihanlara tabi tutulmuş, fazla yemek yemekte nefsine yenik düşmekten kaynaklanıyor, tıpkı tiryakilik gibi, o saat geldiğinde yemek yemesi için nefsi onu zorluyor adeta.

Açlık yokluktan hayırlıdır. Yemekte ve yemekten hemen sonra su içmek mide asitini bozduğundan mide yemekleri öğütmek için daha fazla süre harcıyor, doğru olan yemekten iki saat sonra su içilmesidir. Fazla yemekten dolayı vücutta artık gıda oluşuyor, vücutta artık gıda varsa teheccüt namazına, sabah namazına zinde bir şekilde kalkılamıyor, uyansa bile kalkamıyor, temiz vücutta ise kalkmak için saate bile ihtiyaç kalmıyor.

Kolostrol de artık gıda demektir. Vücudu kanın hücumundan korumak için hacamat olunmalı, kanın hücumu tansiyon demektir, tansiyon kalorifer kombisi gibi hatlarda belirli miktar su belirli basınçla dolaşır, su fazla olursa veya basınç çok olursa bir yerden patlatır, vücutta insanın ağırlığının 13 te 1’i kadar kan belirli basınçla dolaşır, fazla basınç, fazla kan olunca en zayıf yerden patlatıyor, en zayıf yer beyin damarlarıdır.

0 kan gurubunda buğday süt A kan gurubunda et tansiyon yapar. Raf ömrünü artırmak için gıdalara konulan E’ler birer bomba gibidir, hepsi sunidir vücuda aşırı zararlıdır. Kuranı Kerimde Allah(cc) gıdaların tadı bozulmadan saklanabileceğini belirtmiş bir kıssada 100 yıl sonra aynı gıda bozulmadan yemek üzere sunulmuş, Müslüman bilim insanları çalışıp bunu bulmalı, tereyağ yapılınca üzerine pekmezle kapanırsa 10 yıl bir şey olmaz eskiler bunu bilir, her gıdanın bir koruyucusu var.

Çok yemek kadar helal ve temiz yemekte çok önemli, dikkat etmeyen insan Türkiye’de bir yılda küçük bir domuz yiyebilir, tabi böyle olunca âdemiyetten çıkıyor hayvanlaşıyor bir bakıma, gayeye maksada ulaşmak isteyen Allah’ın emir ve yasaklarına uyumalı, helal ve temiz gıdayı terk edenin nefsi kalınlaşır. Nimetleri güya ehlileştirdik günde 5 kg süt veren ineğe 30 kilo süt verdirdik o süttende fayda bekledik.

İblis sadece Müslümana değil insanlığa savaş açtı, insanlığı yok etmeye hayvanlaştırmaya çalışıyor. Dikkat edin ve aklınızın bir yerine yazın vücudun organlarının hiç durmadan çalışması için midenin durması gerekir, en az yılda bir ay durmalı mümkünse pazartesi, perşembe oruçları kameri ayların 13, 14, 15 ‘ inci günleri oruç tutarak mide istirahat ettirilmeli aksi halde kalp sektelemeye başlar.

Mide 16 saat boş bırakılmadıkça vücutta temizlik olmaz. Kalp bizim huzurumuzlada yakından alakalı, sıkıntı, elem keder, üzüntü hep kalbimize tesir eder, bunlar içinde mide boş bırakılmalı. Elhasılı kelâm Peygamber (sav) gibi yaşamaya gayret etmeli, hiç olmazsa taklit etmeli. Allah sağlıklı, şuurlu ibadet eden kullarından eylesin. Âmîn.

Çetin Kılıç
Kaynak
M. Ali Bulut

Rüya

Üç çeşit rüya vardır, biri vücudumuzdan haber verir, diğeri yaşadıklarımızın etkisiyle görülen rüyalar, üçüncüsü sadık rüyalardır, sadık rüyalar Allah’ın kuluna verdiği bilgidir. Rüyalarda semboller gibidir okumak için bilgi ilim gerekir, herkese rüya anlatılmaz herkes doğru tabir edemez. Rüya uçak kabinine gelen bilgi gibidir, yakıtın azaldı en yakın hava limanına in yakıt ikmali yap gibi.

Rüya iç alemimizi müşahede etmemizin yoludur, rüya görmeyen çıldırır ben görmüyorum diyen muhtemelen unutuyordur. Uyumamızın nedeni rüyadır desek abartmış olmayız, fevkalade bir alandır rüya, Peygamber efendimiz (sav) sabah namazının ardından sık sık bu gece rüya gören var mı diye sorarmış.

Rüyalarımıza bazen şeytanda mesaj gönderir, sabah kalktığımızda huzursuz olmuşsak bunu kimseye anlatmadan üç defa “euzubillahemineşşeytanirracim” deyip sol tarafımıza tükürmeliyiz. Bilgisayarımıza virüs girdiğinde antivirüs yüklemiş gibi o hadiseyi önlemiş oluruz, üstüne birde sadaka verilirse çok daha güzel olur. Neden korkuyorsan onu görürsün köpek, kedi, fare böyle durumda euzu çek tükür.

İyi rüyayı ehil olan birine kendiyle barışık birine anlat, rüya sıkıntılı mutsuz birine anlatılmaz, rüyayı dinleyen insan rahat, ağrısız, sızısız hatta tokluktan dolayı hazımsız dahi olmamalı, sıkıntısı yoruma etki eder. Allah’ım hayra çıkar diye dua etmeli. Rüya size mutlaka bir şey söylüyordur, mutsuzsanız nasıl mutlu olacağınızı, hasta iseniz nasıl şifa bulacağınızı, işinizi nasıl düzelteceğinizi söyler. Bedeninize bir arıza varsa bunu sıkıntı olarak söyler size, kodlanmış olduğu için okumak ilim gerekir olduğunu tekrar belirtelim. Namaz kılıyor olmak doğru okumak için iyi bir nedendir, zira namaz gözümüzün nurudur nur giderse göz görmez, namaz kılmayan, namazı terk eden insan doğru tabir yapamaz.

Kötü şekilli rüya kötü demek değildir, rüyasında sırt üstü toprağa düşen adam topraktan güç alacak va rakibini yenecek diye yorulur. Cemiyette herkesin yüzüne bevleden insana neslinden alim çıkacak diye yorum yapılır. Hannan olan Allah kulunu bırakmaz, bir annenin evladını koruyup kolladığı gibi kulunu korur, dünyadaki bütün annelerin şevkatini toplasanız Allah ( cc)’nin şevkatinin yanında okyanusta bir damla etmez.

Allah kimseye mutsuzluk, bela yazmaz, yanlış yapan kulunu uyarır, ilk uyarı rüyada olur. Zarara giden koyunun önüne taş atar çoban, dinlemezse taşı üzerine atar bazan kafasını yarar, aynen böylede Allah uyarır tekrar tekrar uyarır her sabah kuluna yepyeni bir sayfa açar bir daha yapmayacak kulum der.

İstihare, hayrı istemek demektir bir işe, bir evliliğe niyet ettiğinizde istihareye yatmak güzeldir, bir rütüeli vardır iyi birinede anlatılabilir, insanın vicdanı zaten haber verecektir, bir ferahlık rahatlama olursa hayır olur, sıkıntı huzursuzluk varsa tekrar düşünmeli bir daha gözden geçirilmeli. Her gün yeniden doğar her sabah taze bir başlangıçtır.

Hayırdır inşallah… Demeli.

Çetin Kılıç

Kaynak M. Ali Bulut.