Etiket arşivi: Yavuz Selim

Kırkıncı Hoca ve Yahya Kemal’in Selimnamesi

Erzurum’a haziran ayı  içinde bir sempozyum için gitmiştim, orada Kırkıncı hoca ile elli yıldır hizmette devam ettiği kümbet mekanında konuştuk, bugünlere nasıl gelindiğini anlattı. Daha sonra Yavuz Sultan Selim hakkında bir de kitap yazmış olan Kırkıncı Hoca ile Yahya Kemal’in Selimname’sini okuduk. Kırkıncı Hoca kitabında ırkçılığın zararlarından bahseder.” Şunu hem en ifade edelim ki  insanlarda  istismara en müsait en zayıf damar kavmiyetçilik damarıdır. Bugün birtakım iç ve dış güçler  insanımızın bu damarını  kendi menfur emellerine alet etmek istemektedirler.Bu vatanda yaşayan  vatandaşlarımız  özellikle de Türkler ile Kürtler islam kardeşliği sayesinde  böyle bir hataya düşmeyeceklerdir inşallah. Çünkü onlar  biliyorlar ki bütün bunlar  Türkiye’nin gelişmesini istemeyen  ve onları bölmeye  çalışan zındıkların planı ve sinsi oyunlarıdır.  (M Kırkıncı , Y S Selim 15)

Selimname’yi  Yahya Kemal Yavuz Sultan Selim için yazmış. Şöyle başlar;

Devr-i Sultan Selim’i  yazmak izin

Seyf-i meslül kıldı hamesini

Sultan  Selim dönemini yazmak için kalemini bir kılıç gibi kınından sıyırdı çıkardı;

Halk Yahya Kemal’e rahmet okur

Guş ederken Selimnanesini

İnsanlar Yahya Kemal’in Selimnamesini okudukları zaman onu rahmetle anarlar. Yahya Kemal bu şiiri okuyucular tarafından rahmetle anılmak için yani dini bir endişe ile yazmıştır. Ne güzel bir niyeti varmış Yahya Kemal’in himmet Efendi değil mi ? evet hocam.

Başlayış

– 1514 –
eflâkden o dem ki peyâm-ı kader gelür
gûş-î cihâne velvele-î bâl ü per gelür

Gökyüzünden kader fermanı , haberi geldiği zaman  cihanda var olan herkesin kulağına kanat sesleri gelir, yani haberi getiren meleğin veya melekler grubunun sesleri cihana yayılır, meleklerin kanat çırpışları. Büyük bir haber gelmektedir yer yüzüne. Haber arşta düşünülmüş ve yeryüzüne gönderilmiştir. Nasıl hayal etmiş himmet Efendi değil mi ? Ne kadar derin bir hayal.

devr-î fütûhu sûr-ı sirâfil* müjdeler
hak’dan nizâm-ı âlemi te’mîne er gelür

Fetihler döneminin başladığını İsrafil aleyhisselamın düdüğü müjdeler. Çünkü Allah alemin düzenini  sağlamak için dünyaya bir er göndermektedir. Anadolu yanlış propagandalarla  karışmış, milletin itikadı alevi yaygarası ile kötüdür. Yavuz Bunları görmektedir Trabzon valililiği  sırasında , işte alemi düzeltmek için bir er yani Yavuz Sultan selim görevlendirilmiştir semada arşta

ebvâb-ı ravza-î nebevî’den firiştegân
cibrîl’i gördüler nice demdir gider gelür

Elbetteki Anadolu’da ki bu şerli olaylar üzerine Peygamberimiz rahatsızdır, bu yüzden Cebrail   Ravza-yı nebiye gidip gelmektedir, ne demdir birçok keredir. Durum Habibullaha arzedilmiştir. Peygamber ve Cebrail bu olumsuzlukları düzeltmek için konuşmuşlardır. Hele bak himmet efendi neler neler söylemiş, bidaha oku.

derk ettiler ki merkad-i pâk-î muhammed’e
rûhü’l-kudüs’le arş-ı hudâ’dan haber gelür

Bu gidiş geliş manzarasını gören melekler anladılar ki  Peygamberimizin temiz kabrine Allah’ın arşından  Cebrail aracılığıyla  bir mesaj gönderiliyor.

rûy-î zemîni tâbi-i fermânı kılmağa
sultan selîm han gibi şîr-i ner gelür

Yeryüzündeki karışıklıkları düzeltmek için bir ferman ortaya konmuştur, o fermanı uygulamak için Sultan Selim gibi bir yiğit aslan dünyaya adım atıyor. Git ve düzelt diye bir emir  veriliyor ve Yavuz seçiliyor.  Ne mutlu adam değil mi himmet Efendi evet hocam, büyüklerin görevlendirmesi de büyük ve azametli  evet.

râyâtının alemleri üstünde uçmağa
sîmürg-i feth hem-çü nesîm-î seher gelür

Sancağının alemi üzerinde uçmak için fetih kuşu seher vakti esen  nesim gibi süzülerek geliyor. Yani haberle birlikte fetihin sancakları  seher rüzgarı gibi geliyor. Burada fethin asaleti ve yumuşaklığı ve insaniliği anlatılmak için seher vakti rüzgarı kullanılmış. Hallbuki çok fetihler zulüm ve fırtınadır.

hâkan ki at sürünce bir iklîm-i düşmene
pîş ü pesinde mahşer-i tîg ü teber gelür

Sultan  Selim öyle bir hükümdardır ki düşman üzerine atını mahmuzlayınca  arkasından ellerinde kılıç  ve balta taşıyan  bir mahşeri kalabalık yani ordusu yürüyor.

ey gaasıb-ı diyâr-ı arab bekle vaktini
evvel cezâ-yı saltanat-ı sürh-ser gelür
 Tebrizsonra sıra sana gelecektir.

kaç fâtih-î zaman gören iran-zemin bugün
görsün kiminle hangi cüyûş-î zafer gelür

Şimdiye kadar nice sayısız  fetih hükümdarlarını gören iran ülkesi  zafer ordularının  hangi hükümdarla  birlikte geldiğini  görsün  bakalım.

tekbîrlerle halka ıyân oldu tûğlar
sahrâ-yı üsküdâr’e revân oldu tuğlar

Tekbir sesleri ile yükselen tuğlar  herkese göründü ve tuğlar öncülüğündeki ordu Üsküdar  sahrasına doğru yola koyuldu.  

S e f er

– 1514 –

tebrîz’e doğru çıktı sefer şâhrâhına
ervâh peyrev oldu cihan pâdişâhına

Tebriz’e doğru sefer yoluna çıkınca  ruhlar manevi muhafızlar padişahın ardında onunla birlikte yola koyuldular

at üzre geçtiğin göricek leşker-î guzât
râmoldu şîrler gibi yâvuz nigâhına

gazi askerler onun at üzerinde iken geçip gittiğini görünce onun arkasından itaatkarane tıpkı aslanlar gibi, onun heybetli ve haşmetli bakışının arkasından gittiler.

yekser gazâ kılıncı kuşanmış bir ümmetin
câlis budur erîke-i âlem-penâhına

Topluca savaş için kılıç kuşanmış bir ümmetin alemi himayesine alan tahtına oturan padişah ancak böyle bir insan olabilir.

münkaad edip serîrine maşrıkla mağribi
bir devlet ermegaan edecektir ilâhına

Doğu ile batıyı  kendi tahtına ram edecek  Allah’ına bir böyle devlet armağan  ve Allah’ına böyle bir devlet armağan edecektir.

âhır ağardı tan yeri re’s-î cibâlden
serhad’de yol göründü acem tahtgâhına

Sonunda dağların üzerinden  tan yerinin ağardığı görüldü  ve Acem tahtının  bulunduğu yere doğru sınır boyları  r fermân-ı bî-eman kalkan hümâ gibi

tuğrâlu nâme gitti kızılbâş şâhına

Aman vermeyen bir emir ile padişahın  tuğrasının  bulunduğu ferman kızılbaş şahına doğru  hüma kuşu gibi gitti.

hâkan-ı rûm leşkeri yaklaştığın görüp
iran gerektir ağlasa baht-ı siyâhına

Anadolu askerlerinin yaklaştığını gören İranlılar  kara bahtlarına ağlasalar gerek

hengâm-ı remzi bildiren âvâz-ı hâtifî
aksetti her tarafta cibâlin cibâhına

Savaş zamanını bildiren hatifler, kendi görünmeyen sesler, her tarafa dağların cephelerine yankılandı.

sahrâ-yı çaldıran’da gazâ vardır erteye
ey berk müjde ver feleğin mihr-ü mâhına

Yarın Çaldıran ovasında  büyük bir savaş vardır, ey şimşek bu müjdeyi gökyüzünün güneşine ve ayına ulaştır

meydân-ı cenge sâye-resân oldu tûğlar
rehyâb-ı milk-i nûşirevân oldu tuğlar

Tuğlar /askerler savaş meydanına  gölgelerini saldılar ve Nuşirevan’ın ülkesi olan İran’a doğru yola koyuldular.

çaldıran

– 1514-
her tûğ-ı pür-fürûğ verirken hücûma şan
her tîg-i bî-dirîg parıldardı hun-feşan

Her tuğ  çok ışık saçar  hücuma  şan verirken her kılıç parıldardı, esirgemez kan saçardı.

meydân-ı haşr ü neşri karıştırdın ey kader
nin Ey kader haşir ve neşir meydanını karıştırdın, kimi ölüp kimi diriliyor, imtihan anı mahşer gününü andırdı.
saldırdı fart-ı gayz ile ifrît-i râfızî
tâli’ göründü bizlere sol kolda pek yaman
Alevi ifritleri, aşırı  hiddet ile sol kolda bize göründüler.
garkoldu hûna rûmeli beğlerbeği’yle ceyş
üç malkoçoğlu eyledi bir bir fedâ-yı can
Rumeli beylerbeyi  ve askerleri kana boğuldu, üç Malkoçoğlu  canlarını feda ettiler.

uğrunda her gazâya atılmış mücâhidîn
lâyık mıdır felâkete ey rabb-ı müste’an

Uğrunda senin için her gazaya atılmış olan mücahidlere  felaket layık, mıdır ey sesleri işiten Rab.

her yanda hûn içinde bu hengâmeden beri
hiç esmiyen nesîm-i fütûh esdi nâgehan
Her yan kan içinde  hengamede iken , hiç esmeyen fetih rüzgarı ansızın esti
sağl kolda bozdu bozguna uğrattı düşmeni
şirâne bir taarruzu sevk eyliyen sinan*

Sinan paşa aslangibi bir  taarruzu  idare ederek  sağ koldaki düşman askerini  bozguna uğrattı

şâh-ı adûya karşı kopan sarsar-ı zafer
indirdi yıldırım gibi bir darbe-î giran
 tâ arşa astı tîgıni sultan selîm han

Acemin taht ve tacını atlarının ayakları ile çiğnedi, kılıcını arşa astı.
sermest-i câm-ı vuslat-ı şân oldu tûğlar
tebrîz’e reh-nümâ-yı ‘inân oldu tuğlar

Tuğlar  zafere kavuşmanın kadehini içerek kendilerinden geçtiler, tuğlar tebrizi gösteren rehberler oldular, o tarafa yürüdüler.

···

toplayış

– 1515 –

tebrîz’e uçtu feth-i celîlin hümâları
bir böyle hâli görmedi iran semâları
Fethin yüksek mevkili  devlet kuşları Tebriz ‘e uçtu, İran semaları böyle   hal görmedi

tevhîd içün bu halkı döğüşmüş yiğitlerin 
yüz şehre rekzedildi muzaffer livâları
Bu halkın  yiğitleri Allah yolunda , birlik olmayı Tevhid’ için  döğüşmüş ,başarılarını yüz şehre diktikleri bayrak ile kutladılar.
bir kutba bağlı cümle gönüller bir olmalı
mâdâm kâinâtta bir hudâları

her kişverinde kırmağa zencir-i şîa’yı
azmetti askerin ulu kîşver-küşâları

şia zincirini kırdı , Aleviliği  bozdu, askeri ile büyük ülkeler açmaya azmetti

mer’aşla kayserriye’yi fethetti bir dilîr
yükseldi rabb-ı izzet’e şükran duaları
Bir cesaretle Maraş ve Kayseri’yi fethetti, izzetli Rabbine şükran dağları yükseltti, ona bu zaferleri verdiği için
zülkadr’i sildi tîg-i selîmî harîtadan
engin göründü mısr ü hicâz’ın fezaları

Selim’in kılıcı  Zülkadir oğullarını  haritadan sildi , Mısır ve Hicaz  çölü ilerdeydi.

···Serdar-ı namdara ki ram etti Amid’i

  Azdır seramedan-ı kelamın senaları

Diyarbakır şöhretli kumandana boyun eğdi , onun methedecek sözler , söz söyleme ustalarının sözleri onu ifade edemez,

Tevhide koşmuş ehli cihadın birer birer

Zer-i hatla tak-ı arşa yazılsın gazaları

Savaşın ustaları  birer birer Tevhide koşmuş , arşın tepesine altın hatlla  yazılsın gazaları.

Her yerde remz i emn ü eman oldu tuğlar

Hem  Hakk’a hem hayata zaman oldu tuğlar

Herkes onlara emniyet etti ve sığındılar, hem Hakkın hem  da hayatın görüntüsü zamanı odular

mercidâbık

-1516-
seyreylesün felek kaderin şehsüvârını
fethetti bir seferde nebîler diyârı’nı

Gökyüzündeki yıldızlar ve içindeki melekler bu kaderin büyük şehsuvarını kumandanını, büyük süvarisini seyrettin ve hayret etsinler, çünkü onlar alemi ve olaylarını seyrederler.insan ve melekler kainat sinemasının seyircileridir. Çünkü o bir seferde peygamberlerin geldiği diyarları fethetti
sahrâ-yı mercidâbık’a nakş eylemiş kader
islâm fikr-i vahdetinin kârzârını
Kader Mercidabık sahrasına nakşetti, islamın birlik fikrini
memlûk pâdişâhı bu dâvâyı fasl içün
sarfetti azm ü cezm ile bilcümle vârını

Memluk hükümdarı bu davayı çözmek için bütün varını ve gayretini  sarfetti

bir kaahirâne hırs ile memlûk leşkeri
gavgaaya saldı esliha-î bî-şümârını
Kahredici  bir hırs ile Memluk askerini , kavgaya saldı
bâran misâli gülle yağıp kıldı hâksâr
hem gaasıbâne tâcını hem tâcdârını

Ona yağmur misal top gülleleri yağdırdı, yerle bir etti, tahtını ve tacını elinden aldı
eyne’l-meferr diyen çöle can attı sû-be-sû
bâkîsinin de tîg tamâm etini kârını
 Huzur nerede diye kaçtı , kılıcını silahını tesirsiz hale getirdi
sahrâ-yı lâ’lgûne bakan şâhid-î zafer
görsün bahârının bu yaman lâlezârını

Zafer şahidleri onu meydana getirenler sahranın kanrengini görsünler, bahardaki bu lale bahçesini görsün.Kanlarla oluşan bu bahçeleri .

tevhîd-i milk ü millet içün cenk edenlere
sûriyye açtı cümle husûn ü hisârını
Millet ve mülk memleket için savaşanlara Suriye bütün güzellik ve hisarlarını açtı, onları kabul etti.

itmâm-ı gaalibiyyet içiün şanlı pâdişah
mısr içre kurmak istedi dârü’l-karârını
Galibiyetini tamamlamak için şanlı padişah, Mısır’ın içinde karar kılmak istedi.

şevk-i seferle pür-heyecân oldu tûğlar
bâd-ı zaferle mısr’a vezân oldu tûğlar·

ridâniyye
-1517-

memlûkler bakıyyesi pür gayz edüp kıyâm
mısr içre kalmasun dedi bir tîg der-niyâm
Memluklerden  geriye kalan  öfke ve isyanlar  bir kılıç ve kılıç kını içinde  Mısır’da kalmasın.

vadî-i nîl-i tuttu anûdâne ser-te-ser
ordû-yı fethe karşı sürülmüş nefîr-i âm

Baştan başa inatçılar  nil vadisini tuttu, fetih ordusuna karşı tamamı karşı sürülmüş oldu.

pür-zûr saldıran kölemen fârisanını
saf saf guzât kıldı dilîrâne iktihâm

 Çok kuvvetli saldıran Kölemen  askerlerini saf dışı ederek askerlerini gazi kıldı
kat’î hücûma geçti nihâyet mücâhidîn
mutlak bu harbe vermek içün şanlı bir hitâm

Mücahid askerler  mutlak bir harbe şanlı bir son vermek için hücumu geçtiler.
birden serildi hâke ridâniyye cephesi
bed’etti feth-i kaahire’den izhizâm-ı tâm
Ridaniye cephesi düşman tarafı birden  yere serildi , dağılma Kahire’den başladı
gazî vezîr-i âzamı a’dâ şehîd edüp
gûyâ büyük zaferden o gün aldı intikam
on mısr’a bir sinan* bedel olmazdı ey kazâ
şevketlü pâdişâhı bu hâl etti telhkâm
On Mısır’a bedel olmazdı bir sinan, şevketli padişah kederini böyle ifade etti
fevkindedir zaferden alınmış ganâimin
mü’minler etti vahdet-i islâm-ı iğtinâm
Zaferden alınmış  ganimetlerin ötesindedir, islamın birliğini temin etmek

hem şark’ı hem cenûb’u açan bir cihâddan
aksetti dehre nâ-mütenâhî bir ihtişâm
Hem doğuyu hem güneyi  açan bu cihaddan  dehre sonsuz bir ihtişam aksetti

hakka ki ser-firâz-ı cihân oldu tûğlar
ferman-dih-î zamân ü mekan oldu tûğlar

Hakikatki tuğlar başlar üstünde yükseldiler, mekan ve zamanı tesirleri altına aldılar

rıhlet

-1520-

bir gün çalındı nevbet-i takdir rıhlete
ukbâda yol göründü hudâ’dan bu dâvete
Takdirin öteye götürme nöbeti hükümdara gelmişti , ahirete yol göründü Hüda’dan gelen bu davete
doldukça doldu gözleri eşk-î firâk ile
kudretlü pâdişâh veda etti millete
Kudretli padişahın gözleri ayrılık gözyaşları ile doldu , millete veda vakti geldi

tevhîd maksadıyle geçirmişti ömrünü
ref’etti ermegaanını dergâh-ı vahdete
Ömrünü Müslümanları birleştirmek tevhid maksadı ile  geçirmişti,  vahdet dergahına yükseltti armağanını . Akif de Yahya Kemal’de şiirlerinde bu ülkede birliği tevhidi savundular Kırkıncı Hoca Akif’ten nakleder kitabında. “Bütün hayatı  vatan ve millete hizmetle geçen  ve islamiyeti tavizsiz yaşayan Mehmet Akif milletin birlik ve beraberliğini  anlatan ve kavmiyetçiliği  telin eden şiirinde konuşur.

Ayrılık hissi nasıl girdi  sizin beyninize

Fikr-i kavmiyeti  şeytan mı sokan zihninize

Birbirinden  müteferrik bu kadar akvamı

Aynı milliyetin altında tutan islamı

Temelinden yıkacak zelzele kavmiyettir

Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir

Hani milliyetin islam idi.. kavmiyet ne

Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine (M Kırkıncı Y S Selim 21)
râyâtı gölgesinde fedâ-yı hayat hayât eyleyen
ervâha pîşdâr olarak girdi cennete
Bayrakların gölgesinde  hayatını feda eden ruhlara öncü olarak cennete girdi
yekser riyâz-ı huld-i berîn oldu cilvegâh
her cenkten getirdiği binlerce râyete
Ansızın yüce ebedi bahçeler  göründü, her savaştan getirdiği binlerce bayraktarla
dîdâr-ı fahr-ı âlem-i görmekti gayesi
gark-ı huşû çıktı huzûr-ı risâlete

Fahri Alemi peygamberimizi görmekti gayesi , huşu utanç içinde risaletin huzuruna çıktı.

Kırkıncı Hoca Peygamberimizden  de nakiller yapar. “Kavmiyet davasını çağıra n bizden değildir, kavmiyet uğruna savaşan da bizden değildir, keza kavmiyet davası üzerine ölen de bizden değildir. Kavmiyet davası güdenler cehennemde iki dizleri üzerine çökecek olanlardır. Dediler ki , Ey Allah’ın Resulü oruç tutsa namaz kılsa da mı , – Evet oruç tutsa namaz kılsa da , diye buyurdular. “(M Kırkıncı Y S Selim 26)

alnından öptü fahrederek fahr-ı kâinât
şabâş sundu sarfedilen bunca himmete

Fahri kainat onunlla övünerek anlından öptü, ona hediyeler sundu bunca yapmış olduğu ulvi gayretlere

divân-ı hak’da mağfiret-î kirdigâr’dan
şâyeste gördü cürm ü günâhın şefâate
Allah’ın hak meclisinde kusurlarının affına layık görüldü , ona şefaat edildi,

dûr olmasıyle böyle büyük pâdişâhdan
garkoldu nâs mâtem-i bî-hadd ü gayete
Ondan uzak olduklarından böyle bir büyük padişahtan  nihayetsiz mateme boğuldular inszanlar
yer yer misâl-i bîd-i hazân oldu tûğlar
sultan selîm’e girye-künân oldu tûğlar

···Tuğların artık hazanı gelmişti, Sultan Selime  gözyaşı döktüler

 Şiiri Kırkıcı Hoca hazretleri dinledi birlikte mülahaza ettik, o hayret ettiğinde “ ola ola hele söze bak” der. Şiir bitince “ işte bele himmet efendi işte bele , cennetden bir gün yaşadık” dedi. Onun kadar metinden sözden cümleden etkilenen bir başka adam görmedim. Yahya Kemal’in Ezan-ı Muhammedi şiiri de odasında asılı idi, onun altında okuduk.  Bediüzzaman Yavuz’un  mezarına ziyarete gidermiş istanbul’da bir varisinden dinlemiştim. Ziyaretten sonra ona “ Biz farklı düşünüyorduk o bizi ikna etti” demiş , bu da gösteriyor ki onlar ölmemişler mukadderat-ı islam için yine görüşüyorlar.Ne mutlu görevini yapma cennetini dünyada yaşayanlara . Namık Kemal, Yahya Kemal, Bediüzzaman hepsi Yavuz Sultan selim hayranı, çünkü hedefleri birde ondan. Yine Yavuz’lara ihtiyaç var, Allah’ım bu Anadolu insanını zelil etme..

Hocamın şu ifadelerini alalım.

Kırkıncı Hoca Yavuz ile ilgili kitabında devlet konusunda konuşur. “ Devlet bir şahsı manevidir. En kötü devlet  devletsizlikten binler kat daha iyidir. Dinimizde devlete karşı ayaklanmak  kuvvet kullanarak  iktidarı ele geçirmeye çalışmak  ve fitne çıkarmak  kesinlikle yasaktır. Bir ayette mealen şöyle buyurulmaktadır. “Fitne katilden daha şiddetlidir” (Bakara ) Elbette ki devletin  fitneyi defetmek için bazı caydırıcı müeyyideler uygulaması en birinci vazifesi ve hikmetin gereğidir. Başka bir ayette şöyle buyurur” eğer müminlerden  iki grup birbiriyle vuruşurlarsa  aralarını düzeltin , şayet onlardan biri  hala ötekine saldırırsa Allah’ın emrine dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın .Eğer Allah’ın emrine dönerse artık aralarını adaletle düzeltin  ve her işte adaletle davranın. Şüphesiz ki Allah adil davrananları sever. “(M Kırkıncı, Y S Selim s 220)

Elini öptüm ayrıldım hocamdan, Allah daha nice yıllara …

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.Org

Selimname Nedir? Tarihteki Yeri ve Önemi

Selimname, I. Selim (Yavuz Sultan Selim) ile II. Selim’in hükümdarlık yıllarının anlatıldığı manzum, mensur veya manzum mensur karışık tarihî eserlere verilen addır. Bilinenler içerisinde yalnız Kazasker Vusulî Mehmed Çelebi’nin Selimnamesi II. Selim’i anlatmakta, geri kalanları I. Selim’i anlatmaktadır. Çoklukla Türkçe olmakla birlikte Arapça ve Farsça Selimnameler de yazılmıştır.

I. Selim’den itibaren Osmanlı hükümdarlarının tek tek devirlerini anlatan tarihî eserler yazılmaya başlanmış, bunlar Selimname, Süleymanname gibi adlarla anılmıştır.

Selimnameler Osmanlı tarihçiliği bakımından önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Çünkü bu eserleri yazanlar, çoklukla ya bu hükümdarların devrinde yaşamış, onunla sarayda veya seferlerde birlikte olmuş, ya da yakınlarında bulunmuş kişilerin anlattıklarına dayanmışlardır. Yavuz Sultan Selim’in sağlığında başlayan (Örn. Keşfî’nin eseri) Selimname yazarlığı Kanuni Sultan Süleyman zamanında doruğa ulaşmıştır.

I. Selim devri olaylarını anlatan eserlerin büyük bir kısmı bu büyük hükümdar zamanında yazılmıştır. Özellikle Osmanlı Devletinin sınırlarının ve gücünün doruğa çıktığı bu devirde sanat faaliyetleri de artmış, şair ve ediplere değer verilmiş, onlar korunmuş ve yazıp getirdikleri eserler hükümdar tarafından ödüllendirilmiştir. Bu sebeple de birçok tarihçi, kahramanlıklarla dolu fakat kısa bir hayat süren Sultan Selim’in ilgi çekici devrini farklı kaynaklara dayanarak defalarca yazmışlar ve oğlu Sultan Süleyman’a sunmuşlardır.

Bu yazarların bazıları sarayda önemli mevkilere getirilmiş, Şükrî-i Bitlisî gibi bazıları da yüklü miktarda para yanında tımarla da ödüllendirilmiştir. Selimnamelerin bazıları, daha Sultan Selim’in 1509 yılında Trabzon valisiyken Gürcülerle yaptığı savaşları anlatarak başlarlar.

Birçok eserde onun kardeşleri Korkut ve Ahmet ile yaptığı taht mücadelesi geniş bir yer tutar. Hatta kimi yazarların bu eseri Sultan Selim’in oğlu Kanuni Sultan Süleyman’a sunmaları ve Selim’in mücadeleyi kazanarak iktidara gelmiş olması sebebiyle bu taht mücadelesinde taraf olduğu ve Sultan Selim’i tuttukları görülür.

Selim’in tahta geçişi, babasının ölümü, İran ve Mısır seferleri bütün canlılığıyla ve teferruatıyla anlatılır. Eser genellikle Selim’in ölümü ve oğlu Sultan Süleyman’ın tahta geçmesiyle son bulur. Selimnamelerin hepsi Sultan Selim’in hayatının tamamını anlatmazlar.

Meselâ İshak Çelebi’nin Selimnamesi, II. Bayezid Türk Edebiyatında Selimnameler 33 Turkish Studies International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 4/8 Fall 2009 devrinin sonlarından başlayıp Selim’in cülusuna kadar getirip bırakmıştır. Eserlerin tarihî değerleri oldukça yüksektir. Bunlar, bizzat saray çevresinde bulunmuş, hükümdarla birlikte seferlere katılmış kişiler tarafından ya da birinci derecede kaynaklara dayanarak yazılmış oldukları için birer vesika durumundadırlar.

Bu yüzden de Yavuz Sultan Selim devri tarihi yazılırken başvurulan en önemli kaynaklar arasında yer alırlar. Selimnameler sayesindedir ki, Osmanlı hükümdarları arasında dönemi en iyi aydınlatılan ve kolay yazılabilen I. Selim olmuştur.

Selimnameler yalnız birer kuru tarih kitabı değildir. Bir yandan çoğu vesikalı tarihî bilgiler verirken, diğer yandan devrin bütün özelliklerinin bu eserlere yansıdığı görülür. Devlet yönetimi, saray, Osmanlı coğrafyası, ordunun durumu, gelenekler, kültürel yapı, kullanılan silâhlar, savaş taktikleri, hükümdarın ruh hâli, dil, edebiyat, folklor vb. konularda oldukça sağlam bilgiler de bu eserlerde yer almaktadır.

İstanbul ve Anadolu kütüphaneleriyle birlikte Avrupa kütüphanelerinde de çok sayıda Selimname nüshası vardır (Bunlar hakkında bkz. Babinger, Tekindağ, Uğur ve Kartal’ın çalışmaları). Bu eserler üzerinde kimi zaman toplu, kimi zaman da bağımsız çalışmalar yapılmış, özellikle son yıllarda Türkiye’de bazı Selimnamelerin metinleri yayımlanmıştır.

Selimnameler Türkçe, Arapça ve Farsça olarak yazılmıştır. Türkçe metinler çoğu zaman 16. yüzyılın Arapça ve Farsça kelime oranı oldukça yüksek ağdalı diliyle yazılmış olsalar da içlerinde Şükrî’nin Selimnamesi gibi dil bakımından oldukça önemli ve orijinal olanlar da vardır.(Makale Mustafa Argunşah’a aittir)

Süleyman Demirel Üniversitesinde  Yahya Kemal’i okuttuğumda Selimname’yi  ödev olarak verdim. Daha Sonra Mehmet Kırkıncı Hoca Hazretlerinin Yavuz Sultan Selim isimli eserini ödev yapan çocuklara karşılıksız dağıttım. Şimdi Yukarıda Mustafa Argunşah’ın  bu konudaki yazısı ile birlikte bu kısmı daha sonra da şiiri alıyorum. Himmet uç

 

Selimname Yahya Kemal Beyatlı

eflâkden o dem ki peyâm-ı kader gelür
gûş-î cihâne velvele-î bâl ü per gelür

devr-î fütûhu sûr-ı sirâfil* müjdeler
hak’dan nizâm-ı âlemi te’mîne er gelür

ebvâb-ı ravza-î nebevî’den firiştegân
cibrîl’i gördüler nice demdir gider gelür

derk ettiler ki merkad-i pâk-î muhammed’e
rûhü’l-kudüs’le arş-ı hudâ’dan haber gelür

rûy-î zemîni tâbi-i fermânı kılmağa
sultan selîm han gibi şîr-i ner gelür

râyâtının alemleri üstünde uçmağa
sîmürg-i feth hem-çü nesîm-î seher gelür

hâkan ki at sürünce bir iklîm-i düşmene
pîş ü pesinde mahşer-i tîg ü teber gelür

ey gaasıb-ı diyâr-ı arab bekle vaktini
evvel cezâ-yı saltanat-ı sürh-ser gelür

kaç fâtih-î zaman gören iran-zemin bugün
görsün kiminle hangi cüyûş-î zafer gelür

tekbîrlerle halka ıyân oldu tûğlar
sahrâ-yı üsküdâr’e revân oldu tûğlar

···

SEFER

tebrîz’e doğru çıktı sefer şâhrâhına
ervâh peyrev oldu cihan pâdişâhına

at üzre geçtiğin göricek leşker-î guzât
râmoldu şîrler gibi yâvuz nigâhına

yekser gazâ kılıncı kuşanmış bir ümmetin
câlis budur erîke-i âlem-penâhına

münkaad edip serîrine maşrıkla mağribi
bir devlet ermegaan edecektir ilâhına

âhır ağardı tan yeri re’s-î cibâlden
serhad’de yol göründü acem tahtgâhına

fermân-ı bî-eman kalkan hümâ gibi
tuğrâlu nâme gitti kızılbâş şâhına

hâkan-ı rûm leşkeri yaklaştığın görüp
iran gerektir ağlasa baht-ı siyâhına

hengâm-ı remzi bildiren âvâz-ı hâtifî
aksetti her tarafta cibâlin cibâhına

sahrâ-yı çaldıran’da gazâ vardır erteye
ey berk müjde ver feleğin mihr-ü mâhına

meydân-ı cenge sâye-resân oldu tûğlar
rehyâb-ı milk-i nûşirevân oldu tûğlar
···
ÇALDIRAN

her tûğ-ı pür-fürûğ verirken hücûma şan
her tîg-i bî-dirîg parıldardı hun-feşan

meydân-ı haşr ü neşri karıştırdın ey kader
andırdı rûz-ı mahşeri hengâm-ı imtihan

saldırdı fart-ı gayz ile ifrît-i râfızî
tâli’ göründü bizlere sol kolda pek yaman

garkoldu hûna rûmeli beğlerbeği’yle ceyş
üç malkoçoğlu eyledi bir bir fedâ-yı can

uğrunda her gazâya atılmış mücâhidîn
lâyık mıdır felâkete ey rabb-ı müste’an

her yanda hûn içinde bu hengâmeden beri
hiç esmiyen nesîm-i fütûh esdi nâgehan

sağ kolda bozdu bozguna uğrattı düşmeni
şirâne bir taarruzu sevk eyliyen sinan*

şâh-ı adûya karşı kopan sarsar-ı zafer
indirdi yıldırım gibi bir darbe-î giran

pâmâl-i rahşı kıldı acem tâc ü tahtını
tâ arşa astı tîgıni sultan selîm han

sermest-i câm-ı vuslat-ı şân oldu tûğlar
tebrîz’e reh-nümâ-yı ‘inân oldu tûğlar
···
TOPLAYIŞ

tebrîz’e uçtu feth-i celîlin hümâları
bir böyle hâli görmedi iran semâları

tevhîd içün bu halkı döğüşmüş yiğitlerin
yüz şehre rekzedildi muzaffer livâları

bir kutba bağlı cümle gönüller bir olmalı
mâdâm kâinâtta bir hudâları

her kişverinde kırmağa zencir-i şîa’yı
azmetti askerin ulu kîşver-küşâları

mer’aşla kayserriye’yi fethetti bir dilîr
yükseldi rabb-ı izzet’e şükran duaları

zülkadr’i sildi tîg-i selîmî harîtadan
engin göründü mısr ü hicâz’ın fezâları

···

MERCİDABIK
seyreylesün felek kaderin şehsüvârını
fethetti bir seferde nebîler diyârı’nı

sahrâ-yı mercidâbık’a nakş eylemiş kader
islâm fikr-i vahdetinin kârzârını

memlûk pâdişâhı bu dâvâyı fasl içün
sarfetti azm ü cezm ile bilcümle vârını

bir kaahirâne hırs ile memlûk leşkeri
gavgaaya saldı esliha-î bî-şümârını

bâran misâli gülle yağıp kıldı hâksâr
hem gaasıbâne tâcını hem tâcdârını

eyne’l-meferr diyen çöle can attı sû-be-sû
bâkîsinin de tîg tamâm etini kârını

sahrâ-yı lâ’lgûne bakan şâhid-î zafer
görsün bahârının bu yaman lâlezârını

tevhîd-i milk ü millet içün cenk edenlere
sûriyye açtı cümle husûn ü hisârını

itmâm-ı gaalibiyyet içiün şanlı pâdişah
mısr içre kurmak istedi dârü’l-karârını

şevk-i seferle pür-heyecân oldu tûğlar
bâd-ı zaferle mısr’a vezân oldu tûğlar
···

RİDANİYYE

memlûkler bakıyyesi pür gayz edüp kıyâm
mısr içre kalmasun dedi bir tîg der-niyâm

vadî-i nîl-i tuttu anûdâne ser-te-ser
ordû-yı fethe karşı sürülmüş nefîr-i âm

pür-zûr saldıran kölemen fârisanını
saf saf guzât kıldı dilîrâne iktihâm

kat’î hücûma geçti nihâyet mücâhidîn
mutlak bu harbe vermek içün şanlı bir hitâm

birden serildi hâke ridâniyye cephesi
bed’etti feth-i kaahire’den izhizâm-ı tâm

gazî vezîr-i âzamı a’dâ şehîd edüp
gûyâ büyük zaferden o gün aldı intikam

on mısr’a bir sinan* bedel olmazdı ey kazâ
şevketlü pâdişâhı bu hâl etti telhkâm

fevkindedir zaferden alınmış ganâimin
mü’minler etti vahdet-i islâm-ı iğtinâm

hem şark’ı hem cenûb’u açan bir cihâddan
aksetti dehre nâ-mütenâhî bir ihtişâm

hakka ki ser-firâz-ı cihân oldu tûğlar
ferman-dih-î zamân ü mekan oldu tûğlar

···

RIHLET

bir gün çalındı nevbet-i takdir rıhlete
ukbâda yol göründü hudâ’dan bu dâvete

doldukça doldu gözleri eşk-î firâk ile
kudretlü pâdişâh veda etti millete

tevhîd maksadıyle geçirmişti ömrünü
ref’etti ermegaanını dergâh-ı vahdete

râyâtı gölgesinde fedâ-yı hayat hayât eyleyen
ervâha pîşdâr olarak girdi cennete

yekser riyâz-ı huld-i berîn oldu cilvegâh
her cenkten getirdiği binlerce râyete

dîdâr-ı fahr-ı âlem-i görmekti gayesi
gark-ı huşû çıktı huzûr-ı risâlete

alnından öptü fahrederek fahr-ı kâinât
şabâş sundu sarfedilen bunca himmete

divân-ı hak’da mağfiret-î kirdigâr’dan
şâyeste gördü cürm ü günâhın şefâate

dûr olmasıyle böyle büyük pâdişâhdan
garkoldu nâs mâtem-i bî-hadd ü gayete

yer yer misâl-i bîd-i hazân oldu tûğlar
sultan selîm’e girye-künân oldu tûğlar

···
râyâtının alemleri üstünde uçmağa
sîmürg-i feth hem-çü nesîm-î seher gelür

hâkan ki at sürünce bir iklîm-i düşmene
pîş ü pesinde mahşer-i tîg ü teber gelür

Prof. Dr. Himmet Uç

www.NurNet.Org