Kırkıncı hocamız, kanaat ile iktisadi şöyle tarif eder: “Kanaat; sebeplere müracaat ettikten sonra, Allah’ın ihsan etmiş olduğu neticeye razı olmak anlamına gelirken, iktisat ise; verilen bu neticeyi yani ihsanı, tutumlu ve yerinde kullanmak anlamındadır. Tabiri yerinde ise; patronun verdiği maaşa razı olmak kanaat, o maaşı ay sonuna kadar idare edip tutumlu bir şekilde harcamak da iktisat oluyor.”
Cenab-ı Allah Ayet-i Kerime’de şöyle buyurur: “Yiyiniz, içiniz israf etmeyiniz.” A’raf /31
Bediüzzaman, Lem’alar eserinde iktisad için şöyle diyor: “BİRİNCİ NÜKTE: Hâlık-ı Rahîm, nev-i beşere verdiği nimetlerin mukabilinde şükür istiyor. İsraf ise şükre zıttır, nimete karşı hasâretli bir istihfaftır. İktisat ise, nimete karşı ticaretli bir ihtiramdır.
Evet, iktisat hem bir şükr-ü mânevî, hem nimetlerdeki rahmet-i İlâhiyeye karşı bir hürmet, hem kat’î bir surette sebeb-i bereket, hem bedene perhiz gibi bir medar-ı sıhhat, hem mânevî dilencilik zilletinden kurtaracak bir sebeb-i izzet, hem nimet içindeki lezzeti hissetmesine ve zâhiren lezzetsiz görünen nimetlerdeki lezzeti tatmasına kuvvetli bir sebeptir. İsraf ise, mezkûr hikmetlere muhalif olduğundan, vahîm neticeleri vardır.”
İsraf, boş yere mal ve ömrü sarf eder, İnsanın asıl ihtiyacı bir iki ise israf yüzünden bunu ona ve yirmiye çıkarıyor. Böyle olunca çoğalan ihtiyaçları karşılayacak maddi imkanları bulmakta zorlanır. İşte böyle lüzumsuz ihtiyaçları temin edemeyince de bu sefer harama girmeye başlar.
İsrafa girenlerin zafiyetinden istifade eden namussuzlar, o zafiyet içine girenlerin namus ve haysiyetlerini az bir para karşılığında satın alıyorlar. Şayet memursa rüşvetle iş yapar, amir de buna göz yumar.
Münasebetle alakalı bir vakıa:
Vakti zamanda bir Kurumun amiri, veznedarına “Yapacağın ödemelerde para küsuratını müşteriye ödeme, bu küsuratlarla dairenin ihtiyaçlarını temin ederiz,” veznedar da “olur efendim,”demiş. Gün begüm hâsılat artınca çay-şeker alımından vazgeçilerek günlük tahsilâtı aralarında paylaşırlar. Gayri meşru yollarla elde edilen parayla helalini de kaybeden veznedar, daha da aşırıya gidilerek hem görevini, hem maneviyatını hem de aile düzeni tamamen kaybeder. Bu vakıa umman denizinden bir katredir. İşte haram yollara düşmenin birinci nedeni; israftır. İmanı zayıf olan biri, Lüks yaşayabilme sevdası için her türlü ahlaksızlığa başvurur, hem dinini hem de namus ve haysiyetini dünyanın adi zevkleri için ayaklar altına alır.
Lezzet ve keyif helal dairesinde olmalıdır. Haram yollardan elde edilen lezzet ve yapılan keyif görüldüğü üzere insanı şerefinden eder. Üstad’ın ifadesi ile “Helal dairesi keyfe kâfidir, harama girmeye lüzum yoktur.” Meşru dairede insan serbest olsa da israf yapmamak gerekir. Lezzeti şükür için istemektir.
Konu israf ve iktisattan açılmış iken asıl maksat malı yerinde ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırmak lazımdır. Bu nedenle; mübarek Kurban Bayramı’nın yaklaştığı bu günlerde, insanların genel durumunu göz önünde bulundurarak, çevremizdeki fakir ve aç insanlara yardım elimizi uzatmak ne kadar vicdana uygun düşer. Zaten dini bayramların bir amacı da yardımlaşma, dayanışma, birlik ve beraberliği sağlamaktır. Çünkü mal da, mülk ta imtihan ve insanlık içindir. Allah için yapılan yardımlaşmalarda hayır var, hayır da israf yoktur. Verilen mal sadaka hükmüne geçer.
Rüstem Garzanlı/Diyarbakır