Etiket arşivi: mehmet görmez

Görmez: Said Nursi’nin hutbesinde müjde ve ümit var

Risale Akademi ve Akademik Araştırmalar Vakfı (AKAV), tarafından düzenlenen “Hutbe-i Şamiye Ekseninde, İslam Birliği ve Küresel Barış” konferansına katılan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Said Nursi’nin Hutbe-i Şamiye hutbesinin bugünün genç alimlerine çok büyük bir örnek olduğunu söyledi.

Mevlid kandilinde mahkumlarla birlikteydim. Onlara anlattığım Hadis-i Şerif’i tekrar hatırlatmak istiyorum. “Kardeşlerimle buluşmayı çok özlüyorum” diyor Efendimiz (asm). Sahabeler sordular, “Ya Resulallah, biz senin kardeşlerin değil miyiz.” Efendimiz, “siz benim ashabımsınız, benim asıl kardeşlerim beni görmeden iman edenlerdir” buyuruyor. İşte bunu bir duaya dönüştürmek istiyorum. Yüce Rabbimiz hepimizi Efendimize kardeş olma liyakatını kesbetmeyi nasip etsin.

Bu yılki Kutlu doğumda kardeşlik konusunun işleneceğini hatırlatan Görmez, Hutbe-i Şamiye ve İslam Birliği konferansında da bu manaya yoğunlaşılacağını söyledi.

Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü:

Hazreti Üstadın ‘baki hakikatleri fani şahsiyetler üzerine bina etmeyin’ ilkesine uygun olarak, bir akademsiyen olarak bu toplantıya katılmaktan büyük bir mutluluk duydum. Hutbe-i Şamiye’nin dua hazinemize kattığı çok büyük bir dua var. O dua ile konuşmayı sürdürmek istiyorum. Bizim dua hazinemizde olmayan dualar. Yaşasın sıdk, doğruluk. Ölsün, gebersin yeis, ümitsizlik. Muhabbet daim olsun. Şura hep güçlü ve kuvetli olsun. Levm ve itab, nefret heva ve hesvelere tabi olanlara olsun. Selam da hidayete tabi olanlara olsun.

“Gerçekten bu topraklardan yetişmiş 35 yaşında genç bir alimin 100 sene önce Şam camiine giderek 100 alimin huzurunda, 10 bin insan huzurunda bir hutbe irad etmesi başlı başına büyük bir hadise. Bugünün genç alimlerine çok büyük bir örnek. Asıl büyüklük 35 yaşında genç bir alimin irad ettiği hutbe değil. Asıl büyüklük aradan 100 sene geçtikten sonra her satırının, her bir kelimenin ehemmiyetinden hiç bir şey kaybetmiş olmamasıdır.”

“Hutbe-i Şamiye metniyle ilk tanışmam Arapçayı öğrenip öğrenmediğini tesbit etmek, tercüme etmem istendiği için başladı. Vüsatimin fevkinde bir metin olduğu için nasıl uğraştığımı hatırlıyorum. Bana bunu veren hocam Arapça ile ilgili değil de burada geçen kelimelerle tanışmamı istediğini biraz geç de olsa öğrendim.”

“Bizim medeniyetimiz söz medeniyetidir. Sözü yeniden yüceltmek lazım. Bizim tarihlerimizde zor dönemlerde yapılmış çok önemli konuşmalar vardır. Başta Peygamberimiz Efendimizle başlayan veda hutbesi var. Selahattin Eyyubi’nin Kudüs’e girdikten sonra irad ettiği hutbe çok önemlidir. Bütün bu hutbeler serisi içinde Hutbe-i Şamiye de çok önemlidir.”

“Kütüphanelerimize girdiğiniz zaman, 100 yıllık kütüphanelerimiz içerisinde genelde bir kompleks vardır. Onlar bizi şöyle sömürdüler şunu yaptılar, bunu yaptılar şikayetleri vardı. Bizde aramaktansa hariçten aramak çok büyük kolaycılık. Hutbe-i Şamiye’de yüksek bir özgüven, ümit vardır. Hazreti Üstad umutla, müjdeyle yüksek bir özgüvenle başlıyor. Çareyi içerden anlatıyor.”

İbrahim Mert / Risale Haber

Diyanetten Hicret ve Muharrem Mesajı

Hicret, Muharrem ve Aşure

Sevgili peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicretinin gerçekleştiği ve rahmet peygamberinin “Allah’ın ayı” olarak nitelendirdiği Muharrem ayını idrak etmiş bulunuyoruz. Bu ayın İslam dünyasına ve bütün insanlığa hayırlar ve bereketler getirmesini niyaz ediyorum. Hz. Ömer’in halifeliği döneminde hicret, tarih başı olarak kabul edilmiş ve o günden itibaren İslam âleminde 1 Muharrem hicrî takvimin başlangıcı olarak kabul görmüştür.

Hicret; Allah’a ve O’nun kutlu elçisi rahmet peygamberine gönülden bağlılığın bir ifadesi, dostluğa, kardeşliğe, medeniyete, ilme ve irfana açılan yolculuğun hikâyesidir.

Hicret, nurlu şehir Medine’nin şahsında, insanlığın gönlüne, sevgiye ve rahmete açılan bir yoldur. Her vesile ile paylaşmayı, dayanışmayı, insani erdem ve faziletleri öğütleyen yüce dinimizin hikmet yüklü mesajlarının insanın hayatında makes bulmasıdır. Hicret, Allah yolunda fedakârlığın, yardımlaşmanın kardeşliğin zirvesidir.

Tebliğ hicreti doğurmuş, hicret ise tebliği yoğurmuştur. Kısaca hicret Müslümanlar için bir milattır.

Hicret, Allah rızası için anadan, babadan, evlattan, yardan, diyardan, maldan ve mülkten hatta candan vazgeçmenin ibretli ve meşakkatli bir öyküsü, yüce dinimizin rahmet yüklü mesajlarını bütün insanlığa ulaştırmak için çıkılan yolculuğun adıdır. Öyle ki tebliğ hicreti doğurmuş, hicret ise tebliği yoğurmuştur. Kısaca hicret Müslümanlar için bir milattır.

KERBELA ORTAK ACIMIZ

Muharrem ayı, aynı zamanda Hz. Peygamber (sav)’in torunu Hz. Hüseyin’in ve çoğu Ehl-i Beyt mensubu 70’ten fazla insanın siyasi ihtiraslar uğruna Kerbela’da şehid edilmesi nedeniyle Müslümanların ortak hafızasında büyük bir acının tarihidir. Bu ciğersûz hadise özellikle milletimiz başta olmak üzere, mezhebi ve meşrebi ne olursa olsun, bütün Müslümanların asırlardır dinmeyen ortak acısı olmuştur. Kerbela’da acımasızca şehit edilen Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının bu hadisedeki asil duruşları ve haksızlıklar karşısındaki onurlu mücadeleleri bütün müminlerin gönüllerinde taht kurmuş, Hz. Hüseyin ve yakınlarına bu zulmü reva görenler ise insanlığın ortak vicdanında mahkûm edilmiştir.

Kerbelâ olayı, dünyanın hangi bölgesinde yaşarsa yaşasın, hangi dînî-kültürel alt kimliğe mensup olursa olsun, İslâm toplumlarının hemen hemen hepsinde önem atfedilen bir hadisedir. Bu öneme istinaden Muharrem, Aşura ve Kerbelâ’nın, İslâm toplumlarının dînî-kültürel hayatında da bazı yansımaları olmuştur. Müslüman coğrafyasında bu ayda tutulan oruçlar, pişirilip dağıtılan aşuralar ve Kerbelâ’da Hz. Peygamber (sav)’in torunu Hz. Hüseyin ile beraber ailesi ve yanında bulunanlardan şehid olanların yad edilmesi bunların başlıcalarıdır. Nitekim, Hz. Hüseyin’in şehadetine duyulan üzüntü şiirlere, mersiyelere ve maktellere yansımış, bu alanda pek çok eser vücuda getirilmiştir. Bunlardan birinde Aşık Yunus şöyle dile getirir duygularını:

Şehitlerin serçeşmesi, Enbiyanın bağrı başı, Evliyanın gözü yaşı, Hasan ile Hüseyin’dir

Hazret-i Ali babaları, Muhammed’dir dedeleri, Arşın iki küpeleri, Hasan ile Hüseyin’dir

Kerbela’dır yazıları, Şehid olmuş gazileri, Fatma Ana kuzuları, Hasan ile Hüseyin’dir

Derviş Yunus’un dünya fânî, Bizden evvel gelen hani, İki cihanın sultanı, Hasan ile Hüseyin’dir.

Günümüzde bütün Müslümanlara düşen önemli görevlerden biri, bu tür müessif olaylardan ibret almak, dersler çıkarmak ve birlik ve beraberliğimizi zedeleyecek her türlü olumsuz tutum ve davranışlardan kaçınmaktır.

Muharrem ayı ile bağlantılı olarak uzun yıllardır yaşatılan uygulamalardan birisi de aşura geleneğidir. Milletimizin komşularına, dost ve akrabalarına yılda iki defa dağıttığı güzelliklerden biri kurban, diğeri ise aşuradır.

Aşura paylaşmanın, dayanışmanın, birlikteliğin ve sevginin ifadesi, bolluk ve bereketin simgesidir. Aşuranın bu mecazî anlamı toplumumuz için bugün her zamankinden daha fazla önem taşımaktadır. Milletimiz, asırlardır sürdürdüğü gelenekle bugün de; “farklılıkların ahenk içindeki ortak tada katkı sağlamaları”, “birlik” gibi kültürümüzün özünde hep var olan güzellikleri devam ettirme bilinci ile birbirinden farklı tatları aynı kazanda kaynatıp, aşura aşı yapmaya, birlikte yaşamanın sembolünü tadarken muhabbeti paylaşmaya devam etmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle, şehitlerin efendisi İmam Hz. Hüseyin ve Kerbelâ şehitleri olmak üzere bütün şehitlerimizi rahmetle anıyor, onların İmam Zeynelabidin ile süren aziz hatırasını yad ediyor, Ehl-i Beyt-i Mustafa’yı saygıyla selamlıyor; asırlardan beri Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisi etrafında kenetlenen milletimizin barış, huzur, güven, karşılıklı sevgi ve saygı içerisinde yaşamaya devam etmesini Cenab-ı Mevla’dan niyaz ediyorum.

Camiler Çiçek Açıyor (video)

Camiler ve Din Görevlileri Haftası dolayısıyla Kocatepe Camii avlusunda gerçekleştirilen tören çocukların şölenine dönüştü. Yüzlerce çocuğun katıldığı programda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, “Çocuk için ibadet edilen mekân soğuk, sönük, donuk ve ürkütücü olmamalıdır” dedi.

Çocuklar için hazırlanan siteyi ziyaret edebilirsiniz http://www.camiyiseviyorum.com

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan video:

Görmez: Risaleler Zor Vakitte İmdada Yetişti

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “İman tarihimizin en zor zamanlarında Risale-i Nur müsbet ilimlerin ilahî Kanunların bir parçası olduğunu anlatarak akıl ile vahy arasına gerilen perdeleri kaldırmıştır.” dedi.

RİSÂLE-İ NUR’UN EHEMMİYETİ

Mehmet Görmez, aylık yayınlanan İrfan Mektebi dergisinde “Tahkiki imanı ders veren Risale-i Nur eserlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna şöyle cevap verdi:

Modern zamanlarda iman hakikatlerini anlatmak ve insanın anlayabileceği bir dil ve üslup ile anlaşılabilir kılmak güçleşmiştir. Kur’ân’ın ayetlerini Kâinatın ayetleri ile yoğurmalı din ile müsbet ilimi telif etmek başka bir ifade ile müsbet ilim dediğimiz şeyler ilahî Kanunların bir parçası olduğunu anlatmak, akıl ile vahy arasına gerilen perdeleri kaldırmak herkesin kârı değildir. İşte İman tarihimizin en zor zamanlarında Risale-i Nur bunu gerçekleştirmiştir. Hem de milletimizin bir değeri olarak ortaya çıkmıştır.

“İSLÂM DÜNYASI’NDA BİR ÂLİM SORUNU VAR”

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın İslâm İlimleri Fakültesi Projesi var. Bu fakültenin amacı ve gelinen nokta hakkında bilgi verir misiniz?” sorusuna ise Görmez, şu cevabı verdi: “Bütün dünyada ve İslâm dünyasında İslâmi ilimlere ihtiyaç şiddetle artmış bulunuyor. İslâm dünyasının bir âlim sorunu olduğuna inanıyorum. Hem geçmiş mirası geleceğe taşımakta, hem de İslâm’ı asrın idrakine sunma konusunda, meydan okumalara karşı koymada ilmi bir yetersizlikle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Bugün bütün dünyaya İslâm Âlimi yetiştiren Ezher, Medine İslâm Üniversitesi, Pakistan İslâmabad İslâm Üniversitesi, Malezya İslâm Üniversitesi gibi önemli kurumlar yetmemeye başladı. İstanbul’da uluslararası nitelikte bir İslâm Üniversitesine ihtiyaç var. Bu fakültenin bir başlangıcı olduğunu düşünüyorum.”

İrfanmektebi.com

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kadir Gecesi Mesajı

Rahmet, mağfiret ve arınma iklimi Ramazan-ı şerifin son günlerine yaklaşırken, önümüzdeki 26 Ağustos Cuma gününü Cumartesiye bağlayan gece, her yıl kadrimizi yüceltmek üzere gelen mübarek Kadir gecesine kavuşmanın sevinç ve mutluluğunu yaşayacağız.

Taşıdığı sayısız ilim ve hikmetleriyle kudsiyyetini bizzat Kur’an-ı Kerim’den alan bu gece, bütün Müslümanlar için her zaman derin bir ilgi ve saygıya mazhar olmuştur. Kur’an-ı Azimüşşan’ın leyle-i kadir’le birlikte kendi semâmıza inmeye başlaması, hiç kuşkusuz, sadece biz Müslümanlar için değil aynı zamanda tüm insanlık için de yüksek bir şeref ve iftihar vesilesi olmuştur. Çünkü Kur’an’ın rahmet mesajları tüm insanlığı kuşatmak üzere gönderilmiş, bütün insanları karanlıklardan aydınlıklara çıkarmayı ve onlara Hakk’ı batıldan ayırabilmek için sunduğu şaşmaz ve eskimez ölçüleriyle yön göstermeyi hedeflemiştir.

Kadir suresinde ifade edildiği gibi Kadir gecesini bin aydan daha hayırlı kılan şey, şüphesiz, Kur’an’ın ilk nüzulüne şahit olmuş bir zaman dilimi olmasındandır. Binaenaleyh Kur’an’ın kadrini, kıymetini bildiğimiz oranda Kadir gecesini ihya etmiş oluruz. Kur’an’ın hak, hakikat, ahlâk, adalet ilkelerine sarıldığımız ölçüde bin aylık manevi gelişmeler yaşayabiliriz. Kur’an’ın barış ve esenlik mesajlarına değer verdiğimiz nispette Allah’ın meleklerinin, yeryüzüne barış ve esenlik getirmek üzere ineceklerini bilebiliriz. 

Kadir gecesini idrak etmekten maksat, o gün yeryüzüne inen meleklere ve Cebrail aleyhisselâma eşlik edecek bir maneviyata uygun bir kulluğa sahip olmaktır. Bir hüküm ve karar gecesi olarak bilinen bu gecede her birimize düşen, İslâm’ın hemen her konuda belirleyici temel kriteri olan takvaya yönelmek, Allah’a yakın olmayı başka her bir şeye yakın olmaktan daha aziz ve üstün tutmaktır.

Dünyada olup bitenlere karşı duyarsızlık, Kur’an’ı hayatın hiçbir evresinde hatırlatmayan bir dünya talebi ve ilahî hikmete pek az rağbet eden bir duyarlılıkla bu gecenin ihya edilemeyeceği açıktır. Eşref-i mahlûkat sıfatıyla Cenâb-ı Hakk’ın emanetini müdrik olan bir kulluk, her şeyden önce bu geceyi bir af ve mağfiret şölenine dönüştürerek kendini yenileme durumunda mümkündür. Bu şölen başta Afrika kıtasında yaşayan kardeşlerimiz olmak üzere açların, yoksulların, mağdurların, mahrumların, topyekûn zayıf bırakılmışların haklarına dikkat kesilmeyi, buna karşılık yapıp ettiklerinden, arayıp bulduklarından dolayı şımaran, azgınlaşan, kendini mutlaklaştıran her düşünceye karşı da bir tavır almayı zorunlu kılmaktadır.

Kadir gecesini ihya, başta büyük zorluk ve sıkıntılar yaşayan Müslüman kardeşlerimiz olmak üzere zaman ve mekân sınırlaması gözetmeksizin bütün kardeşlerimize yakın durmayı, onların dertleriyle dertlenmeyi, acılarına ortak olmayı, din ve dünya tasavvurumuzu altüst eden her tür marazi tutum ve düşünceye karşı bünyemizi yenilemeyi, hayırda yarışırken şerden mütemadiyen uzak durmayı gerektirmektedir.

Bu geceyi, Yüce Allah’a kendi iç dünyamızı açabileceğimiz, günahlarımızdan af ve mağfiret dileyeceğimiz, yapıp ettiklerimizin muhasebesini yapabileceğimiz bir lütf-i ilahî olarak değerlendirelim. Aynı şekilde Kadir gecesinin değer ve kıymetini gereken âdâb ve erkân içinde takdir ederken, bu gecenin, kendimizi yeniden inşa etme yolunda bir itiraf, yüzleşme ve hesaplaşma fırsatı sunduğunu da layıkıyla idrak edelim.

Bu duygu ve düşünceler içinde bütün vatandaşlarımızın, soydaşlarımızın ve topyekûn İslam âleminin mübarek Kadir gecelerini en içten dileklerimle kutluyor, bu gecenin hayır ve bereketiyle hepimizi feyizlendirmesini Cenâb-ı Mevlâ’dan niyaz ediyorum.

Diyanet İşleri Başkanı
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ

25.08.2011