Etiket arşivi: Eyüp Ekmekçi

Hakikat Güneşi Risale-i Nur

Eyüp EkmekçiBir adamı acizleştirip pasifleştirmek isterseniz ve zelil yapmak isterseniz,nokta-i istinad ve nokta-i istimdadını elinden alın. Ezeli-ebedi zaman ölçüsü içerisinde aciz-i mutlak insanın nokta-i istinad ve nokta-i istimdadı,Allah’a ve ahirete imandır.

İşte Cumhuriyetin başında ladini zihniyet,milletin efkar ve maneviyatında bu dehşetli yıkımı,materyalizm  afyon yutmuşluğu içinde bu necip yüksek seciyeli millete yapmış,ağır darbe vurmuştur.Eski Türkiye tarihindeki vesayet esaretleri,maskaralıklar,darbe ve zilletler;bu,maneviyata,Hak Dine vurulan darbe ve ihanetlerin ürünüdür.

Avrupa gavurunun yıkımının sebebi olan teslis hurafesini mağlup ederek fir’avunlaşan materyalizm cereyanı,bir kıyas-ı maalfarıkla yani yanlış bir kıyasla Din-i Hak ile hayat bulan memleketimize de taarruz etti. Emperyalist şeytanların oyunlarıyla gafletimizden istifadeyle muvakkaten tasallut ediyor gibi göründü. Fakat bir takdir-i Hüda ile nüveleri İslam’ın kudsi dahileri tarafından keşfedilmiş fünun-u cedidenin maddeten terakkideki ilk merhaleleri,kaderin bir cilvesiyle,”hamle kafirin”kaidesiyle ecnebi elinde tahakkuk etti. Fakat bu keyfiyet,beşeriyet hayatında yepyeni bir merhaleydi.

İnsanlık makro ve mikro alemlerin keşfine çıktı. Asıl zengin olan,sır-rı azimi Kur’anda bulunan manevi vechesine henüz ulaşmasa da,insanıyet tarihinde yeni bir merhale idi teknik terakki. Eşyanın mahiyetindeki temel esaslar olan Allah’ın birliği ve Esma-yı Hüsnayı idrak edemeyen ecnebi diyarında,nev’i bir fir’avunlaşma ile beraber  materyalizm taunu zuhur ve inkişaf etti.

Fakat her derdin layık devası ilm-i ezelisinde,hazinesinde ve Kelam-ı Ezelisinde VELA RATBİN VELA YABİSİN İLLA Fİ KİTABİMMUBİN (yaş ve kuru herşey Kur’anda mevcuttur.)  hakikatıyla beşer tarihinin,bu bilimsel kılıfa sokulan mataryalizm dalaletinin de elbette Kelam-ı Ezeli’de mukabili ve devası vardı. İşte Asr-ı Saadette Nur-u Nübüvvetle açılan, akıl,kalb ve ruhları tenvir eden,hayatlandıran Kelam-ı Ezeli’nin,bu ilim ve fen asrında,lim ve hikmet (tefekkür) nuruyla açılımının zamanı, mevsimi gelmiş oluyordu.

İçerdeki ve dışardaki hak ve hakikattan behresi olmayan gafiller üç günlük dünyada,meydan kendi sakim münkir mesleklerine kaldığını zannederken,Veraset-i Nübüvvetin son ve ekmel ferdi Hazret-i Bediüzzaman eliyle Kur’an güneşinden, inkar-ı uluhiyetle zifiri karanlığa gömülmeğe çalışılan bu bedbaht asrın ufkunda bir Veraset-i Nübüvvet güneşi doğmuştu.

Ve Kur’anın ilim ve hikmet(tefekkür) nuruyla açılımı olan bu hidayet güneşi, Kur’anın bir sır-rı ezeliyle nurunun tamamlanması olan bir hakikat güneşidir Risalet-ün-Nur. İşte bu hakikat güneşi,asrın kesif ve kerih zulümatını manevi tamirci atom bombası olarak dağıtıyordu. Sağdan olsun soldan olsun derununda samimi olarak hakikat güneşini aramak olanlar,o hidayet nuruyla iki hayatlarının saadeti ebediyesini Kelam-ı Ezeli nurundan in’ikas eden bu tefekkür okyanuslarında bulmuş oluyorlar.

Tabi bu mes’ele öyle kolay ele geçmiş değildir. Maddiyunluk taununun gözleri,gönülleri kör eden zulümatı,gaflet ve cehaletimizden istifadeyle ecnebi rüzgarı halinde  devletimizi de ele geçirmiş olduğundan;hayatı işkence içinde geçen o Varis-i Nebi,valide şefkatiyle kucaklamış olduğu memleketi,milleti içinde 28 sene sürgün,yirmi kere zehirleme, basiretsiz kafaların,mukaddes maksadının tam aksiyle isnad ve ithamlarının çillelerinin bedeli olarak eline verilmiş ve umum Alem-i İslam  ve insaniyetin iki cihanda ebedi necat ve saadetlerine de medar olmaktadır.

EVET ÜMİTVAR OLUNUZ ŞU İSTİKBAL İNKILABI İÇERİSİNDE EN YÜKSEK GÜR SADA İSLAMIN SADASI OLACAKTIR.

Şimdi o zatın tek emeli var: Bu hakikat nurlarının basiret-i imaniye sahibi ulul-emirlerimizin dirayetiyle, çok perişan ve ıztırarla muhtaç nesillerin ellerine HAKİKAT DERSİ olarak verilmesidir.
VESSELAMÜ ALA MENİTTEBEAL HÜDA.
Eyüp EKMEKÇİ
Kaynak: Risaleajans
www.NurNet.Org

“Lahikaları Okutmayandan Korkarım”

Dıştan güdümlü din ve vatan hainleri fetöcüler şimdi de vefat etmiş olan mutlak vekil ağabeylerin adını kullanmaya çalışıyorlar.

Merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabey (R.A), dışarının maşası olan Feto İzmir’e yeni geldiğinde, lahikaları okutmadığını duyunca:“Lahikaları okutmayandan korkarım. Sonu doğru çıkmaz.” demişti. 

Sonra sadeleştirme adıyla tahrif ihaneti için Zübeyir Ağabey’den -sözüm ona- cevaz almak için geldiğinde, Merhum Zübeyir Ağabey’in çok şiddetli mukabele ettiğini, kitabında “İyi bir zılgıt yedik” tabiriyle yazmış. 
 
Mel’unun o gelişinde ifade ettiği bir itirafı aynen yazıyorum: “Onbinlere vaaz ediyoruz; mendillerini ıslatıyorlar. Camiden çıkınca aynı tas aynı hamam. Değişen birşey olmuyor. Ben şimdi onbinleri ağlatmaktansa; şöyle 7-8 kişiyle Risale-i Nur dersi yapmayı tercih ediyorum.” demişti.

İşte enaniyet-i fir’avuniyesinin sevkiyle ve dıştan aldığı bir ihaleyle sadeleştirme adı altında, te’sirine böylesine şahid olduğu asrın Kur’an dersi ve manevi mu’cizesi olan böyle bedi’ bir tefsire üç defa ihanet teşebbüsünde bulunmuştur. 
 

Birincisinde Merhum Zübeyir Ağabey’den (R.H) -kendi tabiriyle-zılgıt yemiş.
İkincide bütün Nur Cemaati’nin şiddetle reddiyesine muhatab olmuştu.
Üçüncüsünde Merhum Mustafa Sungur Ağabey, Üstadımızın altı mutlak vekilinin imzaları ile bir mektupla ikaz edilmek istenmiş.

Red ile tuğyan edince -videoda var- Merhum, Üstadımızın Mutlak vekili Mustafa Sungur Ağabey; elli sene sabır ile tahriften vazgeçirmeye çalışmasından sonra yine tuğyan edince.. yani Allah’ı bırakıp emperyalist kafirlere dayanmayı tercih edince; videoda var: “Bu niye böyle oldu!. olmaması lazımdı….Ha! Bunun içinde Üstadımıza karşı bir çekememezlik vardı. Üstadımızın makamında gözü vardı. Lanet olsun!. Elleri, bacakları kırılsın!..” buyurdular.

İşte o zamandan beri AZİZÜN-ZÜNTİKAM, İslam kahramanı Sayın Erdoğan’ın, istihdam-ı Rabbani ile, dirayetle istihdamı ile emperyalist İslam düşmanları örgütünün öznesi olan bu mel’unun ellerini, bacaklarını kırmak üzere ve İslam’ın bekası ve Asr-ı Saadet’ten sonra bir de ilim ve fen asrında, Kur’anın ilmi ve manevi mu’cizesi Risale-i Nur’la güneş gibi parlamasının hamlelerini idrak ediyoruz.
 

Merhum Tahir Mutlu Ağabey üzerine uydurdukları yalan ise; üç isimden bir isim olarak o menfurun Hizmet Vakfı heyetine girme teklifi, Merhum Rüştü Tafral’dan gelmiştir. Hizmet Vakfı’nın ilk başkanı Tahiri Mutlu Ağabey idi. Şimdi Hüsnü Bayram Ağabey’dir. Onun başkan olma mes’elesi de menfur bir yalandır. Bizzat Merhum Tahiri Ağabey’in hizmetinde bulunan kardeşimiz Hizmet Vakfı’nda bulunmaktadır. 
 
Şürür-uş-şeyatıynın uşaklarının da malumatı olsun.
Eyüp Ekmekçi – risaleajans.com

EVET ne demek HAYIR ne demek

Tam ifade edebilmek zor ama aklıma geldiği kadar yazayım.
 
EVET DEMEK, ilk defa MİLLİ ve DEMOKRATİK bir anayasa fırsatı milletin eline geçtiğinin farkında olmaktır.. FARKINDALIK!..
Bu mevzuda iktisatçı Profesörlerimizden Sabahaddin Zaim Hocamızın bir hatırası hatırıma geldi.

Sağ-sol kavgalarının heyecanlı bir devresinde uçakta yanına bir solcu prof. oturmuş. S.Zaim Hocanın da iktisatçı olduğunu öğrenince, bizdendir diye açılmış: “Beyefendi bütün talebeyi sokağa döksek,netice alamayız,çünkü işçiyi sokağa dökemiyoruz.” demiş. İzaha gerek var mı! Bizim eğitimin hali…

Gençlere birşeyler mi vermiş.. Çok şeyler mi almış. Şimdi öyle değil ama.. Alınacak çok mesafe var. Asrın seviyesinde bir eğitime acilen ve ıztırarla ihtiyacımız var. 

 
“HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİD İLİMDİR.” diyen imam-ı Ali (R.A):
“ÇOCUĞUNUZU ZAMANA GÖRE YETİŞTİRİN.” buyuruyor.
Elbette Kur’an’dan asrın dersi ve ilim ve fen seviyesi de buna dahildir. İslam’da Resulullah (a.s.m)’ın lisanında ilme çok teşvik var. Her iki cihet de bakar.
 
Ve Hazreti Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi (r.a); “Aklın nuru fen ilimleri, kalbin ziyası din ilimleri,ikisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder.” buyuruyor.
 
Allah yar ve yardımcımız olsun. Koministken Rusya bilime son derece hamle vermiş fakat iflas etti. Bizdeki Bolşevik özenti devri de nesle birşey kazandırmadı. Anarşiyi en acı şekilde yaşattı.
 
Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri :“MÜSLÜMAN NESLİNDEN GELEN BİR ADAM DİNİNİ BIRAKSA,DÖNÜP HRISTIYAN VEYA MUSEVİ OLAMAZ,ANARŞİST OLUR.” buyuruyor demek ki eğitim insan için, hususan Müslüman için hayat – memat meselesidir.
 
Yani yeni bir milli ve yerli hamleye ihtiyacımız şedit. Öyle ise önümüze gelen bu dış güdümlü olmayan yerli ve milli Anayasaya EVET diyeceğiz.
Eyüp Ekmekçi – Risale Ajans

Dünya, Bediüzzaman’ı anlayabildi mi?

HAZRET-İ BEDİÜZZAMAN

(Zirve-i müntehada son varis-i Muhammed (A.S.M))

Eksi ve artı kutuplar halinde “münteha”ların şahsında birleştiği zattır Hz. Bediüzzaman.

Tarihi en ağır şartlarda en ulvi mertebede Kur’anı imtisal, süneni ittiba’ mertebelerini yaşıyarak, o en ağır fetret yıllarında, ümmetin o fetretten necatına medar imamet.. bilahare ilim ve fen asrını, materyalizm dalaletinden kurtarıp Kur’ani ilim ve hikmetle tefekkür-ü imani olan en yüksek irşad çığırını açmıştır. Bizzat kendi beyanları ile ve İmam-ı Rabbani (RA) Hazretlerinin de işaretiyle: “Ehil olanlara velayet-i kübra feyizlerini ifaza etmektedir. “Yani: Asr-ı Saadetten in’ikas ile Kur’ani irşadda en ulvi bir inkişaf ve inkilab, asrın şiddet-i ihtiyacına binaen ihsan edilmiştir.

Âzami takva ve nastan istiğnanın müntehasındadır.

Gençliğinin en heyecanlı devresinde İstanbul’da bulunmuş: “On sene İstanbul’da gezdim; bir tek kadına bakmadım.” sözünün ifade ettiği bir takva-yı azamın sahibidir. Şiddetli merakla bu noktada kendisini imtihan eden ehl-i ilim arkadaşlarının şehadetiyle sabittir.

İstiğnası da harika:

Bedîüzzamân bu arada çok cazip ve dünyâda O’ndan başka belki de kimsenin red edemeyeceği bir teklif alır. Bu teklifi kendisine hiçbir vârisi olmayan Saîd Halîm Paşa yapmıştır. İstanbul’da olan ve etrafı ile İstanbul’un en şâşalı güzellikleri ile meşhur olan yalısını teklif etmiştir. Bu yalı, Saîd Halîm Paşa Yalısı’dır. Paşa Bediîüzzamân’ı sevmiş ve O’na “Gel bu yalıyı sana vereyim burada ilmî çalışmalarını yap.” demiştir..

“Bu arada Bediüzzaman’ın fikirlerini çok beğenen ve yaptığı hizmetleri yakından takip eden Sadrazam Saîd Halîm Paşa, Yeniköy’deki yalısını çok büyük arazisi ile beraber ona vermek istemişti. Bediüzzaman bu köşkte hem ilmi çalışmalarına devam edebilir, hem de çok sıkıntılı ve yorucu geçen hayatının bundan sonraki kısmını rahatça geçirebilirdi.”

Bedîüzzaman ilk teklifi aldığında hemen red etmemiş, düşünmesi gerektiğini söylemiştir. Aradan zaman geçmiş ve Paşa Bedîüzzamân’a adam göndermiş. “Karârını versin, benim işim var.” diyerek Bedîüzzamân’ın kararını vermesini beklediğini söylemiş. Fakat Bediüzzaman, hizmetindeki ihlasa zarar gelmemesi için II.Abdülhamid’in teklifini reddettiği gibi, Saîd Halîm Paşa’nın teklifini de reddetti.

Çamlıca’daki dinlenme günlerinde Kosturma (Kostroma)’da filizlenen ve dünyanın fani yüzünü gösteren tefekkür yeniden başlamıştı. İstanbul’daki siyaset de onu bunaltmıştı. Yeni bir ruhi uyanışın sancılarını yaşayan Bediüzzaman, sık sık Beykoz’daki Yuşa Tepesi’ne çıkarak tefekküre dalıyor ve dünyayla olan bağlarını tamamen koparmaya çalışıyordu.”

Bedîüzzamân bir gece dahâ müsâade istemiş ve o gece istihâre yapmış. Devâmını kendisinden dinleyelim:

“Bundan yirmi beş sene kadar evvel İstanbul Boğazındaki Yûşa Tepesinde, dünyânın terkine karar verdiğim bir zamanda, bir kısım mühim dostlarım beni dünyâya, eski vaziyetime döndürmek için yanıma geldiler. Dedim: “Yarına kadar beni bırakınız; istihâre edeyim. Sabahleyin kalbime bu iki levha hutûr etti. Şiire benzer, fakat şiir değiller. O mübârek hâtıranın hâtırı için ilişmedim. Geldiği gibi muhâfaza edildi.

Beni dünyâya çağırma, / Ona geldim fenâ gördüm.
Demâ gaflet hicâb oldu, / Ve nûr-i Hak nihân gördüm.
Bütün eşyâ-yı mevcûdât / Birer fâni muzır gördüm.
Vücud desen, onu giydim, / Âh, ademdi, çok belâ gördüm.
Hayat desen onu tattım / Azap-ender azap gördüm.
Ömür ayn-ı heva oldu, / Kemal ayn-ı heba gördüm.
Akıl ayn-i ikàb oldu, / Bekàyı bir belâ gördüm.
Amel ayn-i riya oldu, / Emel ayn-ı elem gördüm.
Visâl nefs-i zevâl oldu, / Devâyı ayn-ı dâ gördüm.
Bu envar zulümât oldu, / Bu ahbâbı yetim gördüm.
Bu savtlar na‘y-i mevt oldu, / Bu ahyâyı mevât gördüm.
Ulûm evhâma kalb oldu, / Hikemde bin sakam gördüm.
Lezzet ayn-i elem oldu, / Vücutta bin adem gördüm.
Habîb desen onu buldum, / Âh, firâkta çok elem gördüm. ”

İşte Bedîüzzamân bu mısralarla muhataplarına karşılık vermiştir.

Bu istiğna hadiselerinin hepsini sıralamamız mümkün değil; bir iki örnekle iktifa edeceğiz. Zaten Tereke hakimi de vefatında bütün maddi varlığını beş yüz küsur lira olarak tesbit etmiştir.

Dava adamının sıdkının en mühim bir miyarı da, onu harekete getiren ve ömrünce mücahedesinde azminin saiki olan vak’a ve nesne, Bediüzaman’da harikulade bir hamiyet, şecaat ve gayret-i imaniyedir:

Zalim emperyalizmanın sözcüsü olarak Lord Gürzon’un: “Bu Kur’an Türklerin elinde kaldıkça
biz onlara hakiki hakim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız.. ya bu Kur’anı sukut ettirmeliyiz, veya Türkleri ondan soğutmalıyız.”

İşte bu gazete haberi, Hz Bediüzzamanın fıtratında mevcud hamiyet ve şecaat-ı imaniyeyi, tarifin fevkinde galeyana getirmiş: “Ben Kur’anın sönmez ve söndürülmez bir güneş olduğunu dünyaya isbat edeceğim.” demiş ve bütün ömründe bu saikle çalışmış ve çalıştırmış ve milletimizin ve ümmet-i İslamın bugünkü teyakkuzunda en mühim bir amil olmuş ve olacaktır.

İngilizlerin İstanbul’u işgali esnasında onların münafıkane, kandırıcı siyasetinden,hayatını yüzde yüz tehlikeye atarak hocaları ve milleti kurtarıcı mücahedatı, şiddetli şecaatkar makaleleri Ankara’nın dikkatini çekmiş; hatta bu arada Sultan adına Kuva-yı Milliye’nin aleyhinde çıkarılan yalan fetva taktiğine karşı: “Sultanımız şimdi esirdir; hükmü mualleldir. Kuva-yı Milliye meşrudur. Cihad farz-ı ayndır.” buyurarak musib fetvayı vermiş; Kuva-yı Milliye’yi desteklenmiştir.

Ankara, Mustafa Kemal 19 defa şifre ile Ankara’ya davet etmiştir. Buna mukabil; “Burada ateş hattında mücahede etmek daha çok hoşuma gidiyor.” diyerek icabet etmemişti.
Ondokuzuncu defasında istişare sünnettir, diye bir talebesiyle istişare etmiştir. O zat: “Efendim yeni bir devlet teşekkül etmek üzeredir. Sizin gibi zatların bulunması gayet maslahattır.” demesiyle Ankara’nın davetine icabet etmiş; on maddelik bir beyanname neşretmiştir.

Fakat o esnada 19. asır materyalizminin tesiri ve dünyaperestlik fikrinin meclis üzerinde de hakim olmaya başladığını görerek; -M.Kemal’ın, mebus maaşı 30 lira, reis-i cumhurun resmiyetteki maaşı 70 lira iken- Hazret-i Bediüzzaman’a 300 lira maaş, Şark umumi vaizliği, ömür boyu mebusluk, boğazda istediği yerde, kâşânelerde oturmak gibi teklifleri de bırakarak.. hatta trene binip gideceği zaman M.Kemal’in trene kadar gelerek: “Hocam bizi bırakıp gitme; beraber çalışalım.” diye ısrarlarına rağmen: “Ben ahiretime çalışacağım.” diyerek Van’a avdet etmiştir. Aslında o esnada son varis-i Peygamberî, İkicihan Serverinin: “Ben o Süfyan’ın zamanında gelseydim; en asude bir yere çekilir, Kur’andan iman bürhanlarını istihrac eder, Süfyan’a (materyalizme ve zihniyetine) onunla mukabele ederdim.” hadis-i şerifinden mesajını almıştır.

“Milletin kalb hastalığı zaaf-ı diyanettir. Onu takviye ile sıhhat bulabilir.” buyurarak tarihi vazifesine; “cihad-ı manevi”sine azimet etmiştir.

Bu arada Şark’ta Ankara’nın dine karşı tavrından rahatsız olarak bazı hareketler vukua gelmekteydi.

Mesela Osmanlı Paşalarından Kör Hüseyin Paşa; Üstadımız tasavvurundaki, din ilimleriyle fen ilimlerini mezcederek ders verecek bir üniversitenin mukaddematı olarak talebeleriyle yaptığı ders esnasında Kör Hüseyin Paşa, bir istişare için ziyaretine gelerek Hazret-i Üstad Bediüzzaman’dan Ankara’yla harb etmek için fetva istemiştir. Geldiğinde büyük bir torba altın getirmiş.

Hazret-i Üstad: “Nedir bu!” diyor.

Kör Hüseyin Paşa: “Zekatımdır hocam.”

Bediüzzaman: “Senin çevrende fakir köy yok mu! Sen şeriat bilmez misin! Oradan buraya zekat gelir mi! Al paranı!” buyuruyor.

Kör Hüseyin Paşa: “Şu yanındakileri çıkar da seninle mahrem bir mes’ele görüşeceğim.” der.

Bediüzzaman: “Bunlar benim vücudumun azaları gibidir; burada yabancı yok. Söyle ne söyleyeceksen.”

Kör Hüseyin Paşa: “Ben Mustafa Kemal’la harb edeceğim”

Bediüzzaman: “Mustafa Kemal’ın askeri kim!”

Kör Hüseyin Paşa: “Ne bileyim ben işte askerdir.”

Bediüzzaman: “Ahmed’i Mehmed’le, Hasan’ı Hüseyin’le çarpıştıramazsın. İzin yok.”

Kör Hüseyin Paşa: “Seyda, benim yüzümü kara ettin. Ben şimdi ellibin atlıya ne yüzle bakacağım!”

Bediüzzaman: “Git dünyada halk nazarında yüzün kara olsun. Mahşerde Hak huzurunda yüzün kara olmasın.” buyurur. O imanlı zat vazgeçip dönüp gitmiştir.

Bilahare Şeyh Said’in yardım istemesine mukabil: “Türk milleti asırlardır İslam’ın bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiştir. Teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Milleti irşad ve tenvir lazımdır.” buyurmuşlardır.

Cumhuriyet’in başında zalim emperyalizmanın baskısı ve materyalizm taunun tesiriyle dine karşı tarihte emsali olmayan devlet terörü estirildiği devrede; gerek materyalist felsefeye gerek bütün şiddetiyle kendilerine tatbik edilen istibdad-ı mutlaka karşı ilmî ve manevi mücahedatına en imkansız şartlar altında devam etmiş, “İslamiyet selm ve müsalemettir; dahilde niza ve husumet istemez.” kaziyesini mutlak derecede imtisal ederek asla menfi harekete tevessül etmemiş, izin vermemiş, şiddetle menetmiştir.

Şark’tan sebepsiz zulmen batıya, tam (kuş uçmaz kervan geçmez) tabirine mâsadak, dağlar arasında bir köyde gurbet hayatına mahkum edildiği halde, hatta sonradan yirmi kere zehirleme, yirmi sekiz sene sürgün gibi tarihte emsali olmayan zulümlere,kader-i İlahi cihetine bakarak bu en ağır şartlar altında ilmî ve manevi mücahesine sarılmış, şefkatin en münteha noktasında Alem-i İslam’ın ve beşeriyetin ebedi hayat ve saadetleri hesabına her müşkilata göğüs germiştir. Bu şartlar adeta rahmet-i İlahiye’nin, rêfet-i Rabbaniye’nin tecelliyatına medar olarak ezeli-ebedi muc’ize olan Kur’anın manevi muc’izesi ve azam mertebede ayinedarı olarak ilim ve fen asrının Kur’andan dersi olan Risale-i Nur’lar zulmen nefyedildiği o dağ köyü gurbetinde beşeriyetin ufkuna, Asr-ı Saadetin bir in’ikası olan bir tecelli olarak güneş gibi doğmasına medar olmuştur. Risale-i Nur’lar; ilim ve fen asrının dersi olarak, Kur’anın ilim ve hikmet nuruyla açılımı olarak sünühatın en azami mertebesinde olarak, zalim emperyalizmanın materyalizm afyonuyla zehirlemeye çalıştığı beşeriyetin imdadına, şiddet-i ihtiyaca binaen ilmi ve manevi dersleriyle Kur’ani bir hidayet nuru olarak ihsan edilmiştir.

Evet.. Hadis-i Şerifte: “Ahirzamanda silah kılıç yerine, hak ve hakikatın bürhanları, düşmanları mağlup edip dağıtacak.” buyrulmuştur.

Şimdi bütün dünyada seksen lisan üzerinde intişar etmekte, İslam ve insaniyetin imdadına yetişmektedir.

Risale-i Nur ile gelen Kur’ani irşadda Asr-ı Saadetten sonraki en büyük inkılabı şu cümle ifade ediyor: “Kainat mescidi kebirinde Kur’an kainatı okuyor.” Bu muazzam keşif ve hakikatı bu ilim ve fen asrı zemininde Risale-i Nur keşfetmiş Kur’an kainatı isim ve sıfat-ı mutlaka-i ilahiye üzerinden nasıl okuduğunu bize ders vererek irşadda en büyük Kur’ani inkılabı keşfetmiştir. Sahabenin velayeti olan velayet-i kübrayı, ehil olanlara ifaza eder buyruluyor.

Vesselam.

Mühim bir not: Asrın manevi cihad erlerine Hazret-i Bediüzzaman’ın vasiyet hükmünde ve şahıslarında taklidi mümkün olmayan bir mertebede imtisal ettikleri iki beyanları:

BEN BU EHL-İ DALALETİ BİR CİHETTE İKTİSADIMLA MAĞLUBETTİM!

Peki “Bu dehşetli zamanda.. şeytani plan, proje, entrikalar zamanında manevi cihad erlerinden, bu yüzden mağlubiyete uğrıyanlar var mıdır!” desek:

“İKTİSAD EDEMİYEN DECCALIN DAMINA (tuzağına) DÜŞER”

VESSELAMÜ ALA MENİTTEBEAL HÜDA.

Bazı naseza ve cihad-ı maneviye-i diniye cihetinde zamanın nezaketini nazara alamıyarak, bu dehşetli entrikalı zamanda İslam ve insan aleminin iki cihan saadeti için, Rahmet semasının vediası olan varis-i Peygamberi’ye, asrın mahza Kur’ani iman ve hakikat-ı İslamiye dersi muallimine atfedilmeğe çalışılan naseza ilişmelere binaen, Kur’anın bu asra dersinden ibretli ve dikkate davet eden bir paragraf:

Bu hizmet-i kudsiyenin kerameti üç nevidir:

Birinci nev’i: O hizmeti ihzar etmek ve hâdim lerini o hizmete sevketmek cihetidir.

İkinci kısım: Manileri bertaraf etmek ve muzırların şerrini def’edip, onları tokatlamaktır.

Bu iki kısmın hâdiseleri çoktur, hem çok uzundur.

{(*): Meselâ: Halk Partisi, Nur talebelerine verdikleri azab ve sıkıntı ve ihanetlerden, kendileri dünyada daha ziyade cezasını çektiler, aynını gördüler.}

Üçüncü kısım şudur ki: Hizmette hâlisen çalışanlara fütur geldiği vakit, şefkatli bir tokat yerler, intibaha gelerek yine o hizmete girerler. Bu kısmın hâdisatı, yüzden fazladır. Yalnız yirmi hâdiseden onüç ondördü şefkatli tokat yemişler, altı yedisi zecr tokatı görmüşler.

EYÜP EKMEKÇİ – Nurdan Haber

Kürd Türk Arab Mukaddes Kal’a-yı İslamiyenin Nöbettarlarıdır.

Emperyalist zalimlerin oyunları, planları malum.

Kurnazlıkla, şeytanetle, plan-projelerle ehl-i İslama, mazlumlara sömürü zulmü içinde mazlum milletlerin aralarına nifak sokarak ayakları altındaki dünya nimetlerini sömürmeğe çalışma yolunda kan kusturuyorlar.

TC’ nin başında İngiliz emperyalizmasının zorlamasıyla doğudaki din kardeşlerimiz Kürdlere manasız, iz’ansız bir asimile siyaseti kısmen güdülmüş.

Aslında da ondokuzuncu asır Avrupa’sında teslisi ( batıl üçlü İlah) mağlup ederek fir’avunlaşan materyalizmle emperyalizma siyaseti dinlere, İslama harb açmıştı.

Sonra her asra, ilim ve fikir seviyesine göre ders veren Kur’anın, ilim ve fen asrının dersi olan Risale-i Nur o kör felsefeyi mağlup ve iptal etti. Oku gör.

Rusya’da komünist ihtilali yaparak devlet güçüne ulaştı. Yahudi kafasının hayali, ideoloji ve rejim denemelerini yaptı; sonra iflas etti.

Rusya kurtuldu.

Sonra Amerika’yı kapitalist ideoloji kıskacına aldı.

Bizde, bir asırdır emperyalizmanın elinde aldatıcı bir alet olan o karanlık ideolojiye CHP, dinde cahilliğinden ötürü kapıldı ve zehirlendi. Sonra emperyalizma dış güdümü ile solculuk diye kendilerinin de bir esasa oturtamadıkları bir kördöğüşü içinde bocalayıp kaldı. Bir de buna ideoloji diye sarılmış saplanmıştır.

Halbuki Rusyadaki komünizmin iflasından sonra, kapitalist Batı ve Amerika da bocalamalar içinde.
Bizdeki CHP de şaşkınlık içinde.

Bediüzzaman hazretlerinin dediği gibi; haydi Batı domuz eti yediği için domuzun inadı seciyelerine girmiş. Beşerin din-i fıtrisi ve mahz-ı hakikat olan İslama karşı temerrüd ediyor. CHP materyalizm denilen Yahudi hayalciliğinin ve emperyalizmasının metaı olan materyalizmaya mı şartlamış, yoksa Lozan’da emperyalizmaya söz mü vermiş de, bir türlü milletinin mahz-ı hak ve hakikatın kaynağı olan dinine yanaşamıyor.

Haberleri olsun!. Batı emperyalizmasının CHP eliyle yarım asır mücadele ettiği ve netice alamayınca münafık hocayla aslını ortadan kaldırmağa çalıştığı ilim ve fen asrının dersi ve Kur’anın ilim ve hikmet nuruyla açılımı olan Risale-i Nur, materyalizmi bir sillede bitirmişdir. Lozanı da şimdi milli cephemiz olan akların akı, ak iktidar sorgulamaktadır.

Gelelim PKK ve kuyruklarına.

Kürd kardeşlerimiz içinde Yahudi kafasının veya emperyalizmasının aleti ve mahsulü olan sosyalist zihniyette bir parti ne için çıktı!

Bunun emperyalizma projeleri ciheti uzun çeker.

Bu mevzuya girerken Osmanlıdaki ismiyle Bediüzzaman Said-i Kürdinin ( Lütfen Şeyh Said ile karıştırmayın. Bediüzzaman Şeyh Said’i o teşebbüsü yapmaması için ikaz etmiştir. Bediüzzamanın Tarihçe-i Hayatında var.)

Batı emperyalizması, İslam milletlerini asabiyet-i cahiliye damarı olan ırkî hissiyatı tahrik ederek karşı karşıya getirip boğuşturarak, kader-i İlahinin müslümanların ayakları altına koyduğu dünya zenginliklerini ele geçirmeye çalışmış ve çalışmaktadır. (Musul ve ortadoğu petrolleri gibi)
Halbuki İslamiyet İNNEMEL MÜ’MİNÜNE İHVETÜN ferman ediyor. Kur’andan ilim ve fen asrının dersi olan ve hakiki imanı ders veren Nur Risalelerinin derslerinde Türk, Kürd, Arab vs. nasıl kaynaştığını ve nesebi kardeşden daha samimi bir uhuvvet ve muhabbetle kardeş olduklarını görün.

Sosyalist HDP’nin kaynağı; anarşi döneminde sağ sol kavgalarında, sağcı pozisyonda olan ve milliyetçiliği tam tarif edemeyerek Türk ırkçılığı rengiyle ortaya çıkan gurubun karşısına, emperyalizma kurnazlarının ihtilaf metaı olarak ortaya attıkları ırkçılık siyasetine kapılarak solda yer almış dahili siyasetteki muvazeneyi ve esası kaybetmiş bir guruptan ibarettir.

Halbuki biz müslümanlar her derdin devasını önce Kur’anda ve akıl ve şûranın gösterdiği meşru yollarda ararız.

Hazret-i Bediüzzaman: “Arab, Türk, Kürd, vs. kal’a-yı İslamiyenin nöbettarlarıdırlar” der. Ve yüzyıllardır devam eden emperyalizma sömürü ve zulümlerinin, kardeşi kardeşle çarpıştırma planlarının yegane çaresi ittiba-ı Kur’an ve ittihad-ı İslamdır.

Hatta İslamın gösterdiği hedef; değil İslam Aleminde, bütün beşeriyet çapında ADALET ilkesinin esas ve hakim kılınmasıdır.

İşte “Dünya beşten büyüktür” diyen zat, şarki Anadoludan dünyaya bir güneş gibi doğan Bediüzzamandan aldığı dersle ve imanla bu haykırışı yapıyor. Yahudi emperyalizmasının hayalci ideolojilerinin sadece kölesi durumda kalan, aldanmış olan doğulu gençler varsa, uyanmaya davet ederiz. Onlar ideoloji değil kurnaz emperyalizmanın yemleridir.

HDP ve PPK nın içine giren yabancı unsurları iyi farketmeğe davet ediyoruz.

Arab, Türk, Kürd, vs. İslam milletlerinin dünya ve ahiret felahı, kurtuluşu; Kur’anın ilim ve fen asrının dersi olup ilim ve hikmet nuruyla açılımı olan Risale-i Nur ve onun dersiyle yetişen nesl-i cedidin kuracağı İTTİHAD-I İSLAM’ dır.

Hülasa: Biz müslümanlar, ya materyalist felsefe karşısında teslis gibi iflas etmeyen, bil’akis onu öldüren tevhid dini içinde iki dünyada hayat ve saadet bulup bir ve beraber yaşayacağız; veya gaddar emperyalizma siyasetleri ile parça parça olup hepbirlikte ölürüz.

HAFAZANALLAH

Vesselamü ala menittebeal Hüda.

Not: Hazret-i Bediüzzaman emperyalizma şeytanlarına karşı bizi şöyle ikaz ediyor: “Düşmanlarınız cin gibi; siz ahmaksınız! İkiyüz derece aklınız ziyade çalışması lazım”.

Eyüp Ekmekçi – Nurdan Haber