Nur Talebelerinin İmtihanı 

“Din bir imtihan bir tecrübedir.” ve bu imtihan herkes için geçerli olup çeşit çeşittir.. Yani, şu dünya hayatında herkes derecesine göre bir imtihana tâbidir. İstisnası kimse yoktur imtihanın.
İnsana birtakım sorumluluklar yükleyen Allah, her insanın mesuliyetinin kendisini bağladığını, kendisine ancak salih amellerinin yarar sağlayacağını, hesap gününde hiç kimsenin bir başkasının günahını yüklenmeyeceğini veya insanın bir başkasının affına yetkisi olmadığını aff sadece Allah’a mahsus olduğunu belirtmiştir.

Bir tesbitimi burada bir kez daha nazara vermek istiyorum ki: Herkes gibi, şüphesiz Nur Risâlelerini okuyanların da kendilerine çetin imtihanları var diğer insanlardan farklı olarak. Çünkü, imtihan insanın kabiliyeti nisbetindedir. Bu cihetten bakınca ehl-i ilim olan nur talebelerinin imtihanları elbette çetin olacaktır. Mufassalan Tarihçe-i Hayata bakıldığında nice nice imtihanlar, badireler, çemberlerden geçtiklerini görüyoruz nurculuğu n ve nur talebelerinin. Bu cihetle de mufassalan nurculuğun mazisini bilmek elmezdir ki, dava şuurunun tesisi için bir vesile olsun. Mazisini bilmeyen kimsenin elindekilerin kadr u kıymetini bilmesi de pek mümkün değildir. Bu sebeple miras genellikle çar çur edilir insanlar tarafından çünkü emeksiz sahip olunmuştur.
Bu nokta-i nazarlardan sonra, aynı risâleleri okuyan kimselerin de geçmişte ve günümüzde hem mesleki hem de meşrebi hem de içtimai olarak keşmekeşleri elbette ki olacaktır. Çünkü insan sadece bir şey oluşan basit bir mahluk değildir. Sahabe efendilerimiz, sütliman bir hayat yaşamamış ki nur talebeleri sütliman bir hayat yaşansın. Zaten ahirete mahsus olan sütliman bir hayatı dünyada talep etmek “âhiret meyvelerini dünyada fâni bir surette yemek demektir.”[5]
İnsanlık elbette imtihana tabidir. Risaleleri okuyanlar talib-i hakikat oldukları için onların da imtihanı elbette iddiasıyla sınamak olacaktır. Sırr–ı teklif ve imtihanın çetrefilli hali işte burada devreye girecektir. Zira, bir kimsenin iman ve hidayet dairesine girmesiyle, o kimse için imtihan bitmiyor. Söz konusu imtihan, şüphesiz herkes için âhir ömre kadar devam edip gider. İnsanın derecesine ve iddiasına göre…

RİSALE-İ NUR KÜLLİYATI BİR BÜTÜNDÜR, BUR KISMINI KABUL BİR KISMINI REDDETMEK MÜMKUN DEĞİLDİR!
Kafa patlatırcasına düşünmek ve tefekkür etmek, bütün benliğimizle okumak, kitaba ve manaya teveccüh etmek, her üç Said devresini mütalâa etmek, sadece bir devri alıp ötekilerini reddetmemek, Külliyat’ın tamamını bir bu nazarla okuyup müzakere, istişare, münazara, muhakemelerde bulunmak, dava içinde hem hal olmuş kimselerle kaliteli zaman geçirmek, nihayetinde müdellel ve muhakkik olmak ve tekemmülatımızı tamamlamaya gayret etmek elzemdir son nefese kadar.

İÇTİMAİ MESELELERDE HİS DEĞİL AKIL VE MUHAKEME ESASTIR!
İçtimai hayatın öznesi de nesnesi de insandır. Bu sebeple içtimaî bir meselede ferdî nazar ile değil, belki meşveretin getirdiği külli bir aklın semeresiyle basiret, feraset ve isabet yönüne itimat etmek sûretiyle ancak manevî mesuliyetten kurtulmak mümkün olabiliyor. Aksi halde, isabet kaydetmek zor olacağı gibi, zekâveti yüksek, nura sadâkati zayıf şahısların tesirinde kalmak, yahut nüfuzu ve cerbezeli kuvvetli şahısların boyunduruğu altına girmek ve hatt-ı müstakim olan “siyasetteki muktesid meslek”ten ayrı düşmek, yahut inhiraf etmek tehlikesi ile karşı karşıya kalınabilir ki, buna çok defa şahit oluyoruz.
Ahirzamanın getirdiği bir şey ki zekâveti önde maneviyatı midesi kadar geride olan çok insan var içimizde. Okudukları belli ama bunları kendince, indi ve şahsi yorumlamalarıyla hem kendini hem de çok insanları peşine takıp helakete sebep oluyorlar.
Nev’-i insanın yüzde sekseni ehl-i tahkik değildir ki, hakikata nüfuz etsin ve hakikatı hakikat tanıyıp kabul etsin.
Belki surete, hüsn-ü zanna binaen, makbul ve mutemed insanlardan işittikleri mesaili takliden kabul ederler.
Hattâ kuvvetli bir hakikatı, zaîf bir adamın elinde zaîf görür ve kıymetsiz bir mes’eleyi, kıymetdar bir adamın elinde görse, kıymetdar telakki eder.” [6]

Yani bir nevi şahsi anlayışını, felsefesini ilahlaştırıp kendini lâyüs’el görüp her şeyi enaniyetinin artmasına gafletinin kalınlaşmasına basamaklar yapıyor. Allah muhafaza…
Bu sebeple kim olursa olsun duyulan bir şeyi direk tasdik etmemesi gerekiyor insanın. Ve his ve hevesle değil sağduyuyla hareket etmesi elzemdir. Hassaten bir nur talebesi içtimai meselelerde Risale-i Nur külliyatının lahikalarını esas tutarak hareket etmesi lazımdır. Bu lahikalar ihtiyaca binaen kaleme alınmıştır. Keyfi kalem oynatmak için değil.
Nurlarla alakası yok denecek kadar az veya zayıf kimselerin hevai fikir ve sözlerine itina ile yaklaşmak ve kâle almamak  elzemdir. Çünkü bunların bu iğvaları yarardan çok zarar ve vesvese vermektedir.
Bazen hizmetteki bazı sorunlar, meslek veya meşrep olarak Risale-i Nur hizmetiyle alakadar olmayan kimselerin cerbezeli, hevaya, hisse hitap eden sözlerine aldanmak ve o sözleri Nurculuğa aşılamaya çalışmaktan kaynaklanmaktadır. Unutulmamalı ki, cerbezeli sözler caziptir insanın his ve hevesine hitap eder.

BOYKOTA DEVAM!
Evet, boykot İslami bir vecibe değildir. Çünkü insana yapılan zulüm ve işkenceler, soykırımlar, eziyetler bir insanlık suçudur. Buna ses çıkartmak da insanlık borcudur.
İsrail mallarını ve onlara destek veren yerli işçilikçi firmaların mallarını boykota devam…

Selam ve dua ile..
Muhammed Numan özel