Etiket arşivi: Hadis

Din kardeşine gelen bir dert ve kötülükten dolayı sakın sevinme!

Din kardeşine gelen bir dert ve kötülükten dolayı sakın sevinme. Sonra Allah, onu rahmetiyle kuşatır da, seni imtihan eder (aynı derdi senin başına verir).
Hadis (Tirmizi).

Dünyada yaşanan dert ve sıkıntılar (musibetler) yüzlerin karardığı kıyamet gününde, sahibinin yüzünü ak ederler…
Hadis-i Şerif (Taberani).

Kötü arkadaştan sakın! Onunla tanınacağından şüphen olmasın.
Hadis (İbn-i Asakir).

Allah c.c (tedbir almakta) yetersiz (aciz) davranmayı kınar…

Ashaptan Muğire anlatıyor: Bir gün sarımsak yedim, Allah Resulünün namaz kıldığı yere geldim; baktım ki bir rek’at kılmışlar. Mescide girdiğimde (bendeki) sarımsak kokusu (etraftan) hissedildi, namazını tamamlayınca, Allah Resulu şöyle buyurdu: Kim bu bitkiden yerse, kokusu kendinden iyice gitmedikçe bize yaklaşmasın. Namazı kılıp Resulullah’ın yanına geldim. Bana elini ver! dedim.
Elini alıp gömleğimin yeninden sokarak ta göğsüme kadar götürdüm. Göğsümdeki çarpıntıyı görünce, Allah Resulü şöyle buyurdu: Sen sarımsak yemekte haklısın, çünkü özrün var.
Hadis (Ebu Davud)

Allah (tedbir almakta) yetersiz (aciz) davranmayı kınar. Sen yapmak istediğin işin gereklerini yerine getir. Buna rağmen o işi neticelendirmeye gücün yetmezse, şöyle de: Hasbiyallahu ve ni’me’l-vekil… Allah bana yeter. O ne güzel vekildir.
hadis (Ebu Davud).

Biriniz bir müslüman kardeşinde bir dert gördüğünde, kendisini o derde uğratmadığı için Allah’a şükretsin. Fakat bu şükrünü, açıktan yapıp ta dertli kimseye duyurmasın.
Hadis (İbn-i Neccar).

Efendimiz (s.a.v) Rüya Tabiri

Bir bedevi Resulullah’a gelerek; Ya Resulullah! Rüyamda başımın koparılıp yuvarlandığını, kendimin de onun peşinden koştuğumu gördüm.

Bunun tabiri nedir? Diye sordu. Resulullah Efendimiz ona şu cevabı verdi: Uyurken, şeytanın seninle oynamasını, halka anlatma…
Hadis-i Şerif (Müslim).

“Daha vakti var, ilerde yaparım” demek, şeytanın mü’minlerin kalplerine bıraktığı bir vesvesedir.
Hadis (Ramuz).

Yardıma ihtiyacı olanlara sadaka dağıtmak ve hayır yapmak istediğinde, hemen yap (geciktirme)
Hadis-i Şerif (Müsned).

Bela ve Musibetlerin Sebebi…

Fuhuş yeryüzünde yaygınlaşınca yer sarsıntıları (depremler) olur.

İdareciler halka zulüm ve haksızlık yaptıklarında yağmurlar kesilir (Kuraklık ve kıtlık başlar).

İslam toplumunda yaşayan gayr-i müslimlere verilen sözler (taahhütler) yerine getirilmediğinde de düşman, müslümanlara galip gelir.

Hadis-i Şerif (Deylemi)

Size şerri dokunabilecek kötü adamlara rastladığınızda, onlara selam veriniz. Ta ki, size karşı olan kötü düşünce ve düşmanlıkları dinsin.
Hadis (Beyhaki).

Hz. Peygamber, yeri geldikçe şu sözü hep tekrarlardı: İslam ve beyaz kıllar, kişiyi kötülükten alı koymak için yeterlidir.

Hadis (İbn-i Sa’d).

Konuyla İlgili Diğer Yazılar (Yazıya Tıklayınız);

1. Büyük Günahları İşleyen Kafirlere Neden Bir Şey Olmuyor?

2. Bu Dünyada İsyan Eden Kafirlerin Başına Neden Hemen Felaket Gelmez? Neden Cezalarını Çekmezler?

Cemaati Terk Etmek

HADİSLERİN, İSLÂMÎ hayatın her zaman ve zeminde yeniden inşasında oynadıkları tartışmasız rol ortada. Bir mü’min şaire “İşte yeni bir dünya, peygamber sözlerinden” dedirten bu gerçeği İslâm’ın düşmanları da görüyor olmalı ki, İslâm ile Müslümanların arasını açmaya adanmış oryantalist teşebbüslerin ana saldırı noktalarından birini ‘hadis’in oluşturduğunu görüyoruz. Schacht ve Goldziher gibi isimlerden başlayarak bugünlere gelen bir çizgide, ‘hadis’ler konusunda mü’minleri şüpheye düşürmeye adanmış çalışmaların ardı arkası kesilmiyor.

Ve ne yazık ki, İslâm toprakları içinde, bu çalışmalardan etkilenmiş insanların, özellikle de ‘ilahiyat’ camiasında hatırı sayılır bir yekûn teşkil ettiği görülüyor.

Bugün ‘mütevatir’ hadislere dahi ilişen böylesi bir yaklaşıma karşılık, dünün âlimlerinin ince ve kademeli bir süzgeçle hadis rivayetlerini elemeye tâbi tutarken, fıkhî bir hüküm verirken çok daha ince bir elek kullanırken, siyere ve ahlâka dair konuşurken daha esnek davrandıklarını görüyoruz. Ebu Talib el-Mekkî’den İmam Gazalî’ye, Mevlânâ’dan İmam-ı Rabbanî’ye, İslâmî düşünce ve yaşayışın yeniden inşasında kritik bir görev üstlenmiş bütün mürşidlerde bu ayrımı görebiliyoruz.

Zaten işte bu yüzden, oryantalistlerin baktığı yerden hadislere yaklaşan zamane isimler, meselâ İhyâu Ulûmi’d-dîn’in siyaset, İsrailiyat, Yunan felsefesi ve Bâtınîliğin İslâmî düşünce ve hayata darbe vurduğu bir zeminde sünnet-merkezli bir ihyayı nasıl mümkün kıldığına odaklanacak yerde, ilm-i hadis kriterlerine göre ‘zayıf’ hadislerin de varlığına atıfla bu büyük eseri gözden düşürmeye teşebbüs edebiliyorlar.

Aynı isimler için, dünün Gazalî’si de, bugünün Bediüzzaman’ı da bu açıdan ‘sorunlu.’ Habuki, bu âlimlerin, bir hadis rivayeti Kur’ân’ın ve mütevatir hadislerin sahih çizgisine muvafık olduktan sonra ‘isnad’ zincirindeki zayıflığı—fıkhî bir hüküm sözkonusu değil ise eğer—‘gözardı edilebilir’ görmekle İslâmî edeb, ahlâk ve yaşayışa nebevî bir soluk verdiklerini görüyoruz.

Bunca sözü niye söyledik?

Yakınlarda, sünnet-merkezli bir tasavvufun öncü isimlerinden Ebu Talib el-Mekkî’nin Kûtu’l-Kulûb’unu okurken, böyle bir hadisle karşılaştım da, ondan.

Ebu Talib el-Mekkî’nin aktardığı rivayet, özetle şöyle:

Bir gün, bir adam, Mescid-i Nebevî’ye gelir ve cemaati yara yara en ön safa geçer. Mâlûm, Peygamber aleyhissalâtu vesselamın mescide en ön safta namaz kılınan namazın faziletine dair sözleri vardır. Namazdan sonra, Peygamber aleyhissalâtu vesselam bu kişiye neden cemaati terk ettiğini sorar. Adam şaşkın haldedir. “Yâ Rasûlallah!” der. “Ben namazda sizinle beraberdim. En ön saftaydım.” Bunun üzerine, Efendimiz aleyhissalâtu vesselam kendisine şunu der: “Cemaate eziyet vere vere en ön safa geçen sen değil miydin?”

Kûtu’l-Kulûb’da okuduğum bu rivayet, ‘cemaati terketme’nin, bildiğimiz yollardan farklı, hatta bildiğimiz yolların tam zıddı bir yolunun da pekâlâ vâki olduğunu göstermesi bakımından çok öğretici gözüküyor bana.

Görüldüğü üzere, sadece alıp başını giderek, dağ başında veya çöllerde yapayalnız kalarak değil, mü’minler topluluğunun arasında ‘en önde’ olma gayretiyle de ‘cemaati terketmek’ mümkün. Sadece cemaati bırakarak yalnız başına kalanlar değil, cemaati ‘aşarak’ en önde olmaya çalışanlar da, cemaati terk etmiş oluyor!

Hele ki, bu çaba içinde abanarak, iterek, çekerek sair mü’minlere eziyet veriyorsa…

Bediüzzaman’ın İhlas Risalesi’nde ‘sevab hırsı’nı dahi ihlasın kalbde yerleşmesi için bir problem olarak kaydetmesi, bir hakikati anlatmaya en lâyık kişi olarak ‘istemeyen bir arkadaş’a işaret etmesi, dahası ‘mürşid vaziyetini takınma’ya karşı uyarısı da bu sırdan olsa gerek…

Dikkat etmeli. Cemaatin içinde ve en önündeyim derken de, gerçekte ‘cemaati terketmiş’ olma riski var çünkü…

Metin Karabaşoğlu

(Kaynak: www.karakalem.net)