Etiket arşivi: müslüman

Fransa Nur Hizmetleri: Alain Nasıl Ali Oldu?

Aziz, Sıddık ağabey ve kardeşlerimiz

Fransa’dan, bütün dünya hizmetlerine selamlar olsun.

Duaya vesile olması niyetiyle Fransa’nın Gray adındaki bir kasabadan sizlere bazı Nur Hizmet haberleri sunmak arzusundayız.

Kasabamız yaklaşık olarak Altı bin nüfusa sahip olmakla birlikte bunların 100 hanesi Türkiyeli-Müslümandır. Bundan beş sene evvel hizmet ile tanışan kasabamız 3 yıldır bir medrese-yi nuriyeye ev sahipliği yapmaktadır. Dershanemiz bir oda bir mescid olarak mütevaziyane hizmet vermektedir. Çevredeki Türkiyeli Müslümanlar medresemizin maişetiyle ilgilenmektedir.

Dershane’de yalnız olarak geçici süreliğine bir üniversite talebesi olarak kalmaktayız. Fransa’da uzun süreli vize işlemleri müşkilatlı olduğu için hizmet ehli vakıf abilerimiz buraya gelmekte zorlandığından dershane faaliyeti hizmet ile alakadar esnaf abilerce yürütülmektedir.

Gray’de haftalık mutad hizmet faaliyetimiz şöyledir:

Salı günü gündüz Fransızca Risale dersi(iki haftada bir), akşamları ev dersi,

Çarşamba 15 yaş civarı gençler ile Risale Dersi ,

Perşembe dönerli Risale-i Nur dersi,

Cuma gündüz Fransızca Risale dersi(iki haftada bir),  Cuma akşamı15 yaş altı gençler ile,

Cumartesi gündüz ilkokul talebeleri ile akşam ise umumi dersimiz,

Pazar gündüz Fransızca Risale dersi, Pazar akşamları ayda birde meşveret-istişare yapılmaktadır.

Görüldüğü üzere haftanın hemen hemen her günü Dershanemizde toplanılmakta ve Risale-i Nur ile imanımızı takviye etmeye çalışmaktayız.

Buradaki hizmetler adına dualarınıza vesile olması için iki hususu dile getireceğiz:

Evvela:

Burada ekseriyetle ehl-i iman için hizmetler yürütülmekte olduğu için yerli halk Fransızlara hizmetimiz yeni yeni gelişme göstermektedir. Fransızların İslam’a olan müstağni durumları gibi etkenler bizleri bu hizmette mutedil kılmaktadır. Üstadımızın dediği gibi burada Müslümanlar ve Nur Talebeleri olarak gelecek şu düstur onlara karşı en büyük hizmetimiz olacağına inanmaktayız: “Eğer biz doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu kendi ef’al ve etvarımızla izhar etsek, elbette sair dinlerin tabileri fevc fevc İslâmiyete girecekler. Hatta küre-i arzın bazı büyük kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehalet edecekler.”

Nitekim buradaki dershanenin açılmasına vesile olan bir abimizin işyerinde, onun efal ve etvarından etkilenen ve arayış içerisinde olan bir Fransız abimiz İslam’a alaka duymuştur. Bu alakanın neticesi dershanemize gelip gitmeye başlamış ve aklındaki sorulara Risale-i Nur ile cevap aramıştır. Aldığı cevaplar kendisini ikna etmiştir etmesine ama birden İslam’a girememiştir. Uzun süre bu şekilde devam edilen Fransızca Risale-i Nur sohbetlerinin bir neticesi olarak buradaki abilerimiz ile  Fransız abimiz Alain bir Türkiye ziyaretinde bulunmuşlardır. Fransa ile ilgilenen Isparta ilimiz olması hasebiyle ekseriyetle Isparta’da vakit geçirmişler ve Üstad’ımızın Barla ve Isparta’daki evlerini ziyaret etmişler ve oradaki Türkçe lisanında cereyan eden sohbetlere katılmışlardır.  Anlamadığı halde pürdikkat dersleri dinleyen Alain oradaki manevi atmosferden çok etkilenmiştir. Isparta’daki abilerimiz ve Alain lisan konusunda aynı konuşmasalar da ahvalleri Alain’e çok şey anlatmıştır. 40 yıllık hayatı boyunca ailesinden dahi görmediği ilgi ve alakayı Isparta’daki Nur abilerimiz içinde bulması onu hayranlıklar içerisinde bırakmıştır. Isparta’dan İstanbul’a intikal eden ziyaret Abdullah Yeğin ve Hüsnü Bayram ağabeylerimizin ziyaretleri ile devam etmiştir. Latif bir tevafukdur ki Abdullah ve Hüsnü ağabeyleri ayrı yerde ziyaret ettikleri halde ikisi de Alain ismini öğrendikten sonra “Ali’dir o” demiş. İstanbul’daki ecdadımızın miras bıraktığı tarihi mekanlardan da çok etkilenen Alain, havaalanında Türkiye’deki abilerimizden ayrılırken dayanamamış ve hüngür hüngür ağlamaya başlamıştır. Bu ayrılık ona çok zor gelmiştir.

Hayatınız boyunca soğuk bir toplumda büyüyerek, her şeyin maddi menfaatla döndüğü bir ortamdan çıkıp geldiğinizi düşünürseniz, içinizdeki buz tutmuş merhamet pınarlarının çözüleceği an ancak böyle bir olabilir. Alain’in içindeki pınarlarda böyle çözülmüştür işte. İçindeki vicdan arayışının Türkiye’den çıkan bir Nur’da olduğunu anlamış ve ondan firakına göz yaşlarını akıtmıştır. Lakin ümitsiz olmamıştır. Zira böyle kardeşliğin firakı olmadığını zamanla anlayacaktır. Böyle bir uhuvveti ne şarkın ne de garbın ayrılıkları bozamayacağını devam eden Risale-i Nur sohbetleri ile anlayacaktır. Bu kavrayış onun Hak ile nisbetine vesile olacaktır. Yani iman nurunu artık kalbinde taşımasına vesile olacaktır.

Evet artık Alain yoktur. Mazinin derelerinde bıraktığı bir şahsiyettir artık Alain. Abdullah ve Hüsnü ağabeylerin birbirlerinden habersiz önceden haberini verdikleri gibi artık “Ali’dir o”. Bir yıldır o Ali ismini taşımakta ve İslam’ı, Nurları öğrenmeye çalışmaktadır. Fransızca derslerimizi onun şevkiyle devam ettirmekteyiz. Niyetinde Türkçe lisanını da öğrenmek vardır. Ona duamız imanını eceline kadar muhafaza etmesi ve Nurların şefaatidir. Sizlerden dileğimiz hiç olmazsa bu yazıyı okuduktan sonra bir kere dahi olsa ona ve onun namı altında Yeni Ali’lere Mehmet’lere, Osman’lara ve Fatıma’lara, Hatice’lere ve Ayşe’lere dua etmenizdir. Zira sizlerde bilirsiniz ki bir kişinin sizinle imana gelmesi sahralar dolusu kırmızı koyundan daha hayırlıdır. Maddeten buna vesile olamazsak da manen bu şekilde vesile olacağımızı unutmayalım. Zira bizler şarktan garba, kuzeyden güneye uzanan bir şahs-ı maneviyiz.

Saniyen:

Biz Türkiyeli Müslümanlar olarak genelde fakir Asya ve Afrika ülkelerine merhamet duymakta ve onların imanları için dua etmekteyiz. Yahut nazarımızı oraya çevirmekte onların kurtuluşunu temenni etmekteyiz. Üzülerek söylemek gerekirse Avrupa’da bahusus Müslümanlar için durum daha vahimdir. Evet bu belki Avrupa’nın zenginliği nazara verilmesinden pek düşünülmüyor fakat Avrupa bizim nazarımızda daha vahimdir. Zira Risale-i Nur’un asıl mesleğinin en önemlisi ehl-i İmanın imanını muhafaza etmesi değil midir? Buradaki ehl-i imanın imanlarının muhafazası işte bu cihetten daha vahimdir.

Avrupa’nın felsefesiyle yaralanan kalpler evvela buradaki Müslüman toplumdur. Zira bu felsefeyi 2 yaşından itibaren ülkenin anadiliyle vermektedirler. Bir çocuğun henüz kendi anadilini dahi iyi öğrenme yaşına gelmeden ona ülkenin dilini öğretmekle başlayan bu serüven maalesef buradaki Müslümanların eğitim ve iş hayatı boyunca devam etmektedir. Bunun neticesi de artık Türkçe anadil değil, Fransızca anadildir. Bir insan zihnindeki kelimelerle düşündüğünü varsayarsak buradaki Müslüman Toplumumuz Fransız dilinin vermiş olduğu felsefeyle düşünmektedir.  İmanlarında ciddi yaralar ile büyüyen bir nesil çıkıyor dolayısıyla karşımıza. Peki bu neslin imanını muhafaza edememesi kendi zatından ziyade İslam’a zarar verdiğini hiç düşündünüz mü? Dinini bu gibi bir yaşam tarzından dolayı yaşayamayan, imanın gerektirdiği hususlarına yerine getiremeyen bir Müslüman bir Fransız’a İslam’ı nasıl temsil edecek?

İşbu cihetden durumun vehametini dile getirmek istedik. Kesinlikle ümitsizliğe vesile olması için değil, temennimiz bu konuda dualarınızı, teveccühlerinizi Avrupa’daki Müslüman kardeşlerinize de yönlendirmeniz. Bir de bir tavsiyemiz, yeşil pasaporta sahip olan memur, öğretmen abilerimizin, ablalarımızın ve onların çocuklarının tatillerde buralara bir şevk ve renk vermeleri. Böyle gelip gitmeler buraların havalarını değiştirmektedir. O yüzden irtibatta kalıp buradaki kardeşlerin imanlarını takviye etmek onları ziyaret etmek sadece ehl-i imana değil aynı zamanda bu imanı yaşayan kalplerden etkilenen gayr-i Müslimlere de büyük bir hizmet olacaktır.

Elhasıl, bu mektubumuzun bizlerin ellerinden sizlerin latif kalplerinize ulaşmasını temenni ediyor Avrupa hizmetlerine hususan dualarınızda yer vermenizi diliyoruz.

Fransa Gray Kasabası Nur Talebeleri

www.NurNet.org

Neden Müslümanlıktan Çıkan Türklükten de Çıkar?

osmanlı halk camiden çıkarkenIrk bir alt kimliktir. Aslolan Üst kimliktir. Alt ve Üstün farkı ise alt küçüktür daire-i havsalası dardır binaenaleyh efradı mahduddur sayılı ve sınırlıdır. Ama üst ise altların birleşrimidir havsalası geniş ve küllidir.

Alt belki 40.000 insana şamildir; ama üst ise daha şamil olup 40.000 bedel 3.500.000.000 insana kadar şamil olabilmekte. Alt kimlik ırkçılık üst kimlik ise ümmetçiliktir. Nitekim üstadım Bediüzzaman muhtelif yerlerde bu konuya temas etmekte ve der ki:

Irkçılık fikri, Emevîler zamanında büyük bir tehlike verdiği ve hürriyetin başında “kulüpler” suretinde büyük zararı görülmesi ve birinci harb-i umumîde yine ırkçılığın istimali ile mübarek kardeş Arabların mücahid Türklere karşı zararı görüldüğü gibi, şimdi de uhuvvet-i İslâmiyeye karşı istimal edilebilir ve istirahat-ı umumiye düşmanları gizli dinsizler, yine o ırkçılıkla büyük zarar vermeğe çalıştıklarına emareler görünüyor. Halbuki menfî hareketle başkasının zararıyla beslenmek, ırkçılığın seciye-i fıtrîsi olduğu halde; evvelâ başta Türk milleti dünyanın her tarafında müslüman olduğundan onların ırkçılıkları İslâmiyetle mezcolmuş, kabil-i tefrik değil.

Türk, Müslüman demektir. Hattâ Müslüman olmayan kısmı, Türklükten de çıkmışlar. Türk gibi Arablarda da Arablık ve Arab milliyeti İslâmiyetle mezcolmuş ve olmak lâzımdır. Hakikî milliyetleri İslâmiyettir. O kâfidir. Irkçılık, bütün bütün bir tehlike-i azîmdir. Emirdağ Lahikası-2 ( 222 )

Asabiyet-i cahiliye; birbirine tesanüd edip yardım eden gaflet, dalalet, riya ve zulmetten mürekkeb bir macundur.

Bunun için milliyetçiler, milliyeti mabud ittihaz ediyorlar. Hamiyet-i İslâmiye ise; nur-u imandan in’ikas edip dalgalanan bir ziyadır. Mesnevi-i Nuriye ( 112 )”

Bu mehazlara istinaden ve çıkan manaya göre esbabını şöyle telakki etmekteyim: İslamiyetten önceki Türk yaşantısı İslama benzemekteydi İslamiyetten sonra ise sadece birkaç mevzuda ıslahat yapılarak İslamiyete dahil olmuştur. Nitekim bu sadece bir ıslahat ile oldu çünkü; benzerdi.

Sözü şuna getireceğim Neden Müslümanlıktan Çıkan Türklükten De Çıkar? Sebebi ise işte budur: Müslümanlık Türklerin Türklük yapısını muhafaza etmiştir ve alt kimlik üst kimlikle mezcolmuş birleşmiştir. Bunun için ki İslamiyetten çıkan Türklükten de çıkmıştır. Macarlar, Yunanlar, Bulgarlar, Gagavuzlar, Yakutlar… gibi. Tarihi sürece baktığımızda bu alt kimliklerde Müslüman ve Türktür; ama üst kimliğini kaybetmesiyle beraber alt kimlikten de ihracoldular. Bu sebeble TürklerinHakiki Milliyetleri İslamiyettir. Em.L 222”

Muhammed Numan

www.NurNet.org

Kanada’da Risale-i Nur Okuyarak Müslüman Oldular

Esselamu aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu

Aziz ve muhterem abi ve kardeşlerimiz Kanada’dan binler selam eder ve dualarınızı bekleriz daha önceki mektuplarımız da dile getirdiğimiz gibi burada oluşan bazı hizmet haberlerini sizinle paylaşmak isteriz.

Elhamdülillah Risale-i Nur dünyanın her yerinde kendini okutturmaya devam ediyor. Üstadımızın “biz Risale-i Nurun okunduğu yerde manen hazır gibiyiz” cümlesi ne kadar manidar olduğunu buralarda daha iyi görüyoruz.

Malumunuz üzere Kanada’nın Edmonton, Ottowa, Toronto ve sair eyaletlerinde Risale-i Nur hizmetleri devam ediyor, buralara herhangi bir nur talebesi geldiğinde Risale-i nur hizmetinin burada ne kadar çok ihtiyacı olduğunu hissediyor ve hissetmektedir. Ayriyeten Kanada’ya mahsus internet sitemiz ve sosyal medyadaki çalışmalarımız devam etmektedir.

Burada zaman zaman düzenlenen festivallere katılıp Risale-i nurları tanıtma fırsatı oluyor, yüzlerce kişiye Risale-i nuru broşür ile ulaştırmayı Cenâb-ı hak nasib ediyor. O broşürlerden nasiplenen bir abimiz devamında verdiğimiz ayetül kübra ile katolik hristiyan olan ruhunda gerçek islamiyeti arayan bir abimiz kelime-i şahadet getirmesi ve ardından küçük sözleri beraber okumaya devam etmemiz insanların üstadımızdan direk ders almaya ne kadar muhtaç olduğunu burada daha çok görmüş ve yaşamış oluyoruz.

Artık bu kanadalı abimiz rabbimizin bize günde 24 altını verdiğini söylüyor. Ayriyeten yine bir hastanede bulunan kanadalı birinin kendisine Risale-i Nurların takdim edilmesi vasıtasıyla bir müddet sonra şahadet getirip müslüman olması Risale-i Nurların nasıl kendi hizmetini yaptığını ve üstadımızın hizmetin başında olduğunu gösteriyor.

Ayriyeten Toronto üniversitesine gönderdiğimiz risale i nurlar vasıtasıyla üniversite heyetinin çok memnun kaldığını gönderdiğimiz risale i nurların ana kitap koleksiyonu için kataloglanacağını toronto üniversitesi nin özellikle ortadoğu ders programında olanlar said nursi’nin kitaplarını üniversitemizde görmekten memnun olduklarını dile getirdiler elhamdülillah üstadımızın Risale-i Nurlar dünyanın kanun-u esasisi olacaktır manasını ankaribuzzaman müşahede edeceğiz . bütün kitap gönderen broşür gönderen ve emeği geçen herkese teşekkür ve tebrik eder buralarda ne kadar çok ihtiyaç olduğunu unutmamanızı temenni ederiz.

Kanada Nur Talebeleri

www.NurNet.org

Artık Kendimize Gelmemiz Lazım

Yaklaşık yüzyıldır Kan ve göz yaşı Müslümanların kaderi oldu.Birileri İslam dininin yüksek hakikatlerini ve  Müslümanları  planlı bir propaganda ile kötüleyip onları sömürmek için elinden geleni yaptı ve şimdide yapıyor.

Bin üç yüz sene  dünyaya huzur ve refahın en güzel örneklerini göstermiş İslam Ümmeti  yaklaşık yüzyıldır kan ,gözyaşı ve hüzün yaşamaktadır.

Genel manasıyla dünyaya baksanız.Bütün huzursuzluklar,ölümler ve zulümler hep İslam coğrafyalarında yaşanmaktadır.Filistin’de,Suriye,Irak,Afganistan,Arakan ve diğerleri ….

Birileri Müslümanların rahat ve huzur içinde olmalarını istemiyor.

Niçin istesin ki ? Çünkü Müslümanların huzurlu bir yaşam sürmeleri onların iktidarlarının ellerinden gitmesi demektir.

Düşünebiliyor musunuz ? Mısır gibi yeraltı ve yerüstü zenginlikleriyle zengin bir ülkenin halkının yüzde yetmişi sefalet içinde yaşıyor.Peki bu zenginlikleri kim sömürüyor.Tabii ki  özelde(içeride) sömürgeci güçlerin uşağı piyonlar  genelde ise sömürgeci güçler.

Sömürgeci güçler Müslüman halkların kendilerini  yönetmelerine izin vermemektedirler.Her zaman Müslümanların kendi içinden yönetilmesine engel çıkarmışlardır.Bu engeller de çoğu zaman  etkisi altına aldıkları o ülkelerin ya silahlı kuvvetleri ya da siyasileri aracılığı ile olmuştur.Bu halkları her zaman güdülecek koyun gözüyle görmüşlerdir.Maalesef  Müslüman halkalarda  ümitsizlik hastalığına yakalanarak tam da sömürgecilerin istediğini yapmışlardır.

İslam dünyasındaki  halkların ümitsiz durumunu ve şimdiki yaşananları  yansıtan güzel bir hikaye anlatılır:

Kendisini Koyun Zanneden Aslan

 ” Annesini kaybeden bir aslan yavrusu koyunların arasına girmiş ve koyunların sütünü emerek büyümüş. Zamanla kendini koyun zannetmiş. Bir gün koyunlardan birisi aslana şöyle demiş:

“Sen bizim cinsimizden değilsin. Sen aslansın, biz koyunuz. Sen bu dağların kralısın. Son zamanlarda bu dağlarda çakalların, ayıların sesleri fazla yükselmeye başladı, bizi rahatsız ediyorlar. Bir kükresen de bizi bunlardan kurtarsan.” demiş. Fakat aslan bunu kabul etmeyerek, “Ben de sizin gibi koyunum.” demiş. Koyunun günlerce ısrarına rağmen aslan, aslan olduğunu bir türlü kabul etmemiş.

Nihayet bir gün koyun, aslanı alıp bir su birikintisine götürmüş. “İkimizin de sudaki akislerinize iyice bakalım. Senin yelelerin var, benim yok. Söyle bakalım ikimizde aynı mıyız?” diye sormuş. Aslan, “Hayır değiliz.” demiş. Sonra koyun, “Senin pençelerin var, bizim yok, senin dişlerinle bizim dişlerimiz bir değil. Hatta senin sesinle bizim seslerimiz bile farklı. İstersen bir ben meleyeyim, bir de sen kükre.” demiş ve önce koyun cılız bir sesle melemiş, arkasından aslan bütün heybet ve dehşetiyle kükremiş. Aslanın bu kükremesini duyan çakallar yuvalarına, tilkiler deliklerine, ayılar inlerine kaçışmışlar.”

Yukarıdaki hikayede de anlatıldığı gibi yıllarca aslan olduğu halde kendisini koyun olarak gören bir İslam ümmeti var .Birilerinin bu millete Aslan olduğunu hatırlatması gerekiyor.Son zamanlarda İslam dünyasında başlayan Ortadoğu’daki olaylar  aslında kendisi Aslan olup  kendini koyun zanneden bir milletin benliğine dönmesidir.İnşallah Aslan yürekli İslam ümmeti  benliğine dönmesi ile onları sömüren çakkallar dan kurtulacaktır.

HAMİT DERMAN

Parayı Müslümanca kazanıp Müslümanca harcamak da ibadettir

Müslüman, zengin olmalı. Çünkü İslamiyet maddi ve manevi terakki ile ayağa kalkacaktır. Maddi kalkınma ise tüketmek değil üretmektir. Müslümanlar gösteriş için değil, İslam âleminin güçlenmesi için zengin olmalıdır.

İslam âleminin güçlenmesi için maddi kalkınma gerekliyken, iç huzurumuzu temin etmek için lükse gerek yoktur. Kıymetli olan maddi rahatlık değil, manevi rahatlıktır. Adam incecik yer yatağında yatıyor. Başka eşyası yok. Pencereden soğuk giriyor. Karnı bazen aç, bazen tok ama huzurlu. Sabah uyanıyor, evden çıkıyor; konuya komşuya gülümsüyor. Böyle insanlar gerçekten var. Kimisi de konforlu dairelerinde canım sıkılıyor diye ağlıyor. İşte bu hal gösteriyor ki mutlu olmak lokantaların, otellerin, tatillerin işi değil. İnsan parayla ev alır ama huzur alamaz.

Biz Müslümanlar, en büyük nimetlere mazhar olmuşuz. İnsan olarak yaratılmışız ve son peygamberin ümmeti olmuşuz. Evvela bu nimetlerin farkında olmak lazım. Ve inançta Müslüman, fiiliyatta kapitalist olmamak lazım.

Müslüman zengin olmalı dedik ama zengin gibi yaşamamalı. Neden? Çok rahat yaşamak, dünya sevgisini artırır. Dünya nimetine bağlılığı artırır. Dünyaya bağlılık, insanın içine korku verir, huzursuzluk verir. İnsan huzursuzluğunun veya hastalığının sebebinin, maddiyatın içinde yüzmekten kaynaklandığını anlamaz bile. Zengin hayat, insana dünyadaki küçüklüğünü unutturur, insan büyüdüm sanır. Hâlbuki insan acizdir. “Dünya sevgisi hataların başıdır.” deyip konforlu hayatı terk edebilmek meziyettir.

İnsan, kendine hep hatırlatmalı; “Her an ölebilirsin, öldüğünde malın mülkün dünyada kalacak, bu paralar seni cennete götürmez.

Tabak tabak yemekler, çeşit çeşit elbiseler, çekmeceler dolusu takılar, oturacak yer bırakmayan mobilyalar… Müslüman, bunların içinden ayıklanmayı bilmeli; Müslümanlığını unutmamalı, uyanık olmalı. Yoksa ibadetlerimiz namaz ve oruçtan ibaret kalır. İbadetlerimizi külli ibadete yükseltemezsek namaz ve orucumuzu da kaybederiz. İbadeti külli ibadete yükseltmek, ibadeti hayatımızın her anına yaymak, her anında yaşamak demektir. Parayı Müslümanca kazanıp Müslümanca harcamak da ibadettir, güzel ahlakın güzel bir örneğidir.

Kazancımız helal diye çok harcama yapılmamalı. Mesela yağ, un gibi gıdalar helal gıdalardır. Ama şimdi doktorlar uyarıyor; bunları çok tüketirseniz sağlığınıza zarar verir, diyorlar. Yani her şeyin aşırısı zarardır. Aşırıya kaçmak ifrattır. İfrattan uzak durmak edeptir. Orta yol, sıratı müstakimdir. İsraf edenler bu yolda yürümekte zorlanırlar.

E ne yapacağız? Evvela Peygamberimiz’in ve hane halkının yaşayışı bize örnek olmalıdır. Allah Rahman ve Rahim olduğundan dünyayı cennet edecek prensipleri bize bildirmiştir. Zengin ve fakir arasında uçurum olmaması gerektiğini öğreniyoruz. İslamiyet’te kitle kalkınması vardır. Komşusu peynir bulamazken yemeğin üzerine bir de baklava yiyen, kâmil mümin değildir. Müslüman verendir, verdiğiyle sevinendir.

Müslümanlar artan mallarıyla İslam’a hizmet etmeliler. Yedirmek, giydirmek güzeldir. Ramazan’da zekât vermek güzeldir. Ama hizmet bu kadar değildir. Kur’an kursları, kütüphaneler kurulmalı. İmkânsızlıklar içinde ilim yapmaya gayret edenlerin elinden tutulmalı. İstihdam oluşturacak işler kurulmalı. Kitle kalkınması böyle gerçekleşir.

Hekimoğlu İsmail / Zaman