Etiket arşivi: ispanya

İnsanlık Tarihinin En Büyük İnkılabı

Eğitim aşk, şevk, sabır ve gönül işidir; büyük hüner ve maharet ister. İyi eğitimci, gönüllere girmeyi bilir. Gönlüne giremediğimiz çocuğun kafasını aydınlatamayız. Gönüllere hükmedemeyen, beyinlere hükmedemez. Eğitim, gönül kazanma ve gönüllere taht kurma mesleğidir. Bütün devirlerin en çok sevilen, en etkili ve en başarılı eğitimcisi, İki Cihan Güneşi Hz. Muhammed’dir (a.s.m.).

Suffe Okulu” adı verilen bir okul açtı. Okumaya, öğrenmeye ve ilme çok önem verdi. O sadece çocukların değil, büyüklerin de öğretmeni idi. Sadece küçüklere değil, büyüklere de İslam’ın güzelliklerini, hakkı ve hakikati anlattı. İslam hakikatini bütün insanlığa ders verdi

Suffa Okulu yatılı idi. Dersler camide yapılıyordu. Okuldaki öğrenci sayısı 70 ile 400 arasında değişti. Peygamberimiz (s.a.v.) kendisine getirilen hediye, zekat ve sadakaları onlara aktardı. Başlangıçta buradaki sahabîlere kendisi öğretmenlik yaptı. Daha sonra yetiştirdiği öğrencilerden öğretmenler atadı. Ubade İbn Samit, öğrencilere Kur’an ve yazı yazmayı öğretti. Abdullah İbn Said İbni’l-As, güzel yazı dersi verdi. Muallim Mirdas, çocuklara öğretmenlik yaptı. Cübeyr İbn Hayatissekafi, kitap okumayı öğretti.(1)

Aziz Nebi (s.a.v.) hem gönüllere hem beyinlere hükmetti. Kalplerin sevgilisi, akılların öğretmeni, nefislerin terbiyecisi oldu.(2) Okuma yazma bilmeyen ve okulu, gazetesi, kitabı, televizyonu olmayan, öğrenme kültürü bulunmayan bir topluma öğretmenlik yaptı. Çok zor şartlarda çalıştı. Literatüründe “eğitim” olmayan bir toplumu eğitti.

Kaba, ilkel, vahşî ve en kötü âdetlere sahip bir milleti 23 sene gibi kısa bir sürede dünyanın en kibar, en nazik, en medenî, en adaletli milletine dönüştürdü; onları dünyanın başına sultan yaptı. İçlerinden âlimler, hükümdarlar, sanatkarlar, kahramanlar çıkardı.

Öylesine etkili hakikatleri anlattı ki onu öldürmeye gelenler onda dirildi. Onu öldürmek için kılıç kuşanan ve yola koyulan Hz. Ömer (r.a.), onun getirdiği Kur’an hakikatlerini ders aldıktan sonra birdenbire değişti. Kanlı kinli Ömer gitti, yerine kalbi Allah aşkı, Peygamber aşkı, hakikat aşkıyla dolu, merhamet abidesi bir Ömer geldi. Bu değişim sayesinde Ömer (r.a.), dünyanın en adaletli halifesi ve hükümdarı oldu.

Muhteşem şair Mehmet Akif Ersoy, onun adalet anlayışını ve sorumluluk duygusunu anlatırken şöyle der:

Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa bir koyunu;

Gelir de adl-i İlahî Ömer’den sorar onu!”

İslam’dan önce peygamber öldürmeye azmedecek kadar katı kalpli olan Hz. Ömer, Müslüman olduktan sonra memleketinde kurdun kaptığı koyundan kendisini sorumlu tutacak kadar yumuşak kalpli, merhametli ve adaletli hâle geldi.

Onun (a.s.m.) getirdiği ölmez hakikatler, en katı kalpli insanları en merhametli insanlar hâline getirdi. O, mükemmel bir eğiticiydi. Ashabını en iyi şekilde terbiye etti ve yetiştirdi. Sırf Hz. Ömer’de meydana gelen değişiklik sebebiyle ona “dünyanın en başarılı ve en güzel eğitimcisi” dense yeridir.

Zira sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir kavimden, büyük bir hâkim, büyük bir himmetle ancak daimî kaldırabilir. Hâlbuki bak, bu zat, büyük ve çok âdeti, hem inatçı, mutaassıp büyük kavimlerden, görünüşte küçük bir kuvvetle, küçük bir himmetle, az bir zamanda kaldırıp yerlerine öyle yüksek seciyeleri, kan ve damarlarına karışmış derecede sabit olarak yerleştiriyor ve tespit ediyor. Bunun gibi daha pek çok harika icraatı yapıyor.”(3)

Hâlbuki Peygamberimiz (s.a.v.), puta tapma, intikam, faiz, zina, içki gibi pek çok âdeti, görünüşte küçük bir kuvvetle, kısa bir sürede kaldırmış ve yerlerine en güzel âdetleri, hem de o vahşî insanların damarlarına yerleştirircesine, yüreklerine kazımıştır.

Bu inkılâbın tarihte benzeri yoktur.

Arapların tarihi incelenirse İslam gelmeden önce dünya çapında hiçbir başarıya imza atmadıkları görülür. Kabileler hâlinde yaşarlardı, kabileler arasında kavga ve savaşlar hiç eksik olmazdı. Birbirlerine düşman kabileleri ve yağmacılığı ile meşhur bir millet idiler; kadın ve kızları insan yerine koymaz, hatta kız çocuklarını diri diri toprağa gömerlerdi. İslamiyet’le şereflendikten sonra birden değiştiler ve şu hasletlere sahip oldular:

1. Birbirleriyle kardeş oldular.

2. Güzel ahlak sahibi oldular. Kumar, içki, adam öldürme, faiz, zina, fesat çıkarma, haksız yere kan dökme gibi yüzlerce kötülüğü terk ettiler.

3. Kur’an’ın getirdiği yardımlaşmayı, bağışlamayı, zekat ve sadaka vermeyi, hak sahibine hakkını vermeyi, zayıfları ve mazlumları korumayı benimsediler.

4. Allah rızasını hedef edindiler. Hayırda ve takvada yarıştılar.

5. İlim, sanat, marifet ve medeniyette ileri gittiler.

Bunların neticesi olarak kısa sürede yeryüzünün en efendi, en adaletli, en dayanışmacı toplumu oldular. Bütün dünyaya hükmeden muhteşem devletler kurdular. Hem de uzun asırlar yaşayan ve dünyaya medeniyet öğreten devletler kurdular. İspanya’da kurulan Endülüs Emevî Devleti 800 sene yaşadı ve bütün dünyaya ilim, hikmet, sanat, medeniyet ve insanlığı öğretti.

Asr-ı Saadet, muhteşem bir inkılap gördü. Aziz Nebi’nin (s.a.v.) getirdiği hakikatler o çağı öylesine değiştirdi ki cehalet devri kapandı, bütün vahşîlikler sona erdi, haksızlıklar bitti. Bunların yerini “saadet devri” aldı.

İnsanları değiştirdi. Katı kalpler yumuşadı, kinin yerini sevgi aldı, düşmanlıklar kardeşliğe dönüştü.

Millî şair Mehmet Akif Ersoy bu değişimi “Bir Gece” adlı şiirinde çok güzel anlatır:

BİR GECE

On dört asır evvel yine böyle bir geceydi

Kumdan, ayın on dördü bir öksüz çıkıverdi.

Lakin o ne hüsrandı ki hissetmedi gözler;

Kaç bin senedir, hâlbuki bekleşmedelerdi.

Nerden görecekler? Göremezlerdi tabiî,

Bir kerre zuhur ettiği çöl, en sapa yerdi.

Bir kerre de mamure-i dünya, o zamanlar

Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi.

Fevzâ bütün afakını sarmıştı zeminin,

Salgındı bugün Şark’ı yıkan tefrika, derdi.

Derken büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,

Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi.

Bin nefhada insanlığı kurtardı o masum,

Bir hamlede kayserleri, kisraları serdi.

Aczin ki ezilmekti bütün hakkı, dirildi;

Zulmün ki zeval aklına gelmezdi, geberdi.

Âlemlere rahmetti, evet, şer’î mübini,

Şehbalini adl isteyenin yurduna serdi.

Dünya neye sahipse onun vergisidir hep;

Medyun ona cemiyeti, medyun ona ferdi.

Medyundur o masuma bütün bir beşeriyet…

Ya Rab, bizi mahşerde bu ikrar ile haşret!(4)

Bütün zamanlar içinde sadece o devre “asr-ı saadet [saadet çağı]” dendi.

Bugün dünyanın en gelişmiş ve ilerlemiş ülkesi kabul edilen Amerika’da suç işleme oranı, akıl almaz derecede yüksek. Televizyon ve gazete haberlerine göre Amerika hapishanelerinde iki milyon suçlu bulunuyor. Nüfus bakımından dünyanın en kalabalık ülkeleri olan Çin ve Hindistan’da bile hapishanelerde bu kadar suçlu bulunmuyor.

İlim ve teknolojide ileri gitmek, insanlık, ahlak ve medeniyette ileri gitmek anlamına gelmiyor. İnsanları güzel ahlak sahibi yapmak, ancak iman ve ibadet ile mümkündür. Nefislerini terbiye edemeyenler, medeniyet ve güzel ahlak sahibi olamazlar.

Aziz Akif ne güzel söyler:

Ne irfandır veren ahlaka yükseklik, ne vicdandır;

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havf-ı Yezdan’ın,

Ne irfanın kalır tesiri kat’iyen, ne vicdanın.

Allah sevgisi, ahiret inancı, cennet ümidi olmayan insanların nefislerini terbiye etmesi zordur. Amerika’da suç oranlarının yüksek olması, Avrupa’da intihar oranlarının yüksek olması, Batı’nın ahlak, huzur ve erdem fakiri olduğunu göstermeye yeter.

Bilim ve teknolojik üstünlüğe dayalı Batı medeniyeti, Batı toplumlarını zengin etti, fakat mutlu etmedi. Asya, Güney Amerika ve Afrika kıt’aları, Batılıların sömürgesi durumuna düştü, fakirleşti. Batı medeniyeti, insanların ihtiyaçlarını çoğalttı ve daha da fakirleştirdi.

İnsanlık, Aziz Peygamberimizin (s.a.v.) getirdiği İslam medeniyetine bugün her zamankinden daha çok muhtaç. Bugün yeniden onun eğitim ve terbiye anlayışına ihtiyacımız var.

Evlerimizin gülü olan çocuklarımızın büyüyünce dikene dönüşmemesi için Güllerin Efendisi’nin (s.a.v.) eğitim metotlarını bilmeli ve uygulamalıyız. O kolaylaştırdı, zorlaştırmadı; sevdirdi, nefret ettirmedi.

Allah beni zorlaştırıcı ve şaşırtıcı değil, öğretmen ve kolaylaştırıcı olarak gönderdi.” buyurur Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.).(5)

Biz de sevmeli ve sevdirmeliyiz.

Kolaylaştırmalıyız, zorlaştırmamalıyız.

Çocuklarımıza ve insanımıza, insanî ve İslamî değerleri sevdirmeliyiz. Onlara düşmanlığı değil, sevmeyi öğretmeliyiz. Almayı değil, vermeyi öğütlemeliyiz. Temeli sevgi ve kardeşlik olan bir dünya kurmalıyız. Evlerimizi, Allah Resulü’nün (s.a.v.) evi gibi cennet yuvalarına çevirmek için çaba harcamalıyız.

İstersek yapabiliriz. Bunun için öğrenmeli ve öğrendiklerimizi hayata geçirmeliyiz.

Parola şu olmalı: “Sevdir, sakın nefret ettirme!

Kolaylaştır, sakın zorlaştırma!

Ali Erkan Kavaklı / Öğretmen Hattı

Kaynaklar:

1. Peygamberimizin Tebliğ Metotları, 2/240.

2. Sözler, s. 216.

3. Sözler, s. 216.

4. Safahat, s. 500.

5. Müslim, Talak 29/1428.

İspanya Hizmet Mektubu

29 Nisan’da, 30 Nisan 2 Mayıs arasında Malaga şehrinde organize edilen ve İspanya ile ilgilenen bir vakıf kardeşimizin tanıştığı Abdülbahir isimli bir öğretmen vasıtasıyla davet edildiğimiz İslam Gençlik Konferansına iştirak etmek üzere Ankara’dan Şemseddin abiyle beraber yola çıktık. Konferans daha önce ayrı ayrı hizmet eden dört ayrı İslami kuruluşun ortak çalışması olarak ilk defa organize edilmişti.

Bizim amacımız hem İspanya’daki hizmet ortamını görmek, hem oradaki ehli imanla tanışıp hizmet zemini aramak, hem de bu konferansa katılan değişik ülkelerden gelen alimlere, akademisyenlere, bürokratlara Risale-i Nur’ları tanıtmak idi. Elhamdülillah maksadımıza ulaştık.

29 Nisan akşamı Malaga şehrinde kaldıktan sonra 30 Nisan sabahı otobüslerle 1 saat mesafedeki konferansın yapılacağı kampüse ulaştık. Böyle maksatlar için bina edilmiş 250 kişi kapasiteli, yarı özel bir kampüs. Üç gün boyunca katılımcılar orada kaldığı için geceli gündüzlü tanışma ve konuşma fırsatları bulduk. Oraya katılanlardan Üstad Bediüzzaman’ı ve Risale-i Nur hizmetini duymayan kalmamıştır inşallah.

Konferansın başlama gününün İspanya’ya Müslümanların ilk çıkartma yaptıkları 30 nisana tevafuk ettiğini Şemseddin abinin İspanya hakkında topladığı dokümanlardan öğrenince bunu onlara söyledik. Onların haberi yokmuş. Onlar bunu duyunca çok hoşlarına gitti. Daha otobüste giderken Şemseddin abi konuşmaya başladı. Biraz hizmetleri anlattıktan sonra İspanyolca risalelerden ders yaptırdık.

Konuşmalar İspanyolca ve Arapça olarak yapılıyordu. Sadece Şemseddin abi İngilizce olarak konuştu. Oraya gelen bütün temsilcilere, Kilisenin ve Kralın temsilcisinden tutunuz, bütün İslami Dernek ve kuruluşların başkanlarına kadar, hususi olarak konuşup risalelerden kendilerine takdim etme ve tanıtma fırsatı bulduk Elhamdülillah.

İspanyadaki Müslümanların din dersi kitaplarıyla hocalarını seçme hakları varmış. Bu konuda bilgi aldıktan sonra din bilgisi kitaplarının yetersiz olduğunu öğrendik. Bu konuda yardım edebileceğimizi söyledik. Çok memnun oldular. İnşaallah her sınıftaki ders saatlerini ve müfredatlarını bize gönderecekler, biz de ilgili ağabeylerimizden yardım alarak İngilizce ders kitapları hazırlamaya çalışacağız. İngilizceden İspanyolcaya tercüme edecek kişiyi de bulduk Elhamdülillah.

Granada şehrinde cami müdürü olan bir zatla tanışıp hizmetleri, nurları geniş geniş anlattık ve konferanstan sonra ziyaretine gittik. Bu zat Seyyid Kutub’un bütün külliyatını Arapçadan İspanyolcaya tercüme etmiş. İnşallah Ramazan risalesini tercüme etmeye başladı. Bu zatı sempozyuma davet ettik. inşallah gelmeye çalışacağını ve bu hizmetleri yerinde görmeyi çok arzuladığını söyledi.

Ayrıca Granada’nın en büyük camisinde Kuran’ı İspanyolcaya tercüme eden ve bazı eserlerin ve tefsirlerin tercümelerini yapan mübarek bir zatı ziyaret ettik. “Tercüme konusunda yardımcı olabilir misiniz?” diye sorduğumuzda sırada bekleyen tercümeleri bize söyledi. Dünyanın dört bir tarafından bu zatı arayıp bulmuşlar, biz daha yeni görüşüyoruz diye hicap ettik. Bizden küçük bir kitap istedi, eğer yapabilirse paralel olarak çalışabileceğini söyledi. Biz de 33 Pencereyi verdik. Tercüme konusunda görüştüğümüz bu iki zat da bu işi para söz konusu olmadan kabul ettiler. İnşallah yapacakları tercümeler incelenip de uygun görülürse en kısa zamanda külliyatın tercümesinin yapılabilmesi için görüşülür.

Konferans sırasında yaşadığımız bazı olaylar:

Bizi davet ettiren ve daha önceden 6. Sözü İspanyolcaya tercüme eden Abdülbahir isimli zat konferans boyunca etrafındakilere üstadı ve nurları anlattı. Anne ve babası Hıristiyan olan bu zat, abisine de nurları anlatmış. Abisi Malaga’da yaşayan maddi durumu çok iyi olan Müslüman bir doktor. Bizi üç gün boyunca dinledikten sonra yanımıza geldi, kartını verdi ve İspanya’da dershane açılabilmesi için elinden ne gelirse yapacağını ve her türlü ihtiyacımızda kendisine başvurabileceğimizi söyledi.

Üç gün boyunca namazları kıldıran imam, üstadın Arapça hayatını okumuş. Gene üstadı konuştuğumuz bir meclise geldi. Üstad hakkında, “O tek başına bir ümmettir, bir İslam kahramanıdır, bizim onun eserlerine çok ihtiyacımız var” dedi. Onun gibi bu organizeyi yapan çok kişi “bizimle irtibatı kesmeyin, sizden istifade edeceğimiz çok cihetler var” tarzında sürekli uyarılar yaptılar.

Orada Amerikalı bir bayan İspanyolca ve Fransızca eğitimi almış, öğretmenlik yapıyor. Müslüman olmaya karar vermiş ve iki aydır tesettüre girmiş, ibadete başlamış fakat kelime-i şehadet getirmemiş. Şemseddin abi onunla konuştu nurlardan verdi. O gece 23.Sözün İngilizcesini okumuş! Öbür gün Elhamdülillah cemaatin gözyaşları ve tekbir sedaları arasında kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu! İlk Kuran’ı da Şemseddin abi hediye etti Elhamdülillah!

Bu kızımız İslamiyeti tam öğrenmek için Türkiye’de bir imkân olup olmadığını sordu. Biz kendisini Müslüman oluşuna bir hediye kabilinden Türkiye’de bir ay süre ile ağırlamak istediğimizi, bu vesileyle hizmetlerle daha yakından tanışıp kendisini yetiştirebileceğini söyleyerek Türkiye’ye davet ettik! Çok memnun oldu! Sonra Filipinler’deki İngilizce öğretmeniyle irtibatlandıralım faydası olur diye Cevdet kardeşe durumu izah eden bir mesaj çektik. O da takip edeceklerini ifade eden bir mesaj çekti. Tamamlayamadan vefat etti! Allah rahmet etsin.

Orada birisi Müslüman olduğu zaman onun yanına birisini takıyorlar, o yeni Müslüman olan şahsa hem öğretmen oluyor, hem de bazı imtihanları atlatmasında yardımcı oluyorlar. Müslüman olan İspanya’lı bir gence de Gana’lı olan birisi eşlik ediyordu. Biz, bir gün yurtdışındaki bazı faaliyetlerimizden bahsedince yanımıza geldi ve “Ne olur Gana’yı da programınıza alsanız, oranın nurlara, bu hizmetlere çok ihtiyacı var”, diye öyle mahzunane konuştu ki, çok duygulandık. Bize Gana hakkında çok bilgi verdi ve ne gibi yardımlar yapabileceğini anlattı. İnşallah bir beldemiz Gana hizmetlerini takip etmeye başlarsa bu bilgilerimizi paylaşacağız.

İspanya’da gençler arasında uyuşturucu ve sefahat fazla olmasından, maddi durumu iyi olan İspanyollar çocuklarını Moritanya’daki İslami okullarda okutuyorlarmış. Gerek İspanya’da gerek Avrupa’daki bütün Müslümanların derdi çocuklarına böyle İslami bir eğitim verebilmek! Eğer Türkiye’de böyle bir şey olursa Avrupa’dan çok talep olacağını anladık.

Malaga’da gençlerin kurduğu bir İslami Birliğin başkanıyla görüştük. Malaga’da dershane açmamızın çok ehemmiyetli olduğunu, gençlerin çok ihtiyacı olduğunu defaatle ifade ettiler. “Biz burada böyle bir birlik kurduk. Faaliyetler düzenliyoruz, konferanslar tertip ediyoruz, ama çok da netice alamıyoruz. Lütfen bize hizmet tarzınızı eserlerinizi anlatın bizi bırakmayın” dediler. Bir çok kişiyle konuştuk, Şemseddin abi konuşma yaptı ama insanların bize teveccühleri çok fazlaydı. Aynı Emirdağ’da üstadımızın elini öpmeye gelen çocuklara üstadımızın “kanaatimiz geldi ki, ruhları Risale-i Nurlarları hissediyor” dediği gibiydiler.

İslami konularda kitaplar yazan birisi gelip bizden eserlerini okumamızı ve tavsiyelerde bulunmamızı istedi. Biz de Arapçamızın olmadığını, fakat Arapça bilen kardeşlerimizin yardım etmesi durumunda yardımcı olabileceğimizi söyledik.

Bunların dışında Portekiz, İtalya, Fas, Moritanya, Gana hakkında da bilgiler aldık.

Daha sonra Granada’ya geçtik. Tercüme konusunda bize yardım edecek zat, bir hizmet merkezi açmamız durumunda Granada’nın en uygun yer olacağını söyledi. Şehir merkezinde uygun bir yerin kirası 500 Euro civarında.

Granada’da iki büyük İslam mabedi olan “Cami-i Kebir” ile “Takva Mescidi”nin kütüphanelerine İngilizce ve İspanyolca eserlerden hediye ettik! İnşallah bu eserlerden istifade edenler olduğu müddetçe Şirket-i Maneviye’ye dahil olan, her kardeşimiz bu hayırdan hissedar olacaktır!

Gerek İspanya’da gerek Fransa’da çok sayıda Arap var. Ancak onların bazı halleri maalesef İslamiyeti görmeye değil, düşünmeye bile fırsat vermiyor. Onun için İslamiyet hakikatinin efalimizle gösterilmesi, nurların o insanlara tanıtılması bizim vazifemiz! Nasıl bir zaman Endülüs devleti, Avrupa’ya İslamiyeti götürmüş, bu uğurda gemileri yakmış, on binler şehit vermişlerse, bizim de Allahın bize ihsan ettiği manevi hazineleri onlara götürmemiz, bu uğurda çalışmamız gerekiyor!… İnşallah bir beldemiz, şahs-ı manevi namına buraların hizmet sorumluluğunu alır da hepimizi hesaptan kurtarır.

Cenab-ı Hak buralarda nurların inkişafını nasip etsin! Amin! Buralarda hizmet edecek fedaileri göndersin. Amin! Ahirette İspanyol halkı “Allah size böyle hazineleri göndermiş bize ulaştırmak için ne yaptınız?” dediklerinde cevap verebilecek gayretler, dualar, fedakârlıklar Allah bize ihsan etsin. Amin!  (kahev.org)

www.NurNet.org