Etiket arşivi: değersizlik hissi

Davranış Bozuklukları 2

Çocuk yetiştirmek, çocuğa his kazandırmaktır. Çocukluk dönemi his edinim dönemidir. En yoğun hisler 6 yaşına kadar edinilir.
3 tehlikeli his vardır: yetersizlik hissi, suçluluk hissi, değersizlik hissi.

Çocuğa kazandırılması gereken kişiliği geliştiren en önemli his değerlilik hissidir.
Hisler yetişkinlikte elde edilmez çocuklukta edinilir. Bir yetişkin, çocukluk dönemine geri dönüp baktığında olayları çok fazla hatırlayamayabilir ama hisleri hatırlar.
Bugün kişilik bozuklukları olarak gördüğümüz, öfke kontrol bozuklukları, duygu durum bozuklukları, obsesif kompülsif bozukluklar, şizoid bozukluk, narsist bozukluklar gibi bütün bozuklukların kökeni çocukluktaki edinilen hislerle oluşur.

Yetişkin çocuğa his bulaştırır. Bu sebeple anne baba öğretmen çocuğa his bulaştırdığının bilincinde olarak hareket etmelidir.
Yetişkinler, davranışların üzerine duygu aktarınca, çocukta his oluşur. Hisler çocukluk döneminde kuluçkaya yatar. Yetişkinlik döneminde kuluçkadan çıkar.

Çocukluk döneminin özelliği şudur: Çocuğun his kanalları açıktır. Çocuğun zihinsel savunması yoktur, his kanalları açıktır. Bir süre sonra bulaştırdığın olumsuz hislerin içinden çıkamayacak. Hisler duyguları oluşturur. Duygular davranışları oluşturur. Çocuklar olumsuz duygulardan kurtulmak için bir takım savunma araçlarını kullanırlar.

Aktardığımız hisleri çocuğun üzerinde göremiyoruz. Çünkü hisler çocukluk döneminde kuluçkaya yatar, yetişkinlikte çıkar.
Tanıdık bir yüz olmadıktan sonra kişi o mimiği kullanamaz.

Çocukluk yıllarında elde edilen hisler, yetişkinlik yıllarında davranışları oluşturur.
Pedagojinin bir numaralı yasası, hiçbir çocuk davranış bozukluğuyla dünyaya gelmez.
Davranış bozukluğu dediğimiz şey, çocuğun duygu dünyasının zarara uğramasıyla ortaya çıkan bir savunmadır.
Davranış bozukluğu dediğimiz şey çocuğun duygu dünyasının bozulmasıyla ortaya çıkan bir sinyaldir.

Çocuk davranışlarıyla duygularında neler olduğunun haberini verir.
Davranışlarında problem olan çocuklarda asla baskı ve zorlama kullanılamaz. Neden? Baskı ve zorlamalar duyguları yeniden zarara uğratacağından dolayı çocuk daha da anormalleşir. Eğer bir çocuğun davranışları bozulmuşsa çocuğun ihtiyacı olan şey ancak sakin ve güven içerisinde kendisine yaklaşmaktır. Çocuğa yumuşakça sahip çıkılmalıdır.

Agresif bir çocuğun ilacı, sakin duran, kendini öylece bırakmış bir annedir.
Öfkeli bir çocuğun ilacı sinir ilaçları değil, hayır, efendim anneciğim diye kucağını açan bir anne, hey oğlum gel biraz yanıma diyen bir babadır.

Çocuk hareketliyse, hemen bu çocukta bir gariplik var diye pat diye ilaç vermeyin. Çocuğun en iyi ilacı sakin duran ebeveynidir.
Pedagojinin ikinci yasası: Çocuklardaki anormal davranışın tedavisi, onlara sukunet ve sakinlikle yaklaşan ebeveynle olur.

Davranışlarında anormallik olan bir çocukla karşılaştığımızda önce ebeveyni toparlamaya çalışıyoruz. Anne ve baba çocuğuna ilaç olabilecek bir kıvamda mı?

Ebeveynlerin davranışları iyi ve çocuklarına değerlilik hissini kazandırıyorlarsa eğer ikinci bakılacak yer öğretmendir. Amcası, alt komşu, üst komşu değil. Ebeveynden sonra çocuklara his bulaştıran yer öğretmenlerdir. Ebeveynden sonra çocukların zarara uğradığı yer eğiticilerdir. Çünkü çocuk ebeveynden sonra bir de öğretmenle yakınlık ilişkisi kurar.
Çocuğun benliği zarara uğrar. Benliği toparlamamız lazım. Benliğin onarılması mümkündür. Bağlanmayı bilmiyorsanız çocuğunuzun içerisinde problemler oluşmaya başlar ve çocuğu onaramazsınız.

Çocuğumuzu korumak istiyorsak eğer çocuğa olumsuz his bulaştıranlardan koruyalım.
Okul seçmeyin, öğretmen seçin. Çocukla güzelce buluşabilen, yakınlık gösteren, çocuğa insanca davranan bir öğretmen seçin. Çünkü o, çocuğunuza değerlilik hissi bulaştıracak.

Değersizlik Hissi

Aidiyetin kırılmasındaki en önemli faktör değersizlik hissidir. Çocuğa ya da insana yapılabilecek en büyük kötülük, onun varlığını görmezden gelmek ve ona kendini değersiz hissettirmektir. Bu iki unsur kişilik kaybı, davranış bozuklukları ve aidiyet yoksunluklarını da beraberinde getirir.

Değersizlik hissi ya da değer hissinin yitirilme sebebi çocukla kurulan iletişimdir. Değer-değersizlik kişiden kişiye sözlü ve sözsüz iletişimle geçer. Eğer ebeveyn çocuğa insan olmaktan kaynaklanan sevgi, saygı ve değeri vermiyorsa, çocuğun hissedeceği şey değersizliktir.

Aidiyetin oluşumuna sadece değerlilik ve değersizlik hissi üzerinden de bakılabilir. Çünkü tek tek ifade etmeye çalıştığımız başlıkların her birinde değersizliğin kırıntıları vardır muhakkak.

Kalabalıklar içinde bir kişiye değer vermek, onun kendini değerli hissetmesini sağlamaz her zaman. Değerlilik hissi birebirdir, çok defa baş başadır, koşulsuzdur, belli bir amaca dönük değildir. Sadece “Senden dolayı bu halim. Sana duyduğum ilgiden, sana duyduğum sevgiden ve benim için değerli olmandandır.” demektir.

Değerlilik hissi eğer sunileşmeye başlarsa (aşırı yükleme) değersizlik algısı ortaya çıkar. Çünkü değerlilik hissinin içindeki en önemli faktör doğallıktır. Doğallık bozulduğunda değerlilik duygusunun algısı değişir, çocuk insan olmaktan kaynaklanan kıymeti göremez. Bu da değersizlik hissini çağrıştırır kişide.

Mesela, çocuğu lunaparka götürmek, aslında aracı kullanarak, “Seni çok önemsiyorum.” duygusunun ispatıdır. “Seninle birlikte olmaktan keyif alıyorum.”un göstergesidir. Kişiye özel bir hitaptır. Ve tüm bunların yöneliş yeri çocuğun duygularıdır.

Fakat ebeveyn lunaparktaki eğlenceye katılmaz, elindeki telefonla ya da başka işlerle uğraşır, çocuğunun heyecansız halini görüp, “Getirdik ya eğlensene.” derse; burada çocuk değerlilik değil, değersizlik hisseder. Çünkü ebeveyn fiziken orada olsa da ruhen yoktur. Sadece çocuğunun isteklerini yerine getirerek onu oyalamaya çalışır.

Oysa eğlence merkezleri, dışarıda yemek yeme, piknik yapma, deniz kenarında yürüyüş… Bunların her biri aracı unsurlardır. Ebeveyn bu araçların kullanıldığı anı derinleştiremez veya duygusal yakınlığa dönüştüremezse, değerlilik hissi oluşmaz çocukta. Çünkü aracılar duyguya erişmek içindir, üzerinde yoğunlaşmak için değil.

Çocuklarıyla vakit geçiren ebeveynler, “Acaba şu anda onunla değerlilik hissiyle mi irtibat halindeyim? Davranışlarımın içinde çocuğuma hissettirdiğim bir değersizlik var mı?” diye denetlemelidir kendini.

Şunu da belirtmekte fayda var: Çocuğa değerliliğini hissettirmek için illa aracı kullanmaya da gerek yoktur. Çocuk bazen ebeveyniyle oturup beş dakika sohbet ettiğinde de değerliliğini hissedebilir.

Bazen vicdan azabı çeken, çocuklarına iyi anne- baba olamadığını düşünen ebeveynler, “Seni alışveriş merkezine götüreyim mi?”, “Sana istediğin bilgisayar oyununu alayım mı?”, “Çok sevdiğin arkadaşlarını bize çağıralım mı?” diye sürekli aracılar kullanarak çocuğuna değer verdiğini göstermeye çalışır. Çocuk böyle durumlarda mutlu olsa da oradan değer kazanmaz. Değer, ancak ebeveynle çocuk arasında duygusal temas aracılığıyla geçişkenlik sağlandığında ortaya çıkar.

Uzman Pedagog Dr. Adem Güneş