Etiket arşivi: rüşvet

Zalimlik ve Ahlaksızlık!

Benim rüşvete fetva verdiğimi, yolsuzlukların örtülmesini istediğimi söyleyen veya ima eden ahlak yoksunlarına, eğer Müslüman iseler, iftiranın, karalamanın, itibar katlinin dünyada ve ahretteki sorumluluğunu hatırlatıyorum. Müslüman değilseler, dillerinden düşürmedikleri ‘evrensel ahlak kitabında yaptıklarının yeri var mı‘ diye soruyorum.

Benim elli civarında kitabım, binlerce sayfa yazıyı içeren sitem var; buralarda ne söylediğim, ne yazdığım ortada, bunları bırakıp da kapalı kapıları zorlayanlara sesleniyorum: Dini konuşma ve açıklama bakımından açamayacağım bir kapım yoktur, arkadan dolanmaya, casusluk yapmaya gerek yok, bana sorabilirsiniz.

Ben yolsuzluğun üstü örtülsün, yolsuzluk yapanların üzerine gidilmesin filan demem; ama:

Din, hukuk ve ahlaka aykırı olduğu halde suçu sabit olmamış, hüküm giymemiş, hükmü temyizde tasdik edilmemiş insanlara –ki, bunlar henüz masumdurlar- sırf itham ve iddialara dayanarak ‘suçlu’ muamelesi yapmam, yapılmasına razı olmam, onların ve ailelerinin maruz kaldıkları maddi ve manevi işkenceye itiraz ederim.

Yolsuzluk iddiaları ile ilgili bilgileri hukuka ve ahlaka aykırı olduğu halde elde edip çarşaf çarşaf ilan edenlere ‘zalim ve ahlaksız‘ derim.

Kendilerini aynı zamanda ‘savcı, hakim ve yüksek hakim‘ yerine koyup insanları suçlayan ve mahkum edenlere, ‘yahu sizde hiç insaf, vicdan, utanma duygusu, Allah korkusu, manevi sorumluluk hissiyatı… yok mu’ derim.

Şeytana ve nefse uyup ister özele, ister kamuya yönelik bir haksızlık yapan, suç işleyen, milyonların kul hakkını yiyen kimselere -bu suçlar sabit olduğunda- asla müsamaha etmem, cezalarını çekmelerini isterim; ama cezalarını çekerken de ‘keşke yapmasaydılar, hem kendilerine hem çevrelerine yazık ettiler‘ der, üzülürüm.

Bazılarının iftira ettikleri gibi bana başbakan, belediye başkanı iken, ‘Hocam, daha güçlenmemiz, davayı sağlama almamız gerek. İhale verdiğimiz kişilerin kârlarından komisyon alabilir miyiz?‘ diye bir soru sormadı ve ben de ne ona, ne de bir başkasına ‘Evet‘ diye cevap vermedim.

Bana o değil ama birçok kişi, ‘Devletten veya belediyelerden haklı ve meşru olarak ihale alıp istifade ve kâr eden kimseleri, yardımda bulunsunlar diye hayır kurumlarına yönlendirsek bunda bir sakınca var mıdır‘ diye sordular.

Buna verdiğim cevap şudur:

Hayır işlesin diye teşvik ve sevkettiğiniz kimseler Müslüman iseler ve siz istemeseniz bu yardımı yapmayacak idiyseler ve/veya bir daha iş ve ihale alamam diye bu yardımı yaparlarsa bundan ecir (sevap) alamazlar. Ama kayıtlı ve şeffaf olmaları şartıyla hayır kurumları bundan istifade edebilirler; çünkü onların bir zorlamaları ve baskıları söz konusu değildir, verenin de baskı altında verdiği bilgisine sahip değillerdir.

Hemen kaydedeyim ki, insanları bir yerlere toplayıp manevi baskı yaparak yardım toplandığında da yukarıdaki sakınca (sevap alamama) sakıncası vardır. En uygunu insanlara, baskı yapmadan, mecbur bırakmadan ihtiyacı bildirmek ve hür iradeleriyle istedikleri kadar yardım etmelerine imkan vermektir.

Bir yerlere yardım edecek diye bir kimseye ‘layık, ehil, en iyisi, en hesaplısı, kamu için en yararlısı olmadığı halde‘ ihale verilirse yapılan ihanet olur ve elbette caiz olmaz.

Prof. Dr. Hayrettin Karaman

Hediye Sünnet, Rüşvet Haramdır

hediye“Üstadın hediyeleri kabul etmeyin diye bir emri var mıdır? Oysa biliyoruz ki hediyeleşmek sünnettir. Bazıları Üstad hediye kabul etmiyordu diye hediyeyi reddediyorlar. Bu durumun doğrusu nedir?”

HEDİYELEŞMEK SÜNNETTİR

Hediye sünnettir.  Hediyeye mukabil hediye vermek, yani karşılıklı hediyeleşmek de sünnettir. Hz. Aişe (ra) anlatıyor: “Resulullah (asm), hediyeyi kabul eder, ona karşılıkta bulunurdu.”1

Hediyeyi kabul durumunda bulunan, 1) Kabul ederse, 2) Mukabil hediye verirse, iki sünnet işlemiş olmaktadır.
Hediye gönül alır, kalpten kalbe sevginin ve saygının ifadesidir, gönül zenginliğinin dışa vurumudur.

Resulullah (asm) buyurdular ki: “Hediyeleşin, zira hediye, kalpteki kuşkuları giderir. Komşu, komşusundan gelen (hediyeyi) hakir görmesin, bir koyun paçası parçası olsa bile.”2

Hediye vermek İsm-i Samed’in tecellisine mazhar olmaktır.

FAKAT HEDİYE ADIYLA GELEN RÜŞVETE DİKKAT!

Hediye ile rüşveti birbirinden ayırmak lâzım. Hediye sünnet olmakla beraber; rüşvet haramdır. Allah için verilene hediye; dünya menfaati için verilene rüşvet deniyor.

Adaletli ve dürüst davranmayı engelleyecek şekilde hediye vermek haramdır. Emreden konumda bulunan kimsenin, yöneticinin, memurun, devlet kadrosunda bulunup elinde devlet imkânları bulunan kimsenin görevdeyken hediye alması rüşvet sayılır ve haramdır.

Zekât toplamak için gönderilen memurlardan bazıları dönüşte Peygamber Efendimiz’e (asm): “Şu zekât malı, şu da bana verilen hediye” demişlerdi. Peygamber Efendimiz (asm), zekât memurunun hediye adıyla bir şey almasına rıza göstermemiş ve şöyle buyurmuştur: “Sen annenin evinde otursaydın bu sana verilir miydi?” 

Keza Peygamber Efendimiz (asm) Hayber Yahudilerinin ürünlerinden, anlaşma gereği İslâm’ın payını almak için Abdullah bin Revaha’yı (ra) göndermişti. Yahudiler İslâm’ın payını vermek yerine Abdullah bin Revaha’ya hediye verip işin örtbas edilmesini istediler.

Abdullah bin Revaha (ra) onlara kızdı ve dedi ki:
“Ey Yahudi cemaati! Sizin bu tutumunuzdan nefret ediyorum!”  Hediyeyi kabul etmedi. Bu dürüstlük karşısında Yahudiler şunu teslim ettiler: “Ey İbn-i Revaha! Senin dürüstlüğünü arz ve sema alkışlıyor!”  Yahudiler İslâm’ın payını vermek zorunda kaldılar.3

BEDİÜZZAMAN NEDEN HEDİYE ALMADI?


Bediüzzaman Said Nursî, “Ümmetimin âlimleri beni İsrail Peygamberleri gibidir” hadisine masadak; “Âlimler peygamberlerin varisleridir” hadisine mazhar bir İslâm âlimidir. İlim noktasında Peygamber Efendimiz’in (asm) varisi; soyağacı açısından da Ehl-i Beyttendir. Peygamberlerin en önemli özellikleri, görevlerine karşılık ücret kabul etmemeleridir. Bediüzzaman, Peygamberlerin bu sünnetine ittiba etmiştir.4

Ehl-i Beytten olması dolayısıyla da hediye ile beraber, sadaka ve zekât da kabul etmemiştir. Hatırını kıramayıp hediyeyi geri çevirmediği zamanlar olmuştur; fakat karşılığını vermeden almamıştır.  Bediüzzaman’a tabi olmak için hediyeleşmeyi hayatımızdan çıkarmamız gerekmiyor. Çünkü bu sünnettir. Bediüzzaman’ın hediyeleri kabul etmeyin diye bir emri yoktur. Bediüzzaman’a tabi olmak için hediyeyi rüşvete karıştırmamamız yeterlidir.

Yani:
1- Rüşvet mahiyeti taşıyan hediyeyi kabul etmemek.
2- Allah için hediye geldiğinde, imkânlarımız nispetinde karşılık vermek.
3- Hediyeyi yalnız Allah için vermek yeterli bulunuyor.

Dipnotlar:
1- Buharî, Hibe 11; Ebu Davud, Büyu 87, (3536);  Tirmizî, Birr 34, (1954).
2- Tirmizî, Vela ve’l-Hibe 6, (2131).
3- İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, Akçağ Yayınları: 16/240-241
4- Mektubat, 2. Mektup, s. 13.

Süleyman KÖSMENE / Nur Postası