Etiket arşivi: ayasofya

İstanbul üçüncü fethini bekliyor

Son zamanlarda İstanbul’un fethi ile ilgili birçok şey yazılmaya başlandı. Feridun Emecan Hocamızın Fetih ve Kıyamet gibi son derece kıymetli çalışması yanında pek çok kurgu roman, anlatı, dizi ve film gündemde. Esasında şu hadise bile İstanbul’un fethinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Ve tabii tarihimizin en önemli vakasının bile hâlâ doğru dürüst anlatılamadığının da kanıtıdır.

Fakat benim temas edeceğim nokta, bunlar değil. Elbette birileri çıkıp bir tarihi hadiseyi farklı bir şekilde kurgulayıp ondan bir roman veya hikâye çıkarabilir ve meseleyi kendi gözünden irdeleyebilir.

Ancak ciddi bir sıkıntımız var. Çünkü meselenin gerçeği hâlâ su yüzüne çıkarılabilmiş değil. Maalesef Fatih’in kişiliğinden inancından tutun da savaş içindeki birtakım sembollere varıncaya kadar aydınlatılmamış birçok mesele askıda duruyor. Nerede ise Fatihi Hıristiyan yapacaklar ve İstanbul’u da hiç fethedilmemiş gösterecekler. Hele bir kesim var ki, adeta “İstanbul’un Türkler tarafından alınmış olmasından dolayı özür dilememizi isteyecek” durumdalar.

Böyle durumlarda konunun vâkıfı olmayanlar her yanlışı, her uydurmayı, her kurguyu hakikat zannedecekler. Bu bizim tarihçiliğimiz açısından da sanat ve edebiyat çalışmaları açısından da kocaman bir ayıptır, züldür, utançtır.

Ve yazıktır ki, İstanbul’un fethi meselesi -özelikle de bizim kaynaklarımızın yeterli bilgi içermemesi yüzünden- her türlü uydurma ve kurguya fırsat veriyor. Çünkü dönemin Osmanlı kaynakları İstanbul’un fethini büyütmeden, çoğu kere sıradan ama stratejik bir kalenin alınması gibi aktarmışlar.

Meseleyi büyüten, Hıristiyan tarihçilerdir. İstanbul’un fethedilmesini, (yani şehrin manevi kapılarının İslam’a açılmasını) felaket, düşüş, insanlığın sonu, kıyamet diye yansıtan Batılı kaynaklardır. Fethi en makul ve en orta karar anlatan Dukas bile, meseleyi dünyanın sonu gibi görmekten kendini alamaz.

Onların meseleyi küçültmeleri yahut bileğini bükemedikleri bir delikanlıyı kendilerinden göstermeleri, Fatih’in İstanbul’u aldıktan sonra Hıristiyanlığı kabul ettiği gibi meseleler bir aşağılık duygusunun farklı yansıtılması gibi algılanabilir.

Ya bizimkilere ne oluyor?

Onlara ne oluyor ki nerede ise fethi yok sayacaklar yahut Batı güruhundan özür dileyecekler.

Neymiş efendim, İstanbul’u müjdeleyen hadis, uydurmaymış.

Bir yığın geveze, sanki konunun uzmanı imiş gibi, güya ‘bilimsel davranma’ ayaklarıyla nübüvvetin ve Nebi (asv)’nin şeriat içindeki rolünü ve hadisi yok saymaya çalışan, düzmece din adamlarının yani ‘ulema-ı su’un’ uyduruk gerekçelerini serişte ederek ‘şu hadis şöyle bu hadis böyle’ diyorlar. Kimse de çıkıp ‘hadi ordan’ demiyor!

Efendim fetih hadisini bir tek İmam Hanbel aktarıyormuş da efendim hadisler 100-150 yıl sonra derlenmiş de bilmem neler neler…

Peki, İstanbul fethedilmiş mi?

Edilmiş!

Bununla ilgili ta ilk devirlerden itibaren sahabe arasında bir çaba ve sayısız deneme var mı?

Var!

Sayısız İslam komutanı ve devleti bu müjdeye mazhar olmak için çabalamış mı?

Çabalamış.

Neden Kudüs için böyle bir uydurma(!) yok. O, kendi devri için çok daha sembolik ve önemliydi oysa.

Ey ulema-ı su’ ve ey İslam’a karşı yüreklerinde öfkeyi o âlimlerin saçma sapan ifadelerinin arakasına gizleyenler, siz gayzınızdan ölseniz de İstanbul İslam kalmaya devam edecek ve en az üç kere, tekrar tekrar fethedilecektir. Ve inşallah, hicri 1453’te, son defa ve ebediyen bir kere daha fethin tadını çıkaracaktır. Ayasofya bir kere daha ibadete açılacaktır. Onu maksadının haricinde kullananlar da vakfiyesindeki lanete muhatap olmakla kalacaklardır…

* * *

Bir diğer mesele de İstanbul’un fethi ile kıyamet arasındaki ilişkidir ki birileri onunla da dalga geçiyor.

Ebu Hureyre (ra)’dan rivayetle Peygamber Efendimiz (asv) bir gün ashabıyla sohbet ederken “Siz hiç bir tarafı kara bir tarafı denizlerle çevrilmiş bir şehir duydunuz mu?” buyurmuşlardır.

“Evet Ya Resulallah…” denince Peygamber Efendimiz (asv) “Beni İshak’tan yetmiş bin kişi işte bu şehre gaza edip saldırmadıkça kıyamet kopmayacaktır….” buyurur. Birilerinin aklı bunu izaha yetmediği için, “Hani İstanbul fethedildi, kıyamet niye kopmadı?” diye soruyor.

Kuran, 1400 yıl önce “Kıyamet koptu!” diyor. “Kıyamet kopacak!” demiyor. Peki şu kadar zamandır kıyamet kopmadığına göre Kur’an’ı da sümme haşa yalancılıkla suçlayacaksınız?

Zaten şu anlayışsızlığınız, ahmaklığınız ve beyinsizliğiniz değil midir ki sizi küfürde sabit kılmış. Peygamberimiz (asv) kendi zamanını “ikindi/asır vakti” diye tarif ettiğine ve akşam vaktini kıyametin zamanı diye ima etiğine göre bu ne geçmez zamanmış ki hâlâ kıyamet kopmadı?

Anlamıyor musunuz ki bu bir sembolik anlatımdır. İşarî lisandır. Bilmiyor musunuz ki Peygamberimiz “Ahir zaman Peygamberidir”. Zuhurundan sonraki tüm zamanlar, kıyamet zamanıdır. Bu ümmet de ahir zaman ümmetidir.

Bununla birlikte İstanbul’un fethi aslında hakikaten de kıyametle ilintilidir. Bilen bilir ki Batı düşüncesinin doğmasını hazırlayan Rönesans, İstanbul’un fethinin en önemli sonuçlarından ilkidir. Ve tabii bugün, insanlığı hırs, ihtiras, şehvet ve inkâr gayyasına sürüklemiş, ruhu Rabbinden, beşeri Yaratıcısından, insanı Halıkından koparmış ve böylece insanlığın meshine yol açmış; yani yerlerin ve göklerin insan aleyhine harekete geçmesine zemin hazırlamış ve hazırlamakta olan bugünkü Batı düşüncesi de Rönesans’ın eseridir. Evet, Rönesans Fethin eseridir, inkar-ı uluhiyet de Rönesans’ın! Aklınız almıyorsa da bu böyledir.

* * *

İstanbul’un fethi ile ilgili üç hadis var. Bunların ikisinde İstanbul’un fethi ile kıyamet arasında ilinti kurulur. İnkârcıların meseleyi reddine sebep olan o iki hadis -ki eski tarih kitaplarında da zikredilirler- bizim açımızdan çok önemli işaretler ihtiva ederler.

Asıl fetih hadisinde fiil, Arapça dil yapısı açısından ikisi açık, biri gizli üç pekiştirme taşır. Biz bundan anlıyoruz iki biri manevi olmak üzere İstanbul en az üç kere fethedilecektir.

Bunların ilki Fatih’in onunu zaptedip Müslüman dünyaya kazandırmasıdır. İkincisi İstanbul’un işgal kuvvetlerinden alınıp yeniden Müslüman Türk halkının yönetimine katılmasıdır. Üçüncü fetih ise ‘saklı bir fetih’ olacaktır. Evet, İstanbul zahiren özgür gibi de görünse, onun manası ve ruhu olan Ayasofya, kilit altında olduğu için işgal altındadır ve fethedilmeyi bekliyor. İşte üçüncü fetih, Ayasofya’nın yeniden Rabbine kavuşmasıyla gerçekleştirilecektir.

Bediuzzaman, ‘siyaset âleminde çıkacak mehdi’nin vazifeleri arasında, Ayasofya’nın açılmasınıda sayar. İşte o mabedin kubbeleri yeniden tekbir ve Kur’an sedalarıyla buluştuğunda -ki onun vakti çoook yaklaştı- yani onun manevi iklimi, kubbesi altında varılacak secdelerle bir kere daha nurlandığında İstanbul son defa fethedilmiş olacaktır.

İstanbul’un fethini müjdeleyen hadisin ilk kelimesi olan ‘le-tuftehan-ne’ (fetholunacaktır) kelimesi üç pekiştirme ihtiva etmektedir. Birincisi baştaki ‘le’ ikincisi sondaki ‘ne’ üçüncüsü ise, fiilin ‘edilgen gelecek zaman kipi’inde kullanılmış olmasıdır. “Filan İstanbul’u alır’ denmiyor. ‘Türkler İstanbul’u alacak’ yahut ‘birileri İstanbul’u fethedecek’ denmiyor, ‘İstanbul fetholunacak’ deniliyor. İşte fiilin bu şekilde kullanımı Arapçada (ve Türkçede de) ‘pekiştirme’ ifade eder.

Le’ , Fatih Sultan Mehmet komutasındaki ordunun İstanbul’u almasına bakıyor. ‘ne’, Milli Mücadele neticesinde işgal altındaki İstanbul’un yeniden bize geçmesine bakıyor. ‘Edilgen gelecek zaman kipi’ ise, güya Milli Mücadele ile bize yeniden geçmiş olmasına rağmen, Batının dayatmaları sonucu, “Kostantiniye’nin ihtida ettiğinin zâhirî sembolü olan Ayasofya”nın kapısına kilit vurulmasıyla işgal altında tutulan şehrin, Ayasofya’nın ibadete yeniden açılmasıyla son ve ebedi fethin gerçekleşmesine bakıyor. İşte üçüncü fetih, o işgalin sona erdirileceği fetihtir.

Evet, İstanbul bir kere daha hakiki manada İslamın başkenti olacak. Ayasofya’nın ibadete açıldığı gün bilin ki üçüncü fetih de gerçekleşmiş. Madem haber verilmiş, olacak.

Sonra?

Sonrası, işte sizin beklediğiniz! Yani kibrinizle, küfrünüzle, ahmaklığınızla yerleri ve gökleri aleyhinize geçireceğiniz zaman! Kıyametin başlama vuruşu!

“Sizin” diyorum çünkü, kıyametin nesnel olarak başlamışından kısa bir müddet sonra tüm inananlar Allahsız kitapsız zalimler eliyle yok edilecekler. Yani inananlar, sizin kıyameti doya doya yaşamanıza ortak olmayacaklar korkmayın. Tek başınıza yaşayacaksınız o sahneleri. Müminler keyfinizi kaçırmayacak! Tepine tepine, çocukların bile bir anda saçlarının ağaracağı o dehşetlerin keyfini süreceksiniz!

Mehmet Ali Bulut – Haber 7

Ayasofya’da On Binler Namaz Kıldı!

nadolu Gençlik Derneği (AGD) üyesi binlerce kişi, “fetih” etkinlikleri kapsamında Ayasofya önünde öğle namazı kıldı. Hep birlikte dua eden gençler, Ayasofya’nın tekrar ibadete açılmasını istedi.

Yıllardır Ayasofya’nın ibadete açılması için çeşitli eylemler düzenleyen AGD’nin düzenlediği etkinlikte binlerce kişi Ayasofya’nın önünde topladı. Grup, Ayasofya’nın ibadete açılması için “Zincirler kırılsın Ayasofya ibadete açılsın” şeklinde slogan attı. “Ayasofya’ya biletle değil abdest ile girmek istiyoruz” şeklinde pankart açan grup, Fatih Sultan Mehmet Han’ın da Ayasofya ile ilgili bıraktığı vasiyeti dev bir pankarta yazarak üzerine zincir astı. Ülkenin dört bir yanından gelerek etkinliğe katılan vatandaşlar, sık sık ilahiler okuyarak İslami marşlar söyledi. Ayasofya’nın önünü ve çevresini ibadethaneye çeviren binlerce kişi, sık sık Ayasofya’nın ibadete açılması için sloganlar attılar. Namaz öncesinde Fatih Sultan Mehmet Han’ın Ayasofya vasiyeti temsili padişah tarafından okundu.

Daha sonra söz alan AGD Başkanı Salih Turhan, Fatih Sultan Mehmet’in fetihten sonra Ayasofya’yı cami olarak açtığını belirterek, “Ayasofya’yı tamir ettiren ve bahçesine medrese yaptıran Fatih Sultan Mehmet Han buranın kıyamete kadar cami olarak kalmasını vasiyet etmiştir. Ayasofya’nın gerçek şahsiyetine ulaşması Fatih’e vefa ve geleceğimiz için şarttır. Ayasofya’nın ibadete kapatılması Fatih’in ve şehitlerimizin kemiklerini sızlatmaktadır. Fatih’in vasiyetindeki bedduasına muhatap olmamak için Ayasofya ibadete açılmalıdır. Ayasofya bizlere emanettir. En kıza zamanda Ayasofya üzerindeki oyunların bozulup, hak ettiği değerine kavuşması dua ve beklentimizdir” dedi.

Etkinliğe katılarak Anadolu Gençlik Derneği üyelerine destek veren Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak ise, “Ayasofya’nın zincirleri kırılacak. Bunu sizler başaracaksınız” diye konuştu.

Yapılan konuşmaların ardından binlerce kişi, Ayasofya’nın önünde saf tutarak öğlen namazını kıldı. Kılınan öğlen namazının ardından grup alandan ayrıldı.

Haber7

26 Mayıs’ta Ayasofya Camiinde 30 Bin Kişiyle Namaz Kılınacak

AGD’li yöneticiler, İstanbul’un fethedildiği Mayıs ayı içerisinde Ayasofya’nın ibadete açılmasını gündeme getirdi. AGD Genel Başkanı Salih Turhan, “Sümela Manastırı’nda 88 yıl sonra ilk kez ayin yapılmasına müsaade eden hükümetimiz 78 yıldır Kur’an’a hasret bulunan Ayasofya’yı ibadete açmalıdır” dedi.

26 MAYIS’TA ZİNCİRLER KIRILACAK

Her yıl geleneksel olarak düzenlenen İstanbul’un fethi şöleni bu sene 26 Mayıs’ta İnönü Stadyumu’nda gerçekleştirilecek. Türkiye’nin dört bir yanından davetlilerin olacağı fetih şölenine yurtdışından da çok sayıda sivil toplum kuruluşu ve siyasi parti temsilcilerinin katılması bekleniyor. İstanbul’un fethi kutlamaları kapsamında Ayasofya’da 78 yıl aradan sonra namaz kılacaklarını ifade eden Turhan, “26 Mayıs’ta saat 14.30’da öğle namazını kılmak üzere Ayasofya önünde toplanacağız. Bu eylem ve ibadetimize yaklaşık 30 bin kişinin katılımını bekliyoruz” dedi.

İSTANBUL’DA İLK CUMA AYASOFYA’DA KILINMIŞTI

İstanbul’un fethinden sonra ilk Cuma namazının Ayasofya’da kılındığını söyleyen Turhan,” İstanbul’un fethinin 559. Yıldönümü münasebetiyle yıllardır vicdanımızı rahatsız eden bir durumdan bahsetmek istiyoruz. Ayasofya’nın camiye tahvil edilişinin üzerinden 559 sene geçti. Sultan Fatih, İstanbul’u fethinde büyü bir kalabalıkla Ayasofya’ya gelip burada ilk Cuma namazını kılmış ve Ayasofya resmen camii olmuştu. Ayasofya’da kılınan bu ilk Cuma namazında hutbeyi Fatih okumuş, namazı da hocası Akşemseddin hazretleri kıldırmıştı. Bilindiği gibi 1934 yılından bu yana Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye çevrilen Ayasofya, ibadete kapalı bir şekilde durmaktadır. Ayasofya 78 yıldır mahzun bir halde hemen yanı başında bulunan Sultanahmet Camii’ne imrenerek bakmaktadır” diye konuştu.

FATİH’İN EMANETİ

Ayasofya’yı “Hakk’ın batılı kuşatması” olarak değerlendiren Turhan, bugünkü durumun Fatih’in ve şehitlerin kemiklerini sızlattığını söyledi. Turhan şöyle konuştu: “Fatih’in bizlere emanet olan ve Hakk’ın batıla galebesinin simgesi olan Ayasofya, ibadete açılacağı günü beklemektedir. Ayasofya ne taş, ne de binadır. Ayasofya Hakk’ın batılı kuşatmasıdır. Ayasofya, üzerinde yaşadığımız bu diyarın İslam beldesi olduğunun sembolüdür. Fethin nişanı ve Sultan Fatih’in vakfıdır. Ayasofya’nın ibadete kapatılması Fatih’in ve şehitlerimizin kemiklerini sızlatmaktır. Bu konu sadece bizim değil bütün ümmetin derdidir. Herkesi bu konuda duyarlı olmaya çağırıyoruz. En kısa zamanda Ayasofya üzerindeki oyunların bozulup hak ettiği değerine kavuşması ve kıyamete kadar da cami olarak kalması istediğimiz büyük bir dua ve beklentimizdir.”

SÜMELA’DA AYİNE İZİN VERİLMİŞTİ

Hükümetin azınlık gayri Müslimlere tanıdığı haklara değinen Turhan, hükümete şu sözlerle yüklendi: “Sümela Manastırı’nda 88 yıl sonra ilk kez ayin yapılmasına müsaade eden, üç milyon liralık bütçe ile Van Akdamar Kilisesi’ni restore eden hükümetimiz 78 yıldır Kur’an’a hasret bulunan Ayasofya’yı ibadete açmalıdır. Bu ülkenin azınlıklarına gösterilen hoşgörü ve özgürlük ülkemizin kahir ekseriyetini oluşturan Müslümanlardan esirgenemez. Anadolu Gençlik Derneği olarak dün olduğu gibi bugün de ‘zincirler kırılsın Ayasofya açılsın’ demeye devam ediyoruz. Dolayısıyla İstanbul’un fethinin içinde bulunduğumuz 559. yıldönümünde Ayasofya’nın ibadete açılmasını savunuyoruz. Bu mücadelemiz ise sonuç alıncaya kadar devam edecektir.”

Rota Haber

Ayasofya İbadete Açılsın

Başbakan Erdoğan’a Ayasofya’yı ibadete açması çağrısı yapan CHP Ankara Milletvekili Sinan Aygün harekete geçti.

Ayasofya ile ilgili Meclis’e soru önergesi veren CHP’li Aygün; Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a “481 yıl cami olarak Müslümanlığın hizmetinde bulunan Ayasofya’nın, milletimizin taleplerini de göz önüne alarak tekrar cami olarak açılması için yeni bir kararname hazırlamayı düşünüyor musunuz” diye sordu.

Aygün ayrıca “bu konuda bir karar alamayacaksanız gerekçesi nedir” diye ekledi.

Aygün’ün önergesi şöyle:
27 Aralık 537 yılında ibadete açılan ve 916 yıl boyunca kilise, 481 yıl da cami olarak hem Hıristiyanlığın hem de Müslümanlığın hizmetinde bulunan ve 1475 yıllık eski bir doğu kilisesi olan Ayasofya, 1453 yılında İstanbul’un fethiyle camiye dönüştürülmüş ve Osmanlı döneminde Fethiye Camii olarak adlandırılmıştır.

Ayasofya Camii, 24.11.1934 tarih ve Başvekalet Kararlar Müdürlüğü 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye çevrilmiş ve 1935 yılından itibaren de müze olarak tüm insanlığın ziyaretine açılmıştır. Kurtuluş savaşı önderlerimizden Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Celal Bayar’ın imzalarının bulunduğu bu kararnamede; Ayasofya’nın Bizanslılardan kalma bir eser olması nedeniyle hiçbir vakfının olmadığı ve her ne kadar cami olduktan sonra Sultanlar ve halk tarfından bazı gelirler bağlanmışsa da bunlardan aşar olarak bağlanan gelirlerin kaldırılmış olması, gerekçe olarak ileri sürülmüştür.

Çok partili demokrasiye geçildiğinden bu yana, ibadete açılması yönünde halkın yoğun taleplerinin bulunduğu bilinen Ayasofya ile ilgili olarak:

1-Söz konusu kararnamenin resmi gazetede yayımlanmadığı iddia edilmektedir. Şayet yayımlanmamışsa, hukuki süreç tamamlanmamış mıdır?

2-481 yıl cami olarak Müslümanlığın hizmetinde bulunan Ayasofya’nın, milletimizin taleplerini de göz önüne alarak tekrar cami olarak açılması için yeni bir kararname hazırlamayı düşünüyor musunuz?

3-Buna ilişkin bir karar alamayacaksanız gerekçesi nelerdir?

CHP’li Aygün’ün önergesine Kültür ve Turizm Bakanı Günay’ın ne yönde cevap vereceği merak ediliyor.

risale haber

Başbakan Erdoğan’a Ayasofya’yı ibadete açması çağrısı yapan CHP Ankara Milletvekili Sinan Aygün harekete geçti.

Ayasofya ile ilgili Meclis’e soru önergesi veren CHP’li Aygün; Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’a “481 yıl cami olarak Müslümanlığın hizmetinde bulunan Ayasofya’nın, milletimizin taleplerini de göz önüne alarak tekrar cami olarak açılması için yeni bir kararname hazırlamayı düşünüyor musunuz” diye sordu.

Aygün ayrıca “bu konuda bir karar alamayacaksanız gerekçesi nedir” diye ekledi.

Aygün’ün önergesi şöyle:
27 Aralık 537 yılında ibadete açılan ve 916 yıl boyunca kilise, 481 yıl da cami olarak hem Hıristiyanlığın hem de Müslümanlığın hizmetinde bulunan ve 1475 yıllık eski bir doğu kilisesi olan Ayasofya, 1453 yılında İstanbul’un fethiyle camiye dönüştürülmüş ve Osmanlı döneminde Fethiye Camii olarak adlandırılmıştır.

Ayasofya Camii, 24.11.1934 tarih ve Başvekalet Kararlar Müdürlüğü 2/1589 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye çevrilmiş ve 1935 yılından itibaren de müze olarak tüm insanlığın ziyaretine açılmıştır. Kurtuluş savaşı önderlerimizden Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü ve Celal Bayar’ın imzalarının bulunduğu bu kararnamede; Ayasofya’nın Bizanslılardan kalma bir eser olması nedeniyle hiçbir vakfının olmadığı ve her ne kadar cami olduktan sonra Sultanlar ve halk tarfından bazı gelirler bağlanmışsa da bunlardan aşar olarak bağlanan gelirlerin kaldırılmış olması, gerekçe olarak ileri sürülmüştür.

Çok partili demokrasiye geçildiğinden bu yana, ibadete açılması yönünde halkın yoğun taleplerinin bulunduğu bilinen Ayasofya ile ilgili olarak:

1-Söz konusu kararnamenin resmi gazetede yayımlanmadığı iddia edilmektedir. Şayet yayımlanmamışsa, hukuki süreç tamamlanmamış mıdır?

2-481 yıl cami olarak Müslümanlığın hizmetinde bulunan Ayasofya’nın, milletimizin taleplerini de göz önüne alarak tekrar cami olarak açılması için yeni bir kararname hazırlamayı düşünüyor musunuz?

3-Buna ilişkin bir karar alamayacaksanız gerekçesi nelerdir?

CHP’li Aygün’ün önergesine Kültür ve Turizm Bakanı Günay’ın ne yönde cevap vereceği merak ediliyor.

Ayasofya Kime Satıldı?

Şu cami satıldı, bu ahır yapıldı, filancası yıktırıldı, öbürü cephane oldu… Bir süredir siyaset meydanı cami tartışmasına açıldı. Gazetelerden, televizyon kanallarından arayanın haddi hesabı yok.

Soruyorlar: Gerçekten de Tek Parti devrinde camiler kapatıldı mı? “İbadete kapatılan Ayasofya örneği taş gibi önümüzde dururken başka kanıt aramaya ne hacet.” diyorum kendilerine. Bir şaşkınlık vakfesi. Yüzleri karışıyor. Kimilerinin buruşuyor hatta. “Nasıl yani?” diye soruyorlar. Bu yazı, işte o “Nasıl yani?”nin cevabıdır.

Son sözümü başta söyleyeyim: Cami tartışmasının gelip dayanacağı yer, 78 yıldır ibadete kapalı bulunan Ayasofya’nın açılması meselesidir. Er veya geç Türkiye bu gerçekle yüzleşecek ve bu meseleye bir hal çaresi bulacaktır. Belki de Yunanistan’daki bir partinin seçim kampanyasında minareleri yıkılmış “Ayasofya Kilisesi” resimlerini kullanması birilerini uyandırır. Kim bilir?

“Ayasofya’nın sahibi kimdir?” diye soruyorum genç muhabire. Dudağını büküyor. Belli ki hiç aklına gelmemiş bu. Tapudaki sahibini soruyorsanız diyorum “Ebu’l-Feth Fatih Sultan Mehmed Vakfı”. Nerede bu vakıf peki? Neden tapuda üzerinde görünen eserine sahip çıkmıyor? “Muhatabınız Vakıflar Genel Müdürü” diye cevap veriyorum, “Ona sorun.” Cevap alamayacaklarını bile bile böyle diyorum.

Bir vakıf düşünün ki, tapulu malına sahip çıkamasın. Olur mu? Oluyor bizde. Peki Ayasofya’nın sahibi resmen Fatih ise (yoksa XI. Konstantin ve I. Jüstinyen mi?), eserin onun vakfiyesinde belirttiği şartlarda kullanılması gerekmez mi? Üstelik vakfiyedeki şu ateşten satırları okurken vicdanınız kanamayacak mı: “Kim ki bâtıl gerekçelerle bu vakfın şartlarından birini değiştirirse veya vakfın değiştirilmesi ve iptali için gayret gösterirse, vakfın ortadan kalkmasına veya maksat ve gayesinden başka bir gayeye çevrilmesine kast ederse Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerlerine olsun. Ebediyyen cehennemde kalsınlar, onların azapları asla hafifletilmesin ve onlara ebediyyen merhamet olunmasın.” (A. Akgündüz, S. Öztürk, Y. Baş, “Kiliseden Müzeye Ayasofya”, OSAV: 2006, s. 141-2.)

Aslı Arapça olan vakfiyenin nüshaları Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü’nde, Topkapı Sarayı ile Türk ve İslam Eserleri müzelerinde mevcutken ve şartları herhangi bir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde bağlayıcıyken, nasıl olmuş da Ayasofya Camii ibadete kapatılabilmiştir? Vakıflar Kanunu mu değiştirilmiştir yoksa? Hayır, hem 1934’teki hem de yürürlükteki Vakıflar Kanunu bir vakfın, vakfedenin koyduğu amaçlar dışında kullanılamayacağını emrediyor. Sahibi olan Fatih, vakfının amacı dışında kullanılmasına tehditkâr ifadelerle karşı çıktığı halde 1934’te bir Bakanlar Kurulu kararıyla Ayasofya Camii müze yapılmıştır. Altında Atatürk’ün, İnönü’nün vs. imzalarının bulunması hukuk nazarında bir şeyi değiştirmez. Hukuksuzluk hukuksuzluktur. Bu hukuksuzluğu kimin yaptığı hukuku ilgilendirmez. (Adalet Tanrıçası’nın gözleri bağlıdır, unutmayın.)

Kaldı ki, 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesi de bir garabet abidesidir. İlk cümlesi şöyle: “Maarif Vekilliği’nden yazılan tezkerede (…) Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesi bütün Şark âlemini sevindireceği ve insanlığa yeni bir ilim müessesesi kazandıracağı cihetle müzeye çevrilmesi istenmiş…” Acaba 1934’te Şark, yani İslam âleminde Ayasofya’nın müzeye çevrilmesine sevinecek bir Allah’ın kulu var mıdır? Yoksa kararname sahiplerinin kafalarındaki ‘Doğu’, bizim zannettiğimiz gibi İslam dünyası değil de, Sovyetler Birliği miydi? Halkı Ortodoks olan Sovyetler Birliği’nden başka Ayasofya ile ilgilenecek bir Doğulu devlet kim olabilir o tarihte?

Sonra müze yapılarak insanlığa bir bilim kurumu kazandırılacağı ifade ediliyor. Sanki camiyken Ayasofya’da inceleme yapılamıyor muydu? Üstelik medreseler kapatılmadan önce Ayasofya’da her sütunun dibinde bir alimin ders verdiğini, yani tam da kapatılmasıyla bir bilim kurumunun tarihe gömüldüğünü bile söyleyebiliriz. Üstelik kararnamede Ayasofya’nın müzeye çevrileceği ifade edilirken, ibadete kapatılacağından söz edilmemiştir. Denilebilir ki, ‘Canım, müze yapılınca anlaşılmıyor mu ibadete kapatılacağı?’ Ama bir kararname çıkarıyorsanız muradınızı yarım yamalak ifade edemezsiniz. Müze yapılacak. Tamam da ibadete kapatılacağı nerede yazıyor?

Burada avukat Abdullah Mehmet Çalışkan’ın değerlendirmesini paylaşmak istiyorum. “Ayasofya Camii Meselesinin Etrafındaki Gerçek” adlı kitabında şöyle diyor: “Ayasofya kararnamesinde hukukî bir gerekçe bulmaya imkân yoktur. Bakanlar Kurulu kararının hangi kanuna dayandığı da yazılmamıştır. Çünkü Bakanlar Kurulu’nun dayanak yapabileceği bir kanun mevcut değildir. Bakanlar Kurulu’nun hangi yetkiye istinaden bu konuyla ilgilendiği hususunda hukukî bir mütalaa da yazılmamıştır. Çünkü bu konu, ne TC. Anayasası ne de Türkiye’de yürürlükteki kanunlar tarafından Bakanlar Kurulu’na verilen yetkiler dahilinde bulunmamaktadır. Anayasadan bahsedilmemiştir, çünkü Anayasa’ya aykırıdır. Vakıf hukukundan bahsedilmemiştir, çünkü vakıf hukukuna zıttır. Görülüyor ki, Bakanlar Kurulu bu kararı ile anayasa ve kanunları yok saymıştır.”

Kararnameye bir sıra numarası verilmemiş olması gariptir. Daha da garibi, Resmi Gazete’de yayınlanmamıştır. Kararnamelerin bulunduğu resmi dairede aslı bulunmadığı gibi resmi kanun kitaplarında da mevcut değildir. Hukukî açıdan sakat kararnamenin tartışılmasını ehline bırakalım ve kamu vicdanını yansıtan bir sese kulak verelim. Bediüzzaman Said Nursi, ezanı özgürlüğüne kavuşturarak “on derece kuvvet bulan” Demokrat Parti’den Ayasofya’yı da özgürlüğüne kavuşturmasını ister. Ona göre bu bir “yara”dır ve hükümet bu yaraya “merhem” sürmeli, Ayasofya’yı ibadete açmalıdır.

Ayasofya’nın, 1930’larda iyi ilişkiler kurmaya çalıştığımız Yunanistan’a, dolayısıyla Batı dünyasına göz kırpmak için müze yapıldığını kabul edelim. Bence kararnamedeki “bütün Şark alemi sevinecek” ifadesinde bir dil sürçmesi olmuş. “Garp, yani Batı âlemi” diyeceklerdi besbelli. Baksanıza, Yunanistan’daki Yeni Demokrasi Partisi, Ayasofya’yı yalnız minaresiz göstermekle kalmamış, kubbesine bir de haç dikmiş! Unutmayalım ki, Mütareke döneminde yapılan Sultanahmet mitinglerinden biri de Ayasofya’ya haç takılacağı söylentisi üzerine gerçekleşmişti.

Mustafa Armağan

Zaman