Kategori arşivi: Günlük Paylaşımlar

Cumanız Mübarek Olsun (Cuma Duası)

“Ey Yücelerden Yüce Rabbim! Bütün mal ve mansıp sahipleri kapılarını sürmelediler. Sen’in yüce dergâhının kapısı ise bir dileği olanlara her zaman açıktır.

Ya Rabbî, ya İlâhî! Yıldızlar gaybûbet âlemine, gözler de uykuya daldılar. Sen ise, ey Rabbim, Hayy’sın, Kayyûm’sun; uykudan, uyuklamadan münezzeh ve müberrâsın.

Ya Rab! Gece, karanlığıyla mevcûdâtın üzerini örtünce döşekler de seriliverdi ve sevenler sevdikleriyle baş başa kaldılar. Sen, Sen’in yolunda, Sana ulaşma istikametinde cehd ü gayret içinde bulunanların biricik sevgilisi, (benim gibi) yalnızlık gurbetine maruz kalanların da yegâne enîsisin!

Ya İlâhî! Ulu dergâhına sığınan bu kimsesiz kulunu kapından kovacak olursan, ben gidip hangi kapıya iltica edebilirim!? İlâhî! Yakınlığından mahrum edersen beni, o zaman kimin yakınlığını umabilirim!? İlâhî! Şayet Sen bana azap etmeyi murad buyurursan, ben biliyorum ki, cezalandırılmaya fazlasıyla müstahakım. Fakat affınla sarıp sarmalarsan, yine biliyorum ki o da Sen’in lütfun ve keremindir.

Ya Seyyidî, ya İlâhî! Marifet erbabı kulların Sen’i bulduklarında Sen’den başka ne varsa hepsinden yüz çevirmişlerdir. Salih kulların Sen’in fazlınla necâta ermiş, taksîratı pek çok günahkârlar da ‘tevbe, ya Rabbi!’ deyip yine Sen’in kapına yönelmişlerdir.

Ey affı güzel Rabbim! Ne olur, affının serinliğini ve marifetinin halâvetini benim ruhuma da duyur ve beni onlarla doyur! Her ne kadar ben bunlara lâyık olmasam bile, haşyetle önünde iki büklüm olup ikâbından sakınılmaya lâyık olan da, mücrimlerin günahlarını bağışlama şânına yaraşan da yalnız Sen’sin!”

Abdülkâdir Geylânî Hazretleri

Cumanız Mübarek Olsun! (Cuma Duası)

Hamd Allah’a ki, kendisine hamdetmenin yolunu bize gösterdi ve bizi hamd ehlinden kıldı ki, ihsanına şükredenlerden olup iyilik yapanların mükâfatını alalım. Hamd Allah’a ki, bize dinini armağan etti, şeriatıyla bize lütufta bulundu ve ihsan yollarını bize tanıttı ki, nimetiyle o yolları katederek rızvanına ulaşalım. Öyle bir hamd ki, bizden kabul buyursun ve onunla bizden hoşnut olsun.

Ve hamd Allah’a ki, oruç ayı, İslâm ayı, temizlenme ayı, arınma ayı ve kıyam ayı olan ramazan ayını bu yollardan biri kıldı; “insanlar için hidayet kaynağı olan, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delillerini içeren Kur’an’ı bu ayda indirdi” (Bakara, 185); ona tanıdığı ayrıcalıklar ve faziletlerle, diğer aylara olan üstünlüğünü ortaya çıkardı; büyüklüğünü bildirmek için, diğer aylarda helâl ettiğini bu ayda yasakladı; ona belli bir vakit belirleyerek, ondan öne geçirilmesine veya sonraya bırakılmasına müsaade etmedi; sonra da, gecelerinden belli bir geceyi bin aydan üstün kıldı ve onu Kadir Gecesi olarak adlandırdı. “O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh, her iş için inerler.” (Kadir, 4) Esenliktir o gece; fecr doğuncaya kadar, sağlam kazası gereği kullarından dilediği için bereketi devam eder. Allah’ım! Muhammed ve Âline salât eyle ve bu ayın değerini bilip saygısını gözetmeyi, bu ayda yasakladığın şeylerden kaçınmayı bize ilham et. Uzuvlarımızı günahlardan koruyup seni hoşnut eden şeylerde işleterek, bizi bu ayda oruç tutmaya muvaffak et.

Öyle olsun ki, kulaklarımızla boş şeyler dinlemeyelim; gözlerimizi eğlenceye dikmeyelim, ellerimizi sakıncalı bir şeye uzatmayalım; ayaklarımızı harama açtırmayalım; karnımıza, helâl ettiğinden başkası girmesin; dilimiz, senin anlattığından başkasını konuşmasın; bizi sevabına yaklaştıracak amelden başkası için zahmete düşmeyelim; azabından koruyacak amelden başkasını yerine getirmeyelim. Sonra da bütün bunları, riyakârların gösterişinden ve ün tutkunlarının ün hevesinden arındır ki, işlerimizi yalnızca senin için yapalım; senden başka bir amacımız olmasın. Allah’ım! Muhammed ve Âline salât eyle ve bizi bu ayda, çizdiğin sınırlarıyla, koyduğun farzlarıyla, koştuğun şartlarıyla ve belirlediğin vakitleriyle (günlük) beş namazın vakitlerine vâkıf et.

Bizi namazın yüce mertebelerine ulaşan, erkânını koruyan, onu vaktinde kılan, rükûunu, secdesini ve tüm üstün amellerini kulun ve Resulünün –salâvatın ona ve Âline olsun– getirdiği gibi en kâmil ve kapsamlı taharetle, en açık ve belirgin huşuyla yerine getiren kimselerden kıl. Bu ayda bizi, akrabalarımızla iyilik ve ihsan üzere ilişki kurmaya; komşularımıza ikram ve bağışta bulunmaya; mallarımızı vebal olmaktan kurtarmaya; zekâtını ayırarak temizlemeye; bize dargın küskün olanların gönlünü almaya; haksızlık yapanlara karşı insaflı olmaya; asla dost edinemeyeceğimiz, barış içinde yaşayamayacağımız senin düşmanlarının dışında, bize düşmanlık edenlerle barışmaya; bizleri günahlardan temizleyecek, kötülüklerden koruyacak, meleklerin bile yapamayacağı temiz amellerle sana yaklaşmaya muvaffak et. Allah’ım! Bu ayın hürmetine ve bu ayın evvelinden sonuna kadar sana ibadet eden mukarrep melekler, mürsel peygamberler ve salih kulların hürmetine senden istiyorum ki, Muhammed ve Âline salât edesin.

(Allah’ım!) Bu ayda bizi, kullarına vadettiğin saygınlığa ehil kıl; sana itaat etmekte âdeta yarışan kullarına vereceğin şeyleri bize de ver ve rahmetinle, bizi en yüksek makamı hak edenlerin arasına kat. Allah’ım! Muhammed ve Âline salât eyle ve bizi tevhidinde şirke düşmekten, övgünde kusur etmekten, dininde kuşkulanmaktan, yolunda körlüğe duçar olmaktan, senin için gerekenden gaflet etmekten ve düşmanın olan kovulmuş Şeytan’a aldanmaktan koru. Allah’ım! Muhammed ve Âline salât eyle ve içinde bulunduğumuz bu ayın her gecesinde affınla (cehennemden) salıvereceğin, rahmetinle bağışlayacağın kulların varsa, bizi onlardan eyle ve bizi bu ayın en iyi ehli ve ashabından kıl.

Allah’ım! Muhammed ve Âline salât eyle ve ramazan hilâlinin gözlerden kaybolup gökyüzünden silinmesiyle günahlarımızı da sil; günlerinin sıyrılmasıyla veballerimizi bizden sıyır; ramazan bitince hatalardan arınmış, kötülüklerden temizlenmiş olalım. Allah’ım! Muhammed ve Âline salât eyle ve bizi bu ayda, eğrilirsek, düzelt; kayarsak, doğrult; Şeytan bize musallat olursa, bizi ondan kurtar. Allah’ım! Bu ayı sana ibadet etmemizle doldur; vakitlerini sana itaat etmemizle süsle; gündüzlerinde oruç tutmaya, gecelerinde namaz kılıp dua etmeye, bağışlanmak için ağlayıp sızlamaya muvaffak et bizi; gündüzleri gafletimize, geceleri kusur ettiğimize tanık olmasın.

Allah’ım! Hayatta olduğumuz sürece diğer aylar ve günlerde de bizi böyle olmaya muvaffak et. Bizi, “Firdevs’e varis olup orada sürekli kalacak olan” (Mü’minun, 11), “Rablerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri çarparak veren” ve “iyiliklere koşuşup iyilik için yarışan” (Mü’minun, 60-61) salih kullarından kıl. Allah’ım! Her zaman, her an ve her hâlükârda, salât ettiğin kimselere ettiğin tüm salâtların sayısıca, tüm o salâtların, senden başka kimsenin sayamayacağı kadar kat kat fazlasıyla Muhammed ve Âline salât eyle. Hiç kuşkusuz, sen, dilediğini yaparsın.

İmam Zeynelabidin Hz.(RA)’ın Sahife-i Seccadiye Mecmuasından – Ramazan Ayı Girdiğinde Okuduğu Dua

Kabe’de Müthiş Keşif: Mirac’ın Başlangıç Sütunu Bulundu

Hz. Peygamberin Miraç yolculuğunun Burak’a bindirildiği yerdeki sütun, Harem-i Şerif’teki genişletme çalışması yapılırken ortaya çıkarıldı.

Harem-i Şerif projesinde Osmanlı revakları sorumlusu olarak iki yıldır görev yapmakta olan Başmühendis Hikmet Toplu, Kabe’nin çevresindeki genişletme çalışmalarında gelinen son durumla ilgili bilgiler verirken, çalışmalar sırasında şahit olduğu müthiş bir keşfi daha paylaştı. Dünya Bülteni’ne konuşan Toplu, Osmanlı revaklarının akıbeti ve Osmanlı’dan kalan eserlerin malzeme kalitesi ile ilgili de çok çarpıcı detaylar aktardı.

“BEYTULLAH’TA MİRAC’IN İZİNİ; EFENDİMİZİN (SAV) KOKUSUNU BULDUK”

Yaşadıkları olağanüstü durumun hala tesirinde olduklarını vurgulayan Toplu, “Resulullah Sallallahualeyhivesselem, Miraç yolculuğunun evvelinde Ümmü Hani Radıyallahuanha’nın evinde Hz. Cebrail Aleyhisselâm tarafından Burak’a bindirilmişti. Tam bu noktaya zamanında bir sütun konulup Miraç yolculuğunun başlangıç işaretlenmiş ve ziyaretçiler tarafından bilinirdi. Fakat sonraları bazı çalışmalardan sonra belki de kasıtlı olarak o sütun, diğerleri gibi kaplanılıp kapatılmış. Söküm esnasında mezkûr sütunun etrafını açtığımızda etrafa mis gibi kokular yayıldı. Diğer hiçbir sütunda böylesi bir güzel koku yoktu. Sonra açmaya devam ettik. Altındaki kum, mermer hepsi güzel kokuyordu. Sonraları kazılar devam ettikçe oradaki kokunun devam ettiğine şahit olduk. Her yerden ziyaretçi akını oldu buraya. Üniversite profesörlerinden işçisine kadar herkes el ve yüz sürdü bu mübarek mekâna.” ifadelerini kullandı.

İşte uzun röportajın çarpıcı bölümleri:

SIRRI ÇÖZÜLEMEYEN KOKU…

Bu kokuyu nasıl izah ediyorsunuz?

Allah’tan bir fadl ve Habib-i Ekrem’ine (sav) bir ikram. Resulullah Sallalahualeyhivesellem’in hatırasını taşıma şerefine sahip her yerde buna benzer koku vardır. Mesela Efendimiz Aleyhisselam’ın dünyaya teşrif ettiği ve şimdilerde kütüphane olarak kullanılan Beyt-i Mübarek’e girerseniz içeri başka kokar ve tam doğduğu oda olan müdüriyet odasına girerseniz orası ise bambaşka kokar. Ya da Uhud Dağı’nda harb sonrası istirahat ve ibadet ettiği mağarayı ziyaret edenler bilirler. Tam Efendimiz Aleyhiekmelutahiyyat’ın istirahat ettiği, namaz kıldığı kaya bambaşka kokar. Herkes bu kokunun hiçbir kokuya benzemediğine kâildir. Yani dediğim gibi Allah’ın Resul’une verdiği bir ikram.

“OSMANLI REVAKLARI HAREM’DEKİ YERİNİ ALACAK”

Osmanlı revakları konusu çok tartışıldı? Revaklar söküldü? Nereye götürüldü? Üzerinde ne tür çalışmalar yapıldı/yapılıyor? Revaklar tekrar nereye monte edilecek?

Revakların tarihi sütun, kaide, başlık, Lafz-ı Celal, damla rozetler, lafz-ı ayât, parapetler, cephe ve kemer taşları gibi mühim kısımları itinalı bir çalışma ile sökülüp Müzdelife ve Arafat arasında bulunan restorasyon atölyesinde restore edilip özenle muhafaza ediliyor.

Şimdi ise yapım fazında hazırladığımız betonarme ayakların üzerine konulmak üzere Allah izin verirse tekrar tavaf alanına getirilecekler. Revakların planında biraz değişiklik olsa da inşallah tekrardan kullanılacaktır sökülen tarihi parçalar… Burada tabii belli bir muayene aşamasından geçirilecekler getirilmeden önce.

“KUSURSUZ BİR İNŞA ÖRGÜSÜ VE DEVRİNİN EN İYİ MALZEMESİ”

Osmanlı revaklarını sökünce ne gördünüz? Nasıl bir malzeme kalitesiyle karşılaştınız? Demirin, çeliğin, kurşunun, Horasan harcının mukavemeti üzerine neler söylemek istersiniz?

Osmanlı revaklarında tam anlamıyla kusursuz bir inşa örgüsü gördük. Kullanılan malzemeler özellikleri bakımından devrinin en iyileri. Hatta anlatıldığına göre buradan söküm esnasında çıkarılan kurşunlar ile şimdi dünya üzerinde bulunan en iyi kurşun kıyaslanmış. Sonuç: Osmanlı döneminde kullanılan kurşun çok daha iyi çıkmış testlerden. Taşlar yine öyle… Eski taşlarımız daha sert ve iyi özellikler gösteriyor. Fakat burada şu hususu izah etmek gerekir ki taşlar zamanla kendini toparlayıp daha da setleştiği için eski taşların yenilerinden daha iyi olması normaldir. Belki de sebep budur. Biz de Osmanlı’ının çıkardığı yerden çıkardığımız için Allah’ın izniyle uzun bir ömür bekliyoruz. Bir de harc örneğini verelim. Siz yaklaşık beş yüz senelik bir harçtan kolayca söküm beklersiniz değil mi? Ki öyledir de… Bazı tarihi yapılarda neredeyse kendiliğinden düşüverir harçlı malzemeler. Fakat biz burada hâlâ güçlü bir mukavemetle karşılaştık.

500 yıl nasıl olmuş da dayanmış?

Taş yapıların genel ortalama o kadar ya da biraz daha fazla denilebilir. Ama burada şaşırılacak olan şey bu yapının bir 400-500 sene daha durabileceği idi. Sahasında uzman analistlerin yaptığı analizler bunu gösterdi. Bununla beraber bazı kısımları tamirat ve restorasyon görmüştür.

HAREM-İ ŞERİF İNŞAATINDA KULLANILAN BETONUN ÖMRÜ MAKSİMUM 150 YIL

Bugün kullandığınız malzemenin ömrü ne kadar?

Taş ve mermerin 500- 600 sene kadar ömürlerinin olduğunu söyleyebiliriz. Bu sistemin en kısa ömürlü malzemesi kullandığımız beton. Dolayısıyla yapının ömrünü belirleyen parametre beton. C85 kullanıyoruz. Bunun da ömrü 100–150 sene.

Eski Revakların bu kadar dayanıklı malzeme ve harçla yapılabilmesini nasıl izah ediyorsunuz?

Ben ihlâs sırrı olduğuna inanıyorum. Burada delilim şudur: Ayet-i Kerime’de “Yoksa kötülük işleyenler, ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini iman edip salih amel işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar. ” (Casiye-21) buyurur, Rabbimiz. Ben de şimdi soruyorum. Her bir taşı besmeleyle alan, besmeleyle kesen, abdestsiz çalışmayan-çalıştırmayan, bir kubbe yapana kadar 40’a yakın hatim indiren kimselerin yaptığı işle şimdiki ekseri namazsız-abdestsiz küfürbaz mühendislerin el attığı işlerdeki muvaffakiyetler hiç bir olur mu? Allah Azze ve Celle elbette bir tutmaz onları ki tutmamış da… Hem yaşamlarında, hem işlerinde, hem vefatlarında….

HAREM-İ ŞERİFTE AYNI ANDA BİR BUÇUK MİLYON MÜSLÜMAN NAMAZ KILABİLECEK

Bu noktadan hareketle şu ana kadar neler yapıldı? Teknik bilgiler ve kapasite hakkında malumat verir misiniz?

Melik Abdulaziz’in yaptırdığı mescid yenilenme safhasında özellikle kolon açıklıkları artırıldı. Eski Mescid’in kolon açıklıkları 5-7 metre arasında değişirken şimdi 25–30 metreye kadar çıkıyor. Yani Mescid içerisinde hem namaz kılanlara daha fazla yer açıldı hem de içerieden tavaf mümkün oldu. Kot farkının kaldırılması da tavaf kapasitesini artırdı. En üst katta ‘cantilever’ tasarlanan balkonumsu yapı da tavaf ve namaz kapasitesine katkıda bulundu. Bir de ikinci katta bir asma kat yapıldı. Bütün bunları beraber düşünürsek şöyle rakamlar vermek mümkün. Mescid’de aynı anda namaz kılabileceklerin sayısı 1.5 milyon olacak. Ve bir saatte tavaf yapanların sayısı 70 bin iken bu sayı 130 bine çıkacak Allah’ın izniyle.

Tavaf alanında ne tür düzenlemeler/genişletme çalışmaları yapıldı?

Tavaf alanında Mescid ile tavaf alanı kot seviyesi ortadan kaldırıldı. Kolon yoğunluğu sebebiyle izdihamı ortadan kaldırmak için Safa – Merve arasında kalan revakların yapımı askıya alındı. En alt kat ile tavaf alanı kot farkı ortadan kaldırıldığı için orası da tavaf alanına dâhil görülebilir. Müezzin mahfilleri ise revakların bir parçası oldu artık.

Projenin ne kadarı tamamlandı? Bundan sonra sırada neler var?

Tavaf alanı genişletilmesi ve eski mescidin yenilenmesi çalışmalarının büyükbölümü tamamlandı geriye neredeyse üçte birlik bir kısım kaldı. “Şamiya” dediğimiz arkada bulunan yeni binanın kaba inşaatı bitti şimdi ince işler devam ediyor. Aslında sırada nelerin olduğunu tam manasıyla tahmin edemiyoruz. Her an her şey olabiliyor burada. Ama şimdilik diyebilirim ki Cidde yönünde kalan Dar-ul Tevhid ve Hilton binalarının da yıkılıp piazza yani avlu yapılma durumu var.

Yıkım sırası Kral’ın sarayına da gelecek mi?

Herkesin merakla beklediği Kral’ın sarayının akıbeti ise kesin olmamakla birlikte yıkılacağı yönünde güçlü söylentiler var.

Kaynak : İbrahim Ethem Gören / Dünya Bülteni

Mustafa İslamoğlu Risaleye Alçakça Bir İlave Yapmış

Mustafa İslamoğlu’nun “Kur’an’ı Anlama Yöntemi” isimli kitabında, Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin sözlerini çarpıtmaya yönelik alçakça yaptığı bir ilave neticesinde Mustafa İslamoğlu’na tepkiler gelmeye devam ediyor. İşte bu tepki verenlerden biri de Yazar Metin Karabaşoğlu, Karabaşoğlu Twitter hesabından bu konu ile ilgili şu tweetleri attı.

Şimdi önce Risale-i Nur’dan, Kuran’ın i’cazına, yani Allah kelamı olarak mucizeliğini ispata adanmış bir cümlecik aktaracağım: “Kur’an, arş-ı azamdan, ism-i azamdan, her ismin mertebe-i azamından geldiği için, bütün alemlerin rabbi itibariyle allah’ın kelamıdır.”

Bu cümle Kur’an’a adanmış bir hayat yaşayan Bediüzzaman’ın Kur’an’ın mucizeliğini ispata adadığı “Yirmi beşinci söz”ünde geçiyor. Ama Mustafa İslamoğlu’nun son kitabında, bu ifadeye alçakça bir ilave yapılmış, “Kur’an’dan sonra ” “ve Risale-i Nur” diye ekleme yapılmış. 25. söze atıfla hem de !. Yirmi beşinci sözde asla böyle bir ifade yok. Ama risale düşmanı bir iftira torbasının kitabında bu ekleme var.

O da, muhtemelen ilim adamı kılıklı başka bir iftira torbasının 1960’ta yazdığı bir makaleden, üstelik o ifadeyi dahi çarpıtarak almış. Mustafa İslamoğlu, Yirmi beşinci sözden ifadenin aslını tahkik etmek internet ortamında bir tık kolaylığında iken, üşenmiş. Büyük alim çünkü !

Ama tahkik etmediği o tahrifatı olduğu gibi kitabına koymaktan üşenmediği gibi, utanmadan, arsızca şunu da diyebilmiş: “en sonunda iş risaleleri Kur’an ile eşdeğer vahiy ilan etmeye gelip dayanıyor.” güya, “risaleleri okuduktan sonra” diye de kayıt düşmüş!

Şimdi Risale’de olmayanı Risale’ye ekleyen, söylemediği şeyi Bediüzzaman’a söyleten Mustafa İslamoğlu’nda ‘ilim namusu’ varsa, yapacağı şey:

O kitabı piyasadan toplatmak,
Tahkiksizce giriştiği tahrifat, iftira ve tekfirden dolayı tevilsiz, dolaysız, açık bir helallik!

Sonrasında biz nur talebeleri hakkımızı helal eder miyiz, o bize kalmış. Bediüzzaman’la olan hesaplaşması ise hesap gününde olacak!

Hayat böyledir: dürüst olacaksın, hesap yapmayacak, kendine konum biçmeyecek, aklını sevmeyecek, haddini bileceksin. Ümmetin takdirine mazhar kişiler ve eserler hakkında konuşmadan önce, dönüp kendine bakacak, ben mi yanlış gördüm diye soracaksın.

Risale Ajans

Baş Parmağını Kımıldatacak, Oynatacak Kadar Takatın Varsa, Dersi Bırakma!

Risale-i Nur derslerinin ehemmiyetini anlatan kısa ama çok mühim bir ders: Bazı kardeşlerimiz derslere katılmamak için eften püften bahane uydurarak derse katılmıyorlar. Bu yazı onlar için çok mühim bir ders:

Bir gün bir Nur Talebesi Hulusi Ağabeye gidiyor. Ağabey diyor: “Ben yaşlıyım.

1-                       Ayaklarımda Romatizma var .

2-                       Yürürken sıkıntı oluyor ve acı çekiyorum.

3-                       Evim medreseye bir hayli uzak.

4-                       Hususi arabam yok.

5-                       Bizim memlekette  kış uzun, soğuk tipilidir.”

 

Mazeretlerim çok. Şimdi ben evimde Kur’an okusam, Cevşenimi okusam. Virtlerime devam etsem. Her gün evimde kendi dersimi okusam. 15 günde veya ayda bir umumi derse gelsem olmaz mI?  Buna karşı: Hulusi Ağabey büyük parmağını kaldırarak: Senin şu baş parmağını kımıldatacak, oynatacak kadar takatın varsa, sakın dersi ve sohbeti bırakma!

Çünkü sohbette  rahmet var,

Çünkü sohbette inayet var,

Çünkü sohbette kerem var,

Çünkü sohbette af ve ikram var.

 

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org