Etiket arşivi: kutlu doğum haftası

İnsanlara Rahmet Olarak Gönderilen Fahr-i Âlemi Tanıyalım

Hıristiyan bir papaz ile sohbet ederken “Muhammed savaşçı idi, hayatı hep savaşlarla geçmiş,” dedi. İtiraz etmeme rağmen papazı ikna etmek mümkün değildi, çünkü hayati boyunca Fahr-i âleme karşı beslediği kin ve nefretini izale etmek veya hakkı ona kabul ettirmek çok zor… Medar-i münakaşa etmek istemeden “hidayet Allah’tandır.”dedim.

Keza, Alman asıllı Hıristiyan karı koca, Almanya’da bulunan bir Türk komşusuna gider gelirler, bunların örf, adet ve İslami yaşayışlarından etkileyen karı koca bir müddet sonra Müslüman oluyorlar. Türk komşusuyla tanışmadan önce Müslümanları ve Hz. Muhammed’di hep savaşçı bildiklerini, İslamiyet’in güzelliklerinden habersiz olduklarını, bir televizyon programında anlatıyorlardı.

Hıristiyan bir karı koca; şayet bir Müslüman’ın İslami yaşayışından etkilenerek Müslüman oluyorsa, o zaman sair gayri Müslimlerden de; bütün Müslümanlara şöyle bir mesaj var, diye biliriz. Ey! Müslümanlar, hal ve ahvallerinizle İslamiyet’i doğru yaşasanız ve Hz. Muhammed’din (asm) güzel ahlakını kendinize rehber ederseniz, biz gayri Müslimler de İslamiyet’i seve seve kabul edeceğiz.

Bediüzzaman ne güzel buyurmuş: “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehâlet edecekler.”

Bütün Resullerin seyidi, bütün enbiyaların imamı, bütün mürşitlerin sultanı fahr-i Âlem ve Şeref-i beni Âdem Efendimize atfedilen iftira münasebetiyle, umman denizinden bir katre de olsa, o zat-ı pak hakkında bir kaç hakikati beyan etmek istiyorum.

Şöyle ki:

İmanın altı şartından biri de peygamberlere inanmaktır. Hangi din mensubu olursa olsun kendi Peygamberini kabul ettiği gibi; sair Peygamberleri de kabul etmeleri şarttır. Kabul etmeyen kâfir olur.

Kur’an’da Muhammed, İncil’de Ahmet, Tevrat’ta Ahyed olarak ismi geçen O’ Zat-i Pak-ı delâl, en yüce ahlâka sahip olduğu yüz yıllar boyunca, dost ve düşman, herkesin üzerinde birleştiği tek bir insandır. Hz. Muhammed (a.s.m.) “güzel ahlâkı tamamlamak” olarak ifade ediliyor. Fahr-i Kâinat Efendimiz her bakımdan insanların en güzeli olduğu gibi, ahlâk ve edep yönünden de en üstünüdür.

“Ben ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim. Sizin en hayırlınız, ahlaken en üstün olanınızdır” buyurmuş. Kâinat kitabının en büyük ayeti ve Hâtemü’l-Enbiya olan Fahr-i Cihan Efendimiz güzel huylu, güler yüzlü, tatlı sözlü, nazik tabiatlı, ince ve hassas ruhlu idi.

İnsanlara verdiği değer:

Âlemlere rahmet ve rehber olarak gönderilen üstâd-ı mutlak Efendimiz kimseyi tenkit etmez, ayıbını yüzüne vurmazdı. Bir gün, Medine sokaklarında bir cenaze geçiyordu. Peygamberimiz bunu görünce ayağa kalkar. Yanındakiler cenazenin bir Yahudi’ye ait olduğunu söylerler. Bunun üzerine Peygamberimiz ‘O insan değil mi?’ diyerek yanındakileri uyarır.

Efendimize çok sıkıntı çektirmiş, üzerine pislik atılmış, öldürülmek istenmiş, geçeceği yollara dikenler atılmıştır. Ama O’Yüce Peygamber, bunların hepsine tahammül göstermiş ve sabretmiştir.  Uhud Savaşında mübarek dişi kırılmış, bunu yapanlar hakkında beddua bile etmemiş, Kendini zehirlemek isteyen Yahudi kadını bile affetmiş. Amcasını öldürtüp ciğerini yiyen Ebû Süfyan’ın hanımı Hind de, Kureyş kadınlarıyla birlikte yüzü örtülü olarak Peygamberimizin huzuruna gider, affını dilemiş, onu tanımasına rağmen beli ettirmeden affetmiştir. O Hind ki, Uhud Savaşında Kureyş kadınlarıyla birlikte def çalıp müşrikleri savaşa davet eden biri.

Hazreti Hamza’nın katili Vahşi, Mekke’den kaçarak bir müddet kabileler arasında gizlenmiş,  fakat emin bir yer bulamıyordu. Sonunda kendi için en güvenli yeri gene Hz. Muhammed’din yanına gitmeyi bulmuş, Vahşi çekinerek ve sıkılarak huzura gitmiş, Vahşi’yi huzurunda gören Resulullah, başını yere eğer, ona bakamıyordu. O anda amcasını hatırlar, mübarek gözlerinden yaşlar akar. Amcasının katili olan Vahşi’yi kısas yapabilirdi, her şeye rağmen büyüklük göstererek katil Vahşi’yi affeder.

Merhameti:
Peygamberin kucağında bir çocuk olduğunu gören biri hayret eder, “benim on tane çocuğum var, ama hiç birini öpmedim.”der. Peygamberimiz, “kalbinde merhamet kalmamışsa ben ne yapıyım.”diyerek şu uyarıda bulunur: “merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.”

Hazreti Muhammed (a.s.m) Medine’den Mekke’ye ordusuyla giderken bir vadide, yolun kenarında yeni doğmuş yavrularını emziren bir köpek görür. Bir sahabeyi çağırıp köpeğin ve yavruların rahatsız edilmemesi için, ordu geçinceye kadar orada nöbet tutmasını emreder.

Ey! Hazreti Muhammed’in muarızları, dinleyiniz. İşte bir Hıristiyan ve Alman Devletini kuran ilim ve irfan sahibi Prens Bısmarck ne diyor: “Sana muasır bir vücut olamadığımdan müteessirim Ey Muhammed! Beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, bundan sonra göremeyecektir.”demiştir.

Görüldüğü üzere, gayrimüslimin cenazesine saygı gösteren, ölümle kendisini tehdit edenleri, çok sevdiği amcası Hazreti Hamza’yı öldüreni affeden, hayvanlara merhametini esirgemeyen, İnsanlığa ebedî rehber ve üstâd-ı mutlak olarak gönderilen bir Peygamber’e savaşçı demek büyük bir hıyanet, iftira ve cehalettir. Bütün inananlara selam.

Rüstem Garzanlı / Diyarbakır 

15.04.2014

www.NurNet.org

Peygamerimizin Dedesi Abdü’l-Muttalip (Şeybe)

Peygamberimizin ilk kuşak dedesi

Beyaz saçlıdır doğuştan kendisi

 

Be sebepten Şeybe ismi verilir

Lakabına“Abdü’l-Muttalib” denir

 

Silsile halinde devam edip gelen nur

“Abdü’l-Muttalib’in” alnında bulunur

 

Peygamberimizin dedesi

Mekke’de uğurlu sayılır kendisi

 

Aynı zamanda Mekke’nin reisidir

Kureyş’in en kâmil efendisidir

 

Cömerttir, Mekke’de yedirir yemek hacılara

Su getirip herkese içirir deri havuzlarda

 

Şiddetli kuraklık, kıtlık olur bazı yıllar

Sebir dağına ne vakit dua için çıksalar

 

“Şeybe’nin” yüzsuyu hürmetine istenir

Sicim gibi yağmur anında gelir

 

Duanın kabulü hemen belli olur

Bereketlenir rızıklar kavmi huzur bulur

 

Bekir Özcan

www.NurNet.org

Kutlu Doğum heyecanı başlıyor…

Hz. Peygamberin doğumunun yıl dönümü münasebetiyle her yıl büyük bir coşkuyla idrak edilen ‘Kutlu Doğum Haftası’ heyecanı başlıyor. Hz. Peygamber’in 1443. doğum günü tüm yurtta çeşitli etkinliklerle kutlanacak.

Ankara Arena Spor Salonunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün teşrifleriyle başlayacak olan resmi açılış programında sala ve salavatlar eşliğinde siyer-i Nebi anlatımı yapılacak.

13 Nisan Pazar günü İstanbul Sinan Erdem Spor Salonunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın onurlandıracağı programla devam edecek olan etkinlikler, 14 Nisan Pazartesi Trabzon’da, 16 Nisan Çarşamba Günü Şanlıurfa’da, 19 Nisan Cumartesi Erzurum’da Diyanet İşleri Başkanı Görmez’in katılımıyla sürecek.

Ayrıca Kahramanmaraş, Aydın, Sakarya, Çorum, İzmir, Yalova, Adana, Hatay, Gaziantep, Nevşehir, Kırıkkale, Amasya, Kayseri ve Çanakkale’de de Kutlu Doğum Haftası, Başkanlığın hazırladığı programlarla kutlanacak.

Hz. Peygamber, Din ve samimiyet…

Hafta münasebeti ile toplumda farkındalık oluşturmak adına bu yıl düzenlenecek etkinliklerin ana teması, “Hz. Peygamber, Din ve Samimiyet” olarak belirlendi.

Hafta dolayısıyla hazırlanan ‘Hz. Peygamber, Din ve Samimiyet’ adlı kitap için bir sunuş yazısı kaleme alan Başkan Görmez, “İhlas ve samimiyet, inancın, kulluğun ve itaatin sadece ve sadece alemlerin Rabbi olan Allah’a özgü kılınmasıdır. İhlas ve samimiyet bütün ibadetlerin her türlü riya, gösteriş ve çıkar kaygılarından arındırılıp sadece Allah rızası için yapılmasıdır” dedi.

Dinin doğru veya yanlış anlaşılmaya müsait bir zemini olduğunu belirten Başkan Görmez, sunuş yazısında şu ifadelere yer verdi;

“Din eğer doğru anlaşılırsa insan hayatında su ve havakadar önemli ve tabiidir. Ancak yanlış anlaşıldığında bu tabiilik bozulur. Bu yanlış anlamanın vereceği zarar da dinsizliğin vereceği zararla eşdeğerdir. İhlas ve samimiyet dinin özüdür. İhlas ve samimiyet, inancın, kulluğun ve itaatin sadece ve sadece alemlerin Rabbi olan Allah’a özgü kılınmasıdır. İhlas ve samimiyet bütün ibadetlerin her türlü riya, gösteriş ve çıkar kaygılarından arındırılıp sadece Allah rızası için yapılmasıdır. İhlas Allah’a karşı olduğu gibi insanlara, canlı, cansız bütün varlıklara da gösterilen samimiyettir. İhlas olmazsa ruhumuzun miracına sebep olması gereken namazlarımız bizleri kötülükten alıkoyamaz. İhlas olmazsa oruçlarımız artık bizim için kalkan değil, sadece açlık ve susuzluktan ibaret kalır. İhlas olmazsa kurbanlarımız Rabbimize kurbiyete vesile olamaz, elimizde kalan sadece onların etleri ve kanları olur. İhlasın yerini gösteriş, samimiyetin yerini riya almışsa, sağ elimizin verdiğini sol elimizin bilmemesi gereken fedakarlıklarımızı herkes biliyorsa, o vakit sadakalarımız Rabbimize sadakatimizi ifade etmekten çok uzakta demektir. Gösteriş malzemesi yapılan sadakalar, ömrümüze bereket getirmekten ziyade bizi çoraklaştırır.

“Samimiyetin kapısını ne zaman çalacağız?”

İhlas ve samimiyet sadece inanç ve ibadetlerde değil insan ilişkilerinde de önemlidir. Müslüman’ın Müslüman’a karşı samimi, içten ve gönülden davranması da dinin önemli bir ilkesidir. Zira müminin en önemli vasfı olan güvenilirlik ancak içten ve samimi davranışlarla sağlanabilir. Uzaklarda bir yerlerde boynu bükük bir halde ihlas bizi bekliyor. Riyadan, kibirden, ikiyüzlülükten uzaklaşıp samimiyetin kapısını ne zaman çalacağız? Kulluk gösterilerinden, gösteriş bağımlılığından, iyilikleri pazarlarda satmaktan uzaklaşıp ihlas, samimiyet ve takvanın gönlünü ne zaman alacağız? Sahi yolculuğumuz nereye? Bizler kimin muhaciriyiz? Ayet-i kerimede de ifade edildiği gibi Allah’ın azabından sadece O’nun ihlaslı kulları kurtulacaktır.

Gözümün Nuru Peygamberim (A.S.M) (Şiir)

ﻪﻧ ﺎﺤﺑﺴ ﻪﻣﺴ 

ﻪﺘ ﺎﻜ ﺮﺑ ﻭ   ﷲ ﺔﻤﺣ ﺭ ﻭ   ﻡﻜﻴﻠﻋ ﻢ ﻼﺴﻠ ﺍ

Pek Aziz ve Muhterem Gayyur Kardeşlerim!.. Âlemlere Rahmet olarak gönderilen, gözümüzün Nuru, kalbimizin huzuru, kâinatın sebebi vucudu olan Zati Risalet penah (a.s.m) ın viladetinin sene-i devriyesi  20 nisan 2013 tarihıne isabet eden kutlu ve mutlu günümüzü paylaşmak niyeti ile âcizane size bu tebriği yazıyorum. Türkiyede yaşayanların  %/99,6 müslüman olan milletimiz bu kutlu doğum haftasını epey zamandan sonra işte 5-10 senedir ve bilhassa bu sene bu kadar büyük bir yekün ile bu mübarek günden  hisse almak için âzami gayret gösteren benim müslüman vatandaşım, biri diğerini tebrik ve tesîd ederek bu mübarek doğum Bayramında sevinçlerinden kendilerinden geçercesine çok farklı bir coşkuyla katılmalari bizide sevince garketti. Hatta gazete, dergi, Efem kanalları ile birlikte bazi televizyon kanalları dahi müslümanların bu mutlu gününe bu kadar destek vermeleri, Müslimanların bu hasretini gidermeye  koşup  yardım etmeleri, tüm müslümanları cidden menun ve mesrur etmektedir.

      

Ne kadar hayran olmamıza sebep olan bir vaz’iyyet ki: Hislerimizi dumura uğratan ve ruhumuzun penceresi olan gözümüzün merceğine hakikati görmemesi için yüzü ters gösteren fitne fesat asrının müessir silahları olan günahlar ve müslimanlara empoze etmek için çok yönden gelip önümüze serilen çirkef reklamlar ve ma’nevi gıdasına alamayanlari mahf eden demogogik ifadelerler ve o sapık fikirlerden çoğunu geride bırakmaya devlettimizle beraber Müslğman milletimiz geride bırakmaya gayret ediyorlar Elhamdülil-lah. Dedeleri şehid olan bu sakinler ve şehid kanıyla yoğurulan bu toprakta yürüyen bu millette kendine gelmeye başladi şükür, bu mübarek kutlu günde onların bu ferasetini (ince gürüşünü ) görünce memnun olmayıp sevinç gözyaşları dökmemek elden gelmiyor.

      

Biz bu Kutlu Doğumdan acaba ne anlıyoruz dersek, bunun izahi ciltlere sığışmayan o bahri ummandan biz bir kaç satırla kifayet edelim . Nasıl ki zifiri karanlıkta olan birisini Güneşin nurlu ışığına aydınlanmasi için çıkarsak nekadar çok sevineceği ma’lum değilmi. Veya çok miskin birisine milyarlarca Euro versek? Villaların önünde şarıl şarıl akan sular,  çeşit çeşit meyveli bahçeler hediye edip verilse ne kadar sevinir anlayabiliyoruz değilmi? Veya kanser mikrobuna yakalanan bir hastaya, Doktoru  hemen eve götürün bunun ölümü, saati saatine bakar dediğini Doktorun ağzından işitip hasta böyle tehlikeli bir halde iken, hızır gibi biri gelip o hastayı sıhhat ve afiyete kavuşturursa ne kadar sevinir düşünebiliyorsak? Bu tarif ettiğim misallerden en az bin defa fazla sevinç bize kazandıracak Peygamberimiz (a.s.m) ın doğumu. O doğom bizi memnun ve mesrur etmesi lazım gelir değilmi. Çünkü Allah tarafından“levlake levlake lema halektul eflak” yani (Habibim ahmet Resulum ya Muhammed ben zatını halketmeseydim kâinatı halketmezdim) sırrı hitabına mazhar olan bir Habibi Edibin ümmeti olduğumuz için ne kadar sevinmemiz lazim, Allahımıza nekadar şükretmemiz lazım, siz sözleyin. kâinatın şûurlu meyvesi olmayi biz ne ile hakkettik? Dinlerinin zamanı geçmiş Moskvada bir rus govurunun dininde olmadığımızdan, veya İsrailde bir yahudi dinine mensup olmamaktan bizi kim kutardi düşünüp Allahımıza şükrederken. Kâinatın sebebi vucudu olan Zatı Mübareki a.s.m. dahi arabamızdan, evimizden, paramızdan, anamızdan, babamızdan hatta ve hatta en çok sevdiğimiz canımızdan fazla sevmezsek nankörlük edip Allaha şükretmemiş oluruz, hayatımız boşa gidiyor demektir değilmi? Hatta O Zatın Güneş gibi ışığından istifade edemeyip zifiri siyah karanlıkta yaşayan bukadar sapık insanların mevcudiyetini görünce, Allahım Sana nekada hamdu sena etsek azdır çünkü hakkettiğımizden değil ancak ve ancak senin lutfu ihsanınla biz fakirlerler Zati Risalet Penahın Alemi (bayraği) altina girebildik senin ihsanınla bizi ölü atomlardan yaratıp kâinatta hiç bir mahluka vermediğin nimetleri bize verdin Aleyhissatu vesselamı sevdir bize. Ve merhamet çeşitli sebeplerle yolundan çıkan bizim gibi insan olanlara.  Çünkü biz ehli keşfin tasdiki ile biliyoruz ki Validesi, Annemiz Amine (r.a ha)rivayet etmiş ki (a.s.m) dünyaya geldiği anda “Ümmeti Ümmeti” diyerek Allahtan bizim için dua etmiş. Ve mahşerde herkes: “Nefsi! Nefsi!” Diyerek kendini nefsini kurtarmaya koştuğu bir anda, yine o Zatı Mübarek “Ümmeti Ümmeti” diyerek Allahtan bizim cehennemden kurtulup cennete gidip orada mes`ud olmamız için yalvaracak. Bunun için bu Zatı Mübareke (a.s.m)a çok salavati şerife okuyup salatu selam göndermeliyiz, Zaten “Es-sbebu kelfailu sırrınca” Âmali hasenemizin tamamı, sebep olduğu için  önce  Aleyhissatu vesselama gidiyor sonar bize, değilmi benim Nur aşiği Kardeşlerim.

 

Peygamberimiz Aleyhissatu vessalama karşi muhabbetimiz artması için Bediüzzaman hazretlerinin Mektübat kitabından ondokuzuncu Mektübü. Ve Aleyissalatu vesselamın hiç şübhesiz hakiki Peygamber olduğuna inanmak için ayni Külliyattan Sözler kitabından  Odokuzuncu Sözü siz okuduğunuz gibi başkasına da tafsiye ediniz. Hatta va hatta Risale-i Nur eserleri Kur’ani Kerimin bu zamana bakan hakiki bir tefsiri olduğu için, bu eserleri çok okuduğunuz gibi başka kardeşlere dahi tavsiyede bulunun ve o eserler okunan derslere iştirak ettiğiniz gibi başkasına dahi tavsiye edin. Ben müsliman kardeşlerime diyorum ki: Bu eserleri okursanız çak memnun kalırsınız, çok istifade ederseniz banada dua edersınz. Yok Haşa! O kitaplarda begenmedığınız herhangi bir şey varsa, (ki mümkün değil) çekinmeden bana beddua edin. Çünkü bu eserlere kavuşmak için ben fakir nekadar zahmet çektığımi size bildirsem şaşarsınız. Övünmek için değil, belki ben fakir Allaha karşi benim kadar şükürle mükellef kul görmedığımi bildirmek için, diyorum ki: Bu fakir 54 sene okuyorum nekadar faydasını gördüm sizlere tariften âcizim. Ölünceye kadar Allah (c ş) Kur’ani kerimi ve Risale-i Nur külliyati eserlerıni okumaktan ben fakiri ayırmasın Âmin.   

Bu yazdıklarımı zatı alinizden dahi bilenleriniz olduğu için belki zaid olur amma (malumu ilam) kabilinden olsa bile ciddi mes’eler (ettekraru ashen velevkâne yüzseksen) kardeşlerim

ile ana derdimiz olan meselelerimizi ne kadar fazla tekrak etsek bile ağır gelmek şöyle dursun bize ferah  fuhur verir inancındayim.

 

GÖZÜMÜN NURU PEYGAMBERİM (A.S.M.)

 

Ahmed-i Mahmud-u Muhammed  Aleyhisselam,           

Alemin Nuru’dur, ederim mâlum-u i’lam,

Leyl ü nehar Peygamberime göndersem selam,

İçim güler senin için ciğerim yansa da.

 

Sen bizi kurtarmaya geldin gönderdi Rabbim,

Mübarek Nurunu görmeye çarpıyor kalbim,

Yüce dergâhını temaşaya doyamadım,

Geldim ama tam hisse alamadım Ravza’nda.

 

Sensin ki bu kadar mucize ile övülen,

Pak dâvan için Mekke’den de sürgün edilen,

Miraca uçturuldun Aksa ve Medine’den,

Birçok velilerin saf tutar senin arkanda.

 

O mübarek ayağının tozu olabilsem,

Sönmez Nurunu, bari menamda görebilsem,

Mecnun gibi o Nur dağına  tırmanabilsem,

Deruni hislerim nurlanırdı o makamda.

 

Peygamberime muhabbetle kendimi yaksam,

Hislerimi pür nur eylerim nuruna baksam,

Yardımınla Rabbimin rızasına kavuşsam,

İsminize hürmeten daim kalsam kıyamda.

 

Bana bir şeref, risaletini  ispat etsem,

Münkirleri birkaç mu’cizeyle ıskat etsem,

Mülhidlere  Nur’dan berahin gösterebilsem,

Sevinirim sünnetini yaşasam dünyada.

 

O mübarek derdinden bir katre alabilsem,

Ruhum gitmeden dinine sadik kalabilsem,

Burada ağlasam da, orada gülebilsem,

Senin aşkın ile durmadan koşsam bu yolda. 

 

Bu dünyada hiç yoktur daha güzel bir haber,

Kur’andır Allahtan getirdi büyük Peygamber,

Rabbim bize tükenmez rahmetini Sen gönder.

Yoksa bize karşı düşman hücumda her kolda.

 

Allah’ım! Son müceddidinden ayırma bizi,

Vermek için Nur hizmetine biz kendimizi,

Nurlu kervana rehber eyle rahmetinizi.

Mahvolmayalım gönder Habibini imdada.

 

                DOKUZUNCU REŞHA: Hem bilirsin: Küçük bir adam, küçük bir haysiyetle, küçük bir Cemâatte, küçük bir mes’elede, münazaralı bir dâvâda hicabsız, pervasız; küçük, fakat hacaletâver bir yalanı, düşmanları yanında hilesini hissettirmeyecek derecede teessür ve telâş göstermeden söyleyemez. Şimdi bak bu Zâta; a.s.m. pek büyük bir vazifede, pek büyük bir vazifedâr, pek büyük bir haysiyetle, pek büyük emniyete muhtaç bir halde, pek büyük bir Cemâatte, pek büyük husumet karşısında, pek büyük mes’elelerde, pek büyük dâvâda, pek büyük bir serbestiyetle, bilâ-perva, bilâ-tereddüd, bilâ-hicab, telâşsız, samimî bir safvetle, büyük bir ciddiyetle, hasımlarının damarlarına dokunduracak şedid, ulvî bir sûrette söylediği sözlerinde hiç hilaf bulunabilir mi? Hiç hile karışması mümkün müdür? Kellâ!
اِنْ هُوَ اِلاَّ وَحْىٌ يُوحَى   Evet, hak aldatmaz, hakikatbîn aldanmaz. Hak olan mesleği hileden müstağnidir; hakikatbînin gözüne hayâlin ne haddi var ki, hakikat görünsün aldatsın..

        Sizi Allah için seven her an ve zaman sizin için dua eden, duaya çok muhtaç pür kûsur kardeşiniz ABDÜLKADİR HAKTANIR.

Orhan Gencebay: O’nu Çok Eksik Tanıyoruz

orhan-gencebay-onu-cok-eksik-taniyoruzGençlik ve Spor Bakanlığı’nın resmi yayın organı Gençlik Spor Dergisi, “Kutlu Doğum Haftası” hasebiyle Türkiye’den bir çok ünlünün Peygamber Efendimiz (A.S.M.) ile ilgili düşüncelerine yer verdi.

Çok sevilen ses sanatçısı Orhan Gencebay, Peygamber Efendimiz (A.S.M.) hakkında fikirlerini şöyle dile getirdi: “O en büyük paylaşımcı. O’nun yüce adaletiyle insanlık çok farklı yerlere geldi. Ben Yaradan’a bütün varlığımla kayıtsız şartsız teslim olduysam tabi ki en büyük rol, Peygamberimizin (A.S.M.) öğretilerinindir.

Çünkü Peygamberimiz (A.S.M.) kendisinde olan bütün güzellikleri bize nakletmeye çalıştı. Biz O’nun değerini yeterince bilmiyoruz. O’nu çok eksik tanıyoruz, yeterince hissedemiyoruz.

Bir gün daha iyi olacağımıza inanıyorum. Her yıl O’nu Kutlu Doğum Haftası adı altında anmak çok büyük bir onur. O’na bu saygıyı göstermek harika. Ne mutlu bize. En büyük saygımız ve sevgimizle O’nu yad ediyoruz.”

Risale Ajans