Mesuliyet Şuuru

Mesuliyet şuuruyla insan hareket ederek öncelikle kendimize çekidüzen vererek hayatımıza/kaderimize irademizi olumlu kullanmalıyız, bu hayati bir öneme sahiptir.

Hayat akışımızın gerektirdiği ihtiyaçlarımız dünyanın her köşesinde mevcuttur. Çünkü, “İhtiyaç dairesi, nazar dairesi kadar büyüktür, geniştir.. Hattâ hayal nereye gitse, ihtiyaç dairesi dahi oraya gider. Orada da hacet vardır. Belki her ne ki elde yok, ihtiyaçta vardır. Elde olmayan, ihtiyaçta vardır. Elde bulunmayan ise hadsizdir.” [1]

Halife-i ru-i zemin olan insanın özelliklerinden birisi de, kendisindeki değerleri başka insanlarla paylaşmasıdır. Bir nevi ilmin zekâtını vermesidir. Zaten ilmin zekatı, ilmi olarak açlık/ihtiyaç hissedenlere tebliğ ve temsildir. Zaman itibariyle kimse tam manasıyla alim değildir. Kısmi olarak herkes bir meselede kendini geliştirmiştir. Bizler de yetkin olan bu insanlardan o sahada bilgiler alarak kendimizi inşa etmeliyiz.

“Mabudun vücuduna üç türlü delil vardır: Âfâkî, nefsî, usûlî.” [2]

Bu değerlerin paylaşımı da din ve maneviyat rehberliğiyle hem insanın şahsi hem de toplumsal hayatının sağlıklı olmasına bağlıdır. Bu bütün peygamberlerin ortak özelliğinin tebliğ ve temsil olduğunu düşünecek olursak bizler de onların yolunda yürüdüğümüzü iddia ediyorsak tebliğ ve temsil yolundan yürümekle mükellefiz.

 

Asrımızda bir Asr-ı Saadet Müslümanı olarak nitelendirebileceğimiz Peygamber varisi olan üstad Bediüzzaman da bu tebliğ ve temsil vazifesini hayatıyla bilfiil bizzat yapmıştır. Yakın olan talebeleriyle görüşerek uzak olanlara lahikalar yazarak, muhataplarına latif, nazik, hasbi hitaplar kullanmıştır.

 

Üstad Bediüzzaman hazretlerinin lahikalarda sadece talebeleriyle sınırlı kalmayıp, talebesinin aile efradı, küçük büyük herkesi muhatap alması çok dikkate değerdir. Lahikalara bakarsanız bir şahsa yazılmışken o şahsın çevresinde olan irtibatlı olduğu kimselerle alakasını mektup içinde görebilirsiniz. İman, Kur’an, İslâmiyet ve insanlık için yapılan en küçük bir adıma/atılıma değer, takdir ve tebriklerin harika numunelerini görebiliriz.

Risale-i Nur’lardaki bu hakikati de tefekkür edip okuyup ehemmiyet verilmesi gereken bir husus olarak altını çizmek istiyorum. Bu eserlerin, Türkiye, âlem-i İslâm ve dünya çapında gündemde kalmasının sebebi bu olsa gerektir. Kırmadan, dökmeden ruhları tamir etmektedir Asrın Doktoru Bediüzzaman, Risale-i Nuruyla.

Teknolojik bağımlılık, sokağın ahlaksız tasallutu, musibetlerin şokunu giderecek, kendimizden başlayarak, çevremizle birlikte bu mesuliyet şuuruyla hareket etmeliyiz. Bu aynı zamanda manevi bir cihattır. Peygamber yolu olan sünnet-i seniyyedir. Afaki ve enfüsi dairenin tatmin olması, tecrübe ve mehasini/güzelliklerin paylaşmanın yolu ve tarzıdır.

İmanlı, mesuliyet şuuruna sahip insan olmamızın gereğini yapamazsak, sıkıntıların tetikleyicisi oluruz. Birlikte aynı gemide olduğumuz insanlarla yaşadığımız dünyanın nimetlerini ortak paylaşamazsak olumsuzluklara sebep oluruz. Problemlere çözüm üreterek yaşamak, hayatın sırrıdır.

Netice itibariyle, şahsî kemalâtımızı geliştirmek, Allah’a karşı kulluk borcumuzdur. Sosyal hayatın kemale ermesi için toplumsal sorumluluğumuz da ciddi bir vazifemizdir.

Sakın unutmayalım, yarının mesuliyeti, rengi, şekli, şemali bugün bizim elimizde.

Ne mutlu mesuliyet şuuruyla hareket edene.

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Sözler (211)
[2] İşarat-ül İ’caz (94)