Etiket arşivi: Eyüphan Kaya

Suçlu Olan Toplumdur!

Malum Kur’an-ı Kerim’de ibret alınsın diye bazı kıssalar anlatılır. Bu kıssaları herkes niyetine ve kabiliyetine göre yorumlasa da aslında örtbas edilmeyecek kadar ayan beyan hikmetlerle dolu olup, birer hikayeden ibaret olmadığı bir hakikattir. Bu kısalardan biri de Hz. Musa alaneybiyyina ve aleyhisselamın kısasıdır. Bu kısadan bir çok hisse çıkarmak mümkün olduğu halde ben bir bölümü üzerinde duracağım.

Malum Hz. Musa(a.s) Tur dağına çıkıp gelinceye kadar, kavmi tevhit inancından cayarak Samiri’nin oyununa gelip buzağıyı kutsamıştı. Bu durumda sitem edilecek ya da suçlanabilecek üç taraf vardı; Biri toplumun kendisi, diğeri toplumun kendisine emanet edildiği Hz. Musa’nın kardeşi Hz. Harun ve bir de bu hadisenin asıl  fitne kaynağı Samiri. Ancak Hz.Musa(a.s) önce toplumu suçladı, sonra kardeşini azarladı daha sonra da Samiri’yi lanetledi.

Ne yaparsak yapalım hayatın her aşamada Samiriler karşımıza çıkacağı gibi ikna kabiliyeti yetersiz idarecilerimiz ve ilim erbabı rehberlerimiz de olacaktır.Ancak insan topluluğu olarak bu iki zayıf tarafı gerekçe görerek ihmale düşme, gaflete yakalanma gibi bir lüksümüz yoktur.Çünkü aklımız olduğu gibi dini ve dünyevi meselelerde yetecek kadar ilim sahibi olmak da üzerimizde bir haktır.Yöneticilere ya da dini rehberlerimize sıra gelince sahih rivayetlere göre kişinin sorumlu olduğu kimseler hesap verip kurtulurlarsa kurtulma ihtimali olur aksi takdirde baş aşağı, yüzüstü cehenneme atılır, çağın Samirilerine gelince hesapsız kitapsız cehenneme atılır.Yani kıyamet günü müminlerle hesap kitap görülür ehli iman olmayanların yüzlerine bakılmadan, muhatap alınmadan direk cehenneme atılırlar Kur’anın ifadesiyle.

Peki biz ne yapıyoruz hep Samirileri suçluyoruz ondan sonrada liderlerimizi, yöneticilerimizi ya da rehberlerimizi eleştiriyoruz. En son bazen hakka yaklaşıp kendimize de bir nebze iğne batırıyoruz.Ondan sonra da bir türlü huzuru yakalamıyoruz. Efendim dışarıdan birileri bizi yönlendiriyormuş, yok efendim sistemimiz bozuk, yok efendim çevre vs. kimse demiyor ki yahu bana ne oluyor ki ondan bundan etkileniyorum.

Örneğin eğitim öğretim kalitemiz iyi bir meyve vermiyor ama bu güdük neticede benim rolüm nedir? Sorusuna cevap aramamız gerekirken hep birilerini suçluyoruz. Öğretmenleri, idarecileri, sistemi, çevreyi suçlayan suçlayana, halbuki her veli dese ki acaba burada benim suçum ne? Belki de birçok sorun en azında yarısı kendiliğinden düzeleceğine inanıyorum.

Veliden ne mi istiyoruz,

1-Öğrencisini öğrenciye yakışır bir tarzda bir kıyafetle, defter kitabıyla okula göndersin,

2-Öğretmen ya da idarenin talebi üzerine muhakkak okula gelsin, geldiğinde de okul personeliyle kavga gürültü çıkarmaya değil işbirliğine gelsin.

3-İcap ettiğinde okuluna bağışta bulunsun, kendisine bir görev verilirse şahsen yerine getirmede tereddüt etmesin.

(2000 yılında çocuğum Anadolu öğretmen lisesini kazanmıştı, ben o günün parasıyla 30 milyon katkıda bulundun, hem de seve seve. Çünkü okul bana hizmet ediyordu.)

Bakanlığın yeni yaklaşımına göre “Okul, veliye hayırlı bir evlat yetiştirmek için yardımcı bir kuruluştur” öyleyse veli okula sahip çıkmakla yükümlüdür. Bunu yapmadığı halde üstüne üstük veli okula sıkıntı oluşturursa okuldan verim alması çok zor.

Bu vb konularda her fert kendini yoklamalı dünyevi ve uhrevi meselelerde kendini sorgulamalı.Unutmayalım yüce Allah her insanı tek tek sorguluyor.Yok eğer birileri dese ki Allah’ı bu işe karıştırma maazallah zaten hayat hepten allak bulak olacak.

Gelin hakka kulak verelim.Toplumun içinde sorumluluk üstlenelim onu bunu eleştirerek kendimizi kandırmaktansa hayata bir katkı verelim ki bu topluma huzur gelsin, bir nebze mutluluk gelsin ne dersiniz.

Selam ve dua ile

Eyüphan Kaya

www.NurNet.Org

Önce İnsan

Ey insanlar birbirimizin haklarina sahip cikma zamani hala gelmedi mi? Daha ne zamana kadar sunun bunun kiskirtmasiyla birbirimize yan bakacak,  husumet besleyecek, gereksiz meselelere vakit ayiracagiz’ yazik gunah degil mi?

Bir haftadir Norvecteyim, ustelik 9 Eylul (bu gun) Norvecte genel secim var. Ne birbiriyle tartisan iki insan gordum ne de secim telasini andiran bir manzara..

Bu senenin secim konusu basta anaokullarin durumlarinin iyilestirmesi ve egitim ogretimmis. Bir egitimci olarak Norvec siyasetcilerini tebrik ederken, kendi ulkeme de hayiflandim tabi…

Insanligin anasini aglatan su milliyetcilik belasini adamlar Hitler donemiyle defterinden silmis olup ” once insan” dusturuyla hareket ediyorlar.Insani oyle bir yetistiriyorlar ki kimseye muhtac olmadan, korku ve endise tasimadan yasayabilmesini sagliyorlar.

Bu acidan takdire sayan, ancak son ilahi kitap olan Kur`andan habersiz olmalari, 124 bin peygamberin ortak davasi olan ebedi hayattan bihaber yasamalari da hayatlarinda bir bosluk olusturdugu asikardir.

Biz islam toplumu olarak inaniyoruz, hos guzel de afedilmeyecek kadar kaba kabahatlarimiz var, bunlari duzeltmezsek yarin  “Hak Divaninda” halimiz nice olur acaba?

  • Bir kacini hatirlatayim;
  • Birbirimize zulum ediyoruz,
  • Birbirimizi aldatiyoruz,
  • Ustunluk tarsliyoruz,
  • Meslek erbabi insan yetistiremiyoruz,
  • Memleketimizde var olan milletleri kabullenmiyoruz,
  • Kordugus kavga veriyor ve bu kavgayi da kutsuyoruz,
  • Devleti dokunulmaz duzeyde kutsuyoruz….

Bu kadarlik kusurlarla bile hak Teàlanin `huzuruna gitmeye hangi muminin cesareti var? Kendini nasil savunacak? Peki ne yapalim derseniz?

1-Muhakkak su baris surecini selametle tamamlayalim (taraflar siyaseten bu sureci kullanip vezifelerini ihmal ediyorler, kusurlarini ortbas ediyorlar.)

2-Memleketimizin uretim ve ekonomisine katki yapacak nitelige sahip insan yetistirelim,

3-Gencligimizi “Once Insan” dusturuyla yetistirelim; bendensin, benden degilsin yaklasimi islam toplumuna yakismaz,

4-Ulkemizin envanterini/ekopnomik rezervlerini  cikararak degerlendirelim,

5-Cocuklarimiza ve fakirlerimize butceden daha fazla pay ayiralim, yaslilarimizi sahiplenelim,

6-Askeri harcamalara ayrilan butcemizi kisitlama yoluna gidelim(Suriyenin de %90 butcesi orduya gidiyordu sonuz fiyasko cikti degil mi?)

7-Aile kavramini on planda tutalim, ki insani iliskilerimiz kayip olmasin`, baska turlu mutlulugu yakalayamazsiniz, Esler ancak ileriki yaslarda birbirlerinden feyiz alirlar,  bir toplumda hala, teyze, amca, dayi, varsa toplum mutlu olur,

Baksaniza batida ekonomik refah onde ama mutluluk az yaslilar genellikle ancak  kopekleriyle unsiyet buiuyorlar, Butun dunya onlarin olsa ne yazar?

Sevgili okurlarim eger “engelsiz akil” ile hadiseye egilirseniz eminim benden daha guzel fikirler ortya koyacaksiniz.Ancak yakin tarihimizin vehameti uzerimize kabus gibi cokmus ve bir umutsuzluk peyda etmis. Bizim, “ya Allah” deyip silkinmemiz gerekiyor.Benim halisane duygularim bunlar, sizinle paylasmaktan keyif aldim, tarihe not dustum, varligimi hissetirdim.

“ONCE INSAN” diyor selam ve sevgilerimi sunuyorumbakacak,  husumet besleyecek, gereksiz meselelere vakit ayiracagiz’ yazik gunah degil mi?

Bir haftadir Norvecteyim, ustelik 9 Eylul (bu gun) Norvecte genel secim var. Ne birbiriyle tartisan iki insan gordum ne de secim telasini andiran bir manzara..

Bu senenin secim konusu basta anaokullarin durumlarinin iyilestirmesi ve egitim ogretimmis. Bir egitimci olarak Norvec siyasetcilerini tebrik ederken, kendi ulkeme de hayiflandim tabi…

Insanligin anasini aglatan su milliyetcilik belasini adamlar Hitler donemiyle defterinden silmis olup ” once insan” dusturuyla hareket ediyorlar.Insani oyle bir yetistiriyorlar ki kimseye muhtac olmadan, korku ve endise tasimadan yasayabilmesini sagliyorlar.

Bu acidan takdire sayan, ancak son ilahi kitap olan Kur`andan habersiz olmalari, 124 bin peygamberin ortak davasi olan ebedi hayattan bihaber yasamalari da hayatlarinda bir bosluk olusturdugtu asikardir.

Biz islam toplumu olarak inaniyoruz, hos guzel de afedilmeyecek kadar kaba kabahatlarimiz var, bunlari duzeltmezsek yarin  “Hak Divaninda” halimiz nice olur acaba?

  • Bir kacini hatirlatayim;
  • Birbirimize zulum ediyoruz,
  • Birbirimizi aldatiyoruz,
  • Ustunluk tarsliyoruz,
  • Meslek erbabi insan yetistiremiyoruz,
  • Memleketimizde var olan milletleri kabullenmiyoruz,
  • Kordugus kavga veriyor ve bu kavgayi da kutsuyoruz,
  • Devleti dokunulmaz duzeyde kutsuyoruz….

Bu kadarlik kusurlarla bile hak Teàlanin `huzuruna gitmeye hangi muminin cesareti var? Kendini nasil savunacak? Peki ne yapalim derseniz?

1-Muhakkak su baris surecini selametle tamamlayalim (taraflar siyaseten bu sureci kullanip vezifelerini ihmal ediyorler, kusurlarini ortbas ediyorlar.)

2-Memleketimizin uretim ve ekonomisine katki yapacak nitelige sahip insan yetistirelim,

3-Gencligimizi “Once Insan” dusturuyla yetistirelim; bendensin, benden degilsin yaklasimi islam toplumuna yakismaz,

4-Ulkemizin envanterini/ekopnomik rezervlerini  cikararak degerlendirelim,

5-Cocuklarimiza ve fakirlerimize butceden daha fazla pay ayiralim, yaslilarimizi sahiplenelim,

6-Askeri harcamalara ayrilan butcemizi kisitlama yoluna gidelim(Suriyenin de %90 butcesi orduya gidiyordu sonuz fiyasko cikti degil mi?)

7-Aile kavramini on planda tutalim, ki insani iliskilerimiz kayip olmasin`, baska turlu mutlulugu yakalayamazsiniz, Esler ancak ileriki yaslarda birbirlerinden feyiz alirlar,  bir toplumda hala, teyze, amca, dayi, varsa toplum mutlu olur,

Baksaniza batida ekonomik refah onde ama mutluluk az yaslilar genellikle ancak  kopekleriyle unsiyet buiuyorlar, Butun dunya onlarin olsa ne yazar?

Sevgili okurlarim eger “engelsiz akil” ile hadiseye egilirseniz eminim benden daha guzel fikirler ortya koyacaksiniz.Ancak yakin tarihimizin vehameti uzerimize kabus gibi cokmus ve bir umutsuzluk peyda etmis. Bizim, “ya Allah” deyip silkinmemiz gerekiyor.Benim halisane duygularim bunlar, sizinle paylasmaktan keyif aldim, tarihe not dustum, varligimi hissetirdim.

“ONCE INSAN” diyor selam ve sevgilerimi sunuyorum

Öyle Bir Genç Ki..

Gençlik; yarınların umudu, geleceğin sermayesi, yaşlıların hayat kalitesi ve mutluluğunun niteliğine bağlı olduğu insan kategorisidir. Eğer nitelikli bir gençlik yetiştirirseniz, geleceğiniz parlak olur. Bu münasebetle hayal ettiğim gençliği tanıtmak istedim.

Öyle bir genç ki;

Kendini sever, çevresini sever, kâinatı sever. Bu sevginin kaynağını itikadından alır. Bu sevgi ile yüce Yaratan’ın rızasına kavuşmaya çalışır. Dolayısıyla her geçen gün daha da olgunlaşır, ruhu yücelir, yüce Yaratan’ın katında değeri artar, Cennetül firdevse varis olur.

Öyle bir genç ki;

Çevresiyle barışık, nitelikli, eğitimli, sağlıklı ve edepli. Etrafına güven veriyor, o tatlı tebessümüyle. Vakarlı duruşu, seviyeli yorumları, yerinde ve anlamlı konuşmaları, kalemi kılıçtan üstün tutan ancak, gerektiğinde zalime, zorbaya dur diyebilen bir genç.

Diyarbakır’ın bir sözü var;

“Baktın ki bela geliyor de dur!

Baktın ki eve giriyor o zaman vur”

Öyle bir genç ki;

Doğru konuşan, doğru yaşayan, doğruyu müdafaa eden “Kurtuluş Doğruluktadır” şiarını benimseyen, kendisi adil davrandığı gibi, adaleti savunan, yanlışa göz yummayan, zulme karşı hassas olup, Bil fiil müdahale eden, Sözle müdafaa eden, en azından kalben buğz edebilen bir delikanlı. Hakkı dile getirmekten çekinmeyen bir beyefendi.

Öyle bir genç ki;

Dünya ve ahret dengesini elinden geldiği kadar sağlamaya çalışıyor, dünyaya çalışırken; sadaka verecek duruma geleyim, Kard-ı hesen verebileyim, alan el yerine veren el olayım diye çalışıp çabalıyor. Dünyalık kazanan, ancak sevgisini kazanmayan, ihtiyaca binaen Allah rızası için çalışan, güçlü ve başkasına muhtaç olmayan, kazandıkça yüce Rabbi’ne şükür etmesini bilen, inanarak zekâtını hakkıyla veren, Helal kespten yorgun argın düşüp günahlarının mağfiretiyle yatmasını beceren bir genç.

Zühd Psikolojisiyle

“Eli karda,  gönlü yarda” olan mana adamı.

Öyle bir genç ki;

Aile kavramını önemseyen, anne babasının rızasını arayan, akrabalık münasebetlerinde birleştirici bir aktör olan, komşularına sıkıntı yerine katkıda bulunup güven veren, toplumda emin, güvenilir bir insan olarak varlığı insana ünsiyet, yokluğu ise sıkıntı veren kendisini özleten bir genç.

Öyle bir genç ki;

Yüce Allah’ı zikreden, zikrettikçe kalbi mutmain olan, dolayısıyla hayattan lezzet alan, bu dünyanın boşuna yaratılmadığını, canlı cansız bütün varlıkların yüce Allah’a ait olduğuna can-ı gönülden inanan, tasarruf hakkının geçici bir süre için insana verildiğini bilen, bu dünyayı vasıta ederek Allah’ın rızasına kavuşmayı hedefleyen, uyanık bir genç.

Öyle bir genç ki;

Kibirli değil ama vakarlı, gururlu değil ama onurlu, ne cimri ne savurgan, ikisi arasında denge kurabilen, yeryüzünde yürüyüşü bile model, izzetli gidişatını kıskanılan, meleklerin bile ayaklarının altına kanatlarını serdiği bir genç.

Böyle bir genç; yüce Allah’ın rızasını kazanmak için ilimle, irfanla, edeple yaşayan bir gencin niteliğini taşıyan bir gençtir.

İnanıyorum ki yeryüzünde milyonlarca bu özelliğe sahip gençler vardır. Ama dağılımı homojen değil. Keşke bu oran genelde ülkemizde, özelde şehrimizde daha fazla olsaydı. Önemli olan bizim de bu insanlık ordusuna katılmaya niyetli olmamız, bu medeniyet safına katılmak için çaba sarf etmemizdir.

Bunun için okullarımıza sahip çıkalım, çocuklarımıza neler öğretiliyor takip edip, bir terslik varsa hakkımızı arayabilelim.

Çocuklarımıza öğretilen okul müfredatı, bu nitelikte bir genci yetiştirmeye elverişli midir diye, üç kere düşünelim..

Acaba kaç tane veli bunu düşünüyor, önemsiyor, araştırıyor. Asıl sorun budur.

Çocuklarımızla ilgilenelim ki, yarının kaliteli gençleri olarak karşımıza çıksınlar.

Selam ve Dua ile.

Eyüphan Kaya

www.NurNet.Org

“La ilahe illallah” demek kolay mı?

Malum hak ve batıl mücadelesi insanlık tarihiyle birlikte başlamıştır. Ancak hak hukuk mücadelesine başta vahiyle müdahale edilmiş, sonra peygamberler insan olarak bu konuda örnek mücadeleler vermişler. Allah peygamberlerine şahitlik ederken,  peygamberler de vahye rol, model olmuşlardır.

Peki hal böyleyken bu günün Müslümanlarına ne demeli? Bu nemelazım, duyarsız toplum nasıl oluştu? Böyle bir toplum İslami bir toplum vasfını taşıyor mu? İşte bu sorulara “evet” cevabını vermek çok zor, hem de çok çok zor..

İslami usule göre ortada bir haksızlık,  bir münkir varsa;  Müminim diyen kimse ya eliyle,  ya diliyle ortadan kaldırmalı, kişinin gücü yetmiyorsa kalben buğz etmeli, bu kadar bile rahatsız olmuyorsa hardal tanesi kadar bile kalbinde iman yoktur. Peki Hadisi şerifin dolaylı bir manası olan bu düstura göre, etliye sütlüye dokunmayan, bana dokunmayan bir yılan bin yaşasın, başkasının sorunundan bana ne? Demek, bir mümine yakışır mı? Bu sorunun cevabını iki kesim insan iyi düşünmeli; Ben ehli imanım diyen kimseler ile İslam’ın yüzünden bu hallere düştük diyen kimseler…

Ayrıca Ayetin ifadesiyle müminler arasında bir niza’ bir anlaşmazlık varsa kardeşçe barıştırmak diğer müminlerin görevidir, eğer biri barışa yaklaşmıyorsa mağdurun yanında yer almak Allah’ın emridir. Karşı taraftan selamını kesmek, ticari ilişkilerini dondurmak, mağdura bir saldırı esnasında ona katkı vermek… vs. Müminim diyen kimsenin boyun borcudur.

Resul-i Ekrem zamanında, “Ben, Ebu cehlin gaspına; gazabına uğradım” diyen gayri Müslim bir kimsenin Hz. Peygamber aidiyetinin, kimliğini sormadan ona katkı vermiştir.

Ne acıdır ki Türkler, Araplar ve Farslar’ın çoğu Kürt hakları ve Kürtlere vermeleri gereken katkı konusunda İmani ve İslami bir sınavdan geçiriyorlar. Ancak bir kısım Kürtlerin bir hatası da İslami ve Müslümanları hedefine alarak düzeltilmeleri gereken kaba bir kabahat işliyorlar. Allah ile problem yaşıyorsanız yeryüzünde huzur bulmanız çok çok zor. Ben acizane bir kardeşiniz olarak bu konuda her iki tarafı da hakkaniyete davet ediyor ve bu iki kesimi kendine gelmelerini bekliyorum.

Öncelikle ve özellikle Lailahe illellah demek öyle kolay olmadığına inanmamız lazım,  yoksa peşinen bunu kabul etmezsek, bu sıkıntı zor giderilir. Eğer bu kelimeyi getirmek o kadar kolay olsaydı, Resul-i Ekrem aleyhisselatu vesselam “ Kim ki son sözü lailaheillellah olsa cennete gider” buyurmazdı.

Lailahe illellah;

Zulme karşı duruştur,

Komşularıyla barıştır,

Akrabalarıyla işbirliğidir,

Namus, şeref ve onurdur,

Elindeki ekmeği yanındakiyle paylaşmaktır,

Mert ve delikanlı olmaktır,

Yüce Allah’ın “Hüvel Hak” dediğinin arkasına durmaktır,

Zikir; ibadet ve tefekkürdür,

İbadeti namaz, oruçla sınırlı tutmaktansa Rızayı ilahi için yaşayarak adatını ibadete dönüştürmektir.

Dünya menfaati ve şeytanın oyunları yüzünde insanı değerden düşürmemektir,

Kanaattir, israftan uzak durmaktır.

Kısacası insanca yaşayıp, adam gibi ölmektir.

Kimin buna itirazı varsa bana gözükmesin, çünkü kelimeyi tevhide ihanet ediyor, bunu bilerek söylüyorum.

Sevgili dostlar bu geçici dünyada galiba en büyük günah, kaba kusur insana sıkıntı vermektir. Gelin insanların huzur ve mutluluğu için çaba harcayalım.

Hz.Muhammed(a.s)’ın, “İnsanların hayırlısı, insanlara menfaati dokunandır” hadisinden bizim de bir nasibimiz olsun ne dersiniz?

İnsanca yaşamak dileğiyle…

Eyüphan Kaya

www.NurNet.org

Abdullah Haksever Abi vefat etti

Bir bir gidiyor aramızdan ihlas sahibi Risale-i Nur talebeleri. Her ne kadar bu kıymetli ağabeylerimiz üstadın ikinci kuşak talebeleri olsalar da ihlas ve samimiyetleri bizim için örnek teşkil ediyordu.

Ben 1999 yılında Abdullah Haksever Abiyle tanıştım.Yeni Asya gazetesinin Diyarbakır temsilciliğine bakıyordu.Ayda, iki ayda bir abonelik ücretini ödemeye gittiğimde her seferinde ondan yeni yeni ders ve marifet alırdım. Askeri Abiyle birlikti bana hep risalelerden bahsediyorlardı. Ben gazeteye Mustafa Ergün Hocamızın aracılığıyla abone olmuştum ama pek okumaz, gazete başlıklarını gözden geçirip bir kenara atardım. Zamanla Gazeteyi okudukça, iman hakikatlerinin yanı sıra, düzeyli haber ve yorumlarıyla gerçekten almaya değer, okumaya değer bir gazete olduğunu anladım.Derken Ahmet Bozkurt Hocamızın teklifi üzerine risale derslerine katılmaya başladım.

Artık memur dersinde de Abdullah Haksever Abiyle beraberdik. Genel derslerde de ilk dikkatimi çeken Abdullah Abi ile Askeri Abi olurdu. Onları görünce içim açılırdı, Risaleyi Nurun birer canlı örnekleriydi sanki.

Az konuşan, konuştuğunda risaleyle iç içe bir kompozisyon sergileyen, ihlas sahibi bir büyüğümüzdü Abdullah Haksever Abi. Zaman zaman gazetemizde yayınlanmasını istediğim yazılarım olurdu, o nazik edasıyla benden alır, o günün imkanlarıyla fakslar ve ayrıca telefonla teyit eder, yayınlanıp yayınlanmadığını takip ederdi. Bir seferinde gazeteyi değerlendiren bir yazı göndermiştik, Kazım Güleç Bey baş yazısına almıştı, anı olarak hala ben de duruyor.

Bu saygıdeğer ağabeylerimizin kıymetini pek bilemiyoruz galiba ham sayıları da bir hayli azaldı.İmkanlarımız artıyor, nicel olarak Risale cemaatleri büyüyor, büyüyoruz ama ihlasımız azalıyor. Halbuki, bu mesleğin mayası ihlastır. İhlası elden bırakmamamız lazım, dolayısıyla bu kıymetli ağabeylerimizin hem hayattayken hem de öldükten sonra kıymetini bilmemiz lazım, Hafızamızın bir köşesine yer etmeliler diye düşünüyorum.Çünkü bizler bu zatları gördük.Üstadın zamanındaki babayiğitleri hayal etmek de hoş, ama gerçek Risale timsali olarak gördüğümüz bu ağabeylerimizi de hiç unutmayalım.

Onlardaki samimiyeti, ihlası, muhabbeti biz de yaşamaya çalışalım.

Allah, Ahiret hayatına göçen Risaleyi Nur talebelerini mahcup etmesin, hayatta kalanlara da sıhhat ve afiyet versin. Risale cemaatinden bir dal daha koptu, Yüce Rabbim onu Üstatla, Üstatların üstadı Resulüllah aleyhisselatu vesselamla haşir neşir etsin Havdı Kevser üzerinde, İlahi dostlar sofrasında buluştursun.

Amin, velhemdu lillahi Rebbilalemin Allah rızası için Ruhuna el fatiha..

Eyüphan Kaya