Allah, bula bula bir insan mı seçip halka elçi gönderdi?

Günün Ayet-i Kerime meali…

Bismillahirrahmanirrahim

Zaten, insanların ekserisinin, kendilerine hidâyet geldiği halde iman etmemelerinin başlıca sebebi: “Allah bula bula bir insan mı seçip halka elçi gönderdi?” demeleridir.

De onlara: “Eğer yeryüzünde uslu uslu yürüyen melekler olsaydı, ancak o takdirde Biz onlara melek elçi gönderirdik.

İsra Suresi 94 – 95. Ayetlerin Meali

……….

Günün Hadis-i Şerif’i…

Bismillahirrahmanirrahim

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vessellem) buyurdular ki:

Allah, şüphesiz zerre kadar haksızlık etmez, zerre kadar iyilik olsa onu kat kat artırır ve yapana büyük ecir verir – {Nisa, 40} ayeti ile ilgili olarak Resulullah (sav) şöyle buyurdu:

Allah hiçbir mü’mine, yaptığı tek hayrın bile karşılığını ihmal etmek suretiyle zulümde bulunmaz. Yaptığı her hasenin karşılığı hem dünyada hem de ahirette kendisine verilir.

Kafir ise, yaptığı hayır sebebiyle dünyada öylesine yedirilir ki, ahirete varınca, karşılığı verilecek tek hayrı kalmaz.

(Müslim, Sıfatu’l-Münafıkın 56)

.…….

Risale-i Nur’dan;

Dilini yalandan, gıybetten ve galiz tabirlerden ayırmakla ona oruç tutturmak; ve o lisanı, tilâvet-i Kur’ân ve zikir ve tesbih ve salâvat ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek; meselâ gözünü nâmahreme bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten men edip, gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur’ân dinlemeye sarf etmek gibi, sair cihazata da bir nevi oruç tutturmaktır.

(29. Mektub)

.…….

Cevşen’den ;

70-

Ey unutulmayan ve unutturulmayan zikrin sahibi,
Ey söndürülemeyen nurun sahibi,
Ey hadd ü hesaba gelmeyen medh ü sena sahibi
Ey hiçbir şekilde değiştirilemeyen vasıflar sahibi,
Ey sayılamayan nimetler sahibi,
Ey zeval bulmayan saltanat sahibi,
Ey gerçek keyfiyeti anlaşılamayan celal sahibi,
Ey reddedilemeyen hüküm sahibi,
Ey tebdil edilemeyen sıfatlar sahibi,
Ey tam idrak edilemeyen kemal sahibi.

 Bütün kusurlardan uzaksın. Senden başka ilâh yok! Affet bizi. Bizi Cehennemden kurtar.

Ramazan ve 17 Ağustos’un Hatırlattıkları

“Sadaka belayı def eder”, Yüce Peygamberimiz(SAV) böyle buyuruyor.

Dünya coğrafyasına baktığımızda deprem, sel, kuraklık gibi birçok afet ve felaketlerle imtihan olan bir çok insan görüyoruz, bu tür felaketlerin bizede gelmesi ihtimal dahilinde, tıpkı 17 ağustos’ta geldiği gibi.

Allah bu millete bu ve buna benzer bela ve musibetleri bir daha yaşatmasın(amin). Mübarek ramazan ayında yaptığımız bu kavli duaya bir de fiili dua ile kuvvet verelim inşaallah.

“Dünyanın herhangi bir yerinde açlıktan ölen insanlar varsa zekat vermeyen müslümanlar bundan mesuldur.” hatırlatmasını yapmak yerinde bir uyarı olacaktır.

Renkleri gibi bahtlarıda kara olan kardeşlerimizin seslerine kulak verelim.

Rahmeti bol Mevlamın onlara vermek için emaneten verdiklerini asıl sahiplerine gönderelim, çocukları açlıktan ölen anneleri sevindirelim, onların da bayramlarını bayram edelim, Mevlam bu fırsatı hepimize bahşetsin.

Çetin Kılıç / LÜLEBURGAZ

www.NurNet.org

En iyi Ramazan: 8 yol!

İşte bu Ramazanı unutulmaz yapmak için 8 pratik ipucu!

-Dua

Öncelikle Allah’a bu Ramazan’ı şimdiye kadar yaşadığınız en unutulmaz Ramazan yapması için dua edib. Her şeyin anahtarı O’nun elinde olduğuna göre..

-Zihninizi ve herşeyi sakinleştirin..

Tv, internet, radyo, cep telefonu, iPod, mp3 çalar… ne varsa günün tamamında olmasa bile en azından 15-20 dk. kapatın. Sakin bir yer bulun, gözlerinizi kapatın ve Rabbinizle irtibat kurun.. En başta aklınız lüzumlu-lüzumsuz bir çok şeyle dolu gibi görünecektir. Fakat siz onu şu 3 şeyi düşünmeye zorlayın:

  • Allah
  • hayattaki gayeniz
  • hayatınızı gerektiği gibi yaşayabiliyor musunuz?

Bunu her gün yapmayı deneyin. Veya en azından haftada 3-4 gün yapmayı deneyin.

-Büyük Müslümanları öğrenin

Daha önce okumuş, öğrenmiş olsanız bile Hayatü’s Sahabeyi bu sene bir daha okuyun. Her gün bir sahabenin hayatını okuyun, dinleyin. Kısa ve öz de olsa, bu başka müslümanların ne kadar zorluklar karşısında imanlarını koruduklarını öğrenmenin muhteşem bir yolu. Mutlaka denenmesi gereken bir yol!

-Kur’ânla irtibat kurun

Kur’ân Rabbimizin bizimle konuşması. Ruhun kemale ermesinde çok önemli bir adım. Bu Ramazan, Kur’ân’a yeni bir yolla sarılın. Düzenli olarak Kur’ân okuyorsanız, bu sefer uzun zamandır okumadığınız bir sureyi deneyebilirsiniz. Düzenli olarak okumuyorsanız, günde sadece 2 dk. okuyabilirsiniz. Her gün öylesine açtığınız bir sayfadan itibaren 2 dk. okumayı deneyin!

Aynı zamanda, bir Kur’ân günlüğü tutup, o gün okuduğunuz Kur’ân ile alakalı hislerinizi fikirlerinizi yazabilirsiniz..

-Başkalarını ihmal etmeyin

Aileden uzak olursa olsun, çocuklarıyla/eşiyle problemleri olan insanlara bu Ramazan hususi bir gayretle daha fazla yardımcı olmaya çalışın. Bunun karşılığında alacağınız manevi lezzete fazlasıyla değer!

-Açları doyurun

Mideniz daha Ramazanda bayram yaparken, o dilenciye bir iki kuruş daha verebilirsiniz, yemek mutfaklarında/çadırlarında gönüllü çalışabilirsiniz, eve/işe giderken bir iki eve yiyecek bi şeyler bırakabilirsiniz.. Aynı zamanda son felaketlerdeki insanları da unutmayın.. Yardım edecek bir yer bulmak çok kolay..

-Hayat boyu yapageldiğiniz bir yanlışı bitirin!

Sizi rahatsız eden hareketleriniz neler, bi düşünün. Sonra en kötüsünü bulun. Tembellik? Gurur? Hor görme? Cimrilik? Sabırsızlık? Ne olursa olsun, bu Ramazanı onun için bir son yapın. Her gün o kötü huyunuzun aksini gerektiren şeyler yapın. Allah’ın izniyle, bir süre sonra ne büyük bir değişiklik yaptığınızı şaşırarak farkedeceksiniz!

-Kadir gecelerini kullanın!

Ramazan’ın son on gecesine boşuna Kadir gecesi denmemiştir. Bu hususi zamanları içten, ihlaslı, kalbî duâlarla, kendinizi gözden geçirerek ve ciddi düşüncelerle geçirebilirsiniz..

Hayırlı Ramazanlar..
www.siyahnur.com

Peygamberimizden (A.S.M.) Hayat Dersleri – Liderlik

Amerikalı araştırmacı-yazar Michael Hart 1982’de yayınladığı ve insanlık tarihinin en önemli yüz kişiliğini konu alan yapıtı “En Etkin Yüz” de birinci sırayı Hz. Muhammed (S.A.S.)’e ayırır. Bu tespit, O’nun peygamberliğini kabul etmeyen birinin, buna rağmen, O’nu dünyanın gelmiş geçmiş en etkin önderi olarak gördüğünün ifadesidir.

Evet, “Lider, önder, büyük insan” vb. isimlerle anlatılan ve üstün karizmaları oluşturan pozitif değerlerin bütününün Hz. Muhammed (S.A.S.)’e ideal kıvama sahip olduğu, hayatını incelemiş olan dost-düşman herkesin ortak yargısıdır.

 Kendisine sorulan bir soruya cevap verirken, soruda olmayıp ta soru soranın zihninde bulunması olası varyasyonları da yanıtlayan bütüncül üslubundan, bütün alçak gönüllüğüne rağmen özellikle, ilk kez O’nu göreni şoka sokan doğal heybetine kadar, Hz. Muhammed (S.A.S.) ideal bir toplumsal önderde bulunması gereken bütün doğal ve kazanılmış niteliklere sahiptir.

 Bütün hakkında fikir vermek amacıyla bunlardan birkaçına göz atacak olursak, örneğin: Toplum içinde yapılan yanlış ve çirkin davranışları, suçluyu deşifre edip te daha fazla suça itmeden, kalabalığın içinde ve “bazıları” gibi soyut ifadelerle uyarması…

 Arapları üstün ırk olarak gören bir takım arkadaşlarını “Arapça hiç kimsenin anası ya da babası değildir. Arapça konuşan herkes Araptır” diyerek uyarması, İslam’ın ırkçılığın her çeşidinden korunması için önlem alması…

 Sahip olduğu devlet erkini, kesinlikle kişisel bir çıkarını gerçekleştirme peşinde kullanmaması… Hatta bu sayede halktan vergiyi yine halk için toplama anlayışını insanlık tarihine ilk kazandıran O’dur.

 Hz. Muhammed (S.A.S.) inananlar için en büyük kul ve en büyük peygamber, inanmayanlar da dahil O’nu tanıyan herkes için de en büyük insan ve en büyük liderdir.

 ZORUNLU YÜRÜYÜŞ

Ordu, Müstalikoğulları kabilesine karşı harekete geçmiştir. Zafer kolaylıkla kazanılır. Fakat dönüş yolculuğunun başlarında yaşanan bir olay büyük bir tehlikenin habercisidir. Bir mola yerinde, Medine’li bir müslümanla Mekke’den hicret etmiş bir diğer müslüman arasında basit bir sebepten bir tartışma yaşanır. Sonra olay hızla büyür ve bir Mekke’li Medine’li tartışmasına dönmeye başlar. Önlem alınmazsa, o güne kadar Müslümanların en büyük maddi güç dayanaklarını oluşturan iç birlik ve kardeşlik ruhu ortadan kalkmak üzeredir.

Duruma hızla el koyan Hz. Muhammed (S.A.S.) emir verir. Ordu yürüyüşe geçer. Oysa her zaman molada geçirilen günün en sıcak saatleridir. O gün akşama kadar ve gece boyu hızlı tempoyla yürüyüş devam eder. Ertesi gün öğle saatlerinde nihayet mola izni verilir ama, neredeyse yirmi dört saattir hareket halinde olan orduda hiç kimse dünkü kavgayı devam ettirebilecek güce sahip değildir. Bütün ordu yarı baygın bir biçimde uyuya kalır. Bu arada Hz. Muhammed (S.A.S.) baş gösteren tehlikeyi ortadan kaldıracak girişimlerde bulunmuş, kavganın büyümesi adına en tehlikeli saatler de atlatılmıştır.

 ADAM HAKLI

Bir arkadaşından bir miktar hurma ödünç alır. Ödeme zamanı gelince de o an kendi imkanı olmadığı için, Medine’li bir müslümana kendi adına borcunu ödemesini söyler. Fakat Medinelinin verdiği hurmaların kalitesi daha düşüktür. Alacaklı kabul etmez Medine’li kızar. -“Allah’ın Elçisinin verdiği hurmaları mı reddediyorsun?” der. Alacaklı, boynunu bükerek -“Eğer Allah’ın Elçisi’de adaletli davranmazsa, kimden adalet bekleyeceğiz?” diye sorar. Bu durumdan Hz. Muhammed (S.A.S.)’in bilgisi yoktur. Haberdar edilince hüzünlenir, gözleri dolu dolu: -“Adam haklı”, der. Emir verir, hurmalar değiştirilir.

 KAN DAVASI

Mescid’te hutbe okurken, müslümanlıkta yeni birisi, ayağa kalkar, kan davası gütmektedir. Hz. Muhammed (S.A.S.)’in sözünü keserek: -“Ey Allah’ın Elçisi!” der ve Mescid’te oturan bir grubu işaret ederek: “Bunların ataları bizim aileden birini öldürmüşlerdi. Bizde karşılık olarak onlardan birinin öldürülmesini talep ediyoruz” Hz. Muhammed (S.A.S.) sakin ama kararlı, cevap verir: –Babanın intikamı oğlu üzerinden alınamaz.

 SOPAYI UZATINCA

Arkadaşları arasından savaş ganimetlerinin paylaştırmaktadır. Kalabalık tarafından sıkıştırılır biri de ağırlığını Hz. Muhammed (S.A.S.)’e vererek, yaslanır. O ise elindeki küçük sopa ile yaslanan kişiyi iterek, uyarmak ve etrafını biraz rahatlatmak ister. Fakat kazara sopa adamın ağzının kenarını çizerek, biraz kanatır. Bunu görünce Hz. Muhammed (S.A.S.) ganimet dağıtımına derhal ara verir, sopayı adama uzatarak, onun da aynı şeyi kendisine yapmasını ve ödeşmelerini ister. Tavrı ciddidir. Herkes şaşkınlık içerisindedir. Arkadaşı bir an tereddüt ettikten sonra eliyle sopayı iterek konuşur: –Ey Allah’ın Elçisi! Seni bağışlıyorum.

 HİÇ YALAN SÖYLEMEDİN

Görevinin ilk ve en sıkıntılı yıllarıdır. Dinini anlatmak için çaldığı her yüz kapıdan belki biri açılmaktadır. Bir gün yakın akrabalarını Mekke yakınlarındaki bir tepenin eteklerinde toplar, kendi kişiliğinin ve arkada bıraktığı yaşamını peygamberlik iddiasının doğruluğuna delil olarak gösterecektir akrabalarına sorar: -“Şu tepenin arkasında bir düşman ordusu var, baskına hazırlanıyor desem, hiçbir kanıt istemeden bana inanır mısınız? -“Evet” derler, “Çünkü bu güne kadar senin hiçbir yalanına hiç kimse şahit olmadı. Yemin ederiz ki sen “Emin” sin. Konuşmanın devamında ise aynı insanlar davetini ve peygamberliği reddederler belki, ama aslında O’nu onaylamışlardır. Farkında olmadan…

 GÜNEŞİ BİR ELİME AYI BİR ELİME

Kureyş’in ileri gelenlerinin korkusu giderek büyümektedir. Aldıkları bütün önlemlere rağmen Hz. Muhammed (S.A.S.)’in etrafındaki küme giderek genişlemektedir. Kendi aralarında toplanarak: “Bir kez de tatlılıkla deneyelim” derler. İçlerinden O’nun üzerinde etkili olacağına inandıkları birini seçerek elçi yaparlar. Elçi, Hz. Muhammed (S.A.S.)’in karşısında konuşmaya başlar: –Ey Muhammed, sen bizim tanrılarımızı incittin, içimize tartışma ve bozgunculuk tohumları ektin, dayanışmamızı, birliğimizi bozdun, hepimize üzüntü ve dert getirdin. Eğer zenginlik istiyorsan, seni ülkemizin en zengini yapalım. Güç, iktidar ve liderlik istiyorsan, seni başımız yapalım. İstediğin güzel bir kadın varsa, söyle, hemen senin olacaktır. Eğer hastaysan ve bu peygamberlik iddian ondan kaynaklanıyorsa, en iyi doktorları bulup seni tedavi ettirelim.

Elçi bir insanın bu teklifler karşısında dayanmasının imkansız oluşundan aldığı güvenle O’nun cevabını bekleyerek sözünü noktalar. Şimdi söz Hz. Muhammed (S.A.S.)’te dir: –Ben mal istemiyorum. Hükümdarlık arzum da yok. Hatice’den başkasında da gözüm yok. Hastada değilim. Ben sadece Allah’ın aciz bir kuluyum. O Allah ki beni size elçi olarak gönderdi bunu kabul ediyorsanız peşimden gelin. Aksi halde şunu aklınızdan hiç çıkarmayın, güneşi bir elime, ayı diğer elime koysanız bile bu davadan dönmem.

 ON BEŞ GÜN SONRA

Bir arkadaşı yanına gelerek, dilenir. Bundan hoşnut olmaz, herkesin kendi ayakları üzerinde durmasından ve kimseye yük olmamasından yanadır. O’nu bir şeyler verip göndereceği yerde, sorar: –Evinde para eder eşyan ver mı?Örtü ve yatak olarak kullandığım bir çul ve…Git onları getir!

Eşyalar mescide gelince açık artırmayla satışa çıkarılır. İki gümüşe satılır. Hz. Muhammed (S.A.S.) paraları uzatarak: –Bir gümüşle yiyecek al. Diğeriyle de bir balta alarak bana getir. Arkadaşı söylenenleri yapar. Elinde balta ile geldiği sırada Hz. Muhammed (S.A.S.) kendi elleriyle baltaya bir sap hazırlamaktadır. Ve baltayı sapa takarak, arkadaşına uzatır. -“Şimdi ormana git, odun kes ve sat. On beş gün sonra görüşelim” der. Arkadaşı on beş gün sonra gelir. Yüzü gülmektedir. -“Ey Allah’ın Elçisi! 10 gümüş biriktirdim” diyerek paralarını gösterir. Allah’ın Elçisi de gülmektedir şimdi: –Bunlarla biraz yiyecek ve giyecek al. İhtiyaçlarını gör ve unutma, kendi kendine yetmek bir insan için dilenmekten daha onurludur. Dilenmek sadece hasta ve sakat olanlar içindir.

 YOLUNU KAYBETTİĞİNDE

Bir göçebe arap müslüman olma niyetiyle gelmiştir. Fakat henüz kararı kesin değildir. Netleştirmek için Hz. Muhammed (S.A.S.)’e sorar.

İnsanları neye çağırıyorsun?

Yalnız Allah’a ibadet etmeye. O Allah ki bir kuraklık olduğunda O’nu çağırırsın. Yeri yeşertir. O Allah ki, çölde olduğunda O’nu çağırırsın. Yolunu buldurur.

Gelen adamın bütün soru işaretleri silinmişti. Çünkü Hz. Muhammed (S.A.S.) davet ettiği dini onun anlayacağı bir üslupla anlatmıştır.

 BAZEN OLUR

Bir arkadaşı kimseye açamadığı büyük bir sıkıntıyı Hz. Muhammed (S.A.S.)’e getirir. –Ey Allah’ın Elçisi! Karım bir çocuk doğurdu, teni esmer. Ben ise beyazım. Hz. Muhammed (S.A.S.) sorunu anlamıştır. Nezaketi daha ileri gidilmesine izin vermez. Arkadaşının sözünü keserek, bir soru sorar.

Senin develerin var mı? -Evet, var. –Peki, renkleri nedir? -Genellikle kırmızı. –İçlerinde boz renklide olur mu? -Evet, bazen olur. –O boz renk nerden gelmiştir? -Herhalde atalarından birine çekmiştir. –Karının doğurduğu çocuk ta belki atalarınızdan birine çekmiştir. Arkadaşı tatmin olmuş bir vicdan ve mutlu bir yüzle yanından ayrılır.

 HZ. FATIMA’YA HİZMETÇİ

Hz. Fatıma (R.A) son derece sıkıntılı bir evlilik yaşamı sürmektedir. Kocası Hz. Ali (R.A)’nin anlatımı ile: “Evimizde hizmetçi yoktu. Bütün işlerini bizzat Fatıma kendisi yapıyordu. Zaten, bütünü bir tek odadan ibaret olan bir hücrecikte kalıyorduk. O hücrecikte, Fatıma ocağı yakar ve yemek pişirmeye çalışırdı. Çok kere, ateşi alevlendirmek için eğilip üflerken, ateşten çıkan kıvılcımlar benek benek elbisesini yakardı. Onun için elbisesi delik deşik olmuştu. Yaptığı sadece bu değildi. Ekmek yapmak, evin ihtiyacı olan suyu taşımak ta onun yüklendiği işlerdendi. Ayrıca değirmen taşını çevire çevire eli, su taşıya taşıya da sırtı nasır bağlamıştı.”

O günlerde Medine’ye savaş esirleri getirilir. Bunlar ihtiyacı olan müslümanlar arasında ev işlerine yardım etmeleri için dağıtılmaktadır. Hz. Ali (R.A) eşine: -“Git babandan bir tanede bizim için iste”, der. Hz. Fatıma (R.A) ister. Fakat peygamber babanın cevabı olumsuzdur. -“Kızım” der “Mescid’te yatıp, kalkan, öğrenimle meşgul olan fakir arkadaşlarımın ihtiyacı senden önceliklidir. Kusura bakma onlarınkini gidermeden, senin için bir şey yapamam

 MUHAMMED’İN KIZI FATIMA’DA OLSA

Mekke yeni fethedilmiştir. Mahzumoğulları kabilesinin reisinin kızı hırsızlık yapar. Hırsızın adı Fatıma’dır. Cezalandırılması için Hz. Muhammed (S.A.S.) getirilir. Fakat günün siyasi dengeleri Mahzumoğullarıyla aranın bozulmamasını gerektirir. Durumun nezaketini değerlendiren bazı arkadaşları araya, Hz. Muhammed (S.A.S.)’in kıramayacağını düşündükleri birini koyarlar. Bu, Hz. Muhammed (S.A.S.)’in evlatlığı Zeyid (R.A)’in oğlu, genç Üsame (R.A)’dir. Yani bir bakıma manevi torunu. Üsame (R.A): -“Ey Allah’ın Elçisi! Bu kadını babasının hatırı için affetseniz” der. Fakat Hz. Muhammed (S.A.S.)’in hayatının en kızgın anlarından biri ile karşılaşır. Cevap şiddetlidir: –Bu istediğiniz şey sizden önceki toplulukların yok edilme sebebidir. Onların içinde de hatırlı ve güçlü biri bir suç işledi mi affedilir, halktan biri işledi mi cezalandırılırdı. Allah’a yemin ederim ki, bu suçu işleyen Mahzumoğullarının reisinin kızı Fatma değil de, Allah’ın elçisinin kızı Fatma olsaydı aynı cezayı verirdim. Emir verir. Hırsızın cezası uygulanır.

 BİZİ ALDATAN

Çarşıyı denetlemektedir. Bir dükkanın tezgahında duran buğday çuvalına elini daldırır. Üsteki buğdaylar iri, parlak ve kalitelidir. Fakat çuvalın içinden eline ıslak ve kötü buğdaylar gelir. Kaşlarını katarak dükkancıya nedenini sorar. -“Böyle yapmazsam satamam” cevabını alınca da -“Bizi aldatan bizden değildir” der. Emir verir, ıslak buğdaylar çuvalın üzerine çıkarılır öyle satılır.

 KENDİ ÖNLEMİM

Bedir düzlüğünde İslam’ın ilk ciddi meydan sınavı verilmek üzeredir. Hz. Muhammed (S.A.S.) küçük ordusunu savaş düzeninde yerleştirmiş ve kendinden üç kat kalabalık düşman ordusunun harekete geçmesini beklemektedir. Bu sırada savaş düzenleri konusunda bir uzman sayılan arkadaşlarından Munziroğlu Hubab yanına gelir ve sorar. –Ey Allah’ın Elçisi! Orduyu bu şekilde yerleştirmeni Allah’mı sana emretti?Hayır, benim kendi önlemim.yleyse ey Allah’ın Elçisi! Ordu yanlış yerleştirilmiş…

Ve askerlik bilimi açısından doğrusunu anlatır. Hz. Muhammed (S.A.S.) hiçbir tepki ve kapris eseri göstermeksizin arkadaşının sözüne uyar. Ordunun savaş düzeni değiştirilir. Birkaç saat sonra da İslam ilk zaferini kazanmıştır.

Kaynak : www.hazretieyupsultan.com

“Benden Adam Olmaz” diyenler!

“-Ben İslamî bir hayat yaşarken bazen istemediğim hatalar yapıyor, vicdanen rahatsızlık duyduğum yanlışlara düşüyorum.

Bu defa da benden adam olmaz diyerek ümitsizliğe kapılıyor, bu hayattan uzaklaşma düşüncesine giriyorum. Benim bu sürçmeli hayatıma nasıl bakıyorsunuz? Benden gerçekten de adam olmaz mı? Böyle bazen sürçüp düşen adam ayağa kalkıp da yoluna yine devam edemez mi?.” (Başı dumanlı genç)

 İradesinin hakkını tam veremeyerek yaptığı yanlışlarından dolayı ümitsizliğe kapılan bu genç kardeşimize hemen ifade etmeliyim ki, kıble istikametli yolda yürüyen adamın da bazen ayağı kayabilir, dengesini bozup kirli bir zemine düşebilir. Bu türlü kazalarda mühim olan; ‘ben dengemi bozup düştüm, artık benden adam olmaz!..’ demeyip hemen ayağa kalkarak yoluna yine devam etmek.. Bu takdirde düşmenin sonucunda fazla hasar yoktur. Çünkü kalkıp yoluna tövbe istiğfarla yine devam vardır.

 Burada tehlike şuradadır:

 – Eyvah, ben dengemi kaybedip düştüm, üstüm başım kirlendi, artık benden adam olmaz.. ümitsizliğine kapılıp hedefine doğru yürüme azim ve aşkını kaybetmektedir tehlike..

 Halbuki, maruz kaldığı hatalarından dolayı ümitsizliğe kapılmak kesinlikle yanlıştır. Çünkü Allah Resulü Efendimiz (sas), böyle hata yapanların tekrar kalkarak yollarına devam edeceklerini haber verdiği hadisinde şöyle uyarıda bulunuyor tüm insanlara:

 “Ademoğlunun hepsi de hata yapabilir. Ancak hata yapanların hayırlıları da vardır. O hayırlılar, hatalarından sonra tövbe ile yollarına devam edenlerdir!.

 Evet, hadis böyle haber veriyor hata yapanların hayırlılarını: “O hayırlılar hatadan sonra ümit kesmeyip tövbe ile yoluna devam edenlerdir!

 Nitekim böyle hata yapanlardan biri ile Hz. Ali efendimiz arasında geçen şu ibretli konuşma bize çok net davranış örneği vermektedir. Birlikte okuyalım bu muhteşem soru cevapları. Hatalarından dolayı ümitsizliğe düşen bir adam soruyor:

 -Ben yaptığım yanlışlarımdan dolayı ümidimi kaybettim, ne dersiniz bana?

 -Henüz tövbe kapısı kapanmadı ki ümidini kaybedesin; tövbe ederek yoluna devam et! derim.

 –Ama benim günahım öyle çok ki, tövbe ile affedilecek gibi değildir!

 -Hiç düşündün mü, senin günahın mı çok, yoksa Rahman olan Rabb’imizin affı mı?

 -Elbette Rabb’imizin affı çok!.

 -Öyle ise affı senin günahından çok olan Rabb’inden ümidini kesmeden tövbe ile yoluna devam et.

 -Ya imam! Ne zamana kadar bu tövbe? Cevapta tereddüt yoktur:

 – Tövbe ettiğin günahı terk edinceye kadar tövbe!..

 Demek ki, kıble istikametli yolumuzda yürürken bazen sürçüp düşmek ademoğlunun beşeriyeti icabıdır. Ancak düştüğü yerde ümitsizliğe kapılıp kalmak, beşeriyetin icabı değil, şeytanın verdiği vesvesenin gereğidir!. Çünkü şeytan da düştüğü yerde ümitsizliğe kapılıp kalmayı tercih etti, sonunda İblis oldu. Adem babamız ise yasak meyveden yeme yanlışından sonra ümidini yitirmeyip tövbe ile yoluna devam etti, o da peygamber oldu.

 Öyle ise sürçmelerden sonra kalbimize gelen duygu ve düşüncelerimizi iyi kontrol etmemiz gerekir. Eğer kalbimize gelen Rahmanî ilham ise ümit kestirmez, yola devam etme duygusu verir; şeytanî vesvese ise ümit kestirir, düştüğün yerde kal, senden adam olmaz ümitsizliği telkin eder.. Halbuki, biz ademoğluyuz, peygamber babamızın yaptığını yapmalı, hata yapanların hayırlısı olmayı tercih ederek, tövbe ile yolumuza devam etmeliyiz..

 İşte tüm bu gerçeklerden sonra başı dumanlı genç kardeşime diyorum ki:

 -Kalbine hücum eden düşünceleri incele, ümitsizlik veren şeytanî vesvese mi, yoksa ümit veren Rahmanî ilham mı, ayırımını mutlaka yap. Böyle bir ayırımdan sonra başındaki vesvese dumanını dağıtır, ümitle kıble istikametli yoluna hem de tereddütsüz devam etme azmi duyabilirsin.Bundan eminim. Kıble istikametli yolunda hayırlı yolculuklar..

Ahmet Şahin

www.ahmetsahin.org

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version