Kanlı Sofra!

UYARI: Bu yazı 14 yaşın altındakiler için uygun değildir.

Gözlerini kan bürümüştü. Ne kadar makyaj yaparsa yapsın kıpkırmızı gözleri ve o gözlerindeki bakışları ne kadar kana susamış olduğunu ele veriyordu.

Artık son hazırlıklar da tamamdı. Birazdan kendisi gibi kan ve çiğ et düşkünü hemcinsleriyle birlikte ziyafete oturacak ve kana susamışlığını, ete açlığını doyuracaktı.

Ve nihayet insanları parçalayıp birlikte yedikleri mekâna gelmişti. Herkesin uyması gereken kural gereği çantasında yan komşusunun bir kolunu da getirmişti. Evet, kural böyleydi, herkes yanında yiyecek bir şeyler getirecek, sonra bunlar hep birlikte yenilecekti.

Kapı açıldı, kendisi gibi gözleri kan çanağı olmuş zombilerin bulunduğu salona doğru yürüdü. Çok heyecanlıydı, bugünkü ziyafet harika olacaktı. Çünkü getirdiği kol mahallenin en lezzetli insanına aitti. Çantasından çıkarttığında herkesin ağzı sulanacak, böyle güzel bir yemek getirdiği için herkes onu takdir edecekti. Hele bir yesinlerdi, işte o zaman takdirden öte kıskanılan biri olacaktı.

Hiç vakit kaybetmeden yemeğe başladılar.

İlk önce sol baştaki zombi çıkarttı çantasından kumanyasını(!). İki sokak ileride oturan bir kadının kafasıydı bu. Taze kesilmiş olmalıydı zira henüz kanları damlamaktaydı. Ama umursamadılar. Ne kadar kanlı o kadar tatlıydı. Afiyetle yediler.  Çenelerinden kanlar damlıyordu. Ellerindeki kanlar kollarından süzülüp dirseklerinden akıyordu.

İşte sıra ona gelmişti. Komşusunun kolunu çantasından çıkarttığında hepsinin gözleri parlamıştı. Hepsi onun, böyle bir et bulduğu için ne kadar şanslı olduğunu düşünüyordu. Ağızlarındaki kanı kollarıyla şöyle bir sıyırdıktan sonra hep birlikte kola yumuldular.

Bu arada kendilerinden binlerce kilometre uzakta kendilerinden çok daha kan dökücü birilerinden haber geldi. Yeni toplu katliamlar için destek gerekiyordu. Onlara da yardım etmemek olmazdı. Ellerinden geldiği kadar bu kanlı katillere de yardımı esirgemediler.

Artık karınları doymuştu. Yavaş yavaş inlerine çekilme vakti gelmişti.

En önce ben kalkayım dedi komşusunun kolunu getiren ve fırladı yerinden, hızla kapıya seğirtti. Kalkarken ayağı takıldı ve sendeledi. O an ayağının arkasında bir acı hissetti. Arkadaşlarından biri bacağını ısırmış, galiba bir parça da kopartmıştı.

Bakamadı, dişlerini sıktı, hiçbir şey hissetmemiş gibi yaptı ve kapıdan çıkıp oradan uzaklaştı.

YA DA.

Gözlerinin içi gülüyordu. Ne kadar makyaj yaparsa yapsın dedikodu yapma özlemini gizleyemiyordu.

Artık son hazırlıklar da tamamdı. Birazdan kendisi gibi dedikodu düşkünü hemcinsleriyle birlikte sohbete oturacak ve dedikodu özlemini, gıybet hasretini giderecekti.

Ve nihayet insanları çekiştirip dedikodusunu yaptıkları eve gelmişti. Herkesin uyması gereken kural gereği komşusunun yeni aldığı bilezikler ile ilgili haberi nasıl vereceğini planlamıştı. Evet, kural böyleydi, herkes en az bir gıybetle gelmeli ve sonra bunlar ortada konuşulmalıydı.

Kapı açıldı, kendisi gibi dedikodu kumkumalarının bulunduğu salona doğru yürüdü. Çok heyecanlıydı, bugünkü muhabbet harika olacaktı. Çünkü getirdiği haber mahallenin en havalı insanına aitti. Anlattığında herkesin ağzı açık kalacak, böyle bir haber getirdiği için herkes onu takdir edecekti. Hele bir anlatsındı, işte o zaman takdirden öte kıskanılan biri olacaktı.

Hiç vakit kaybetmeden sohbete başladılar.

İlk önce sol baştaki hanım söz aldı. İki sokak ileride oturan bir kadının boyattığı saçları ve geçirdiği estetik operasyondu konu. Henüz çok yeni yaptırmış olmalıydı çünkü diğerleri daha birkaç gün önce gördüklerinde bir anormallik fark edememişlerdi. Ama umursamadılar. Haber ne kadar yeniyse o kadar heyecanlıydı. Hararetle çekiştirdiler. Bazen konuşurken çevreye tükürükler saçıyorlardı. Farkında olmadan ellerine hâkim olamıyor ikide bir de yanındakilerin kolunu dürtüyorlardı.

İşte sıra ona gelmişti. Komşusunun yeni bileziklerinden bahsetmeye başlayınca hepsinin gözleri parlamıştı. Hepsi onun, böyle bir haberle gelmesine gıpta ediyordu. Şöyle bir yutkunduktan sonra hep birlikte komşunun bileziklerini, onca borca rağmen nasıl bunları alabildiklerini aralarında değerlendirmeye başladılar.

Bu arada ev sahibi elinde meşrubatlar ve tatlılarla çıkageldi. Bunlar binlerce kilometre ötede dindaşlarının kanını dökmekte olan ülkeyi açıkça destekleyen markaların ürünleriydi. Biri “Bizim bunlara verdiğimiz parayla çocuklar öldürülüyormuş duydunuz mu?” dedi. Hep birlikte gülüştüler ve devam ettiler.

Artık konular tükenmiş, yavaş yavaş evlerine çekilme vakti gelmişti.

“Herkes buradayken en önce ben kalkayım da dikkat çekeyim” dedi komşusunun bileziğini anlatan kadın ve fırladı yerinden, hızla kapıya seğirtti. Kalkarken ayağı takıldı ve sendeledi. O an ciğerinde bir sızı hissetti. Arkadaşlarından birinin yanındakine sessizce, “Bu kadar şişmanlarsa o bilekler taşımaz tabii.” dediğini duymuştu.

Bakamadı, dişlerini sıktı, hiçbir şey duymamış gibi yaptı ve kapıdan çıkıp oradan uzaklaştı.

Muhiddin Yenigün

http://yenigun.name.tr

Dua (Şiir)

Rabbim! Başka ilah yok ki sığınayım ona,

El açıp yalvaramam müflis olan kuluna,

Ben fakiru hakir, kalpten yalvarırım Sana,

Rahmetinle,  günahlarımı bağışla bana.

 

Rabbim! başım dönmesin, başka yana,

Kalbim sakîn olur, tam bağlanabilsem Sana,

Eğer, vaktimı geçirsem, Seni ana ana,

Sonra ecel şerbetini, içerim kana kana!

 

Bizim değerimiz, duayla olur buyurdun,

Dualar,  cevapsız kalmaz  bize duyurdun,

Ellerini boş çevirme, bu müslüman yurdun

Biliyorum, ki isteklerimin tümünü duydun.

 

Bu sebepten, bütün dertlerimi Sana serdim,

Ben Allahıma arzularımın, tümünü dizdim,

Günahkâr olduğumu, Zatınıza bildirdim,

Zatından ümidi kesmediğimi, arz ettim.

 

Yüce Rabbim! Bu fesadı ümmet zamanında,

İnsana, günahlar galib geliyor anında,

Ne olur bizler olalım, Hifzu emanın da,

Biz fakirler, magfiret bekliyoruz babında.

 

İlahi, gençlerin bir çoğunu sarmış gaflet,

Onları kurtarmazsan, bize büyük bir sıklet,

Çok yerlerde müslümanları sardı, helaket,

Ya Rab! Sen kurtar bizleri yoksa felaket.

 

Rabbim, önümüzde duruyor zehirli buhran,

Desiseler dönüyor, iç ve dış govurlardan,

Onlar hücum ediyorlar, anlamazlar durdan,

Aman Allah’ım! Bizleri Sen kurtar bunlardan.

 

Çünkü elden gidiyor, çok sayıda ma’sumin,

Zalımlar her gün çiğniyor, o kadar mazlumin,

Ezilenler başka değil, imanlı mü’minin,

Sana sığındık, Sen kurtar bizleri kıl emin!..

 

Biliyoruz ki bu, istihkakın mahsulu bize,

Yine senden duamız, biz düşmeyelim dize,

Kafire mağlup olmak,  yakışırmı naçize,

Hıfzına al bizi ki,  ak yüzle gelelim Size.

 

Yeter artık, göz yaşlarımızı Sen dindir,

Çareyi bilmiyoruz, onu da bize bildir ,

Hakkı görelim, yüzümüzden perdeyi  indir,

Günahlara karşı, Sen önümüze set indir.

 

Ya Rab!  Dinsizlerin şerrini bizlerden, Sen defet,  Amin!…

Rabbim, gafil babalarda ki gafleti yok et,   Amin!…

Okulda dinsizleşen gençlere, karşı çek set , Amin!…

O gençlere Risale-i Nurları Sen öğret. Amin!…  

 

 Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Risale-i Nur’um

O şuur-u imaniyle, netice-i hayatım ve sebeb-i saadetim ve vazife-i fıtratım olan Resail-ün Nur..[1]

Risale-i Nur Kuran-ı Hakimin 6666 ayetinden imani/içtimai/iktisadi ayatından süzülmüş 624 ayetten ve 1078 adet Ehadisten müteşekkil olan bir Rivayet tefsiri olup ilk yazılan asar dahil Osmanlı İmparatorluğumuzdan 1958/1960’a dek yazılmıştır. yani 50 senede tamamlanmıştır.

  • Bu eserler imami/iktisadi/içtimai alanda ferdenferda okunmuş ve tatbik edilmişti.
  • Aslen bir anayasa olan KURAN-I HAKİM’in maddelerini ve bu anayasayı izah eden hükümlerdir.
  • Vesiledir asıl gaye Risaleler değildir. yani Risaleler ayine ve dürbindir KURAN’a.

Bu vesileyi adileştirmek ve manalarını katletmek için 100 hasiyeti ve manası varsa bunu tek manaya indirmek için yapılan traşlamak hadisesi ise sadeleştirme daha doğrusu tahrip etme hadisesidir.

Biz Nur Talebeleri de bu sebeple bu tahrip hareketine karşıyız.

Tekel meselesi diye yanlış anlaşılmaktadır. Bu devletleştirme değildir. Aslının Korunup kafama göre neşriyat yaparım düşüncesini kırmak ve önlemektir. Nitekim bu hal’i ile yani orijinali ile neşredilmesidir. Bediüzzaman şimendifer demişse, cevv-i sema demişse öyle kalmasıdır. Risaleler 624 ayet 1078 hadisten mürekkeptir. Şimdi bu kadar âlâ hakâikle günahlarımızın azâmeti, hatiat ve kusurumuzun nihayetsizliğiyle Muhâtâb-ı ilâhi olarak okumak nimet-i uzmasına nail olup okuyup hazmetmemiz ise azim, sebat ve sadakat, dikkat, tefekkür ve devamlı okumamızla bu hakâik açılması mümküdür. Yoksa netice makuse olacaktır.

Nitekim Şualar/4.Şuada üstadım ihtar koymuş. İhtar: Risale-i Nur, sair kitablara muhalif olarak başta perdeli gidiyor; gittikçe inkişaf eder. [2]

RİSALE-İ NUR Kuran ve İslam Dâvâsı içerisinde en gür sadâdır! Bu sese kulak vermek ve hakâikine kendimizi raptetmek ise gerçekten madden sıyrılıp bu kuvvetli olan bir nevi manevi elektrik olan Risale-i Nura Muhatap olmak susuz kalmış birisinin soğuk bir su içtiğinde hafif bir baş ağrısı göz kararması çekmesi nevinden okunan hakâikin âli bizim ise âdi olmamız sebebiyle hemen anlaşılmaz gelmektedir zahirde.

* Anmalak : ibareyi ve manayı olmak üzere 2 kısma ayrılır.

Kelime üzerine takılıp kalmak o ne demek bu ne demek deyip üzerinde kalırsak manadan sa kelimeden de koparız ve okumaktan sıkılıp terk bile edebiliriz. Başlangıçta manayı anlamaya küliiyatı 3-5 defa okuduktan sonra kendimizi kelime okumalarına yönlendirebiliriz. Kelimeye takılmak gereksizdir çünkü manayı anladığımızda o kelimeye biz bir mana vermekteyiz.

Risale-i Nurdan istifade etmek ve bunu tarz-ı hayat yapmak bir ihsan-ı ilahidir. cidden o nurlarla iştigal etmediğim zamanlar, keşki enfas-ı ma’dude-i hayattan olmaya idiler..[3] olarakta Nurun Müştak Hakiki talebeleri demektedir. Risale-i Nur’u okumak hele genç olarak okumak onun derin ceherlerine vasıl olmakta bir adım önde olmak demektir. Gençlerin kuvve-i hafızaları hüşyar uyanık olması sebebiyle bu hakâikle mezcedilip hamurunu yoğurmasıyla kâinat âdeta gül ü gülistan olacaktır. Gözlük iman olunca her şey dost olacak her şey yarayacak onun imanını arttırmasına tekemmül edip envar u esrarı keşfedip gizli birer kutup evliya gibi olduğu yerde envar-ı tevhidi fışkırtacaktır.

Risale-i Nur’u dikkat tefekkür ve devamlı okumak suretiyle azmi artacak, hayatı belli bir sisteme tabi olacak, nazarı güzelleşecek, efkarına şuur gelecek, hadisatı doğru değerlendirecek, nazar-ı ilahice analiz ve senteze takarrub edecek, hadisatın arkasındaki mülk ve melekutü anlayacak, kuru laflara ve makas atıp hizmetten vaz geçirmek istayenlere mukavemet kazanacak, mana âleminin kendisinde tezâhür etmesine vesile olup, çaydan hızlı akan ömrünü cehenneme ehil değil Muhatab-ı ilahi olarak Cennette Rüyet-i Cemalullahı temaşa edebilecek, meleklerin dünyada imrendiği birisi olmaya vesiledir.

Risale-i Nur’u sistematik olarak okumak ise insanı ahsen-i takvime çıkarır, fıtratını korur. Çünkü Risaleler insanın iman deposunu doldurur. İman bir depodur dolar ve boşalır. Artar azalır, kaybolur kazanılır. İşte bizler her an Risalelerle meşgul olarak depomuzu dolu tutar imanımızı tecdid eder ve iman cevheri olan âsâr-ı bergüzide-i Nuriye ile hem hâl olarak okuduklarımızı dem ve damarlara karışacak şekilde okumayarak imanımızı tecdid ederiz.

Sadece kelime-i Tevhid çekmekle değil bu âvâm içindir ama Risale-i Nur Talebesi için tecdid-i iman okumakladır. Çünkü bir Nur Talebesi âvâm değildir havastır. Havas ise âvâmdan çok farklıdır mesuldür, mükelleftir. Binaenaleyh okuduklarımızı sistematik hâlde okumalı mevzuun atıflarıyla beraber okuyarak müzakere mütalaâ ederek ve aynı efkara sahip olan kimseleri bulup istifadeleri paylaşarak feyzimiz sirayet edecektir. Sirayetle nurumuz artacak mukavemetimiz kavileşecek bu suretle zaif iken kavi olacağız. Zaifler bir olmalarıyla kavileşir. İman hakâikini yaşayanlar ve yaşamak isteyenler bir olmaları cemaat teşkil etmeleriyle zaif olan şahsi istidad ve kabiliyetleri cem olup cüz küll olacak, az çok olacaktır.

Biz ehl-i sünnet ve cemaat itikad ve ameline sahip olan kimseler için mizan ve müvazene Kuran, Sünnet, İcma, Kıyastır. Bir mesele olduğu zaman bu 4 menba’a müracaat ederiz ki bu şer’i tabirler edille-i şer’iye denilir. Risale-i Nur da edille-i şer’iyedir.

Risale-i Nur’un fazilet ve ehemmiyetini ancak fazilet ehli bilebilir. Risale-i Nurla müşerref olan kimseler 2 kısımdır.

1-    Daha önce hiçbir yere intisap etmemiş olan,

2-    Daha önce bir tarikata mensup olmuş kimseler.

 

Birinci Sınıfta olan kimseler Hakâike tarafsız olarak tabi olurlar. Diğer ikinci grub ise başka bir tarz ve meşreple Risalelerden istifade eden/intisap eden kimselerdir ki hakâike kazanmış olduğu meşreble bakmaktadır. Bu ikinci tarzda olan kimseler bir derece daha perdeli olarak istifadesi olmaktadır.

Bir hadîs-i kudsîde Cenab-ı Hak buyurdu ki: اَنَا عِنْدَ ظَنِّ عَبْدِى بِىyani: Kulum beni nasıl tanırsa, ona öyle muamele ederim.[4] Bu hadis-i şeriften anladığım ise ben neye nasıl itikad edersem o şey o şekilde olacaktır. Mesela şimdi haram işlememekteyim o halde menfi ibâdet etmekteyim ve her an’ım ibâdet hükmünde sevabdar olmaktadır. Yani âleminin nizamı senin elindedir. O hâlde kadrini bil zâyi ey nefsim! Bu zamanlar sana geri avdet edecektir!

Esma-ül Hüsnadan Esmanın Zuhuratından Adl isminden tecelli eden daire-i ilimden istifademi kaydettim. Benim gibi olanlara arz ederim.

Selam ve Dua ile / Muhammed Numan ÖZEL

www.NurNet.org

[1]Şualar ( 63 )

[2]Şualar ( 60 )

[3]Barla Lahikası ( 35 )

[4]Nur’un İlk Kapısı ( 16 )

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version