Kurban Bayramınız Mübarek Olsun!

Aziz, sıddık, sadık, muhlis ve hâlis kardeşlerimiz ve hemşirelerimiz,

Bütün ruh u canımızla bayramlarınızı, hem hacca gidenlerin bayramlarını ve bu milletin bu mânevî bayramını ve âlem-i İslâmın ittifakkârâne intibahlarının mânevî bayramlarını ve Risale-i Nur’un hakikat-i Kur’âniyeye dair verdikleri haberlerini zamanın tasdik etmelerini ve en geniş bir dairede o mânevî envar-ı Kur’âniyeye, beşer ihtiyacını hissetmesini tebrik ediyoruz.

NurNet.org Ekibi

Cuma Duası.. Cumamız Mübarek Olsun!

Peygamber Efendimiz(ASM)’ın Cenab-ı Hakk’a sığınmakla ilgili hadislerinde geçen dua mealleri:

“Allah’ım! Cimrilikten Sana sığınırım. Korkaklıktan Sana sığınırım. İhtiyarlığın kötü durumlarına düşmekten de Sana sığınırım. Dünyanın fitnesinden ve kabir azabından da Sana sığınırım.”

“Allah’ım! Kulağımın, gözümün, dilimin, kalbimin ve şehvetimin şerrinden Sana sığınırım”

“Allah’ım! Küfürden, fakirlikten Sana sığınırım.”

 “Bismillah Rabbim! Ayağımın kaymasından, sapıklıktan, zulmetmekten ve zulme uğramaktan, cahillikten ve cahillikle itham olunmaktan Sana sığınırım.”

“Allah’ım her türlü borç sıkıntısından, düşmanın galib gelmesinden ve düşmanların sevinmesinden Sana sığınırım.”

“Allah’ım! Tembellikten, aşırı ihtiyarlıktan, korkaklıktan, acizlikten, hayatın ve ölümün fitnelerinden Sana sığınırım.”

“Allah’ım! tembellikten, aşırı ihtiyarlıktan, borçtan, günaha girmekten Sana sığınırım. Mesih Deccal’in şerrinden Sana sığınırım. Kabir azabından Sana sığınırım, Cehennem azabından Sana sığınırım.”

“Allah’ım! Delilikten, cüzzam hastalığından, alaca hastalığından ve her türlü kötü hastalıktan Sana sığınırım.”

“Allah’ım! Cimrilikten Sana sığınırım, korkaklıktan Sana sığınırım, kötü bir hayat sürmekten Sana sığınırım, kalbin fitnesinden Sana sığınırım ve kabir azabından da Sana sığınırım.”

“Allah’ım! Yolculuğun yorgunluk ve sıkıntılarından, kötü bir şekilde dönmekten; iyi durum ve hallerden kötü hallere ve durumlara düşmekten, mazlumun bedduasından, mal ve aileye gelecek kötü görüntülerden de Sana sığınırım.”

“Allah’ım! Yolculukta tek yoldaş Sensin aile ve malı emanet edecek tek vekil sensin. Allah’ım! Yolculuğun yorgunluklarından ve sıkıntılı hallerinden ve kötü sonuçlarla dönmekten Sana sığınırım.”

“Allah’ım! İhtiyarlıktan, üzüntüden, acizlikten, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, borç sıkıntısından ve insanların yapacakları her türlü haksızlıklardan Sana sığınırım.”

Amin. Amin. Velhamdülillahi Rabb-il Alemin.

Tekrar Tekrar Okumak!

Ey arkadaş! Her parlayan şey, yakıcı ateş değildir. Evet, tekrar ve tekerrür bazan usanç veriyor; fakat umumî değildir. Her yere, her kelâma ve her kitaba şamil değildir. Usanç verici addedilen pek çok zahirî tekrarlar, belâgatça istihsan ve takdir edilmektedir. Evet, insanın yediği yemekler; biri gıda, diğeri tefekküh (meyve) olmak üzere iki kısımdır.

Birinci kısım tekerrür ettikçe memnuniyet verir, kuvvet verir, kat kat teşekkürlere sebeb olur.

İkinci kısmın tekerrüründe usanç, teceddüdünde lezzet vardır.

Kezalik kelâmlar da iki kısımdır. Bir kısmı ruhlara kut, fikirlere kuvvet verici hakikatlardır ki, tekerrür ettikçe güneşin ziyası gibi, ruhlara, fikirlere hayat verir. Meyve kabîlinden iştihayı açan kısımda tekerrür makbul değildir, istihsan edilmez. Buna binaen Kur’an heyet-i mecmuasıyla kalblere kut ve kuvvet olup, tekrarı usanç değil, halâvet ve lezzet verdiği gibi, Kur’anın âyetlerinde de öyle bir kısım vardır ki, o kuvvetin ruhu hükmünde olup tekerrür ettikçe daha ziyade parlar, hak ve hakikat nurlarını saçar. هُوَ الْمِسْكُ مَا كَرَّرْتَهُ يَتَضَوَّعُ

Ezcümle:بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ gibi âyetlerde bulunan ukde-i hayatiye ve nurani esaslar, tekerrür ettikçe iştihaları açar; misk gibi, karıştırıldıkça kokar. Demek tekerrür zannedilen, hakikatte tekerrür değildir.[1]  

İnsan fıtrat itibariyle çabuk sıkılan ve bıkan kolay terkeden değiştiren alışkanlıklarını zor terk eden bir sistemi vardır.

İnsanın meşgul olduğu şeyler insanın alemine izler bırakmakta ve tesiri altına almaktadır. Biz Kuran Şakirtleri olan Risale-i Nur Talebeleri Sürekli Bir halde Kur’an-ı Kerim, Risale-i Nur, Cevşen okumaktayız. Defalarca okumamıza rağmen tekrar okumaktayız.

6000 sayfadan ve 14 cilt eserden müteşekkil Risale-i Nuru Tanıdıktan itibaren ömrünün son demlerine dek okuyan nice insanlar var. Görünüşte bu 14 cilt külliyatı insan 100 defa okusa 60.000.000 (altmış milyon) sayfayı tekrar okumuştur.

Zahirde bu fiiliyat fuzulidir. Bir defa 3 defa okunsa yeter neden bu kadar okunuyor diye Risale-i Nur Dairesi haricinde olan kimseler söylemektedir. “Hem uzak yerde taşlar görünmez, dağlar görünür.[2]” daire içine girmeyen kimse için bu tip sözler gayet normaldir. Zahirde haklıdır Hakikatte haksızdır.

Bir kuş düşünsek. Yerden zıplayıp kanat çırpmasıyla havada kalabilir. Sürekli kanat çırpmayıp sadece 1 defa kanat çırpsa o kuş uçması imkansızdır.

Bir bina yapıldığını düşünelim. Bir tuğla koyulur üzerine bir tuğla daha onun üzerine bir daha..

Bir lamba yanması için saniyede 60 defa yanıp sönmesi lazım. Ve hakeza…

Bu misallere bakacak olursak kuş havada kalması için daima kanat çırpmalı, tek tuğla ile bina olmaz ve ampül devamlı yanıp sönmeli ki aydınlatsın.

Şimdi sürekli olarak risaleleri okumak zahiri tekrarın hakikatı bu misallerde ki gibi elzemdir gereklidir. Eğer üst üste bu okumalar tekrarlar yapılmazsa bina yapılamaz. Birde şu var ki bunu söyleyenler “benim oğlum bina’ okur döner döner bir daha okur”  atasözünü nevinden söylemektedir. Baksak ki bizler bu hakikatları okuyarak Akıl, kalb, ruh, vicdan, sır, hayal.. başta olmak üzere latifelerimizi hüşyar uyanık tutmaktayız. Kendisine baksak ne dava ne dava şuuru var. Bildiği sadece tv kanallarında boğulup latifelerini söndürmekle meşguldür.

İman ve Kur’an hakikatlerini okuyarak bizler pervanemizi sürekli döndürmekteyiz ve yolumuza devam etmekteyiz.

Şayet okumak terkedilir ben biliyor edasında davranıp ülfet ve gaflet belasına düşülürse okumayı terk eder ve sıkıntılar tezahür eder daireden hissesiz kalırız.

Ancak وَ اُتُوا بِهِ مُتَشَابِهًا kabîlinden[3] olan hakikatlar insanda tekrara meylettirir.

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

 www.NurNet.org

[1] İşarat-ül İ’caz ( 30 )

[2] Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 146 )

[3]  “(Cennet ehline) Rızıkları birbirine benzer şekilde kendilerine sunulur.” Bakara Sûresi, 2:25.

Beytullaha Veda Ederken (Şiir)

Ya Rab! Beni af eyle, yaptığımdan nâdimim,                    

Lutfunla bağışla, Sana günahsız geleyim,

Yardımın erişirse, geri dönmez kademim,

Seni memnun edeyim, tâ ki biter son demim.

 

Rabbim lutfunu ihsan eyle, bu fakirine,

Kapından kovma beni, kul kabul et kendine,

Âilece bizleri, bırakma namert bendine,

Günahımı bilirim, odur benim elemim.

 

Lütfunla bana farz olan haccı, eda ettim,

Arafat’ta vakfettim, Rahmet dağına çıktım,

Elli yaşından sonra, kıblem Kâbeyi gördüm,

Beytine, Hacerine, hürmetle değdi elim.

 

Habibin çıktığı Cebel-i Nura, tırmandım,

O, mübarek Zemzeminden, içe içe  kandım,

Kıblem olan, Beytullaha, baka baka yandım,

O mübarek yerde ben fakir, bol bol Nurlandım.

 

Vardım Ensar ve Muhacirin, Nur “yesribine,,

Gittim Resülün, ravza-i mübarekesine,

Yaklaştım Peygamberimizin, kabr-i pâkine,

Nebinin minberinde, göz yaşımla eğildim.

 

Ya İlahena! Haccımı kabul et, kıl mebrûr,

Benden memnun ol Rabbim, gönlümü eyle mesrur,

Allahtan dileğim, günahlardan kalayım dûr,

Huzur içinde geçsin, geri kalan günlerim.

 

Çünkü şebabette, âcizi sarmışti gaflet,

İsyanım bağışla Rabbim, günahımı affet,

Halîk’a itaat etmemek, ne büyük vahşet,

Ya Rab! Yardımcı ol ki, sönsün nahoş emelim.

 

Ya Rab!  Beni bağışla, sevgilin Habibine,

Günahlardan dur eyle,  Şefiin hürmetine,

Affet, Esmaul-hüsna  izzet-i hürmetine,

Rızana dahil eyle, gerçekleşsin emelim.

 

Ayıbımı setr eyle, bilirim ki Settar’sın,

Günahımı bağışla Rabbim, çünkü Gaffarsın,

Senden başka kimin nesi var ki, verebilsin,

Tıklanacak başka kapı yok, ben Sana geldim.

 

Ey nefsim! Acı kendine günahtan uzak ol!           

İsyan aklına geldikçe, korkudan titre sol,

Yok yok me’yus olmam ben, Halik’ın keremi bol,

Ümit ve korkuyla yaşarım,  yok başka çıkar yol.

                  

 Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

 

Kurban Kesimi ve Arefe Günün Önemi Nedir?

Allah’a mânen yaklaşmak için, ibâdet niyetiyle kesilen hayvana kurban denir. Hicretin 2. yılında kurban kesimi meşru kılınmıştır. Cenab-i Allah, Hazreti Muhammed’e (asm) hitaben: “Rabbin için namaz kıl ve kurban kes” Kevser süresi, ayet 2. İslâm âlimleri, bu ayetle imkânı yerinde olan mü’minlere de kurban kesimine işaret olduğunu belirtiyorlar.

Ebû Hüreyre’den, rivayet edilmiş: “Hâli vakti yerinde olup da kurban kesmeyen kimse bizim mescidimize yaklaşmasın…” görüldüğü üzere maddi durumu iyi olan mü’minler kurban kessin. İmkânı olup ta kurban kesmeyenler için “Mescidimize yaklaşmasın” ifadesiyle de ibadetleri makbul olamayacağı anlaşılmaktadır. “Kurbanlarınızı büyük büyük kesin. Muhakkak ki onlar, Sırat’ta sizin binek hayvanlarınızdır.” demekle de, büyük baş hayvanları kurban etmeğe teşvik edilmiştir.

Kurban kesme, aynı zamanda insanlar için büyük bir nimet ve rahmettir. Maddi durumu müsait olan mü’minler, kestikleri kurbanın etini çevredeki ihtiyaç sahiplerine dağıtmakla yararlanan fakirler; bu kez zenginlere karşı hürmet ve saygı gösterilir. Dolayısıyla fakir- zengin arasındaki kin ve adavette ortadan kalkar, haset yerine; kardeşlik bağı perçinleşir, böylece bayram mutluluğu hep beraber yaşanmış olur.

Peygamberimiz (a.s.m.) Medine çevresinde kıtlık olduğu senelerde, “Kimse evinde üç günden fazla kurban eti bulundurmasın.” buyurmuş, yani çevrede bulunan ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmayı istemiş, kıtlık bitiği sonraki senelerde ise bu üç gün müddetini kaldırmıştır.

Kâinatın medar-i iftiharı Hz. Muhammed, (a.s.m.) yaşadığı sekiz bayramda da en az iki kurban kesmiştir. Bu da bizlere kurbanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Durumu müsait olanlar tek kurbanla yetinmeyip, âlemlere Rahmet olarak gönderilen fahr-i âlem, kurban kesiminde de örnek olmuştur. İmkânı olan Efendimizi örnek alarak iki veya daha fazla kurban kesip çevresinde bulunan fakirlere, komşu ve yakınlarına kurban etini dağıtsın, yardımlaşma ile birlik, beraberlik, sevgi ve samimiyet gösterilsin.

Ayrıca unutmayalım ki, bugünlerde IŞİD zulmünden mustarip olup Türkiye’ye sığınan Suriye ve Irak muhacirleri de maddeten fakir ve mazlum insanlardırlar. Bu insanlara Ensarlar gibi kucak açıp maddi sıkıntılarına ortak olmak, acılarını paylaşmak hem insani hem de insani bir görevdir.

Arefe günün önemi nedir?
Arefe, Kurban Bayramından bir önceki gün, hicri takvimine göre Zilhicce ayının 9’uncu günüdür. 10’uncu gün ise Kurban Bayramının ilk günüdür.
Cenab-ı Allah, (c.c.) Kur’an’ı Kerim’de üzerine yemin edilen,(Fecr,2) Zilhicce’nin ilk on gecesinin ne kadar kıymetli olduğu anlaşılmaktadır.
Duanın faziletlisi, arefe günü yapılanıdır. (Beyhaki)

Bediüzzaman, arefe ile ilgili bir hususiyeti şöyle belirtiyor: “Aziz, mübarek kardeşlerim. Bizim memlekette eskide Arefe gününde bin İhlâs-ı Şerif okurduk. Ben, şimdi bir gün evvel beş yüz ve arefede dahi beş yüz okuyabilirim. Kendine güvenen, birden okuyabilir. Ben, gerçi sizleri göremiyorum ve hususî her birinizle görüşmüyorum. Fakat ben, ekser vakitler, dua içinde her birinizle bazen ismiyle sohbet ederim.” Şualar, 266
Bugünlerde fazileti yüksek olan, tesbihi (Sübhanallah) tahmidi (Elhamdülillah) tehlili (La ilahe illallah) ve tekbiri (Allahu ekber) çok zikir edelim.

Sonuç olarak, İnsanlar arasında yardımlaşma ve dayanışma sağlansın ki, sulh çiçeği ebediyen solmasın, kimse kimseye dargın kalmasın, çünkü dostluğun ve barışın tek şartı bağışlamaktır. Onun için bağışlamayı ve yardımlaşmayı bilelim ki dargın kimse kalmasın.

Kurban bayramı tüm İslâm âlemine ve insanlığa hayırlara vesile olmasını dilerim.

Rüstem Garzanlı
30.09.2014

www.NurNet.org

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version