Etiket arşivi: mehmet çetin

Hafız Ali’den Gücenmeme Dersi!

Bediüzzaman Hazretlerinin İslâmköy’lü kadim talebesi Hafız Ali Ergün’ün Barla Lâhikasında geçen bir mektubu[1] bize hayatî ders verir.

Küçük bir mesele münasebetiyle “Gücenme” konusundaki sorulara izah getirir. Evvelâ sadâkat ve teslimiyetinin ifadesi anlamında, hayatının her safhasında kıymetli ve o hayatı, pervane gibi ateşte yanma pahasına da olsa emri yerine getirmeye her an hazır olduğunu takdim ile girer. Hayat ve Risale-i Nur ile tanışmak gibi kıymetli bir hediyeyi ihsan eden Cenâb-ı Hak için o hediye sarf edilmez mi? Bahçıvan, fidanların daha iyi büyümesi ve hayvanlardan korumak için alt dalları keser, ta ki yükselsin. O fidanların bu muameleye itirazları hak değildir. Zira önceki hâlinde kalsalardı hem hayvanlar koparacaktı ve hem de toprak altında çürüyüp gidecekti veya kırılıp kuruyacaktı. Hasta, ameliyata muhtaç olduğu bir durumda iken, doktorunun müdahalesini gönül huzuruyla kabul edip teşekkür etmelidir.

Üstadına gönlünü açan Hafız Ali ağabeyimiz mübalağasız çok kusurlu olduğunu nefsine kabul ettirdiğini ifade eder. Hatta dizlerine, beline, boğazına kadar değil boyunu aşan kusur ve hata çamurunda çürümek üzere iken Hızır gibi yetişip, Lokman gibi Kur’ân eczanesinden kaynaklanan ilâçlarla Üstadının, tedaviye başladığını ifade eder. Hayatının Risale-i Nur ile manasını bulmasına vesile olan Üstadına feda etmeye hazır olduğunu da takdim eder. Ve bu sözü, Denizle Hapishanesinde Üstadının yerine şehit düşmesiyle yerini bulur.

Kardeşler arasındaki kardeşlik, gücenmek ve tarafgirliği kaldırmaz. Yaşanan musîbetlerin verdiği asabîlik cihetiyle kusura bakılmamalı. Kısmet ve kadere itiraz nevinden şikâyetler yapılmayıp, “Böyle olmasaydı şöyle olmazdı.”, diyerek gücenmemelidir. Kardeşler arasında gücenme damarını sinsice tahrik eden müfsitlere karşı bu fırsatı vermemek lazım. Haysiyet ve şerefini hatta sevinçle ruhunu kardeşleri uğruna feda etmeye hazır olan Bediüzzaman Hazretleri mektuplarında Nur Talebelerinin kendi aralarındaki ifadelerinden dolayı gücenmemesini ısrarla ister. Müsamaha ile karşılanıp, “Kardeşimin bu ifadesi ona gücenmemi gerektirmemelidir. Benim kusurumun ıslâhı için söylediği veya söylettirildiğini tatlı ikaz olarak anlamam lazımdır. Bunlar bir manada şefkat tokadıdır demem lâzım.!”diyerek nefsin ıslâhına ve kardeşliğin ziyadeleşmesine çalışmalıdır. Geçmişteki gücenmeleri bu bakış açısıyla değerlendirip hayırla anmaya dönüştürmek, gelecekte daha az gücenmeleri hazırlar.

Ulvî sadâkatiyle; birinci Süleyman, selim kalbiyle; ikinci Süleyman Rüştü, müstakim aklıyla; Küçük Lütfi, İkinci Sabri, Üç cesetli ama bir ruh sahiplerinden Hafız Ali gibi daha pek çok sıfatlarla Üstadı tarafından takdir edilen Hafız Ali ağabeyimize Allah’tan rahmet diliyoruz.

Mehmet Çetin

mehmetcetin.de

23 06 2015 Yenifoça İzmir

Sosyal Paylaşımda Hassasiyet ve İstikamet

Günümüz iletişim vasıtalarından sosyal paylaşım, ihtilaf ve kırgınlıklara değil neticede hayra vesile olmalıdır. Ancak uygulamalara bakıldığında çok uyarılara rağmen istikamet ve hassasiyet konusunda hatalı davranışların olduğunu üzülerek izlemekteyiz.

Bir gruba mensubiyet o grubun prensiplerine tabi olmayı gerektirir. Mensubu olunan grubun kararlarına rağmen farklı bir görüşe sahip olunabilir. Farklı fikirlerin istişaresi yetkili organlarda ihtiyacı karşılayacak şekilde yapılır ve nihayetinde çıkan karar hâlâ kanaatiniz istikametinde değilse yapılacak tek şey zamana bırakarak fitneye vesile olmayıp, başkaları ile konuyu defalarca paylaşmayıp sabretmek ve dua etmektir.

Çok imtihanlardan geçmekteyiz. Farklı olduğunu düşündüğünüz, diğerlerinin kararlarını yanlış gördüğünüz noktada bile karşılıklı imtihana tabi tutulmaktayız. Bu ortamda gıybet, dedikodu ve fitneye vesile olmadan muhatapları ile akla kapıyı açıcı konuşmaları yapar, duaya devam ederiz. Farklı kanaate sahip olan ile girilen münakaşalar, iknaya vesile olmadığı gibi ilzam edip, gizli tehlikeli zevki alıp, gıybet, tahkir ve kırgınlığa sebep oluyor. Fitnenin kol gezdiği zeminlerde en selâmetli yol vesile olmamak, sabır ve dua etmektir. Birilerinin sizi ittihat havarisi olarak mı, yoksa fitne varisi olarak mı hatırlaması hoşunuza gider?

Demokrasiyi başkalarına değil öz nefsimizde sindirmeliyiz. Bu evvelâ gönülde ve kafada başlar. Farklı fikirleri sabırla karşılayarak dinleyen zihnî istibdattan kurtulur. Allah’ın hikmeti gereği eşyanın ve fikirlerin böylesine farklılıklar içerisinde yaratılacağı gerçeği bize sorumluluklar yüklemekte. Mizaç, meşrep, huy gibi kişisel farklılıklara rağmen kardeşlik hassasiyeti ısrarla ve istikametle muhafaza edilmeli.

Yaşanan günlük olaylarda boğulmayalım. Her amelimizden hesaba çekileceğimizi nasıl da unutuveriyoruz günlük boğuşmaların içerisinde? Bir öfkede, bir kelimede her şeyimizi batırmayalım. Klavyenin üzerinde cirit atan parmaklar nasıl hesap verecek dersin huzur-u İlahide? Parmak iradeye, irade meyle, meyil nefse suçu havale ederken sen neredesin? Bulunduğun hâl üzerinde iken emr-i hak vukubulsa, hesabını verebilecek misin?

İç içe imtihanlardan geçmekteyiz! Kuvvetlendirmeye çalıştığımız imanımızı gıybet ve ihtilaflarla etkisiz hâle düşürmeyelim. Fırtınaların ardından bir şekli ile toparlanmayı fırsat bilelim. Neticesi ihtilaf olan tartışmaları geride bırakarak, ittihat sohbetleri ile uhuvveti güçlendirelim. Esas vazifemize yeniden dönüp, geçici rüzgârlardan kimliğimizi kurtaralım.

Mehmet Çetin

www.mehmetcetin.de

Musibeti Biz mi Davet Ediyoruz?

Hayatta her şey bir sebep sonuç ilişkisi ile cereyan etmektedir. Allah, eşyayı yaratırken “Hakîm” yani hikmetle iş yapar sıfatı gereği her şeyi bir sebebe bağlayarak icat eder. Yaşadığımız musibetlerin başa gelme sebebini bu esasa dayanarak araştırılmasında evvela kendi davranışımızı kontrol etmeliyiz. Kendi davranışımızı kontrol ettiğimizde dışarıdaki davranışlar da büyük ölçüde denetlenmiş olur. O zaman soruyu şöyle ifade edelim: Hangi davranışım bu musibetin başıma gelmesini davet etti?

En mahrem ve özel duygu ve düşüncelerimizle kendimize cevap ve hatta hesap vermeliyiz bu makamda. Dinleyeni ve seyredeni olmayan bir konumda elbette ikiyüzlülüğe, yalana ihtiyaç duymadan dürüstçe cevabımızı veririz. Bu muhasebenin hâkimi vicdan olunca kaçacak yerimiz olamaz, değil mi? İşte bu sahnede mazideki davranışlarımızı gözden geçirmeliyiz. Hangi halimiz kusurlu idi de bu musibeti başımıza musallat etti? Bu arayış, cevaba yaklaştırır diye düşünürken bir de geleceği düşünmeliyiz.

Başımıza gelen musibet ile Rabbimiz, bizi önce sabır imtihanına tabi tutuyor da sonra mükâfatını mı verecek, acaba? Bu düşünce masumdur, suçu başkasına havale edici değildir ve hikmet arayıcıdır. Arayan Mevlasını bulur prensibine dayanarak başa gelen musibete bir sığınak da bulunmuş olur. Acaba şimdi yaşadığım musibet ile Rabbim beni sabırlarla terbiye ederek, kusurlarımın farkına varıp gittikçe daha güzel insan olmamı mı istiyor? Bu durumda bana düşen daha dikkatli olmaktır, böylece içerisinde bulunduğum sıkıntıyı tedbirlere dikkat etmekle aşabilirim inşaallah, demeliyiz. Bu derin muhasebeli duygular insanı daha dikkatli olmaya, daha sabırlı olmaya yönlendirirken yaşama sevincimizin heyecanını da artırır.

Yapılan muhasebeden, yaşanan hadiselerden anlaşılan o ki musibet şerrin kendisi olmadığı gibi bazen saadete de sebep olabiliyor. Yaşanan musibetin ardından o musibeti davet edici hatalar anlaşılıyor ve artık tekrarlanmıyor, bu da saadete vesile oluyor. O halde her içerisinde bulunduğumuz musibeti yaşarken ondan ders çıkarmaya gayret edip, azimle dikkatle ve özenle önümüzdeki hayatta doğru davranışlarda bulunmayı hedeflemeliyiz.

Saadetin de zaman zaman musibeti davet ettiğini biliyor musunuz? Yaşanan saadet, bizi dikkatsizliğe, gevşekliğe ve hatta tembellik gibi tedbirsiz davranışlara sevk ediyorsa felaketi uzaklarda aramamak lazımdır. Bundan alınacak ders, yaşadığımız saadetin düzenli ve huzurlu devamının şartlarına, kurallarına dikkat etmek olmalıdır.

Şimdi başa gelen musibetin evvelini ahirini böyle değerlendirmenin ardından beni bu imtihanlarla terbiye ederek daha güzel insan olmaya yönlendiren Rabbimi sevmeye, O’na şükretmeye nefsimden gayri engel kaldı mı? Nefis öyle bir engel ki anlatmaya çalıştığımız tedbirsizlikleri tembellikle yapmayan, bulduğu rahat ortamı da çalışmamakla hatalar yapıp musibeti çeken değil midir sorarım kendime!

Ne dersiniz?

Mehmet Çetin

mehmetcetin.de

Anne Yüreği..

Büyük kızım annesine yazdığı mesajında “Sabahları işe giderken çocukları dağıtıp arabada yalnız kalınca yüreğim burkuluyor.” diye bir annenin evladından ayrılık feryadını haykırıyordu.

Annelik, ne yüce ve ne kutsi bir duygudur ki yaşamayan bilmez. Bu duygu fıtrîdir ancak, Allah’ın evlât ihsanıyla yaşanması mümkündür.

Anne, evladının ilk öğretmeni iken, evlâtlar da annenin çok öğretmenidir. Her çocuk anneye ayrı bir öğretmendir. Bu iki kutsal varlık, hemen her şeyi yaparak yaşayarak hakkalyakın derecesinde öğrenir ve öğretir. Mahlûkatın içerisinde şefkat kaynağı olan anne kalbi, şefkat ve merhameti sonsuz olan Allah’ın çok hassas bir tecelligâhıdır.

Evlât, anneden hemen her şeyin ilk dersini alırken, anne de evlât sahibi olma ve yaşama dersini alır. Babayı yabana attığımı zannetmeyin –ki, beş evlât babasıyım- “Babanın evladına duası, peygamberin ümmetine duası gibidir.”[1] Hadisinden moral ve kuvvet alarak maddi ve manevi dua etmekteyiz.

Annedeki bu duygunun istikametli ve sağlıklı inkişafı ailenin dünyevi ve uhrevi saadetine vesiledir. Günümüzün fena ve fani cereyanları ile o kuvvetli ve kıymetli seciyenin kaybolmamasına dikkat etmek gerekir. Dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta daha var. Anne, evladının dünya hayatında başarılı olmasını “oğlum paşa olsun” dilekleri ile ifade ederken, ahiret hayatına kulluğuyla hazırlıklı yetiştirilmesine de dikkat etmelidir. Yoksa o evlât “Niçin benim imanımı takviye etmeden bu helâketime sebebiyet verdin” şikâyetinin önü alınamaz olur.

Annenin dikkatine arz edilmek istenen önemli konulardan biri de şefkatinin hatalı kullanılmasıdır. Şefkat edilmesi gereken konuda şefkat edilmemesi hatası ile şefkat edilmemesi gereken noktalarda şefkatin edilmesi hatalı kullanımdır. Allah’ın emirlerinin yerine getirilmesinde merhamet ve şefkatimiz mani olmamalı, teşvik edici olmalıdır. Zira Allah’ın merhamet ve şefkati bizimkinden kıyaslanamayacak kadar engindir.

Annenin halis ve menfaatsiz muhabbeti ihlası hatırlatır. Beli bükülmüş valide ve ihtiyarlar belânın define sebeptir. Hem çocuklardan daha ziyade merhamete ve şefkate muhtaç oldukları için, onların ihtiyarlık vakitlerini iyi değerlendiren evladın, evinden bereket ve huzur eksik olmaz. Aynı zamanda Allah hesabına onlara muhabbet, Allah’a muhabbetin gereğidir. O halde insanın aklını başına alarak ölmezse ihtiyar olacağını unutmaması gerekir. Bugün anne/babasına muhabbet ve hürmet etmeyenin yarın muhabbet ve hürmete uğramayacağını unutmaması gerekir.

Kâinattaki en mühim hakikatlerden olan anne şefkati gerçeği, onları arslana saldıracak kadar fedakâr kılarken, anneyi evladının hürmetinden ve malından mahrum etmek en büyük haksızlıklardandır.

Mehmet Çetin

mehmetcetin.de

[1] Süyûtî, II, 12/4199

Yokluk İle Varlıkta Çekilen Sıkıntılar

İnsanoğlu gereken tedbiri ve işi yapmayıp ihmalkâr davranarak muhtemel imkândan faydalanamaz durumuna düşüyor ve nihayet yokluklarla sıkıntı başlıyor.

Gelir gider muhasebesini dengede tutturma konusunda sıkıntı çeken insan, borçlanarak araba sahibi oluyor. Taksitleri ödeme zorluğu içerisinde iken deposuna benzin alacak parası olmayınca, varlık içerisinde yokluğu yaşıyor. Keza kredilerle alınan meskenin ödemelerinde sıkıntı çekerken, günlük masrafı karşılanamayınca yine varlık içerisinde yokluk çekiyor. Evlenip yuva kuruluyor, ancak eş veya evlat hayırlı çıkmayınca onların varlıkları ile yokluk çekiyor insanoğlu.

Yeri geldiğinde aranmadıktan veya aramadıktan sonra dostluğun ne kıymeti kalır?

Kıymet bilmezliğimize işaret eden kaderin ibretli bir tecellisi var. Elimizin altındaki kıymetler ne zaman yanımızdan yok olursa, o zaman değerini anlıyoruz. Kıymetini anlamak için elden gitmesini beklemek çok ağır bir bedel değil midir? Beş şey elden gitmeden kıymetinin bilinmesine işaret eden hadisi galiba az anlıyoruz.

Varlıkta yok yere çekilen, bu sıkıntıların öncelikle sorumlusu biz olduğumuz gibi, ahirde de vazife bize düşmekte. İbret alınmayan tarih tekerrürü ile yok yere çekilen sıkıntılar için de bir hatırlatmada bulunmakta.

İnsan atalet ve tembellik zindanından gayret, faaliyet ve hareketle sıyrılıp, ümitle cihazlanıp, şevkli ve tedbirli olarak hayata devam etmeli. Sabırla ve insan haklarına hürmetle devam ederken ferdi fikrimizde gereksiz yere ısrar etmeden meşveretlerle alınan karara uyulup, yüce bir gayeyi hedeflemeli. Üzerimize düşen işlerimizi ona buna havale etmeden, istikamette olduğumuz müddetçe kimsenin bizi doğru yoldan ayıramayacağına kesinlikle inanmalı. Bütün bunların en kuvvetli gizli düşmanı olan tedbirsizlik, havalecilik, üşengeçlik ve rahata düşkünlük şeklindeki kötü alışkanlıklara düşmeden heyecanla çalışıp, gayret ve tedbirler ile hayata devam etmeli. Böylece hayatımız içerisinde çekilen sıkıntılar aza inecek. Zaman zaman tekrar karşılaşırsa tecrübe ettiği tedbirler ile hayatını sürdürmeli.

Kuvvetli iman ataleti, tembellik ve tenbelliği kabul etmez, izin vermez. İmanın mukavim olması muhabbet ve sadakati hatalardan korur. Böylece hayat; hamiyet ve gayretle huzura kavuşur. Mevcud olan kıymetlerimizi yeniden yokluğa düşürmeden devam eden hayat en takdir edilen hayattır.

Bu yazı var olanın kıymetinin iyice anlaşılması için kaleme alındı. Olmayan şeyleri kelimelerin arasında aramak hatasına düşmeden, kardeşlerin arasındaki uhuvveti zedeleyici lüzumsuz, merakaver heveslerimizi gemleyip; her gün yeni bir şevkle kucaklaşmalı, hasretle mevcudiyetimizin kıymetini bilmeliyiz.

Unutmayalım, kıymeti bilinen ve şükür gören nimet ziyadeleşir.

Mehmet Çetin

mehmetcetin.de

26.12.2011 Çiftehavuzlar Çiğli İzmir