Bugün tv de 2011 yılında yaşanan ve medyada önemli olarak yayınlanan haberlerden bahsedildi. Program geçtiğimiz yılda vefat eden meşhur insanlarla başladı. Sonrasını takip etmedim ama klasik olarak gelişme, değişmelerle devam etmiştir diye tahmin ediyorum.
Vefat edenlerden biri benim yaşıtım olan genç bir hanımdı.. Hayatı yaşayış tarzı zahiren çok farklı olan bu hanımın haberi beni biraz duraksattı. Yaşıtımdı ve dünyadan onun gitmesi benim de kalmam açısından bir fark yoktu.. O zaman içimde bir muhasebe başladı.. Neler olmuştu 2011’de benim için? Neler ölmüş, neler doğmuş, neler değişmişti.. Koskoca bir yılda neler yapmış, neler öğrenmiş, neler unutmuştum.. Sonra bunları listelemek ve geride bıraktığım 2011le yani amellerimle yüzleşmemin iyi olacağını düşündüm. Gerçekten koca bir yılı nasıl geçirmiş, manen maddeten nereden nereye gelmiştim.. Bütün bunlar zihnimden süratle geçerken vicdanımdan gelen pişmanlık hissi yapamadıklarım, kaybettiklerim, kıymetini bilmediklerim için ta’zib etmeye başladı. Ve köklü bir telafi çabasına başlamadan bu hissin beni terk edeceği de yok.
Öyleyse kalem kağıt başına.. Önce temiz bir istiğfarla kusurumu itiraf edip, yeni ve hayırlı ameller için Rabbimin tevfikini isteyip, yıllık bir hedef tayin etmeli. Geçmiş hataları tekrar etmemek için stratejiler bulmalı, değiştirmek istediğim huylarımı, dengelemek istediğim hassasiyetlerimi incelemeli, zihnen ve hissen doyuracak faaliyet ve araştırmalarımı netleştirmeli ve etrafımda bulunan, hayatıma dahil olan herkese “Sizi seviyorum” diyerek Rabbimin rahmet hediyelerine şükretmeliyim.
“Ya Rabbi! Bu yıl dünya gemisinde güneşin etrafında bizi daim şükreden, zikreden, fikreden bir halde döndür; defter-i amelimizi lutfunla hayırlarla doldur” duasıyla bitirmeliyim..
Ey tevbeleri en güzel şekilde kabul buyuran Tevvâb ve her şeyi hikmetle yapan Hakîm, bana öyle bir tevbe nasip eyle ki, (bir kötülük yaptıklarında veya nefislerine zulmettiklerinde Allah’ı hatırlar, Ondan günahları için mağfiret dilerler, Allah’tan başka kim var ki günahları bağışlasın)! ) zümresine dâhil olayım.(1 defa)
Azamet ve kerem sahibi olan Azîm, Kerîm, kendisinden başka ilâh olmayan, ezelî ve ebedî hayat sahibi olan Hayy ve her şeyi ayakta tutan Kayyum olan Allah’tan mağfiret diliyor ve tevbe ediyorum. O bütün ayıp, kusur ve kötülüklerden münezzeh olan Sübhan’dır. (11-33-100 defa)
3,4-Sen Habîbim! Doğru yol üzerine gönderilmiş peygamberlerdensin.
5-Bu Kur’ân herşeye galip gelen Azîz ve çok merhametli Rahîm olan Allah tarafından indirilmiştir.
6- Bu Kitap sana, ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu ikaz etmen için indirilmiştir.
7-And olsun ki, onların çoğu hakkında azap ile hükmetmek hak oldu. Çünkü onların îman etmeyecekleri besbellidir.
8-Biz, onların boyunlarına birtakım kelepçeler geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmıştır. Onun için kafaları yukarı kalkıktır. (Hakka baş eğmeyeceklerinin temsîlî bir ifadesidir).
9- Bir de önlerine bir sed, arkalarına bir sed çekip gözlerini perdelediğimizden artık hakkı göremezler.
10- Onları ikaz etsen de, etmesen de birdir; inanmazlar.
11. Sen ancak zikre (Kuran’a) uyan ve görmediği halde Rahman’dan korkan kimseyi ikaz et. İşte böylesini mağfiret ve güzel mükâfatla müjdele.
12. Şüphesiz ölüleri dirilten, işlediklerini ve arkalarında bıraktıkları eserlerini yazıp kaydeden Biziz; Biz herşeyi, apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuzda) sayıp kaydetmişizdir.
13. Onlara, şu kasaba (Antakya) halkını misal ver ki, kendilerine elçiler gelmişti.
14. İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik de yalanladıkları için üçüncü biriyle desteklemiştik. Onlar: “Biz size elçi olarak gönderildik” dediler.
15. Onlar ise, “Siz de ancak bizim gibi insansınız. Rahman da bir şey indirmiş değildir; siz ancak yalan söylüyorsunuz” demişlerdi.
16- (-Elçiler:) “Doğrusu Rabbimiz biliyor ki, biz size gönderilmiş elçileriz.”
17- “Bize düşen ancak apaçık tebliğ etmektir”, dediler.
18. Onlar, elçilere, “Doğrusu sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık; vazgeçmezseniz sizi taşlayacağız ve bizden size acıklı azap dokunacaktır” demişlerdi
19. (-Elçiler:) “Uğursuzluğunuz kendinizdendir. Bu uğursuzluk size öğüt verildiği için mi? Hayır; siz, haddini aşan bir milletsiniz”.
20. Şehrin uzağından koşarak bir adam geldi. Onlara: “Ey kavmim! Gönderilen elçilere tâbi olun.” dedi.
21. “Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.”
22. “Beni hiçten yaratana niye kulluk etmeyeyim? Sonunda Ona döneceksiniz.”
23. “Ben hiç Ondan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer Rahman bana bir zarar vermek isterse, o putların şefaati bana hiçbir fayda vermez, Onlar beni asla kurtaramazlar.”
24. “İşte o zaman ben apaçık bir dalâlet ve sapıklığa” düşmüş olurum.
25. Ben sizin de Rabbiniz olan Allah’a inandım. Sizler beni dinleyin.
26-27. Ona “Cennete gir” denince, O da, “Keşke kavmim Rabbimin beni bağışladığını ve beni ikrama mazhar olanlardan kıldığını bilseydi! dedi.
28. Biz azgınlar tarafından öldürülen sevgili kulumuzdan sonra kavmi üzerine helak etmek için gökten bir ordu indirmedik ve indirecek de değildik.
29. Çünkü onların helaki, sadece tek bir sayhadan başka bir şey değildi. Onlar hemen sönüp gittiler.
30. Kullara yazıklar olsun! Kendilerine hangi elçi gelse, onu alaya alıyorlardı.
31. Görmüyorlar mı ki, kendilerinden önce nice nesilleri yok ettik de bir daha geri dönmediler?
32. Hepsi hesap vermek için kıyamet gününde huzurumuza getirileceklerdir.
33. İşte onlara bir delil: Ölü yeri diriltir ve oradan taneler çıkarırız da ondan yerler.
34. Biz, yeryüzünde nice nice hurma bahçeleri, üzüm bağları yarattık ve oralarda birçok pınarlar fışkırttık.
35. Onların meyvelerinden ve elleriyle bunlardan imal ettiklerinden yemeleri için (bu nimetleri verdik). Hal böyle iken onlar şükretmezler mi?
36. Her türlü noksandan uzak sübhan olan Allah yerin bitirdiklerinden, insanın kendi varlığından ve bilmedikleri daha nice şeylerden olsun her şeyi çiftler halinde yarattı.
37. Onlara bir delil de gecedir: Gündüzü ondan sıyırırız da karanlıkta kalıverirler.
38. Güneş, kendine mahsus yörüngesinde akıp gitmektedir. İşte bu, güçlü olan Azîz ve her şeyi bilen Alîm olan Allah’ın takdiridir.
39. Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner.
40. Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçer. Hepsi de kendi yörüngesinde akıp giderler.
41-42. Onlara bir delil de: zürriyetlerini dopdolu gemiyle taşımamız ve kendileri için bunun gibi daha nice binekler yaratmış olmamızdır.
43. Dilesek, onları (suda) boğarız; O zaman onların imdadına ne koşan bulunur, ne de kurtarılırlar.
44. Ancak katımızdan erişecek bir rahmetle kurtulurlar ve kendileri için takdir edilen zamana kadar faydalanıp yaşarlar.
45.Onlara “Geçmişinizden ve geleceğinizden sakının ki rahmete erişesiniz” dendiği zaman yüz çevirirler.
46.Zaten onlara Rabbinin ayetlerinden hiçbir âyet gelmedi ki, yüz çevirmiş olmasınlar.
47. Onlara: “Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden hayra sadediniz” denildiğinde, kâfirler iman edenlere derler ki: Allah’ın, dilemesiyle doyuracağı kimseleri biz mi doyuralım? Siz apaçık bir sapıklıktasınız.”
48. Onlar, “Eğer siz gerçekten doğru iseniz söyleyin bakalım! O sözünü ettiğiniz kıyamet ne zaman gelecek?” derler.
49.Onların beklediği tek bir sayhadır (korkunç sestir) ki, çekişip dururlarken kendilerini ansızın yakalayıverir.
50. O zaman, artık ne vasiyet edebilirler ne de ailelerine dönebilirler.
51. Sura üflenince, kabirlerinden kalkıp Rablerinin huzuruna koşarak giderler.
52. “Vah halimize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? İşte Rahman olan Allah’ın vadettiği budur! Demek peygamberler doğru söylemişler” derler.
53. Tek bir sayha (ses) ile hepsi birden huzurumuza getirilirler.
54. İşte bu gün kimseye hiçbir haksızlık yapılmaz. Sizler ancak işlediklerinizin karşılığını görürsünüz.
55. Bu gün Cennet ehli büyük bir nimet içinde safa sürerler.
56.Onlar ve eşleri gölgeliklerde, tahtlara kurulurlar.
57.Orada onlar için meyveler vardır. Bütün istekleri yerine getirilir.
58.Rahmet sahibi Rablerinden onlara selâm gelir.
59. Ayrılın bir tarafa bugün ey mücrimler.
60.Ey Âdemoğulları! Ben size, emretmedim mi? şeytana tapmayın, o sizin için apaçık bir düşmandır.
61.Ve demedim mi? Sadece bana kulluk edin, doğru olan budur.
2. Allah böylece, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlayıp, seni doğru yola iletsin.
3. Ve sana izzetli ve şerefli bir zaferle yardım etsin.
4. Mü’minlerin imanını kat kat artırmak için, kalplerine sükûnet ve huzur indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları, sadece Allah’ındır. Allah hakkıyla bilen Alîm, her şeyi hikmetle yapan Hakîm’dir.
5. Böylece lütfuyla, inanan erkek ve kadınları, içinde temelli kalacakları, içlerinden ırmaklar akan Cennetlere koyup, onların günahlarını bağışlar. Bu ise Allah katında büyük bir kurtuluş ve başarıdır.
6. Bir de, Allah hakkında kötü zanlara kapılan münafık erkek ve kadınlar ile müşrik erkek ve kadınları da azaplandırır. Onların kötülükleri kendi aleyhlerine dönecektir. Allah, onlara gazap etmiş, lanetlemiş ve onlara Cehennemi hazırlamıştır. Ne kötü yerdir orası!
7. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah her şeye galip olan Azîz ve her şeyi hikmetle donatan Hakîmdir.
8.9. Biz seni şahit, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik ki, Allah’a ve Resulüne iman edesiniz, ona destek olup saygı gösteresiniz ve Allah’ı da sabah akşam teşbih ve tenzih edesiniz.
10. Sana bağlılığını bildirip, el verip biat edenler, Allah’a biat etmişlerdir. Allah’ın kudret eli onların ellerinin üstündedir. Kim sözünden dönerse, ancak kendi aleyhine dönmüş olur. Allah’a verdiği sözü yerine getirene, Allah büyük mükâfat verecektir.
11. Bedevilerin (Hudeybiye’de) savaştan geri kalmış olanları, sana: “Bizi mallarımız ve ailelerimiz alıkoydu. Allah’tan bizim bağışlanmamızı dile” diyecekler. Onlar kalplerinde olmayanı dilleriyle söylüyorlar. De ki: “Eğer Allah size bir zarar veya fayda vermek istese, buna kim mâni olabilir? Hayır, sizin bildiğiniz gibi değil, Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.”
12. Aslında siz, Peygamberin ve inananların, ailelerine artık geri dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu, gönüllerinize güzel görünmüştü de kötü zanlara düştünüz ve helak olmayı hak etmiş kimseler oldunuz.
13. Kim Allah’a ve Resulüne iman etmezse, bilsin ki Biz kâfirler için çılgın alevli bir ateş hazırladık.
14. Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azap verir. Allah bağışlayıcı Gafur, merhamet edici Rahim’dir.
15. Savaştan geri kalmış olanlar, siz ganimetleri almaya giderken: “Bırakın, biz de sizinle gelelim” diyecekler. Onlar Allah’ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: “Arkamızdan gelmeyeceksiniz; Allah sizin için önceden böyle buyurmuştur.” Size: “Hayır, bizi kıskanıyorsunuz” diyecekler. Doğrusu onlar anlayışı kıt kimselerdir.
16. Gazaya katılmayıp geri kalan bedevilere de ki: “siz yakında çok kuvvetli ve savaşçı bir milletle savaşmaya davet edileceksiniz. Onlar teslim olup boyun eğinceye kadar onlarla savaşacaksınız. Bu davete uyarsanız Allah size güzel bir mükâfat verecek. Eğer daha önce yaptığınız gibi arkanızı döner cihaddan kaçarsanız, sizi pek acı bir azapla cezalandıracaktır.
17. Harbe katılmamakta kör olana vebal yoktur, topal olana vebal yoktur, hasta olana vebal yoktur. Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, Allah onu altından ırmaklar akan Cennetlere koyar. Kim yüz çevirirse, onu gayet acı bir azapla cezalandırır.
18. Allah, o ağacın altında sana bağlılığını bildirip biat eden mü’minlerden gerçekten razı oldu. Kalplerinde olanı bildiği için Allah onların üzerine sükûnet ve emniyet indirdi ve onları pek yakın bir fetihle mükâfatlandırdı.
19. Elde edecekleri pek çok ganimetleri de onlara nasip etti. Çünkü Allah, kudreti her şeye galip olan Azîz ve hikmeti her şeyi kuşatan Hakim’dir.
20. Allah size, ele geçireceğiniz pek çok ganimetler vaad etti. Onları ileride alacaksınız. Mü’minlere bir delil olsun diye ve sizi doğru bir yola eriştirmek için, şimdiki bu ganimeti size acil kıldı ve insanların ellerini üzerinizden çekti.
21. Bundan başka, henüz güç yetiremediğiniz, ama Allah ilmiyle ihata ettiği birçok fetihleri de size vâdetti. Allah her şeye hakkıyla gücü yeten Kadîr’dir.
22. O kâfirler sizinle savaşsalardı, arkalarını dönüp kaçar, sonra da ne bir dost ne de bir yardımcı bulamazlardı.
23. Allah’ın öteden beri cereyan eden kanunu budur. Allah’ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın.
24. Sizi onlara üstün kıldıktan sonra, Mekke vadisinde, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çeken O’dur. Allah bütün yaptıklarınızı hakkıyla gören Basîr’dir.
25. İnkârda ısrar edip sizi Mescid-i Haramı ziyaret etmekten ve bekletilmekte olan hediye kurbanlıkları yerine ulaştırmaktan geri çevirenler onlardır. Eğer onların arasında sizin bilmediğiniz mü’min erkekler ve mü’min kadınlar bulunmasaydı ve sizin de bilmeden onları ezerek bir üzüntüye uğramanız ihtimali olmasaydı, savaşmanıza izin verirdik. Fakat dilediğini rahmetine eriştirmek için Allah sizin elinizi onlardan çektirdi. Eğer mü’minler ve kâfirler birbirinden ayırt edilmiş olsaydı, onlardan kâfir olanlarını pek acı bir cezaya çarptırırdık.
26. Kâfirler kalplerine cahiliyet taassup ve tarafgirliğini yerleştirdiklerinde, Allah Resulünün ve mü’minlerin üzerine sükûnet ve huzur indirdi ve onlara takva kelimesini gerekli kıldı. Zâten onlar buna lâyık ve ehil kimselerdi. Allah ise her şeyi hakkıyla bilir.
27. And olsun ki Allah, Resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etti. İnşallah korkmaksızın tam bir emniyet içinde, saçlarınızı tıraş etmiş veya kısaltmış olarak Mescid-i Harama gireceksiniz. Ama Allah sizin bilmediğinizi bildiğinden, ondan önce yakın bir zafer ihsan etti.
28. Bütün dinlerden üstün kılmak için Resulünü hidayet ve hak dinle gönderen O’dur. Buna şahit olarak Allah yeter.
29. Muhammed Allah’ın Resulüdür. Onunla beraber olanlarda kâfirlere karşı pek şiddetli, kendi aralarında ise çok merhametlidirler. Sen onları rükû ve secde ederken, Allah’tan lütuf ve rıza ararken görürsün. Onların alâmeti ise, simalarındaki secde izidir. Bunlar, Tevrat’taki sıfatları olup İncil’deki vasıfları ise şöyledir: Onlar filizini çıkarmış, sonra git gide kuvvet bulmuş, kalınlaşmış ve gövdesi üzerinde yükselmiş bir ekine benzer ki, ekincilerin pek hoşuna gider, kâfirleri de öfkelendirir. Onlardan iman eden ve güzel işler yapanlara, Allah mağfiret ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.