Etiket arşivi: Hadis

Evet, hakiki imânı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir

Günün Ayet-i Kerime meali…

Bismillahirrahmanirrahim

Rabbinin ayetleriyle öğüt verildiği halde onlara sırtını dönen ve elleriyle işleyip irtikab ettiği suçlarını unutan kimseden daha zalim kim olabilir?

Biz onların kalplerine bunu anlamalarına engel olacak perdeler, kulaklarına da ağırlıklar koyduk. Sen onları hidayete çağırsan da, artık onlar ebediyen hidayete gelemezler.”

[Kehf Suresi 18,57]

Bu ve benzeri âyetlerde dikkatimizi çekmesi gereken husus şudur;
Allah, onların kalplerine perdeler ve kulaklarına ağırlıklar koydukları için onlar inkâr etmiş değildir; onlar inkâr etmiş oldukları için Allah onların kalplerini mühürlemiş, gözlerine ve kulaklarına ibret almalarını engelleyecek manevi perdeler çekmiştir.

Yani, onlar evvelce inkâr etmiş, bu inkârlarında bile bile ısrar etmiş, tevbe etmemiş, tevbe için kendilerine tanınan imkânları reddetmiş oldukları için Allah da onları imana zorlamamış, bir bakıma onların isteği üzerine kalplerine ve kulaklarına manevi setler çekmiştir.

……….

Günün Hadis-i Şerif’i…

Bismillahirrahmanirrahim

Peygamber Efendimiz (A.S.M) buyurdu ki:

“Ehl-i cehenneme denseydi ki:

‘Dünyadaki taşlar adedince Cehennemde kalacaksınız.’ Bu haberle ferahlanırlardı.

Cennet ehline de denseydi ki:

‘Dünyadaki taşlar adedince Cennette kalacaksınız.’ Hüzünlenirlerdi.

Bu sebeple onlara ebediyet (sonsuzluk) mukadder kılındı.”

(Taberani/Kebir)

.…….

Risale-i Nur’dan;

İmân hem nurdur, hem kuvvettir.

Evet, hakiki imânı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imânın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikâtından (yaşadıklarının sıkıntısından, stresinden) kurtulabilir.

(Sözler’den)

…….

Cevşen’den ;

25-
1 Ey semaları yoktan yaratan,
2-Ey karanlıkları meydana getiren,
3-Ey gizlilikleri bilen,
4-Ey için için üzülenlere acıyan,
5-Ey utanılacak şeyleri örten,
6-Ey belaları defeden,
7-Ey ölüleri dirilten,
8-Ey sevapları kat kat yazan,
9-Ey bereketleri indiren,
10-Ey cezası şiddetli olan,

Cennet ne zaman kılıçların gölgesi altındadır?

HADİSLER ARASINDA dolaşırken, iki husus beni bilhassa hayrete sevkeder. ‘Algının seçiciliği’ ile doğrudan ilgili iki husus.

İlki, biri diğerini açıklayan veya çerçeve çizen hadislerle ilgilidir. Bu durumda, bir hadis diğeriyle birlikte anlaşıldığında gerçek yerini bulur. Bu hadisi diğer hadis görmezden gelerek ele aldığımızda ise, hadisi ait olduğu asıl çerçeveden uzaklaştırma gibi bir riske kapı aralanır. Bizi çift kanatlı halde hakikatin dengesine kavuşturup melekût semalarında özgürce dolaşmaktan alıkoyan, bir kanadımızı kırık hale getirip tek kanatla yere mıhlayan bir durumdur sonuç.

Diğer halde ise, belli bir zamanda söylenmiş ve bir bütün ifade eden hadis cümlelerinden yalnızca biri seçilir; ve böylece Peygamber aleyhissalâtu vesselamın beliğ bir cümlesi eskilerin tabiriyle ‘siyak ve sibak’ından, yeni tabirle bağlamından, öncesi ve sonrasından, hangi şartlarda ve hangi kayıtlar altında söylendiği gerçeğinden koparılmış olur. Bunun da kaçınılmaz sonucu, tıpkı diğer durumda sözkonusu olduğu gibi, hadisin özünde var olan ‘hakikatler dengesi’nin yitip gitmesidir.

Nitekim, en ziyade şöhret bulmuş, hafızalara yerleşmiş hadislerden biri olarak “Cennet kılıçların gölgesi altındadır” hadisi için durum, tam da budur.

Bu hadis, zihinlere tek cümleden ibaret bir hadis olarak yerleşmiş haldedir. Hadis, bu tek cümleyle, mü’minlerin zihnini ve kalbini doğrudan ve bizzat cihada odaklamakta; tek başına bu cümleden, her hal ve şartta maddî, yani kılıçla cihada bir övgü çıkmaktadır.

Halbuki, hem bu cümlenin söylendiği ortam ve vakit dikkat gerektirmektedir; hem de bu cümle uzunca bir hadisin en son cümlesi niteliğindedir.

Ashâbdan Abdullah b. Ebî Evfâ’nın rivayet ettiği bu hadis, tahmin edileceği üzere, Peygamber aleyhissalâtu vesselam tarafından, bir sefer esnasında söylenmiştir. Ama, zamanlaması manidardır. Bir müşrik güruhuyla mücahede uğruna ashabıyla yola çıkan Peygamber aleyhissalâtu vesselam, karşılaşılacak mahalle ulaşıldığında doğruca saldırıya geçmeyi emretmek yerine, ‘güneşin meyletmesini’ beklemiştir. Yani, doğruca savaşmak yerine, savaşsız bir çözüme, yani barışa bir zaman tanımayı tercih etmiştir.

Bunun böyle olduğunu, son sözü “Cennet kılıçların gölgesi altındadır” olan hadisin önceki cümleleri zaten açıkça belgelemektedir. Kudsî nebî, doğrudan savaşa girişmek yerine ‘güneşin meyletmesini’ beklerken, niye böyle yaptığına şu hadisle açıklık getirmiştir:

“Ey insanlar, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin! Allah’tan afiyet dileyin. Ancak karşılaşacak olursanız sabredin, bilin ki cennet kılıçların gölgesi altındadır.” (Buharî, Cihâd 156, 22, 32,112, Temennî 8; Müslim, Cihâd 20; Ebu Dâvûd, Cihâd 98)

Son cümlesi herkesçe bilinen hadisin hangi şartlarda ve hangi vakitte söylendiği pek bilinmediği gibi, önceki cümlelerinin de pek bilinmiyor olması herhalde dikkat çekicidir.

Halbuki, hem söylendiği zaman ve zemin, hem kendisinden önce gelen cümleler, “Cennet kılıçların gölgesi altındadır” hadisine ve dolayısıyla cihad idrakine bir çerçeve çizerek asıl kıvamını vermektedir.

Demek ki, Peygamber aleyhissalâtu vesselam için bir gerilimi çözmenin öncelikli yolu, savaş değildir. Bilakis savaş, yani kılıçla cihad, barışçı çözüm içeren bütün seçenekler tükendikten sonra başvurulacak en son çaredir.

Nitekim, onun, komutan olarak bir sefere yollarken Hz. Ali’ye verdiği emir de, bu gerçeği bir kez daha teyid etmektedir. Orada da, Peygamber aleyhissalâtu vesselam Hz. Ali’ye, karşılaşacağı müşriklere önce imanı tebliğ ederek İslâm’a davet etmesini emretmiştir. Bu davet reddedildiğinde Hz. Ali’nin komutan olarak yapacağı, yine, savaşa girişmek değildir. Bu durumda, onlar bir barış anlaşmasına davet edilecek; yani kendileri müşrik kalmakla birlikte İslâm’a karşı savaş halinde olmamaları ve yaşadıkları diyarda İslâm’ın tebliğine engel olunmaması istenecektir. Ancak İslâm’ın tebliğine dahi izin vermeyen bir katılık ve karşıtlıkla yüz yüze gelindiğindedir ki, son çare olarak cihad emredilmiştir.

Sözün kısası, ilgili hadiste Peygamber aleyhissalâtu vesselam kılıçla cihadı ancak ‘en son çare’ olarak başvurulması kaydıyla övmektedir. Cennet, barışa fırsat tanındığı halde savaştan başka bir yol kalmadığı durumda kılıçların gölgesi altındadır; barışa asla fırsat vermeden doğrudan kılıçlara sarılma durumunda değil…

Hadis, diğer taraftan, mü’minlerin sahip olması gereken asıl ruh halinin ne olması gerektiğini de açıkça göstermektedir. Bir savaş ortamında, üstelik cihad için yola koyulup düşmanla karşılaşılacak mahalle gelindiğinde ‘güneşin meyletmesini’ bekleyerek barışa zaman tanıyan, sonra da “Ey insanlar! Düşmanlar karşılaşmayı temenni etmeyin. Allah’tan afiyet dileyin” buyuran kudsî nebî, böylece, mü’minlerden çatışmacı değil barışçı bir ruh haline sahip olmalarını istemekte; onları gerilimden değil afiyetten yana bir duygu durumuna davet etmektedir.

Barışa fırsat tanınmalı; savaş için yola çıkılırken dahi, savaşsız bir çözüm temenni edilmeli; kalbler ve zihinler bu yönde çalışmalıdır. Savaş, barışçı çözüm seçenekleri tükendiği durumda kullanılacak son çaredir. Bu durumda dahi, mü’minleri yöneten ana duygu, öfke değil, sabır olmalıdır.

Ve ancak bu takdirde, cennet kılıçların gölgesi altındadır.1

1. Hadisin tam metni şu şekildedir:

Resûlullah düşmanla karşılaştığı günlerden birinde, güneşin meyletmesini bekledi. Sonra kalkıp yanındakilere şöyle dedi: ‘Ey insanlar, düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin! Allah’tan afiyet dileyin. Ancak karşılaşacak olursanız sabredin, bilin ki cennet kılıçların gölgesindedir.’

Resûlullah sözlerini şöyle tamamladı:

‘Ey Kitab’ı indiren, bulutları yürüten, Ahzâb’ı hezimete uğratan Rabbimiz! Bunları da hezimete uğrat ve onlar karşısında bize yardım et.’”

(Buharî, Cihâd 156, 22, 32,112, Temennî 8; Müslim, Cihâd 20; Ebu Dâvûd, Cihâd 98)

Metin Karabaşoğlu

www.karakalem.net

O amellerin zerre miktarı ona faydası olmaz

Günün Ayet-i Kerime meali…

Bismillahirrahmanirrahim

Hani bir zaman Biz meleklere: “Âdem’in önünde (Allah’a) secde edin!” deyince, onlar da derhal secdeye kapanmışlardı. Ne var ki İblis eğilmemişti. O cinlerden idi. Rabbinin emrinin dışına çıktı.

Ey Âdem’in evlatları! Onlar size düşman oldukları halde, siz kalkıp Benden ayrı olarak onu ve onun evlatlarını mı dost ediniyorsunuz?

Zalimler için ne fena bir bedel! Ne zararlı bir takas!

[Kehf Suresi 18,50]

..…….

Günün Hadis-i Şerif’i…

Bismillahirrahmanirrahim

Peygamber Efendimiz (A.S.M) buyurdu ki:

Allah’ın kullarından bir kul, yer-gök ehlinin takva ve iyilik nev’inden olan ameliyle Allah’ın huzuruna gelse, kendinde şu üç haslet varsa, o amellerin zerre miktarı ona faydası olmaz:

Ucub (ibadet cihetinden kendini beğenmek),

Mü’minlere eziyet,

Aziz ve Celil olan Allah’ın rahmetinden ümid kesme.

(Deylemi)

.…….

Risale-i Nur’dan;

Ya Rab, kusurumuzu affet. Bizi kendine kul kabul et. “Emanet”ini kabzetmek zamanına kadar bizi “emanet”te emin kıl. Amin!

(Sözler’den)

…….

Cevşen’den ;

24-
1-Ey hükmedenlerin hükmedicisi,
2-Ey adillerin en adaletlisi,
3-Ey doğruların en doğrusu,
4-Ey varlığı açık olanların en açıgı,
5-Ey temiz olanların en temizi,
6-Ey yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan,
7-Ey hesaba çekenlerin en süratlisi,
8-Ey işitenlerin en iyi işiticisi,
9-Ey ikram edenlerin en iyi ikram edicisi,
10-Ey merhamet edenlerin en merhametlisi,

Tartışmaya en düşkün olan insandır

Günün Ayet-i Kerime meali…

Bismillahirrahmanirrahim

Biz bu Kur’ân’da, insanlar için her türlü misal ve öğüdü, farklı üsluplarla tekrar tekrar ifade ettik.

Fakat birçoğu bunları anlamadı.

Zira bütün varlıklar içinde tartışmaya en düşkün olan, insandır.

[Kehf Suresi 18,54]

..…….

Günün Hadis-i Şerif’i…

Bismillahirrahmanirrahim

Peygamber Efendimiz (A.S.M) buyurdu ki:

Cennet ehlinden herkes Cehennemdeki yerini görür de: ‘Allah bana hidayet vermeseydi, halim nice olurdu!’ der ve bu söz ona şükür olur.

Cehennem ehlinin hepsi de Cennetteki yerini görür de şöyle der: ‘Keşke (ben de hak yolu seçseydim) Allah bana da hidayet verseydi.’

Bu da ona hasret (pişmanlık) olur.

(Ahmed bin Hanbel)

.…….

Risale-i Nur’dan;

Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor.

Elbette bu ecel cellâdının elinden ve kabir haps-i münferidinden(hücre hapsinden) kurtulmak çaresi varsa, insanın en büyük ve her şeyin fevkinde bir endişesi, bir meselesidir.

(Asa-yı Musa’dan)

…….

Cevşen’den ;

23-
1-Ey bol nimet sahibi,
2-Ey geniş rahmet sahibi,
3-Ey tam hikmet sahibi,
4-Ey kamil kudret sahibi,
5-Ey kesin hüccet sahibi,
6-Ey açık ikram sahibi,
7-Ey yüce sıfat sahibi,
8-Ey daim izzet sahibi,
9-Ey metin kuvvet sahibi,
10-Ey geçmiş minnet sahibi,

Hâla aklınızı başınıza alıp bunları bir düşünmez misiniz?

Günün Ayet-i Kerime meali…

Bismillahirrahmanirrahim

“Ey insanlar, Rabbinizin buyruklarına kulak verin! Çünkü sizde işitme ve görmeyi sağlayan kulakları ve gözleri, düşünüp hissetmenizi sağlayan kalbleri yaratan O’dur.

Şükrünüz ne kadar da az!

Sizi çoğaltıp dünyaya yayan da O’dur, Muhakkak yine O’nun huzuruna götürüleceksiniz. Hayatı veren de, öldüren de O’dur. Gece ile gündüzü peşpeşe getiren de O’dur.

Öyleyse hâla aklınızı başınıza alıp bunları bir düşünmez misiniz?

“Mu’minun Sûresi 73-77. Ayet Mealleri”

..…….

Günün Hadis-i Şerif’i…

Bismillahirrahmanirrahim

Peygamber Efendimiz (A.S.M) buyurdu ki:

Ölen iyi ise iyiliği daha fazla yapmadığına; kötü ise kötülüğü bırakmadığına pişman olur.

(Tirmizi, Zühd)

.…….

Risale-i Nur’dan;

Kâinatta en yüksek hakikat imândır, imândan sonra namazdır.

(Sözler’den)

…….

Cevşen’den ;

Ey âlemlerin Rabbi,

Ey kıyamet gününün sahibi,

Ey sabredenleri seven,

Ey tövbe edenleri seven,

Ey temizlenenleri seven,

Ey Allah’ı görür gibi ibadet edenleri seven,

Ey yardım edenlerin en hayırlısı,

Ey zor işleri halledenlerin en hayırlısı,

Ey amellere bol karşılık verenlerin en hayırlısı,

Ey ifsat edenleri en iyi bilen,

Bütün kusurlardan uzaksın. Senden başka ilâh yok! Affet bizi. Bizi Cehennemden kurtar.

…….

Esma-ül Hüsna

El-Vâcid: İstediği herşeyi bulabilen, elinden hiçbir şey kaçmayan, sonsuz derecede varlıklı olan.

El-Mâcid: Zâtı, sıfatlan ve isimleri, izzet ve azametin şan ve şerefin son mertebesinde bulunan.