Size Cimriliği Emreder..

Günün Ayet-i Kerime meali…

Bismillahirrahmanirrahim

Ey iman edenler! Allah ve Resulü size hayat verecek hakikatlere sizi davet ettiğinde ona icabet edin.

[Enfal Suresi, 24]

……….

Günün Hadis-i Şerif’i…

Bismillahirrahmanirrahim

Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vessellem) buyurdular ki:

-Şeytan da, melek de insanoğluna sokularak onun kalbine bir takım şeyler atarlar.

Şeytanın işi kötülüğe çağırmak, sonu fena ve zararlı olan şeylere teşvik etmek ve hakkı yalanlamak, haktan uzaklaştırmaktır.

Meleğin işi hak ve hayra, iyiliğe çağırmak ve kötülükten uzaklaştırmaktır.

Kim içinde hakka, hayıra, iyiliğe çağıran bir ses duyarsa bilsin ki bu ALLAH’tandır ve hemen ALLAHu Teâla’ya hamdetsin.

Kim de içinde şerr ve inkara çağıran bir fısıltı duyarsa ondan uzaklaşsın ve hemen şeytandan ALLAH’a sığınsın.-

Resulullah (sav) bu sözlerine şu mealdeki ayeti ekledi:

-Şeytan sizi fakir olacaksınız diye korkutur, size cimriliği emreder…

(Bakara 268) (Tirmizi, Tefsir)

.…….

Risale-i Nur’dan;

Dehşet aldığın zaman, İbrahim Hakkı gibi “Mevlâ görelim neyler / Neylerse güzel eyler” de, pencerelerden seyret, içlerine girme.

(20. Mektup’tan)

.…….

Cevşen’den ;

67-

Ey yeri beşik yapan,
Ey dağları direk yapan,
Ey güneşi kandil kılan,
Ey ay’ı nur kılan,
Ey geceyi örtü yapan,
Ey gündüzü maişet zamanı yapan,
Ey uykuyu huzur ve sükun vasıtası kılan,
Ey semayı bına kılan,
Ey eşyayı çift çift yaratan,
Ey ateşi gözcü kılan,

www.NurNet.Org

Ramazan’ın Ve Orucun Faydaları

Ramazan ayında oruç tutmak, farz kılınmış bir ibadettir. Bu ibadeti yerine getirmemizdeki tek maksat ise, elbette ki Rabbimizin rızasını kazanmaktır. Her ne kadar Allah emrettiği için oruç tutuyor olsak da, unutmamalıyız ki, her ibadette olduğu gibi oruç tutmanın da sağladığı dünyevi, uhrevi faydaları vardır.

Bu konuyu ‘Mektubat’ isimli eserinin 29.’uncu mektubunda ele alan Bediüzzaman Said Nursi, bir çok neticelerden ve faydalardan bahseder. Bu eserden yola çıkarak çalışmamızın neticesinde elde ettiğimiz faydaları kısaca şöyle sıralayabiliriz:

-Yeryüzünü bir sofra olarak yaratan Rabbimize, oruç tutarak kulluk vazifemizi yerine getiririz. Böylelikle yeryüzünün bizler için bir sofra olarak yaratıldığını daha iyi idrak ederiz.

-Verilen nimetlere şüphesiz bir şükür gerekir. İşte,tutulan oruçlar da bir şükür vesilesidir.

-Oruç, rızkımızı bize vereni hatırlatır.

-Aç ve susuz kalarak aslında ne kadar aciz olduğumuzun bilincine varırız.

-Allah’ı tanımak istemeyip adeta rububiyet taslayan nefsimize oruçla büyük bir darbe indirmiş oluruz.

-İnsan elinde bulundurduğu nimetlerin onun olmadığını, bunları kullanmakta hür olmadığını yemekten men edilince daha iyi anlar.

-Allah, zenginleri fakirlere yardım etmeye davet eder. Fakat zengin insanlar, fakir insanların hallerini yeterince idrak edemedikleri için oruç, onları anlamakta bir ‘köprü’ vazifesini görür ve sosyal dayanışmayı sağlamış olur.

-Oruç sebebiyle nefis terbiye edilmiş olur. Kendisinin hür olmadığını ve bir emir dahilinde idare edildiğini anlar.

-Kişi, güzel ahlak ile süslenir.

-Nefsin gururu ve kibri oruç tutarak kırılmış olur.

-Oruç tutmak sadece mideyi aç bırakarak yapılan bir ibadet değidir. Mide ile beraber göz, dil gibi diğer azalarımız da günahlardan uzak durmak suretiyle oruç tutar. Müslümanlar günahlara karşı daha dikkatli ve hassas bir hale gelirler.

-Bazı nefsani arzulardan uzak durarak kişi, sabretemeyi öğrenir.

-Oruç tutmak adeta manevi bir perhiz gibidir. Sağlık açısından tıbbi bir yardımdır.

-Ramazan ayında kişi, kendisini söz dinlemeye, emir altında yaşamaya alıştırır. Böylelikle dini yaşantısında bunun bir çok faydasını görür.

-Ramazan ayında işlenen sevaplar bire bin yazılır. Ramazan’ın Cuma günlerinde, özellikle de Kadir gecesinde bu sayı daha da yükselmektedir. Bu sebepten dolayı Ramazan, kârlı bir ticaret ayıdır. Bizlere kısa ömrümüzde, ebedi hayatı kazanma fırsatı verir.

Elbette ki Ramazan’ın ve bu ay içerisinde tutulması farz kılınmış olan orucun fayda ve neticelerini bir yazıya sığdırmak imkansızdır. Zaten saydığımız her madde başlıbaşına bir makale konusu niteliğindedir.

Bizim hedefimiz, içerisinde bulunduğumuz bu mübarek ayı ve inşaallah gelecek olan Ramazan aylarını olabildiğince bilinçli geçirebilmemizi sağlamaktı.

Bir nebze dahi olsa bunu başarabilmişsek ne mutlu bize…

Hüseyin Tuğrul
h.tugrul92@gmail.com
İ.D.T.T

www.NurNet.org

Hoşgeldin Ey Şehr-i Ramazan!

Ramazan Ayındaki Oruç Umumi Bir Şükrün Anahtarıdır

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmaktadır:“Recep Allah’ın ayıdır. Şaban benim ayımdır. Ramazan ümmetimin ayıdır.

Recep ayı istiğfar ve tövbe ayıdır: Bu ayda mü’minler istiğfar ve tövbe ile kalp ve ruh temizliği yapar, şaban ayında Peygamber ve al-i beytine çokça salât getirilir. Ramazan ayı ise artık üç ayların sonu rahmet, mağfiret ve kurtuluş ayı olduğu için mümkün mertebede nefsin şerrinden uzak kalmak, elden geldiği kadar Kur’an’la ve istiğfarla ve salâvatla meşgul olmak, bu kıymettar zamanı ibadetle geçirmek en büyük kardır.

Ramazan-i şerif Kur’an ve oruç ayı olup, içerisinde Kadir gecesinin de olmasıyla izzet ve şerefi bir kat daha artan, Peygamberimiz (s.a.v.)’in “Ümmetimin ayıdır” diye buyurduğu, iyilik, tövbe ve sabır ayıdır.

“Ramazan-ı Şerifte her bir harfin on değil, bin; ve Âyetü’l-Kürsî gibi ayetlerin her bir harfi binler; ve Ramazan-ı Şerifin Cumalarında daha ziyadedir. Ve Leyle-i Kadirde otuz bin hasene sayılır.

Evet, herbir harfi otuz bin bâki meyveler veren Kur’ân-ı Hakîm, öyle bir nuranî şecere-i tûbâ hükmüne geçiyor ki, milyonlarla o bâki meyveleri Ramazan-ı Şerifte mü’minlere kazandırır.”(29.mek.7.nükte)

Bu aya Ramazan denmesinin sebebi, günahları yakıp erittiği içindir. (İ.Mansur)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadırlar: “Ramazan geldiğinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar da bağlanır. Allahü teâlânın, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin hayaline bile gelmeyen nimet dolu sofrası, ancak oruçlular içindir.” Buyurmuştur. (Taberani)

Ramazan-ı şerifte iftarı erken yapmak, sahuru geç yapmak sünnettir. Resulüllah bu iki sünneti yapmaya çok önem verirdi.

Ramazan-ı şerifte, oruç tutmak çok sevaptır. Özürsüz oruç tutmamak büyük günahtır. Hadis-i şerifte şöyle buyurulur, “Özürsüz, ramazanda bir gün oruç tutmayan, bunun yerine bütün yıl boyu oruç tutsa, ramazandaki o bir günkü sevaba kavuşamaz” (Tirmizi)

Hastalık, yolculuk vs. gibi meşru bir mazeret varsa fıkıh kitaplarımızdan yararlanmak en doğrusudur.

Cenab-ı Allah (c.c.) Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “O ramazan ayı ki, insanlara doğru yolu gösteren, apaçık hidayet delillerini taşıyan ve hak ile batılın arasını ayıran Kur’ân, o ayda indirilmiştir.” (Bakara, 2:185.)

Ayet-i Kerimenin mealinde anlaşıldığı üzere Kur’an’ı Kerim ramazan ayı içerisinde indirilmiştir. İşte bu ve daha birçok hikmetlere binaen Cenab-ı Allah bu mübarek ramazan ayını rahmet ayı olarak hediye etmiştir.

Ramazan-i şerifin hikmeti Bediüzzaman şöyle açıklamaktadır:

Ramazan-ı Şerifteki savm, İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir. Hem şeâir-i İslâmiyenin âzamlarındandır.

İşte, Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri, hem Cenâb-ı Hakkın rububiyetine, hem insanın hayat-ı içtimaiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı İlâhiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.

Cenâb-ı Hakkın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:

Cenâb-ı Hak, zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde hâlk ettiği ve bütün envâ-ı nimeti o sofrada “umulmadık yerlerden” bir tarzda  o sofraya dizdiği cihetle, kemâl-i Rububiyetini ve Rahmâniyet ve Rahîmiyetini o vaziyetle ifade ediyor. İnsanlar, gaflet perdesi altında ve esbab dairesinde, o vaziyetin ifade ettiği hakikati tam göremiyor, bazen unutuyor.

Ramazan-ı Şerifte ise, ehl-i iman, birden muntazam bir ordu hükmüne geçer. Sultan-ı Ezelinin ziyafetine davet edilmiş bir surette, akşama yakın “Buyurunuz” emrini bekliyorlar gibi bir tavr-ı ubudiyetkârâne göstermeleri, o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli Rahmâniyete karşı, vüs’atli ve azametli ve intizamlı bir ubudiyetle mukabele ediyorlar. Acaba böyle ulvî ubudiyete ve şeref-i keramete iştirak etmeyen insanlar, insan ismine lâyık mıdırlar? (29. Mek,1.nükte)

Ramazan ayındaki oruç İslamiyet’in beş şartından birincisi hem de en büyüğüdür. “Ramazan-ı Şerifin orucu, doğrudan doğruya nefsin mevhum rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubudiyetini bildirmek”tir.

Cenab-ı Allah’ın rububiyet cihetiyle yani bütün varlıkları eksik bir hâlden mükemmel bir hâle doğru götürmesi, bu esnada her nevi ihtiyaçlarını vermesi ve onları emrine itaat ettirmesidir. Örneğin, oruçlunun gündüzün yemekten kendini menedilmesi, o nimet benim değildir. Bir emir altında olduğunu anlaması, Diğer cihette ise verilen nimetlerin şükrünü kulun ubudiyetle yani ibadetle mukabele etmesidir.

Cenab-ı Hak, hadsiz nimet çeşitlerini insanlar için yaratmış, o nimetlerin fiyatı olarak bizden de şükür istiyor, ona teşekkür etmek, nimetlerin doğrudan doğruya rahmetinden geldiğini bilmek ve o nimetlere kendi ihtiyacımızın olduğunu bilmektir. İşte oruç birçok cihetle şükrün anahtarı hükmünde olduğu bize gösterilmektedir.

Bediüzzaman, Ramazan ayındaki orucun umumi bir şükrün anahtarı olduğunu şöyle açıklar:

”İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, hakikî ve hâlis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır. Çünkü, sair vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakikî açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini derk edemiyor. Kuru bir parça ekmek, tok olan adamlara, hususan zengin olsa, ondaki derece-i nimet anlaşılmıyor. Hâlbuki iftar vaktinde, o kuru ekmek, bir mü’minin nazarında çok kıymettar bir nimet-i İlâhiye olduğuna kuvve-i zâikası şehadet eder. Padişahtan tâ en fukaraya kadar herkes, Ramazan-ı Şerifte o nimetlerin kıymetlerini anlamakla bir şükr-ü mânevîye mazhar olur.

Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle dua ederlerdi; “Ya Rabbi! Recep ve şaban aylarını bize mübarek kıl ve bizi ramazan ayına kavuştur.” Ramazanın başı Rahmet, ortası Mağfiret, sonu ise, Cehennem’den kurtuluştur. (İ.Ebiddünya)

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

www.NurNet.org

İşte Ahmet Feyzi Kul’un Ses Kaydı-VİDEO

Isparta’nın Uluborlu İlçesinde 1898 senesinde dünyaya gelen Ahmet Feyzi Kul 1930’lu yılların başlarında Üstad Bediüzzaman’ı tanımıştır.

Denizli ve Afyon hapislerinde yatmıştır. Afyon Mahkemesindeki “şaşaalı müdaafası”nın mahkemenin seyrini değiştirdiği ifade edilir.

Çok kuvvetli hitabet kabiliyeti olan Ahmet Feyzi Kul için Bediüzzaman Said Nursi, “‘Risale-i Nur’un manevi avukatı” tabirini kullanır. 1972’de Antalya’da vefat eden Ahmet Feyzi Kul’un kabri Çamlık’tadır.

İşte Ahmet Feyzi Kul’un konuşmasından bir bölüm:

 

RisaleHaber.com

Meşrubatta Alkol Tehlikesi !

Müslümanların, helal, haram ve şüpheli şeylere karşı hassasiyetinin bilhassa Ramazan’da daha da fazla olması icab ederken maalesef, bu mevzuda bazılarının kafa karıştırıcı “fetva”larına sarılıp bilmeden aldanan veya bilse de nefsine hoş geleni tercih ederek hassasiyet körelmesi yaşayan tüm dünyadaki ve ülkemizdeki Müslümanların sayısı hiç de az değildir.

Numan İbnu Beşir diyor ki: Rasulüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle söylediğini işittim.

“Helal bellidir, haram da bellidir. İkisinin arasında bir çok kimse tarafından bilinmeyen helala benzeyen veya harama benzeyen şeyler vardır. Şüpheli şeylerden kaçınanlar dinini ve ırzını korumuş olurlar. Şüpheli işleri işleyenlerin misali şuna benzer. Bir korunun etrafında koyun sürüsünü otlatanların koyunları her zaman o korunun içine girip ondan otlayabilirler. Her hükümdarın bir korusu vardır. Allahın yer yüzündeki korusu da haram kıldığı şeylerdir. Şunu bilin ki insan vücudunda bir (bir çiğnem) et  parçası bulunmaktadır. O salah bulursa bütün vücut salah bulur. O fesada giderse bütün vücut fasit olur. O da kalptir.” (Sahihi Buhari ve Sahihi Müslim).
Bu hadis, birçok Müslüman tarafından bilindiği halde, manâsına uygun hareket edilmediği görülür. Halbuki, Hadis Profesörü Yaşar Kandemir’ e göre, bu hadis İslâm’ ın özünü tam manâsıyla aksettiren beş hadisin başında gelir.
Bilhassa Suudî Arabistan’ da gazozların çok içilmesi, ülkemizde Adıyaman, Urfa ve Diyarbakır illerimizin ve o illerden başka şehirlerimize göç etmiş vatandaşlarımızın taziyelerine bile, kolilerle gazoz götürülmesinin âdet haline getirilip moda olması, Ramazan’da gazoz satışlarının daha da çok artması ibret vericidir !
Bu sebeble, gazozların imalinde tat ve koku verici esansları suda çözünür hale getirmek için dışarıdan kasdî olarak sekir verici ve damlası bile haram olan etil alkolün ilave edildiğinden bahseden, sekiz yıl önce Yeni Şafak gazetesi Düşünce Günlüğü sayfasında yayınlanan “Gazozlar” ile ilgili “Cola Rekabeti” başlıklı yazımı tekrar yayınlıyorum:

‘Cola’ rekabeti 

İnsanların büyük çoğunluğu ‘Hedonism’in kölesidir. Kendilerine lezzet veren şeye yönelirler ama ötesini düşünmek istemezler. Aksine, lezzet peşindeki bu hallerini savunmaya, kendilerini bu mevzuda haklı görmeye ve göstermeye çalışırlar.
İsmindeki iki kelimeden biri ‘Cola’ olan gazozlar var. Ülkemizdeki gazozlar ‘Gazlı alkolsüz içecek’ (gazoz) adlı, Türk Standartları Enstitüsü’nün Ekim 1992’de yürürlüğe giren TS4080 No.’lu standardına göre üretilir. Bu standart 20 sayfa olup isteyen her vatandaş, bedeli mukabilinde Türk Standartları Enstitüsü Merkezi’nden veya bürolarından temin edebilir. Bu standardın 2. sayfasında ‘Gazoz Sınıfları ve Spesifik Maddeleri’, 3. sayfasında da ‘Gazozun Genel Özellikleri’ tablo halinde verilmiştir. İkinci tablo ‘Kimyasal Özellikler’in 3. satırında, gazoz cinslerinin litrede 5 gr. kadar etil alkol (bütün alkollü içeceklerde sarhoşluk verici) bulunabileceğinin belirtilmesi dikkati çekiyor. Daha açık ve anlaşılır olarak söylemek icap ederse, binde 5 gr. etil alkol ihtiva edebilen herhangi bir gazoz çeşidinin (sade, meyveli, kola, tonik, aromalı) 330 ml’lik bir kutusunda 10 ml. şaraptaki kadar etil alkol vardır (şarapta %15 etil alkol bulunduğu göz önüne alınırsa). Bu durumda, kendisine küçük bir kadehte sunulan 10 ml. şarabı, ihtiva ettiği 1.5 gr. etil alkol sebebiyle içmeyi reddeden birinin aynı miktar etil alkolü 330 ml’sinde ihtiva eden kutu gazozları hiç tereddütsüz içmeleri tezat olmuyor mu?
İnsanların büyük çoğunluğu ‘Hedonism’in kölesidir. Kendilerine lezzet veren şeye yönelirler ama o lezzetin ötesini düşünmek istemezler. Aksine, lezzet peşindeki bu hallerini savunmaya, kendilerini bu mevzuda haklı görmeğe ve göstermeye çalışırlar.
Bu vesile ile, akla gelebilecek birkaç soru üzerinde durmak istiyorum:
1 – Gazozlarda binde 5g. etil alkol bulunabiliyorsa, bunların standardına niçin ‘Gazlı Alkolsüz İçeçek (Gazoz)’ standardı ismi verilmiştir? Bu standardın ismindeki alkolsüz kelimesi ile içinde bulunabilen binde 5g. alkol birbirini nakzetmiyor mu? Belki bir oturuşta içilebilecek miktarda olmayan etil alkolü, standardı hazırlayanlar ‘kabil-i ihmal’ gördükleri için, bu standardın isminde ‘alkolsüz’ kelimesini kullanmış olabilirler. Fakat bu standardı hazırlayanların nazarında ‘kabil-i ihmal’ görülen bu etil alkol nispetinin, ‘başka standart’lara göre de ‘kabil-i’ ihmal olmayacağını gözden uzak tutmak icap eder. Diğer bir sebep de ‘alkol’ kelimesini itici bulan bir halka bu meşrubatı benimsetmek için ticari bir taktik olarak ‘alkolsüz’ kelimesinin bilhassa standart ismine dahil edilmesi olabilir.
2 – Gazozlarda az da olsa, niçin etil alkol bulunur? “Sade gazozlar” da dahil, bütün gazozlarda tat veya koku verici esanslar kullanılır. Bu esanslar, yağ cinsinden maddeler olup suda çözünmezler. Bunları suda çözünür hale getirmek için hem su ile hem de yağlarla tam karışabilen (çözünebilen) ara çözücülere ihtiyaç olur. Bu hususta en bol, en ucuz ve en yaygın olarak kullanılan ara çözücü de etil alkoldür. Etil alkol bunun için gazozların terkibine girer. Kimya bilimi açısından bunun biraz daha açıklaması şöyledir: Kimyada, ‘benzer olanlar, birbiri içinde çözünür’ kaidesi vardır. En mühim ve en çok kullanılan çözücü de su olduğundan suyun dışındaki bütün çözücülerde hidrofil (suyu seven, su ile tam karışan) ve hidrofob (suyu sevmeyen su ile tam olarak karışmayan) olarak ikiye ayrılır. Moleküllerinde hidrofil bulunduran maddeler su ile hidrofil assosiasyon yaparak berrak bir çözelti verebilir. Yağ cinsi maddeler, bu sebeple benzin, eter, toluen gibi çözücülerde çözünür. Etil alkol ise molekülünde hem hidrofil hem de hidrofob grub bulundurduğundan hidrofil grubu ile hidrofil assosiasyon, hidrofob grubu ile de hidrofob assosiasyon yaparak ara çözücü vazifesi görür.
Karmaşık gibi görünen bu mevzuu, aslında herkes çok basit bir deneme yaparak kolayca anlayabilir. Bir iki damla yağ cinsi madde (zeytinyağı, çiçek yağı veya diğer sıvı yağ ve esanslar) bir şişe suya ilave edilse, ne kadar şiddetle ve uzun müddet çalkalansa berrak bir çözelti vermez. Bu bir iki damla yağ -bulunursa, biraz etil alkolde- kolayca çözülebilir. Etil alkol bulunamazsa, tuvalet ispirtosu veya kolonya da %75-80 etil alkol ihtiva ettiğinden, bunların az bir miktarları da yağ cinsinden bir iki damla maddeyi kolayca çözerek berrak bir çözelti verir. Bu berrak çözelti şimdi bir şişe suya ilave edilirse, suyun berraklığı bozulmaz. İşte gazozlarda tat ve koku verici yağ cinsi maddelerin berrak bir çözelti verecek şekilde suda çözünür hale getirilmesi için ara çözücü kullanma işlemi budur.
3 – Etil alkolden başka, sekerat (sarhoşluk) verici olmayan sağlığa başka zararı da olmayan ara çözücüler yok mudur? Vardır. Fakat bunlar etil alkole nispeten biraz daha pahalıdır ve imalatçının bunları seçip kullanmakta bir gayesi ve hassasiyeti yoksa, etil alkolden başkasını kullanmaz.
4 – Tat ve koku verici yağ cinsi maddeleri suda çözünür hale getirmek için kullanılan etil alkol, gazoz içinde kimyevi bir değişime uğramaz mı? Etil alkol, hidrofil ve hidrofob assosiasyon yaparak yağ cinsi maddelerin suda çözülmesini sağlar. Kimyada bunun adı ‘solvatasyon’ olup fiziki bir olaydır. Fiziki olaya giren maddelerin asli mahiyeti genelde değişmez. Bir değişim olsa, bu fevkalade az oranda olabilir. Etil alkol tat ve koku verici yağları kimyevi değişime uğrayarak (solvoliz ile) çözmüş olsa idi, kendi ile birlikte çözdüğü maddelerin asli mahiyetinde de bir değişim olacaktı. Böyle bir değişim olsa idi, o yağların tat ve koku verme hassaları da kalmayacaktı.
Bu fiziksel özellikleri çözeltiye katmak için yapılan imalat işleminde istenen tat ve koku özelliklerinin işlem sonucu kaybolmayıp devamı, kimyevi olarak, ne bu tat ve koku verici yağlarda ne de onları suda çözünür hale getiren etil alkolde karşılıklı etkileşim (interaction) ile asli mahiyetlerinde bir değişikliğin olmadığının delilidir.
5 – Son yıllarda ‘cola’ rekabeti’nin artmasının sebebi nedir? Her birinin piyasaya çıkışının özel bir sebebi olabilir. Bir genelleştirme yapılması doğru olmaz. Bir süper devletin kapitalizmine tepki duymak ve bu tepkiyi duyanlardan müşteri portföyü olarak istifade etmek, Filistin davasında taraflardan birine destek veren kola üretici bir firmaya karşı, buna tepki duyarak ve tepki duyanlara satın almaları için imalat yaparak kola markaları piyasaya çıkarmak, kola piyasasını kapitalizmle ve emperyalizmle savaşın mühim savaş alanlarından biri görmek ve biri haline getirmeye çalışmak, etnik sebepler v.s.
Ancak bizim için ‘cola’ rekabeti yapanların bunu niçin yaptıklarından çok, nefsimizin neyi, niçin yaptığı asıl önemli olanıdır. Yiyecek ve içeceklerden helalini araştırıp almak, hem kendimize hem bakmakla yükümlü olduklarımıza karşı temel bir vazifemizdir. Eğer helalini araştırıp seçmek zor geliyorsa, pratik bir kolaylık olarak helalini araştıran, seçen, yapan ve satan markaları seçmek elimizdedir. “Allah (c.c.) bizleri hakkı hak bilip ona tâbi olan, bâtılı bâtıl bilip ondan sakınanlardan eylesin” duasıyla akla kapı açıp, ihtiyarı (cüz’i iradeyi) elden almamak lazım geldiği inancındayım.
(Yeni Şafak gazetesi, 28.7.2003 Pazartesi, “Düşünce günlüğü” sayfası)
Prof. Dr. Mustafa Nutku
www.NurNet.Org 

Dünyanız Nurlansın.

Exit mobile version