Bediüzzaman Said Nursî, Türkiye ve dünyada çok derin izler bırakmıştır. Risale-i Nur Külliyatı milyonlarca insan tarafından okunmuş, okunmaya devam etmektedir.
Bediüzzaman’ın hayatına ve Risale-i Nur Külliyatı’na bakıldığında yaptığı çalışmalarda bir eğitim faaliyeti, eserlerinde ilmî bir çalışma ve edebî üslupların izleri görülür.
Bir ilim adamı olarak Said Nursî’nin öğretim faaliyetleri kısaca şöyledir:
1- Öğretim hayatı uzun sürmüş, ölünceye kadar devam etmiş ve eser bırakmıştır.
Bediüzzaman’ın öğrenim faaliyetinin çok kısa sürmesine mukabil, öğretim faaliyeti çok uzun sürmüştür. Diyebiliriz ki Nursî’nin öğretim faaliyeti hayatının sonuna kadar devam etmiştir.
2- Bazı talebelerine özel dersler vermiştir.
Nursî, telif ettiği eserleri evvela kendisi için yazdığını söylüyor. Bu arada, muhtaç olan kimselerin de yazdıklarından istifade edebileceğini ifade etmektedir.(1)
Ayrıca kendi yazdıkları, yani telif ettiklerini bizzat kendisi de okumuştur. Hatta mesela Haşir Risalesi gibi bazılarını yüzlerce defa okuduğunu ifade etmektedir. Ayrıca kendi evinde yaşayan talebelerine de özel dersler okuduğu, mesela İşaratü’l-İ’caz isimli eserini yakın talebelerine ders verdiği ve açıklamalar yaptığı da hatıra kitaplarında geçmektedir.
3- Türkçe, Arapça, Farsça ve Kürtçe yazmıştır.
Nursî, yaklaşık 1908’den itibaren, ilmî düşüncelerini yazıya dökmüş, yani yayınlamıştır. Eserleri, dil bakımından Arapça, Türkçe, Farsça ve Kürtçe dilleri ile yayınlanmıştır. Kürtçe olarak bir iki makale, az sayıda Farsça şiir, çok sayıda Arapça makale kaleme almasına rağmen eserlerinin büyük kısmı Türkçe’dir.
Nursî, tür olarak gazete makalesi, kitap, lahika türlerinde yazmış. ayrıca nutuk dediğimiz hitabet sanatını da kullanmıştır.(2)
Bediüzzaman’ın yazı stili
Nursî’nin ikinci tür ilmî faaliyeti yazmasıdır. Öğrendiklerini insanlara anlatmıştır. Eski Said devresinde yazdıkları hariç bırakılırsa, Yeni Said dönemindekiler hep sıkıntılar içinde, tarassutlar altında ve acele olarak yazılmıştır. Üstelik yanında kaynak kitaplar olmaksızın ”dağda-bayırda” ve “yağmur altında” yazılmışlardır. Özetle, bütün nâmüsait şartlar altında Nursî eser yazmaktan vazgeçmemiştir. Üstelik kendisi muntazam ve süratle yazamadığından başkalarının yardımıyla yazmıştır.
Yazdıklarının türlerini şöyle sıralayabiliriz:
Kitaplar
Bediüzzaman, eserlerinde Tefsir, Hadis, Fıkıh, Akaid, Mantık, Gramer, Jeoloji, Matematik ilimlerine yer vermiştir. Bunları kendi arasında sınıflandıracak olursak karşımıza şöyle bir tablo çıkar:
1- Risale-i Nur Külliyatı’nın tamamı ağırlıklı olarak Kur’an tefsiridir. Bu sebeple Tefsir, Hadis ve Akaid’den bahsetmektedir. Risalelerin değişik yerlerinde ayrıca ve özellikle Tefsir, Hadis ve Akaid ilimlerinden bahsettiğini söyleyebiliriz. Mesela, 25. Söz tefsir üzerinedir. Aynı zamanda Akaid ile de ilgilidir. Yine 24. Söz, 3. Dal, 12. Asıl Hadis ilmi ile ilgilidir; 19. Mektup, 6. Nükte yine Hadis ilmi üzerinedir. 10. Söz, 7., 9. ve 11. Şualar, 13. Lem’a Akaid ile yakından ilgilidir.
2- Mantık ilmi sahasında Monografi olarak Kızıl İ’caz ve Talikat olmak üzere iki ana eser telif etmiştir. Her iki eser de Arapça’dır. Belirtelim ki, Nursî risalelerin birçok yerinde de Mantık ilmi üzerine yazmıştır. Mesela, 11. Lem’a gibi.
3- Gramer ile ilgili olarak İşaratü’l-İ’caz adlı kitabı misal verebiliriz. Gerçekten de Nursî bu kitabını Kur’an tefsirine bir başlangıç olarak ve Arapça kaleme almıştır. Bu kitapta, her ayetin veya ayetlerin, Kur’an’daki sıralanış tarzının gramatik açıklamaları yapılmıştır.
4- Fıkıh sahasındaki bir risale olarak 27. Söz’ü misal verebiliriz. Ayrıca risalelerin birçok yerinde, hatta bazen müdafaalarında da Fıkıh ilminden tahlilî açıklamalar yapmıştır.
5- Rumuzat-ı Semaniye Risalesi Matematik ilmi ile de ilgi kurularak değerlendirilebilir. Kimya ilmi ile ilgili olarak da eserlerinde uzun uzun misaller vermektedir. Aynı şekilde Biyoloji ilmine dair de birçok açıklamalar vermiştir.
Nursî, eserlerin değişik yerlerinde diğer ilimlerden de bahsetmiş, bu ilimleri de öğrendiğini göstermiştir. Mesela 12. ve 14. Lem’a Astronomi ve Jeoloji ile; 28. Lem’anın bazı kısımları, Matematik ile de ilgilidir dersek hata olmaz. Müspet ilimler sahasındaki risalelere misal olarak Gençlik Rehberi, 23. Lem’a, 7. Şua, 3. Şua örnek verilebilir.
Makaleler-Lahikalar
Nursî, makalelerini gazetelerde yayınlamıştır. Bu tür ilmî faaliyetini özellikle II. Meşrutiyet sırasında İstanbul’da çıkan gazetelerde yazdığı makalelerle yapmıştır. Bu makaleler genellikle Türkçe’dir. Ama az sayıda da olsa Kürtçe olanları da vardır.
Lahikalara gelince. Lahika kelime olarak “ek “ demektir. Ama Nursî’nin kullandığı manada, mektup ve hatta makale manasındadır. Çünkü Nursî’nin “Lahika” olarak adlandırdığı metinler, bazen mektup, bazen bir meselenin açıklanması ve o konunun risaledeki yerine bir tetimme (ek), bazen da kısa bir makale tarzındadır (Mesela, Yezid ve Velid hakkındaki lahika gibi).
Nursî’nin lahika tarzındaki açıklamaları ve makaleleri üç büyük cilt halinde ve ayrı ayrı isimlerle adlandırılmışlardır:
1-Barla Lahikası
2-Kastamonu Lahikası
3-Emirdağ Lahikası
Ne var ki bu şekilde ayrı isimle ve ayrı ciltler halinde neşrettiği ve pek meşhur olan bu Lahikaların içinde Nursî’nin yazılarından başka metinler de yer almaktadır. Bunlar talebelerinin Üstadları Nursî‘ye yazdıkları mektuplar, sualler, yorumlar vb. ile Nursî’nin bunlara verdiği cevaplardır. Hatta bazen talebelerinin Üstadları ve Risale-i Nur için yazdıkları şiirler (Hasan Feyzi ve Ahmet Galip merhumların şiirleri gibi) çok az da olsa, ”Eğirdir Müftüsüne Son İhtar” ve “Reis-i Cumhur Celal Bayar”a tebrik telgrafı gibi metinler de yer almaktadır.
Bu sebepledir ki, Nursî, Lahikaları, Nur talebelerinin karşılıklı ve Üstadları ile hasbıhalleri olarak tavsif etmektedir.(3) Ve bunların her üçünü de 27. Mektup olarak adlandırmıştır.
Nursî’nin yazdığı mektuplar, lahikalar veya Nursî’ye yazılanların çok az bir kısmı, kendisi tarafından seçilerek, üç lahika içinde yer almıştır. Büyük kısmı ise, yayınlanmamıştır. Halen şahısların ellerinde bulunan, belki de muhafaza edilemeyen birçok lahika-mektup daha vardır.
Kısaca, Lahikalar da Nursî’nin bir telifidir ve bir buluşu sayılmalıdır.
Hitabet
Hitabet de Nursî’nin başvurduğu bir edebî usuldür. Nursî az da olsa, hitabet sanatının güzel örneklerini Türk edebiyatına hediye etmiştir.
Nursî’nin hitabetlerinden meşhur olan ve yayınlananların içinde “Hürriyete Hitap”, ”Asakire Hitap”, ”Kürtlere Nasihat”, ”Acuze-i Şemta İstanbul’a Veda” sayılabilir.
Ayasofya Camii’ndeki vaazı veya hitabeti ve Milli Savunma Bakanlığı (Bugünkü İstanbul Üniversitesi) bahçesindeki hitabı ise neşredilmeyen hitabet örneklerindendir.
Müdafaalar
Nursî hakkında birkaç defa dava açılmıştır. Bunların içinde meşhur olmuş ve yankıları uzun zaman devam etmiş olanları üç tanedir. Bu üç davadaki müdafaaları da Nursî’nin telifatı sayılır. Çünkü hukukîdir, ilmîdir, ders verir mahiyettedir ve hatta birer uzun makale hüviyetindedir.
Tarih sırasıyla bu davalar ve müdafaaları şöyledir:
1- Eskişehir (1935)
2- Denizli (1943)
3- Afyon (1948)
Bu üç davada Nursî’nin mahkeme huzurunda yaptığı müdafaalar her bakımdan harikadır ve tetkike değer. En uzunu Eskişehir Müdafaası’dır. Maalesef tamamı elimizde mevcut değildir. Diğerlerinin metinleri mevcuttur ve zaten kısadırlar.
Nursî bunlardan Eskişehir Müdafaası’nı 27. Lem’a olarak adlandırmıştır.
Her üç müdafaa üzerine de geniş hukukî-ilmî incelemeler maalesef yapılmış değildir.(4)
Dilekçeler
Nursî hayatında bir hayli dilekçe vermiştir. Yani dilek ve şikâyetlerini yetkili mercilere ulaştırmıştır. Nursî, hakkını arayan bir kimsedir. Bu dilekçelerde de her zaman ilmî ifadeler, bir mantık silsilesi içinde ifade edilmiştir. Kanaatimce bu dilekçeler de Nursî’nin birer telifi sayılmalıdır.(5)
Diğerleri
Bütün bunlar dışında kalan telifatı da var mıdır? Mesela çok az sayıda şiirler; mevcut siyasî ortamın analizleri (Emirdağ Lahikası-II) gibi telifatı da sayılabilir. Bunların bir kısmı, hapishanedeyken teselli için talebelerine mektuplardır (28. Lem’a,), veya onlarla kısa haberleşmelerdir (12 ve 13. Şua gibi). Yine mesela Urfa bilirkişi heyetine verdiği ve Alman sosyalizm uygulaması ve komünist rejimle ilgili cevabı da çok kısa, ama tam ilmîdir. Bu cevap da bir yerde yayınlanmamıştır, sadece Badıllı‘nın Asar-ı Bediyye’sinin 1. baskısının arkasına bir ek olarak konulmuştur.
Bu gruptakiler muhtelif başlıklar altında, risalelerde yar alırlar veya neşredilmemişlerdir.
Prof. Dr. Servet Armağan / Moral Dünyası
Dipnotlar
[1] Bkz. 1. Söz; ayrıca, 26. Lem’a, 12. Rica.
2 Bu konularda bkz. Servet Armağan, Risale-i Nur’un Dil Özellikleri, İstanbul, 2009, Nesil Yayınları.
3 Bkz. Barla Lahikası, Giriş kısmı
4 Eskişehir Davası ve Said Nursî’nin Müdafaası başlıklı bir incelememiz bitmek üzeredir. Cenab-ı Hak’tan yardım dilerim.
5 Nursî’nin idarî ve adlî makamlara verdiği dilekçeleri ile parlamentoya gönderdiği dilekçeleri ve özellikleri konusunda şu eserimize bkz. Hak Arama Hürriyeti Said Nursî, İstanbul, 2005, Gündönümü Yayıncılık.