Etiket arşivi: rüstem garzanlı

Kuvvet Hakka Hizmetkâr Olmalı

“Kuvvet hakka hizmetkâr olmalı”

Yüce mevlâmız insanlara şöyle ferman etmiş: “Ey insanlar! Muhakkak ki, biz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık ve sizleri kavimlere ve kabilelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız. Şüphe yok ki, sizin Allah katında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Muhakkak ki, Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.”1 Bütün insanlığın birliğini, kavim ve kabilelere ayırma nedeni ve kulluk görevi ile alakalı hususları Cenab-ı Allah (cc) Ayetinde açıkça zikretmiştir.

Bu nedenle: Halık-ı âlem insanların dil, ırk, mezhep, soy ve sopuna bakmaz ancak takva ve a’meline bakar. Onun için â’malde rıza-i ilâhî olduğu zaman iyilikler görünür. Kötü niyetle bakıldığı zaman her şeyde çirkinlik aranır ve ona göre değerlendirir.

Müslümanlar, İslâm esaslarının temelinin ve kaynağının Kur’ân-ı Kerim ve Resulullah’ın sünneti olduğuna iman eder, bu iki kaynağa sımsıkı sarılırlarsa elbette ki doğru yoldan sapmazlar.

Bediüzzaman, fertler arası çıkabilecek ihtilafları birer birer kapatırken kavim ve kabileler arası veya meslek ve meşrepler arasında da çıkabilecek rahatsızlıkları da kapatmaya çalışır. Sosyal hayatın tanzim ve idaresinde meslek ve meşreplerin farklılaşmaları, yardımlaşma ve dayanışmaya yönelik olmalı, aksi takdirde farklılaşmanın düşmanlık ve husumete neden olmaması gerektiğini vurgular.Nifak ve düşmanlık ancak bölünmeye sebebiyet verir, üstad bunu da insafsızlık olarak görmektedir.

Allah (cc) Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyurur:

“Nefsini kötülüklerden arındıran kesinlikle kurtuluşa ermiştir. Kendini fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır.”2 Nefsin kötülüklerden arındırılması ise ancak İttiba-ı sünnet, farzları işlemek ve kebairi terk etmekle olur.

Efendimiz (asm) Tebük seferinden dönerken ashabına, ” Küçük cihaddan, büyük cihada ( nefisle mücahedeye) dönüyoruz.” 3, demesi en büyük cihadın nefisle yapılan cihad olduğu ders vermiştir.

Her zaman gerek bilgide, gerek kanunun verdiği kuvvetlerde gerek kavim ve kabilelerin güç ve istidatlardaki düstur şudur: “Kuvvet hakka hizmetkâr olmalı.”4,

Rüstem Garzanlı

09.08.2016

1-Hücürat, 13,

2- Şems süresi,âyet 9,

3-Acluni, I, 424,

4-Sözler, Lemeât,

Adalet Nedir?

Adalet, kelime anlamı: Zulüm etmemek, hak sahibine hakkını vermek ve haksızları terbiye etmek gibi manalara gelmektedir.1

İnsanoğlunun aradığı ve semavî kitapların da özellikle vurguladığı bir kavramdır. Risale-i Nur’da belirtildiği üzere, Kur’ân’ın dört esasından biri de “adalet” tir.

“Adalet-i mahzâyı ifade eden “Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” (En’âm Sûresi: 6:164.) sırrına göre, bir mü’minde bulunan câni bir sıfat yüzünden, sair mâsum sıfatlarını mahkûm etmek hükmünde olan adâvet ve kin bağlamak, ne derece hadsiz bir zulüm olduğunu; ve bahusus bir mü’minin fena bir sıfatından darılıp, küsüp, o mü’minin akrabasına adâvetini teşmil etmek…”2 hakikatını hatırdan çıkarmamak gerekir.

Birisinin, birçok iyi sıfatı varken, bir tane bize kötü gözüken sıfatı için, onu bu kötü sıfatı ile tanımak ve adlandırmak, kötülemek, kin bağlamak ve bu sıfatından dolayı onu küçümseyerek alay etmek bir zulümdür.

Kişi nefsine ne isterse mü’min kardeşine de onu istemelidir. Herkes kendi yanlışlarını görmek ve terbiye etmekle mükelleftir. Başkasının günahlarını kendine meşgale etmemeli, affedici olmalıdır. Kin, inad ve hırs gibi muzır hasletler insanın düşünme ve muhakeme yeteneğini kaybettirir ve neticede insanı kötülüğe sevk eder.

Bir mü’minin işlediği bir günah veya kötülükte çok sayıda faktörün etkisi vardır. Dolayısıyla günah işleyeni yargılarken sadece kişinin değil, aynı zamanda o faktörlerin de dikkate alınması gerekir. Çünkü kaderin onda bir hissesi var. Onu çıkarıp, o kader ve kazâ hissesine karşı rıza ile mukabele etmek lâzımdır.

Mü’min kardeşlerimizin kusurlarını düzeltmek için daima onlara duâ etmeliyiz, iyi yönleri ile görmek ve haklarında iyi düşünmek lâzımdır. Düşmanlık sebebi olan kötü hasletler ve fenalıklar toprak gibi kapalı, kalın ve koyu olmalı ve başkasına geçmemelidir. Başkasının yaptığı kötülüğüne karşı ben de kötülük yapayım dememeli, özellikle kötü hasletlerin bıraktıkları tahribatlardan ders ve ibret alınmalıdır. Mü’min kendisine yapılan kötülüklere karşı bile iyilikle muamele yapmakla yükümlüdür.

Bir hadis-i Şerifte meâlen şöyle buyurur: “Kim kardeşinin ayıbını örterse Allah da dünya ve ahirette onun ayıbını örter.”3

Asrın müceddidi, adaleti ne güzel tarif etmiş: “bir mâsumun hakkı, bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir fert dahi, umumun selâmeti için feda edilmez. Cenâb-ı Hakk’ın nazar-ı merhametinde hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez. Bir cemaatin selâmeti için, bir ferdin rızası bulunmadan, hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet namına, rızasıyla olsa, o başka meseledir.”4

Rüstem Garzanlı

03.08.2016

Dipnotlar:

1- Abdullah Yeğin, Yeni Lugat.

2- Mektubat, 22. Mektup, Üçüncü Vecih.

3- İbn Mace.

4- Mektubat, 15.Mektup say.87

Tesbihatın Önemi

Mü’minin, namazdan sonra yaptığı tesbihat bir ibadettir. Mesela “Sübhanallah”, “Elhamdülillah” ve “Allahü Ekber” gibi mübârek kelimelerle otuz üçer defa Allah’ı tesbih ve senâ ederek, hem bu dua ile acizliğini ve ihtiyaçlarını, hem de salavatlarla da Efendimize muhabbet ve selâm gönderilerek onun şefaatini dilemiş olur.

Namazın tesbihatında otuz üçer kere söylenen bu mübarek sözler birer manevi kilit gibidirler. Mesela rast gele bir anahtarla kilit açılmaz, ancak o kilidin şifresine uygun bir anahtarla açılabilir. Her bir e-mailin şifresi gibi, diyelim otuz üç harfli bir şifre olursa, bir harf noksan veya fazlası ile yazılırsa e- mail kutusuna girilemez. Böylece bazı İlâhî sırların açılabilmesi için de belirli sayıda tesbih gerekiyor. Hikmet-i İlâhiye öyle murad etmiş. Sehven sayı hakkında bir yanılgıya girilirse de inşallah anahtar kilide uyar, maksat hâsıl olur.

Zaten ibâdetin sebebi de Allah’ın rızasını kazanmaktır. Cenab-ı Allah Kur’ân’ı Âzîmuşşan’da mealen şöyle buyurmuş: “Namazı kıldıktan sonra; ayaktayken, otururken ve yan yatarken Allâh’ı anın.” 1

Peygamberimiz (asm)’ de: “Allah’ın celâlinden zikrettiğiniz tesbih (Sübhanallah), tehlil (Lâ ilahe illallah) ve tahmid (elhamdülillah) cümleleri Arş’ın etrafında dönüp dururlar. Onlar tıpkı arı oğlu uğultusu gibi uğultu çıkararak, sahiplerini andırırlar. Sizden biri, Arş’ın civarında kendisini andırtan birisinin olmasından hoşlanmaz mı?” buyurmuştur. 2

Bediüzzaman: “Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediyedir. (a.s.m.) ve Velâyet-i Ahmediyenin (a.s.m.) evradıdır. Bu nedenle ehemmiyeti büyüktür…” 3, buyurmuş.

Cemaatle kılınan namaz, yalnız başına kılınan namazdan yirmi yedi kat sevap kazandırdığı gibi; namazdan sonra cemaatin yaptığı tesbihat ve dua da semaya kaldırılan eller, bir nevi iştirak-i a’mal-i uhreviye hükmüne geçer. Böylece toplu yapılan duaların kabule karin olacağı Allah’tan ümitle beklenmektedir.

Mesela sabah ve akşam namazı tesbihatında “Allahumme ecirna minennar” denildiği zaman “na” biz manasındadır. Yani “Allah’ım hepimizi ateşten kurtar.” Dua ne kadar geniş kapsamlı olursa o kadar sevabı fazla olur. İştirak-ı a’mal-i uhreviye cihetiyle de her cemaat kendi şeyhine, üstadına ve arkadaşlarına ismen duada bulunarak, cemaatinin duasına ortak olabilir. Örneğin, her Nur talebesi yapacağı duada üstadını ve Nur talebelerini düşünerek duasına dahil ederse; diğer talebelerin de yapacakları dualara, iştirak-i a’mal-i ühreviye cihetiyle ortak olmuş olur. Aksi takdirde beklenti içine girmek manasız olur. Çünkü Risale-i Nur Talebesi olma şartlarından bir tanesi de ta’dil-i erkân ile namazı kılmak ve arkasındaki tesbihat ile namazını güçlendirmesi gerekir.

“…tesbihat eden milyonlar mü’minler cemaatı arasına manen girer, onlarla beraber söyler. Hatta daha ileri gitse bütün zaman ve mekânlardaki mü’minlerle beraber olarak, ortada Resûl-i Ekrem (a.s.m.) sağında enbiyalar, solunda evliyalar ve bütün mü’minler beraber tesbihat edebilir.” 4,

Duanın umman denizinden istifade etmek isteyen, namazın arkasındaki tesbihatı huşu içinde yapsın ve manen Enbiyalar, evliyalar ve mü’minlerin meclisine girerek dualarına icabet etsin…

Rüstem Garzanlı

01.08.2016

Dipnotlar:

1-Nisa/103,

2- Ebu Dâvud, Salât 184)

3-Kastamonu lahikası,

4-Emirdağ Lahikası,

Risale-i Nur Cemaati, Camialarla Karıştırılmasın

Asrımızı ve gelecek asırları tenvir edebilen, Kur’ân’ın manevî tefsiri olan Risale-i Nur eserlerinin müellifi Bediüzzaman ve onun talebeleri üzerinde fitne- fesat karıştırarak, birilerin estirdikleri kirli hava ile Nur cemaatini; Fethullah Gülen (Feto) camiasıyla karıştırılıyor.

Bedîüzzâman, Risale-i Nur cemaati için şöyle diyor: “Evet, biz bir cemaatiz. Hedefimiz ve programımız; evvela kendimizi, sonra milletimizi, ebedî idamdan, daimî ve berzâhî münferit hapisten kurtarmak; vatandaşlarımızı anarşilikten ve serserilikten korumak ve iki hayatımızı imhaya sebep olan zındıkaya karşı Risale-i Nur’un çelik gibi hakikatleriyle kendimizi muhâfaza etmektir.”1

Keza “Evet, biz bir cemiyetiz ve öyle bir cemiyetimiz var ki, her asırda üç yüz elli milyon (şu anda 1.5 milyara yakın) dâhil mensupları var. Ve her gün beş defa namazla, o mukaddes cemiyetin prensiplerine kemâl-i hürmetle alâkalarını ve hizmetlerini gösteriyorlar; kudsî programıyla birbirinin yardımına, dualarıyla ve mânevî kazançlarıyla koşuyorlar. İşte biz, bu mukaddes ve muazzam cemiyetin efrâdındanız ve hususî vazifemiz de, Kur’ân’ın imânî hakikatlerini tahkîkî bir sûrette ehl-i imana bildirip, onları ve kendimizi idam-ı ebedîden ve daimî, berzâhî haps-i münferidden kurtarmaktır. Sair dünyevî ve siyâsî ve entrikalı cemiyet ve komitelerle ve bizim medâr-ı ithamımız olan cemiyetçilik gibi asılsız ve mânâsız gizli cemiyetle hiçbir münâsebetimiz yoktur ve tenezzül etmeyiz.” 2

Risale-i Nur cemaatine bütün ehl-i iman dâhildir. Yani Kâbe’ye yönelen tüm mü’minlerin akidesi birdir. Haremeyn-i Şerifeynde birleşiyorlar. Bütün peygamberlere iman esası ile reisleri Resûlüllah’dır. Maksat ve gayeleri, Kur’an-ı Kerim’i rehber, Sünnet-i Seniyyeye ittiba ve insanlara iman dersleri vermektir. Zaten Cenab-ı Allah’ın emri de budur. Hucurat süresi, ayet 10’da meâlen şöyle buyurmuş, Mevlâ’mız:

“Mü’minler kardeştirler” Emr-i İlâhî hükmü üzerine, Risale-i nur cemaatinin esas ve gayesi de mü’minler arasında uhuvveti, ihlâsı ve sadakati tesis etmektir. Dolayısıyla, Risale-i nur cemaatinin meslek ve meşrebi tamamen imanı ve uhrevidir. “Camia”larla karıştırmamak lazımdır. Camia her çeşit insanı bünyesinde barındıran, siyasetle meşgul olan, devlettin birçok kademelerinde memuriyet görevine talip olan karışık bir topluluktan ibarettir. Fethullah Gülen camiası gibi…

Risale-i Nur cemaati ile Fethullah Gülen camiası meslek ve meşrep itibariyle birbirlerinden farklı olmalarına rağmen kasten veya bilmeden ilişkilendirilmektedir. Oysa Fethullah Gülen ve mensupları; hiçbir zaman nur cemaati ile yakın ilişkileri olmamıştır. Nur cemaati de; Gülen camiasına “müminler kardeştir.” Emriyle yaptıkları yanlışları için onlara acımış ve her zaman mesafeli durmuşlar. Son hâdiseler mevzumuzun kanıtıdır.

Rüstem Garzanlı

28.7.2016 Dipnotlar. 1-Şuâlar,sh.317-318-., 2-Tarihçe-i Hayat, sh.400-401.

“Mimsiz medeniyet kadını mebzul metâı yapmış”

Diyarbakır’dan-Şanlıurfa’ya giderken otobüsümüz Siverek Şehirlerarası otobüs terminalinden yolcu almak üzere beş dakikalığına uğradı, terminalden otobüse binen yaşlı bir teyze ile gelini sağımda boş bulunan koltuklara oturdular. O arada kızını yöresel kıyafetiyle yolcu etmeye gelen şefkatli anne, parmak işaretiyle sessizce evlâdını yanına çağırdı.

Kız, “hayırdır anne?” dedi.

Gözlerinden nur saçan anne, tebessüm ederek; Hazreti Muhammed’in (asm), kızı Fatıma’ya gelin olurken yaptığı nasihatten, manen ders ve talim alan anne: “Evlâdım, kocanın kıymetini bil, ona saygılı ol,” dedi.

Kız: “Tamam anne, tamam.” dedi.

Bir annenin böylesi ahlâk-ı hasene ile kızını evinden uğurlarken verdiği öğüt kadar mânidar bir hediye olamaz. Böylesi şefkat kahramanı annelerin davranışları, ailede sevgi ve saygıyı arttıran en önemli adımlardır. Diğer tarafta mimsiz medeniyetin hevesatları ile alude olan bazı anneler bu hususu göz ardı ederek, kızlarını itaatsizliğe ve neticede aile düzeni bozmaya dâvet ediyorlar.

Rivayet ediliyor ki: Zaman-ı saadette, bir gece susayan bir koca, hanımından su ister, hanımcağız su getirinceye kadar kocası uykuya kalır. Ellinde su tası ile sabaha kadar kocasının uyanmasını bekler. Sabah beyi uyanınca, elinde su tası ile ayakta bekleyen hanımına, “hanım hayırdır niye ayakta bekliyorsun?”

Hanım: “Gece benden su istedin, suyu getirinceye kadar sen uyumuştun, uyandırmak istemedim, şimdiye kadar uyanmanı bekledim.” Asr-ı Saadette, elinde su tası ile sabaha kadar kocasının uyanmasını bekleyen bir hanımın saygısı; günümüzde kocasına saygıdan kusur edenlere dikkat çekici bir mesaj olsa gerek.

Asrın sarrafı, Hazreti Bedîüzzâman, Risâle-i Nur’un Bahr-i ummanından kadınlarla ilgili şöyle diyor: “Kadınlar yuvalarından çıkıp, beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli. Mimsiz medeniyet, taife-i nisayı yuvalarından uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metâı yapmış. Şer’-i İslâm onları Rahmeten dâvet eder, eski yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayatı âilede..” 1

Efendimizin (asm) mübârek nasihatleri ile konuyu kapatmak istiyorum.

Fahr-ı âlemin medar-ı iftiharı, rehber-ı ekmel, Hazreti Muhammed’in (asm) kızı Fatıma gelin olurken, şu nasîhatlerde bulunmuşlardır:

”Kızım kendini temiz tut! Devamlı Rabbini zikret. Efendin sana baktığı zaman senden memnun olsun, büyük ferahlık duysun. Gözlerini sürmele, sürmele kadınlarının ziynetidir. Kızım! Kocan sana baktığı zaman gözlerini ondan ayırma; sen de mukabele et. Böyle yaparsan sevgin fazla olur. O başka tarafa bakarken, sen onun yüzüne bak. Bunun büyük mükâfâtı vardır. Güzel bakışlarınla, güler yüzle onu takip edip memnun etmene bir ay nâfile orucu sevabı yazılır. Kocanın yanında sessiz ve ilgisiz durma. Onun hoşlandığı şekilde güzelce söyle ki, sana muhabbet etsin. Kocanın hatâlarını başkalarına söyleme, eğer söylersen, Allah Teâlâ sana gazap eder. Sonra melekler, peygamberler ve nihâyet kocan sana gücenir.”

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimizin (asm) bu mübârek sözleri bütün insanlık için geçerlidir. Böyle bir reçete uygulandığında, karı koca arasında sevgi, saygı, yardımlaşma, dayanışma, birlik, beraberlik ve güven sağlanmış olur.

Rüstem Garzanlı

18.07.2016

Cenab-ı Allah tüm İslam alemini bela ve müsibetlerden korusun. Vakî olan bu şer odaklarından milletimizi muhafaza etsin. 15 Temmuz “Milettin Zafer bayramı” şer odakların hüsranı olmuştur!…
Asrın müceddidi,Bediüzzaman diyor ki: Rahmet-i İlahiyeden ümid kesilmez. Çünki: Cenab-ı Hak, bin seneden beri Kur’anın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat arızalarla inşaallah perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir…”(Mektubat sh: 326)

Dipnotlar:

1-Sözler, Lemaât,