Kategori arşivi: Seçtiklerimiz

Eşine Yüz Çevirme

“İnsanları küçümseyip yanağını bükme / yüz çevirme ve yeryüzünde şımarık yürüme! Çünkü Allah, böbürlenen ve kendisini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez.” (Lokman suresi 18)

Kur’an-Kerîm de aile ile ilgili âyet-i kerime’ler ailenin temel esaslarını yani çerçevesini belirler. Bu çerçevenin içini ise müminin mümine karşı davranışları nasıl olmalı ise onunla öylece doldurmamız gerekir. Eş de Allah’ın bir mümin kulu.

Rabbimiz sevdiği ve sevmediği şeyleri, yapmamızdan hoşlandığı ve hoşlanmadığı şeyleri pek çok âyet-i kerîme ile bize bildirmiş. Tabii Rabbimizin sevdiği şeyler, dünya ve ahiret saadetimiz için güzel olan davranışlardır. Sevmedikleri ise dünya ve ahirette bize sıkıntı verecek kötü davranışlardır.

Yukarıdaki âyet-i kerime’de Rabbimiz Lokman suresinde Lokman aleyhisselamın oğluna nasihatlerini bize bildirerek sevmediği davranışları bize bildirmiş. Bu âyet-i kerimeyi aile üzerinden okuyalım.

Karına / Kocana küçümseyerek tavırlı davranma. Evin içinde çok bilmiş şımarık şımarık yürüme. Allah eşine ve çocuklarına karşı kibirlenen, kendini övüp böbürlenen hiç kimseyi sevmez.

Kadın olmak, erkek olmak, zengin olmak, mevki makam sahibi olmak, zeki olmak, beş dil bilmek, kariyer sahibi olmak, filanca aileye mensup olmak… Kimseye kibirlenme hakkı vermez. Zira kibir şeytanı Allah’ın rahmetinden mahrum bırakan huydur. Allah böbürlenen kendini bir şey zannedenleri sevmiyor, Allah sevmedikten sonra dünya bizim olsa ne çıkar. Zaten bütün nimetler emanet.

Âyet-i kerîme’den yanağını bükmenin, yüz çevirmek kibirden olduğunu öğreniyoruz. İnsan kırılınca, kızınca gözlerini kaçırır, etrafa bakar o kişinin yüzüne bakmak istemez. Uzun sürdürmemek kaydıyla bu doğal bir şey.  Fakat o kişiyi görünce gözümüzü değil de yüzümüzü çeviriyorsak demek ki kibirdenmiş. Dikkat edelim bakalım insanlarla ilişkimizde hangisini yapıyoruz.  Karı-kocalar da dikkat etsinler . Bir birlerine kızdıklarında gözlerini mi yüzlerini mi çeviriyorlar? Rabbimiz kibirlenip karşındakini küçümsemeyi ve ondan yüzünü çevirmeyi yasaklamış.

Erkek evinde kavvamlık görevini yaparken asla kibirlenmemeli. Tevazu sahibi olmalı. Evin reisi olması onu kadın ve çocuklardan daha değerli yapmaz. Reislik sorumluluktur, övünç sebebi değil. Erkek kibre kapılmamalı. Zira kibir rahmetin ve aklın önünde en büyük perdedir. İnsan kibre kapıldığında doğru davranamaz.

Erkek reis olacağım diye sert ve kibirli davranırsa aile fertleri ondan korkup usulen saygı gösterebilirler; fakat onu ne Allah sever ne de karısı ve çocukları.

Erkek ailesinde tatlı bir otorite kurmalı ki hem sevilsin hem sayılsın. Kaynaşıp birbirlerinde sukûnete erebilsinler.

Kadın da kocasına karşı sahip olduğu meziyetlerden dolayı övünüp böbürlenmemeli. Kocasına çalım atmamalı, şımarık ve saygısız davranışlarda bulunmamalı ki Allah’ın sevgisini kaybetmesin. Güler yüzlü, yumuşak huylu saliha bir eş olmaya gayret etmek gerekiyor.

Bir sonraki âyet-i kerîme de şöyle:

 “Yürüyüşünde ölçülü ol. Konuşurken sesini de alçak tut. Çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin sesidir.” (Lokman suresi 19)

“Yürüyüşünde ölçülü ol.”

Peş peşe iki âyette de yürüyüşten bahsediliyor. Önceki âyette “Şımarık yürüme” buyurulurken bu âyette “Ölçülü ol” buyruluyor.

Dinimiz her konuda ifrat ve tefriti yani aşırı gitmeyi yasaklamış. Yürüyüşünde tabii ol, orta yolu tut ne çok hızlı ne çok yavaş ol.

Zira aşırı yavaşlık da kibirden olabilir. Çünkü fazla tevazuda da kibir tehlikesi var. “Bakın ben nelere sahibim; fakat hiç kibirli değilim” mesajı vermek için boynu bükük bir duruş, yürüyüşünde aşırı yavaş hareket ederek beden dili ile tevazu sahibi gibi görünmeye çalışmak da ayrı bir kibirdir.

Ayrıca sadece kibir tehlikesinden değil, müminin kibar bir duruşu olması lazım. Şımarık yürümekten korkup bu kez ezik bir görüntü çizmesi hem kendi ruh hali için iyi değildir hem de insanların ona muamelesini de olumsuz etkiler.

“Konuşurken sesini de alçak tut.”

Rabbimiz yüksek sesle bağıra çağıra konuşmayı hoş karşılamamış ve sesimizi kontrol etmemizi emretmiş.

Ses müthiş bir şeydir; öldürücü ve diriltici etkisi vardır. İletişime en çok zarar veren şeylerden biri ses tonudur. Ses tonu pek çok duyguyu aktarır. Taraflardan biri sesini yükselttiği anda diğer taraf ya kendini iletişime kapatır ya da daha yüksek tonla karşılık verir.

Ayrıca ses tonu yükseldiğinde kişinin kendi öfkesi de artar. Öfkeyi kontrol edebilmenin en iyi yolu sesi kontrol edebilmektir.

Alimler bu âyetin tefsirinde; hitap ederken, konuşurken, özellikle iyiliği emredip kötülükten sakındırırken ve dua sırasında sesin kısılmasının gerektiğini söylemişlerdir.

Yüksek ses düşmanı korkutmak gibi özel durumlar için uygun bulunmuş.

Sadece bağıra çağıra konuşmak değil, karşıdakinin duyacağından daha yüksek bir ses tonu ile konuşmak da hoş görülmemiş. Sesi gereğinden fazla yükseltmek kınanmış.

“Çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin sesidir.”

Âyette yüksek sesin eşek sesine benzetilmesini alimlerin yaptığı yorumlara bakarsak:

Ebu’l Leys: Eşeğin sesi çirkindir; fakat ondan sesi daha çirkin hayvanlar da vardır. Fakat eşeğin sesi insanlara misal verilmiştir. Zira eşeğin sesi cehennem ehlinin sesine benzer. Sesin başı tiz, sonu pestir. (Tiz ses: ince, keskin ve yüksek ton. Pes ses ise göğüsten gelen yavaş, kısa, kalın ton) Onu işiten ondan nefret eder.

Hz. Mevlana şöyle anlatmış: “Eşek ekseriyetle saman ve arpa için veya şehvet ve kavga için yüksek sesle anırır. Hayvani sıfatların ağır basması ile ortaya çıkan ses, seslerin en çirkini kabul edilmiş.”

Süfyân-ı Sevri hazretleri: “Her varlığın sesi tesbihtir ancak merkep sesi hariç. Çünkü merkep şeytanı gördüğünde anırır.  Bu sebeple çirkin sayılmıştır.”

Peygamber efendimiz: “Merkep anırması işittiğiniz zaman şeytandan Allah’a sığının. Çünkü o şeytanı görmüştür.” Buyurmuştur.

Ses genellikle öfkeliyken yüksek çıkar. Öfkede şeytandan olduğuna göre bağıran birini görünce euzu besmele çekip şeytandan Allah’a sığınmamız gerekiyor demek ki onun öfkesine kapılıp kendi şeytanlarımızı harekete geçirmeyelim.

Bir de her daim yüksek tonda konuşan insanlar var. Anlaşılamadığını düşünen insanlar yüksek tonda konuşuyorlarmış genellikle. Bunun geri planında da anlamayanlara karşı öfke olabilir. Beni anlamıyorsun yoksa duymuyor musun psikolojisi ile kendini daha iyi duyurmak için hep yüksek tonda konuşanların da bu duyguları ile yüzleşmeleri gerekir.

Bu âyetlerin Hz. Lokman’ın oğluna nasihatları olarak bize aktarılmasında da ayrı hikmetler var. Demek ki çocuklarımızı bu düsturlarla büyütmemiz gerekiyor. Anne-Baba çocuklarına yumuşaklığı tevazuyu “Oğulcuğum, Yavrucuğum” diye örnek olarak öğretecek. Aile içinde karı-kocanın da hem Allah’ın rızası için hem birbirleri ile muhabbet etmek için hem çocuklarına örnek olmak için yumuşak bir ses tonu ile konuşması lazım.

Çocuk bağırarak bir şey istediğinde sakinleşip kibarca isteyene kadar isteği yapılmamalı ki istediği olmadığında bağırmayı alışkanlık edinmesin. Küçük yaştan itibaren anne-babaya bağırması, saygısızlık etmesi hoş karşılanmamalı, kibarca müdahale edilmeli.

Eş ya da çocuk bağırınca karşısında bağırarak onu susturmaya çalışmak bu âyet mucibince uygun değildir.  Öfkelenmemek için la havle çekilir genellikle. La havle çekmek, euzu besmele çekmek gibi zikir cümleleri ile Allah’a sığınıp sabırlı davranmak gerekiyor. Söylediklerim tabii ki önce kendi nefsime. Rabbim bildiklerimizle amel etmeyi nasip etsin.

Mü’min kullarıma söyle: En güzel olan sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarına fesat sokar. Şeytan şüphesiz, insana apaçık bir düşmandır.” (İsra suresi 53)

Rasulullah efendimizin güzel bir duası ile bitirelim. “Allahım bana öğrettiğin ile beni faydalandır. Bana faydalı olanı öğret. İlmimi artır.”

Not 1: Âyet-i kerîmelerin açıklamasında Feyzü’l-Furkan meali (Server Yayınları)  ve Rûhu’l Beyan tefsirinden faydalandım. (Erkam Yayınları)

Not 2: Bu âyetleri evin en çok görünen yerlerine yazıp asarsanız hem sizin hem ev halkının unutmayıp hayata geçirmesi için faydalı olabilir.

Sema MARAŞLI

Kaynak: CocukveAile.Net

www.NurNet.Org

Kitab-ı Münzel’den Asrın Dersi Risale-i Nur

Kitab-ı Münzel’den Asrın Dersi Risale-i Nur
Allahü Zül Celal,Kitab-ı Mukaddesinin bu ilim ve fen asrına ders olacak,manevi mu’cizesi ve ilmi açılımı olarak,imani tefekkürün,”Dar-ül-Erkam” misillu bir dersini ihsan etmişken,mümkinata(yaratılmışlara)hiçbir cihetle kıyas edilmiyen Halik-ı ZülCelali böyle(vagon misali gibi) basit kıyaslar yaparak anlatma zorlamasına girmenin hiç manası yok Risale-i Nur Külliyatı’dan Asa-yı Musa kitabını okuyun.
 
Zındıkların Risale-i Nur’dan ödü patlıyor.Feto ile aslını ortadan kaldırmağa çalışıyorlar.. Dostlar, atom devrinde kılıçla, sopayla harbetmeye çalışıyor.
 
İmam-ı Ali (ra) mucizevari kerametiyle Hz. Üstad Bediüzzaman’ın Asa-yı Musa kitabındaki harika bir Kur’ani tevhid dersi olan Ayet-ül Kübrayı keşfetmiş. Yazmak istemiş. Nitekim o mealde kısa bir münacatı da var İmam-ı Ali (ra) efendimizin.
Peygamber (asm): “Ya Ali onu sen yazmayacaksın senin bir evladın yazacak” buyurmuşlar.

Demek ki insanların böyle yüksek hakikatları idrak edip ders alabilmesi için, fikren ve idrak melekesi olarak o muhataplık seviyesine gelmiş olması gerekiyor. Hz. Üstad Bediüzzaman Mektubat kitabında Risalet-i Ahmediye risalesi olan ondokuzuncu mektupta:

Rabbimizi bize tarif eden üç büyük muarrif var.
Birisi: şu kitab-ı kebir-i kainattır.
Birisi: şu cismani Kur’an-ı kebirin Ayet-el Kübrası olan Muhammed(asm)dır ki hulukuhul Kur’an buyruluyor.
Birisi de münzel kitap Kur’an
varis neşriyatlar

Aslında rabbimizi bize tarifte münzel Kur’an, mücessem Kur’an olan kainat kitabını Kur’an lisanıyla ve nazarıyla okuyarak binbir isim ve sıfatlarıyla tanıtıyor. Yani LEYSE KEMİSLİHİ ŞEYÜN (mimkinata hiçbir cihetle benzemez ve kıyas edilmez) olan kendi Zat-ı Zülcelalini: binbir isim ve sıfatlarının tecelliyatının nakışlarıyla münakkaş ve münevver olan eseri, mücessem Kur’an olan kainat kitabını kelam-ı ezelisi olan Kur’anla okuyarak tarif ediyor.

İşte Ayet-ül Kübra ve Risale-i Nur bu en kudsi ve yüksek dersi bahtiyar okuyucularına ders vermekte talim etmektedir. Ne mutlu misal-ı musaggar-ı kainat olan kendi varlığını ve onun büyük kitabı olan kainatı Kelam-ı Ezeliden ders alarak yaratılış gayesine vasıl olan ve iki cihan saadetini birden kazanan bahtiyar nurculara!..
 

(Muhteris dünyaperest taklitçilerinden şiddetle sakınınız. Nur etiketiyle sizi zulümata atmasınlar. Feto ve Yeni Asya, Sözler Köşkü vs. gibi)
Eyüp EKMEKÇİ
www.NurNet.Org

Eleştirme Alışkanlığı Olanlardan mısınız?

Değerli Okurlarım!

Epeydir “Evlilik Okulu” derslerini aksattık. Her zaman ben önce yazıyı yazıyordum sonra siz yorumları. Bu kez tam tersi olsun. Sizler yorumlarınızı yapın sonra ben yazıyı yazayım inşallah.

Sadece aile üzerinden değil, genel sordum soruları. Evliler karı-koca ilişkisi ya da çocukları ile ilgili olarak cevaplayabilirler, ayrılmış olanlar eski eşleri ile ilişkileri üzerinden, bekarlar anne-babaları ya da eş görüşmeleri üzerinden ya da iş hayatı üzerinden olabilir cevapları. Maksat eleştiri konusunda farkındalık oluşturmak.

Özellikle şu soruların cevabını verirseniz sevinirim.

1-Eleştirme alışkanlığınız var mı?  En çok kimi eleştirirsiniz? Bu huyunuzdan memnun musunuz?

2-Sizi en çok kim eleştirir? Söylenen hususlarda değişme isteğiniz oluyor mu?

3-Eleştirildiğinizde ne hissediyorsunuz?  Eleştiri karşısında tavrınız nedir?

4-Eleştiri yaparken dikkat ettiğiniz hassasiyetleriniz var mı?

5-Eleştiri yaptığınızda niyetinizi karşınızdaki kişi doğru algılıyor mu? Algılamıyorsa sebebi ne olabilir?

6-Tekrar tekrar yaptığınız eleştiriler,  sizin ve karşınızdaki kişinin üzerinde ne gibi duygular uyandırıyor olabilir, dikkat ediyor musunuz?

7-Unutamadığınız sizi utandıran ya da çok kızdıran eleştiriler aldınız mı? Çocukluğunuzda da olabilir.  Ya da siz böyle bir eleştiri yapıp pişman oldunuz mu?

Soruların hepsini de cevaplayabilirsiniz sadece istediklerinizi de.

Şimdiden teşekkür ederim.  

Sema Maraşlı

Kaynak: cocukveaile.net

www.NurNet.Org

Cifri risaleler latin harfiyle tabedilen külliyatta niye konmamış?

Cifri risaleler latin harfiyle tabedilen külliyatta niye konmamış?

varis neşriyatlar

Bir: Onun birkaç sebebi var. Risale-i Nur müsbet ilim devrinin Kur’andan dersleri olması itibariyle Hazret-i Üstad “isbat etmediğim şeyi yazmamışım” buyuruyor. Onlar da isbatlıdır, fakat herkese lazım değil.

İkincisi: Cifri Risaleler elliden önceki istibdad-ı mutlak zamanındaki ağır şartlarda hizmet eden ağabeylere kuvve-i maneviye olmak üzere telif edilmiş. Onun için elliden sonraki latin harfleriyle olan tab’ında cifri Risaleler pek konulmamış.

Üçüncüsü: Şu nokta mühim, Üstadımızın tensibiyle ve Üstadımızdan sonra Nur Erkanları ve Naşirlerinin meşveretiyle vücuda gelen neşriyatlar; İhlas Nur Neşriyat, Envar Neşriyat, Sözler Neşriyat aynen Üstadımız hayattayken tab’ edildiği tarzda devam etmiş. Üstadımızın tab’ettirdiği metin aynen muhafaza edilmiştir.

Bu neşriyatlardaki bazı fer’i farklar Üstadımızın tabiriyle nüsha farkı tabir ettikleri farktır. Yine Anadoludaki vaktiyle el yazması nüshalar var. Bu nüshalarda da Üstadımız’ın nazarından ve tashihinden geçmiş ve nüsha farkı tabir ettiği fer’i farklar var.

Risale-i Nur’da Üstadımızın ve Erkânlarının neşrettiği yayın evlerinin nüshaları büyük titizlikle Üstadımızın nazar ve tashihinden geçmiş nüshalardan alınmış asli metinlerdir. Diyaneti’n Neşriyatı da Erkanların murakabesiyle büyük titizlikle tab’edilmektedir. Metinleri katiyyen sahihtir. Vesveseye meydan verecek bir şey asla yoktur.Aksi insi, cinni vesvesesi nev’indendir. Vesselam.

Eyüp ekmekçi

Kaynak: NurdanHaber 

www.NurNet.Org

Hayaller Hayatlar

Erkek ya da kadın, anne ya da baba olarak isteklerimizin her daim öteki üzerinden bir davranış refleksi oluşturmaya programlı olduğunu düşünüyorum ne vakittir. Bu da ilişkilerimizin en temel açmazlarından biri.

Erkekler sokağa çıktıklarında onları günahtan alıkoyan şeyler olsun istiyorlar.Eve gidince hanımları her sözüne itaat etsin , çocuklar onlar gitmeden mümkünse uyusun, uyumamışlarsa bile onlara dokunmasınlar istiyorlar.

Kadınlar, romantik eşler, sorun yaşamayacakları kayınvalideler, her dediğini yapan, evin düzenini hiç bozmayan çocuklar istiyorlar.

Anne ve babaların ebeveynlikten anladığı da sadece söz dinleyen çocukları olması.

Yani işler karışmadığı sürece iyi biri olmaya devam edebilirim. Ama işler istediğim gibi gitmezse yapacaklarımdan ben sorumlu değilim demeye çalışıyoruz kurduğumuz tüm ilişkilerde.

Halbuki insan olarak da kulluk bilinciylede , kontrol edemediğimiz bunca şey arasından, sadece kendi tepkilerimizi kontrol edeceğimiz bilinciyle hareket etsek, sürekli başkalarını suçlayan reflekslere devam mı ederdik yoksa problemin çözümüne katkı sağlayalım mı isterdik?

Efendimiz  (s.a.v) Sabrın, başımıza gelen şeye gösterdiğimiz ilk tepki olduğunu söylüyor. İnsan başına gelen şeylere ilk sabır tepkisi vermeden önce, hem bedenen hem de ruhen bir hazırlık yapmalı öyle değil mi? Yoksa ötekine yönelen suçlama okları bir gün yaratıcıya da yönelir.

Ben yetişkinler olarak, gerçekte kadın erkek, karı koca, gelin kayınvalide/damat, anne ve baba rollerinde ve diğer rollerimizde çocuklarımıza bağırmanın, tepki göstermenin, vurmanın, canının istediği şeyi hemen almanın, kızmanın, küsmenin ancak büyümeyi başardığında yapabilecekleri şey olduğu mesajını verirken, hayalde çocuklara iyi,iradeli ve sakin olmalarını söylediğimize inanıyorum. Çocuklara ancak büyüdüğünde tüm bunları yapabilirsin demek aslında bu… Bir erdemi öğretmektense, “ beni kızdırma yeter” mesajı vermek aynı zamanda.

Eş olarak, gelin/kayınvalide, anne baba olarak her tepkinin sorumlusu olarak başkasını göstermenin “ Sen öyle olduğun için böyleyim “ demenin, çocuklara tepkilerinden başkaları sorumlu mesajını veriyor mu? Pek çok yetişkin tüm bunları bilinçsizce yapıyor elbette. Zaten bu daha da acı verici olan değil mi? O kadar başkalarını suçlayarak yol alıyoruz ki, sorunun kaynağına bakmak bir türlü aklımıza gelmiyor.

Bir sarmalın içinde dönüp duruyor olmamızın sebebi de bu değil mi zaten? Karşımızdakinin davranışları nasıl olursa olsun, gösterdiğimiz tepkilerden biz sorumlu değilsek, “ Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.  (Ali İmran 134) “ ayetini hayatımızın neresine koyacağız?

Hayat “ hayaller ve gerçekler” esprisinden değil, “ gerçekler ve verdiğimiz mesajlar” üzerinden şekil buluyor kendi dünyamızda ve çocukların zihinlerinde.

Tam da bu sebeple, ötekine attığımı tüm suçlamalardan kendimize uzanan sorumluluk çizgisine ihtiyacımız var elbette. Bunun içinde gerçekten “ büyümek” gerekiyor.

Ben de zaten o yüzden “ çocuklar anne ve babalarını büyütür” diyorum ya

Tuğba Akbey İnan

Kaynak: Ailevecocuk.net

www.NurNet.Org