Etiket arşivi: A.Raif Öztürk

Tuzak içinde Tuzak, Darbe içinde İşgal var!

Evet; harp hiledir, fakat kafire ve düşmana karşı hiledir, yanındaki ve semtindeki Müslüman kardeşine karşı değil! Sana,“inançlıdır, namazında niyazındadır” vs. diyerek güvenip, sizi devlet kadrolarına yerleştirenlere karşı değil. Evet; harp hiledir, yoksul haliyle gaz lambası ışığında sabahlara kadar ders çalışıp liyakat kazandığı halde, çalınmış sorular nedeniyle devre dışı kalan din kardeşine karşı değil. Halkına bombalar atarak, sivillere kurşunlar sıkarak, tanklarla ezerek hayattan kopardığın, aynı camide birlikte secdelere gittiğin dindaşına karşı değil!!! Acaba, bunları anlayamayacak kadar sizi KÖR eden sebep nedir?…
Kainatın en doğru sözlüsü olan Allah cc Rasül’ünün,“Bizi aldatan bizden değildir” (Sahih) Hadisi Şerifini bildiğiniz halde, bu masum ve temiz halkı 40 seneden beri niçin aldattınız? Sizlere inanıp kendilerini “hizmet ediyoruz” zannı ve iyi niyetiyle, fedakarca çalışan %80 teb’anızın tüm çalışmalarını niçin heba ettiniz? Onları niçin hayal kırıklığına uğrattınız? Sizlere verdiklerine ve yıllarca hizmetlerine niçin pişman ettiniz? Bunların perişaniyetinin ve mağduriyetin vebali, tamamen sizin üzerinizedir, bilesiniz!…
• Eyy FETÖ önde gidenleri! “Ava giden avlanır” misali, sizler de ALDATILDINIZ!…
Usulsüzlüklerin ve yolsuzlukların cirit attığı dershanelerinin kapatılmasını bahane ederek düşman olduğunuz, TC Cumhurbaşkanına ve Hükümetine zarar verebilmek amacıyla, güzel ülkemizi 2023’ten önce İŞGAL etme planları yapan müttefik ülkelerin kucaklarına düştünüz. Oysa dershanelerinizin ıslahı için sizlere 2-3 sene mühlet de verilmişti. Veya meşru dairede muhalefet yolları da size tamamen açıktı. Bunun yerine Vatana ve millete acımasızca ve kalleşçe İHANETİ niçin seçtiniz? Bu masum halka hiç mi acımadınız?…
Bütün müsamahalara rağmen, “yeter ki Sn. Erdoğan veya bu hükümet zarar görsün, ne olursa olsun” moduna girdiğiniz için, bu büyük İŞGAL kuvvetlerinin emir ve planlarıyla hareket ettiniz. Yani hem sizlere zamanında kucak açanlara kalleşlik yaptınız ve ihanet ettiniz. Hem de buişgale zemin hazırlamak için, sinsice kümelendiğiniz önemli makamlardan, devlet sırlarını çalarak bu şerişgal kuvvetlerine peşkeş çektiniz.

2023’teki haklarımızı geri vermemek için haçlı seferleri düzenleyen şer güçlerin bu sinsi tuzaklarına niçin düştünüz? Evet, sizler de aldatıldınız ve bu sinsi tuzaklara resmen düşürüldünüz. Hani güvendiğiniz zat Hz. Muhammed’den emir alıyordu? Bu doğru olsaydı, böyle mi olurdu?…

Eğer bu darbe girişiminde sizler başarılı olsaydınız, kısa bir zaman sonra o müttefik ŞER güçler tarafından, sırf sizde kalan dini kırıntılar nedeniyle, sizler de diskalifiye edilecektiniz. Çünkü onların sinsi planlarına göre bu bir darbe girişimi değildi, bir piyon hamlesiydi. Sizi kullandılar. 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminden sonra, İŞGAL güçlerinin de devreye sokulmasının plan dahilinde olduğu çok net ortaya çıktı. İşte size 2023 Sonrası olması gereken harita (1.) ve İŞGAL sonrası için tasarlanmış harita. (2 ve 3.)
1.   2.  3.
Yani; İzmir, Manisa, Edirne, Kırklareli, Yunan işgal bölgesi… Balıkesir, Uşak, Denizli Aydın, Isparta, Antalya, Niğde, Konya,İtalyan işgal bölgesi… Artvin, Rize, Trabzon, Erzurum, Erzincan, Ermenistan işgal bölgesi… Tokat, Sivas, Malatya, Adana, Maraş, Antep, Urfa, Mardin,Fransız İşgal bölgesi… Siirt ve Musul, İngiliz işgal bölgesi… Marmara ve boğazlar bölgesi ABD ağırlıklı müşterek alan olması yerli ve yabancı haritalarla planlanmıştı. (Bkz. İnternet.)
FETÖ ve diğer tüm terör örgütleri,işte bu netice için ülkemizin üzerine salıverilmişti. Bunlar,yıllardan beri ferasetli siyaset bilimci yorumcular tarafından dillendiriliyordu. Şu anda ise bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır. Bundan sonra bölünme ve birlik-beraberliğimizi bozma adına hiç kimsenin mazereti yoktur.

Kesinlikle YEKVÜCUT ve güçlü olma zamanıdır…

Kısacası ülkemiz gerçekten Yüce Rabbimizin İnayetiyle, başkomutanımızın ferasetiyle ve bu mümtaz halkımızın canhıraş dirayetiyle çok büyük bir tehlike atlatmak üzeredir. Şimdi bu dış tehlikelere karşı tam tedbir alarak, suçluları ve sorumluları yargılama ve en ağır cezalar ile cezalandırma zamanıdır…
NETİCE: Olan, şu masum millete oldu. Olan,“hizmet ediyoruz” zannıyla aldanan ve şu anda travmalar geçiren, paralelin %80 masum hizmet ve himmet ehline oldu. Olan, son 7-8 sene içinde en hızlı kalkınan ülkelerden 4 kat daha hızlı kalkınan şu güzelim ülkemize oldu. Olan, zulüm ve işgal altında inleyenlerin tek ümidi “Türkiye’nin güçlenmesi” olan masum İslam ülkelerine oldu.

Oysa bu tuzaklara düşülmeyip, kendilerine güvenen devletiyle meşru dayanışmalar içinde olunsaydı, şu anda Türkiye tüm İslam ülkelerinin lideri ve sanayileşen dev ülkeler arasında lider pozisyonunda olacaktı. Bu zorunlu tökezlemenin, daha doğrusu tökezletmenin vebali tamamen, FETÖNÜN İHANET kanadına aittir. Elbette ticaret kanadında olanlar da mes’uldür, asla masum değil…

• Hele hele şimdi, bütün bu ortaya çıkmış ve çıkarılmış açık ve NET tabloya rağmen, hala pişmanlık duymayan FETÖ sempatizanı var ise onlara da YAZIKLAR OLSUN, yuuuuh olsun. Hatta lanetler olsun!!!…
• Ne mutlu bunları fark edip göğüslerini mermilere, tanklara ve bombalara siper edenlere. Ne mutlu bunları fark edip ‘ilk hedefte olan başkomutanlarına’ ve güzel ülkesine sahip çıkanlara. Ne mutlu (geç te olsa)“ben bu hainlere nasıl da aldanmışım, yazıklar olsun bana” diye pişmanlıklar duyarak, tövbe edenlere ve ülke bütünlüğüne sahip çıkmada diğerlerini geçenlere. Ne mutlu, 2023 haklarımızı alıncaya kadar, yekvücut olup kenetlenenlere…
A.Raif Öztürk – Risale Ajans

Bu “Galiz Kinin” SEBEBİ NE?…

Evet, herkes 15 Temmuz darbesiyle ilgili birbirinden ilginç hatıralar anlatıyor. Neredeyse herkesin anlattıklarının birçok ibretlik veya hatıra yönü var.Her haber dinleyişimde bu hatıralardan duygulanıp ağlıyorum. Anlatılanlar elbette birtakım gerçeklere, akıl ve mantığa dayanıyor. Fakat semtimizden çok saygın bir gencin anlattığı şu mantıksız hatıra beni hem çok şaşırttı hem de üzdü… Arz edeyim:
-15 Temmuz Darbe girişimi henüz başlamıştı. Millet şaşkın, “acaba neler oluyor” diye meydanda birbirilerine soruştururken, uzaktan bir kadın sesi duyduk,“inşallah darbedir de şu Tayyip’ten kurtuluruz” diye nara atmıştı.  Sonra o sesin geldiği tarafa koştuk ve “kim o inşallah darbedir diyen!” diye bağırarak çok araştırdık, fakat kadınlar içinde o kişi bulunamadı… ..demişti.

Bu olay bana anlatıldıktan sonra çok düşündüm.

Yetişkin bir kadın sesi olduğuna göre elbette ya çok çok cahil birisiydi. Veya kurusıkı doldurulmuş bir militandı. Ya da darbenin ne demek olduğunu, yani aylarca, yıllarca süren kahredici sıkıyönetimler, yokluklar ve baskılar yaşanacağını bilmiyordu. Ve darbenin binlerce masum canlara mal olacağını, hatta kendi sevdiklerinden bile birçoğunun faili meçhullere götürüleceğini, bütün yatırımların ve turizmin duracağını ve ülkemizin her yönden 50 sene gerilere götürüleceğini bilmiyor ve düşünemiyordu. Ya da memleket umurunda olmayan bir haindi…  Her neyse!

Ben bu arkadaşa, “şayet o kişiyi bulsaydınız, ne yapacaktınız?” diye sordum. Bana dakikalarca ve hararetle anlattıklarını da sizlerle paylaşmak istiyorum.

– Önce; “Bacım, Belli ki darbenin ne kadar çok kötü bir şey olduğunu bilmiyorsun. Fakat senin, Sn. Erdoğan’a olan bu kininin sebebi nedir?Erdoğan sizin şahsınıza bir şey mi yaptı ki? ..diyecektim. Sonra, devamla:1994’ten önce bir nevi KERBELA gibi olan, hatta o günkü medyanın “20 senede bile bu İstanbul’un SU sorunu halledilemez” diye manşetler atıldığı bir zamanda, tüm İstanbul’u, 8-10 ay içinde susuzluktan kurtardığı için mi ona kin tutuyorsun?..diye soracaktım…

Cadde ve sokaklarımızı dağlar gibi yığılan çöplüklerden kurtardığı için mi ona kin tutuyorsun? ..diyecektim.

– Gece 01:00 veya 02:00’lerde hasta hanelerde ilaç yazdırma kuyruklarından, hasta hane pisliklerinden, ilgisizliklerinden, ilaçsızlıklardan, muayene için aylar süren uzun vadeli randevulardan, rehin alınmalardan ve özel hasta hanelere milyonlarca lira para harcamalardan bizleri kurtardığı için mi ona kin tutuyorsun? ..diye haykıracaktım.
– Toplu taşımalarda sizi ve bizleri yığın yığın, üst üste gitmekten kurtardığı için mi, yoksa hayal bile edilemeyen “deniz altından Marmaray ile 4 dakikada kıtalar arası geçişlerisağladığı için” mi ona kin tutuyorsun? ..diyecektim.
– Türk liramızın hiçbir ülkede değeri olmadığı halde, Ekonomi Profesörü Başbakanlarımızın “Paradan üç sıfır atarsak, enflasyon %100’leri bulur ve mahvoluruz” dediği halde, tam ALTI sıfır atmasına rağmen, her şeyin daha iyi olduğunu gördüğün için mi ona kin tutuyorsun? ..diyecektim.
– Heronları, yani insansız hava araçlarını İsrail’den almaya mahkum olan ülkemizde, kendi insansız hava aracımızı yaptırdığı için mi, çeşitli Tanklar, helikopter, zırhlı araçlar, füzeler vs silahları yaptırdığı için mi ona kin tutuyorsun? ..diye haykıracaktım.
– Tüm dünyanın Ekonomik krizlerde boğulduğu bir zamanda, ülkemizi hafif sıyrıklarla, yani o krizden ülkemizi teğet geçirdiği için mi ona kin tutuyorsun? ..diyerek belki de yüzüne tükürecektim.
– 26 Adet hava alanı, binlerce viyadük, mevcudun üç katı DUBLE yol ve tüneller, dünya harikası Orhangazi köprüsünü, Yavuz Sultan Köprüsünü yaptırdığı için mi, yoksa Kanal İstanbul, 3. Hava alanını, boğazın altından üç katlı TÜP GEÇİT, vs. MEGA projeleri başlattığı için mi, her türlü engellere rağmen ülkemizi şahlandırdığı için mi ona kin tutuyorsun? Yahu kardeş, bunlar için Erdoğan’a ŞER GÜÇLER ve din düşmanları kin tutuyor, ..diyecektim… ..derken, ben kendisini durdurdum.

– Çok haklısın ama sakin olmalısın kardeşim.Eninde sonunda onlar da bu anlattığın gerçekleri görmeye başlayacaklar. Aslında senin şu saydıklarına bizler de “nankörlük yapılmaması gereken yüz tane güzel icraat” daha ekleyebiliriz. Aslında bizim yapmamız gereken; Yüce Rabbimize, A’rafSuresi 155. Ayette tarif edildiği gibi: “Allahım, içimizdeki beyinsizler yüzünden, bizleri helak etme!” diye niyazlarda bulunmaktır.

Bu nankörlerin ıslahı, gerçekleri görmeleri ve uyanmaları için dualar etmektir. Onların islah olup bizlere katılmaları, kahrolmalarından daha iyidir. Onlara; ‘bu asırda dört dörtlük insan bulunmadığı gibi, dört dörtlük bir hükumetin de bulunmasının mümkün olmadığını’ anlatmalıyız. Mevcudun en iyisini yıpranmaktan ve yıpratılmaktan mutlaka korunması gerektiğini anlatmalıyız. Hükumetlerin yıpratılmasının, TÜM şer güçlerin ve ülke düşmanlarının en çok istedikleri ve pusuda bekledikleri bir durum olduğunu açıkça izah etmeliyiz, diye nasihat ettim…

Şimdi şu kardeşimizin o nankör kadına haykırdıklarını, aslında tüm FETÖ nankörlerine de haykırmak lazım. Acaba yukarıda sayılanların hangisi şu FETÖ hainlerinin menfaatine değildi? Bu akıl almaz nankörlük, kin ve nefret niçin?…
Üstelik de şu FETÖ nankörlerine, ‘dershane yolsuzlukları, soru-cevap çalmalarıyla reva görülen haksızları ortaya çıkıncaya kadar ve sinsi sinsi dinlemelerle dış şer güçler için casuslukları ortaya çıkıncaya kadar’, bu iktidar tarafından her istedikleri verilmedi mi?…
Peki, bütün bunlara rağmen, sizce şu FETÖ’cülerin nankörlüklerinin ve kinlerinin sebebi ne olabilir? (Cevabi YORUM ekleyebilirsiniz.) Araştırmaya ve gerçekleri öğrenmeye değmez mi?… Bu gerçekleri öğrendikçe, FETÖ’YE karşı hayret ve nefretiniz kat kat artacak…
A.Raif Öztürk
risale ajans

Pişmanlıklar, Kaybettiklerimizi geri getirmez.

“Pişmanlık; düşmüşlerin ve kaybetmişlerin masumiyeti ve kahroluşudur.” “Gönlünün arzusuna göre iş yapma ki, sırtına pişmanlık yükü yüklenmesin.” “Çok geç pişman olanın, vay haline!…” “Taş yükü yüklen, fakat pişmanlık yükü yüklenme!”…
..Ve bunlar gibi birçok pişmanlık atasözlerimiz var. Bunlar hep yaptıklarımıza ve yaşadıklarımıza pişman olmamak için, her zaman akıllı ve tedbirli hareket etmemiz için derlenmiş cümlelerdir. Pişmanlıkla ilgili ilginç bir kıssa arzederek, küçük zararlarla neticelenen dünyevi pişmanlıkları değil, 50 000 senelik Berzah hayatımızı ve EBEDİ Ahiret hayatımızı mahveden Uhrevi pişmanlıkları EN DOĞRU SÖZLÜDEN öğreneceğiz, inşaallah.
KISSA: Vaktiyle önemli bir kumandan (Hz. Zekeriya AS’a atfedilir) karanlık bir gecede bir vadiden geçerken ordusunu durdurur. Gür sesiyle “bu vadiyi geçinceye kadar, herkes ayağına takılanları, üşenmeden heybesine alsın” diyerek yola devam ederler. Bu emri alanların bir kısmı; “Bunca yorgunluk üzerine, yükümüzü arttırmanın ne alemi var. Bu karanlıkta benim emre itaatsizliğimi nereden anlayacak?” diye düşünerek, hiçbir ağırlık almaz.
İkinci kısmı: “Her ayağıma takılanı alırsam, bu yorgunlukta vay benim halime! Göstermelik olarak küçüklerinden birkaç tane alayım yeter…” diye düşünür.
Üçüncü kısım ise “Allahın Peygamberi boş laf konuşmaz. Bu emrinde de mutlaka bir hikmet vardır” diye düşünerek, kan-ter içinde kalsa da heybelerini doldururlar. Sabaha karşı hava aydınlandığında vadi geçilip epey uzaklaşıldıktan sonra, bir yerde mola verilir. O kumandan şöyle bir açıklama yapar:
-“Bu geçtiğimiz vadi altın vadisiydi. Topladıklarınızın hepsi işlenmemiş külçe altındır ve sizindir” deyince, birinci ve ikinci guruptakilerin pişmanlıkları had safhadadır ve saçlarını başlarını yolarlar. Üçüncü kısım ise hem kumandanlarına itaatin mutluluğu içinde, hem de müthiş zenginliklerinin sevinci içindedirler. Onların zenginliklerinin, Allah’ın diğer kullarına yardımcı olmak için yol, köprü, cami, medrese, çeşme yaptırarak v.s. çeşitli hayırlar işleyerek, mutluluklarını kat kat arttıracak olması da apayrı bir avantajdır.
Bu kıssa, her birimizin mutlaka yaşayacağımız ve bizlere sözlerin en doğrusu ile bildirilen, çok büyük pişmanlıkları bana hatırlattı. Şöyle ki:
Şu Dünya hayatı hepimiz için bir imtihan yeri olduğu gibi, ebedi olan Ahiret hayatımızda Cennetler kazanmak için altın değerinde SEVAP toplama vadisidir. Her birimiz hem o Ebedi Ahiret hayatımızda, hem de BERZAH denilen ve 50 000 sene süreceği bildirilen; Kabir, Haşir, Kıyamet, Sırat, Mahkeme-i Kübra yolculuklarımızda, burada topladığımız o sevaplar karşılında muamele göreceğiz.
Mesela kabirde; Dünya vadisindeyken o kıssadaki 1. Ve 2. Guruplar gibi hareket ettiysek, vay halimize!?!Kabirde, Haşirde, dağların bile hallaç pamuğu gibi uçuştuğu o Kıyamette, Sıratta ve de özellikle Mahkeme-i Kübra’da, Halimiz nice olacak acaba?…
Mukaddes kitaplarda bildirildiğine göre, herkes Pişman olacak. Heybelerini dolduranlar bile, “keşke biraz daha çok toplama imkanım olsaydı” diye pişman olacaklar. Çünkü oradaki ömür 100 sene değil, 100 000 sene veya 100 TRİLYON sene de değil ki! SONSUZ ve SINIRSIZ bir ömür olacak. Ne kadar çok hazırlıklı olsak da Lütf-u İlahi imdadımıza yetişmezse, yine de yetmeyecek. Lütfu İlahi de bizlerin niyetlerimize, azami gayretlerimize, ihlaslarımıza, azken bile çok verişlerimize ve takva konusunda kararlılıklarımıza bakacak.
• İşte bu nedenlerledir ki Yüce Rabbimiz bizlere, o uzun yolculuklarda ve Ahirette pişman olmamamız için (sınavdaki kopya misali) şöyle ikaz etmektedir: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekirse öylece (Takvaya yakışır şekilde, yani tüm imkanları kullanarak) sakının! Ona layık olduğu tazimi gösterin ve ancak O’na teslim olan Müslüman olarak can verin!” (Ali İmran-102. Ayet)
“…Her ne zaman oraya (Cehenneme)bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: Size, (bu azap ile ilgili) korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi? ..diye sorarlar. Onlar şöyle cevap verirler: Evet, doğrusu bize, (bu azap ile) korkutan bir peygamber gelmişti; fakat biz (onu) yalan saymış ve: Allah’ın bir şey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük bir sapıklık içindesiniz! Demiştik. Ve: Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkumları arasında olmazdık! ..diye ilave ederler. (Mülk Suresi 8-9-10)
Ahiret sahnelerini;sözlerin en doğrusu olan Kur’an ışığında şöyle gözümüzün önünde canlandıralım ve insanların hangi durumda olacaklarını düşünmeye çalışalım:
Bir yanda büyük pişmanlık duyan ve dehşetten çıldıracak vaziyete gelenler olacak, bir yanda da mutluluk yurduna ulaşmaktan dolayı sevinç duyanlar olacaktır. Pişman olanlar; “Keşke toprak olsaydık!” (Nebe, 78/40) diye yalvaracaklar. “Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım, diyecek.” (Fecr, 89/24) “Hesabımın ne olduğunu da bilseydim. Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.” (Hakka, 69/26-27) şeklinde pişmanlıklarını haykıracaklar ve yeniden dünyaya gönderilmelerini isteyecekler. Ancak bu tür mazeretlerin hiçbiri fayda vermeyecektir.
İmamı Gazali Hz. ise bizleri şöyle çarpıcı bir vecize ile uyarıyor.
• “Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini kırıp geçiriyor.”
A.Raif Öztürk

Devlet Bütünlüğünü Korumanın önemi

(Bu yazı 08.07.2016’de yani 2.darbe girişiminden bir hafta önce yazıldı.)
Yüce Dinimiz İslam’ın; vatan, millet, ümmet bütünlüğü için mücadele verirken yaralananlara GAZİ, ölenlere ise ŞEHİD unvanı verdiği çok net bilinen bir gerçektir. Üstelik de bu göreve, yani vatan, millet ve ümmet bütünlüğünü korumaya öyle çok önem veriyor ki, bu uğurda Şehid olanlara, ‘70 kişiye şefaat hakkı verdiğini’ de insanların en doğru sözlüsü olan Allah Rasulü (S.A.V.) vasıtasıyla bildiriyor. (Teberani, Nesai, Müsned, Kütüb-ü Sitte.)

Şimdi de pür dikkat bu önemli konunun MEFHUM-U MUHALİFİNE bakalım. Yani, acaba bunun aksine davrananlar(!) için

Yüce dinimizin bakışı nasıldır?

Daha açık bir ifadeyle;vatan, millet bütünlüğü için değil de, Vatan, Millet ve ümmet bütünlüğünü zedelemek için çalışanlara, (sebep ne olursa olsun) vatan, millet ve ümmet düşmanları ile dayanışma halinde, kendi devletine karşı mücadele verenlere, elbette yukarıdaki hükmün TAM TERSİDİR. Yukarıdaki İslami hükümlere rağmen, böyle davrananlar elbette şehadet mükafatının tam aksi olan, ağır mücazat ile cezalandırılmaya müstahak olurlar. Tek kelimeyle HAİNDİRLER ve ihanetlerinin cezaları da açık seçik belirlenmiştir.
Bunu da örnekleriyle açıklayalım: Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları dönemlerinde, mevcut meşru devlete karşı paralel devlet çıkarmaya teşebbüs edenler Şehzade (padişah oğlu) veya kardeşleri dahi olsa, Şeyh-ül İslam fetvasıyla en ağır ceza (hapis, sürgün, tekrarı halinde de ölüm) ile cezalandırılmışlardır. Sadece İslam ülkelerinde değil, tüm hukuk devletlerinde de bu durum aynen böyledir. Devlet bütünlüğünü muhafaza etmek işte bu kadar çok önemlidir.
Şimdi bütün bunları birlikte düşünerek, devletimiz üzerindeki hareket tarzımızı ve sorumluluklarımızı belirlemeye çalışalım: Belirli bir toprağı olan, sosyal ve siyasal kanunlara göre bir hükümet idaresinde teşkilatlanmış, bağımsız topluluklara da DEVLET denir. HÜKUMET ise bir ülkede devletin görevlerini yerine getirmesini sağlayan ve(ve genelde) halk tarafından seçilmiş yetkili organ, organize olmuş yürütme organı, bakanlar kuruluna denir.

Hükumetler seçildikten sonra, tüm vatandaşlar hükumetin bütünlüğünü korumaya mecburdurlar. İcraatlarını beğenmezlerse, bir sonraki seçimde alaşağı ederler. Böyle olduğu halde, maalesef muhalefet haklarını yanlış kullanmakta ve seçilmiş partiyi yıpratayım derken, devlet bütünlüğünü tahrip etmektedirler. Güzel ülkemize ağız şapırdatan tüm dış şer güçlere karşı devletimizi korumaları gerekirken, muhalefetimiz şahsi ve cüz’i menfaatleri için,devletimizimaalesef tökezletmeye çalışmaktadırlar.

Üstelik de devlet içinde olup, kendilerine verilen yetkileri, başka yerlerden talimat alarak, kendi devletlerini kalleşçe arkadan hançerlemeye kullanan dost (!) muhalifler de bambaşka bir ihanet türüdür.Hatta bu muhalefet olayı o kadar çığırından çıkarıldı ki, mevcut seçilmiş hükumete karşı olmak adına, din, mukaddesat, vatan ve millet düşmanı olan TERÖR ÖRGÜTLERİ ile birlikte hareket edecek kadar alçalanlar vardır.

Peki, muhalefet parti yöneticileri şahsi ihtiras, egoistlik, kıskançlık veya iktidara bazı kırgınlıklar nedeniyle olgun davranamıyor ve ihanete varan davranış sergiliyorlarsa, işte o zaman iş biz duyarlı ve akl-ı selim seçmene düşüyor. (15.07.2016’da olduğu gibi.) Şu FİTNE asrımızı en iyi bilen Yüce Rabbimiz tarafından, bize merhameten özel donanımlarla teçhiz edilip gönderilen Bediüzzaman Hz. bizlere bu konuda da ta o yıllarda ŞABLON mesabesinde şöyle bir kopya vermiştir.
“Din, vatan ve mukaddesat düşmanı olan CHP’nin iktidar olmaması için, muhafazakar, İslam’a müsamahakar, KİTLE (yani koalisyon musibetine düşürmeyecek, büyük bir) partiye oy verilmesi gereğini” fiilen ve basın mensupları önünde uygulayarak göstermiştir. Bu şablon da bizleri bu sorumluluktan kurtarıyor ve müsterih olmamız için yetiyor. Ancak burada şablon çok önemlidir, asla parti adı değil. O gün DP, bugün AKP, yarın ise başka bir isim olabilir. Yani şablondaki kriterler esas alınmalıdır…
Sevad-ı Azamın görüşleri de aynen bu doğrultudadır. Sevad-ı Azama uymak da Sünnettir ve ibadettir. Peki, Sevad-ı Azam nedir? Sevad-ı Azam; “Ümmetin alimlerinin fikir beraberliği ve ümmetin çoğunluğunun görüşleri” anlamındadır. Bu olay işte bu kadar NETTİR… Vesselam.
TAÇ: Osmanlı askerleri nöbet değişiminde: “Mülk’ü Millet, Din-i Devlet namına nöbetteyim komutanım” diye tekmil verirmiş. Mülk, vatan toprağını, Millet, vatan toprağında dini değerleri yaşayanları, Devlet, milletin organize olmuş şeklini ve milletin gücünü ifade eder…
“Siz, hep birden Allah’ın ipine (Dini İslam’a) sımsıkı sarılın ve (bölük-pörçük olmayın) ayrılığa düşmeyin. Allah’ın, üzerinizdeki nimetini de düşünün.” …(Al-i İmran-103.Ayet.)
Eşkıyalık yapan, milletin huzurunu bozanlaraHirabe Cezası gerektirmektedir. Hirabe, çok sert bir cezadır. Zira milletin huzuru, birliği ve bütünlüğü de çok çok önemlidir. (İlgili ayet Maide S.,33. A.)
“Allah’a ve Resulüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. Bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. Ahirette de onlara büyük bir azap vardır.”
NOT: F.E.T.Örgütü mensuplarının askeri Darbe girişiminden bir hafta önce yazılmış bu yazı, hem konu uzmanlarının tashihleri için, hem de yayına yollama günü olan hafta sonunu bekliyordu. Yukarıda açıklanan görevlerini halk, takdir ve tebrike şayan bir kararlılıkla yerine getirilmiştir. Şimdi sıra T.B.M.M. ve Yargıdadır…
A. Raif Öztürk – risaleajans

FETÖ İhaneti ve İnayet-i İlahi

Ben yine de özellikle, güvenimizin aksine girişimleriyle bizleri ters köşeye yatıran son FETÖ İHANETİ ve Darbe Teşebbüsündeki “İnayet-i İlahi”lerin (hiç umulmadık yerden, İlahi yardım ulaşmalarının) birkaçını hatırlatacağım. 2012 yılının 7 Şubat günü, Hakan Fidan’a ve Cumhurbaşkanına kurulan komplodan, bir şehid yakının ziyaret gecikmesiyle (!) kurtulma olayını hatırlayınız. Paramızdan 3 sıfır atılmasından bile korkulduğu bir zamanda, 6 sıfır atıldığı halde ekonominin hiç etkilenmemesini, tüm dünya ülkeleri ekonomik krizde boğulurken, ülkemizin dimdik çıkmasını hatırlayınız. Tüm şer güçlerin ürünü GEZİ olaylarından ve TIR olaylarıyla FETÖ ihanetinin ters tepişlerini hatırlayınız. 17 ve 25 Aralık darbe girişiminden, FETÖ’cülerin hezimetini, Erdoğan’ın çok daha güçlü çıkışını hatırlayınız.
Şimdi de taptaze olan 15 Temmuz askeri darbe girişimden, hangi umulmadık mucizelerle kurtulduğuna bakalım:

I.) Darbe girişiminin fark edildiği anlaşılınca, panikleyerek iptal etmek yerine, 6 saat erken başlatılması, onların akıllarını çelen bir inayet-i İlahiyedir.

II.) Cumhurbaşkanımızın Marmaris’te kaldığı otele ölüm timi gönderildiği,kasıtlı istihbarat kopukluklarına rağmen, sivil uyarılarla ölüm timinden 15 dakika fark ile kurtulması. (Cumhurbaşkanı’nınyeri bir haftadır bilinmiyordu, hain yaveri yerini söyledi ama yine operasyonun erken başlamasından dolayı cumhurbaşkanı oteli terk ettikten sonra hainler geldi.)

III.) C. Başkanına Ankara’da ölüm tuzağı kurulduğu halde, bir sevki İlahi ile İstanbul’a yönlendirilmesi.(Eğer Ankara’ya inseydi helikopterler havalimanında veya sarayda vurmak için hazır bekletiliyordu.)

IV.) İst. Semalarında C.Bşk. uçağı savaş jetleriyle takip edilmesine rağmen ve Hv.Alanının ışıklarıkarartıldığı halde, sağlıklı bir iniş yapılması.

V.) C. Başkanı’nın halkı darbeye karşı CNN Türk’ten telefonla direnmeye çağırması. Bu çağrı, hem darbecileri hayal kırıklığına uğratıp geri adım attırdı. Hem de Halkı ölesiye kükretti.

VI.) Halkın, bu çağrıyı duyar duymaz, bir zıpkın gibi sokaklara çıkarak, tanklara ölümüne sahip çıkması. Hatta bazı tankların egzostlarının elbiselerle tıkanarak, tankların boşaltılması.

VII.) Darbeyi başarılı kılacak görevler üstlenen Cuntacı GeneralSemih Terzi’nin, Astsubay Ömer Halisdemir tarafından alnından vurulması.

VIII.)İstanbul Arnavutköy’de tank birliğindeki binbaşı, olayı fark edip emniyeti arayarak, belediyenin iş makinalarıyla kışlanın kapısını kapatması ve bu nedenle darbeci tankların ihanete çıkmasının önlenmesi.

IX.) Malatya’da 8 adet kargo uçağı mühimmatı Türkiye’ye dağıtmak için yüklendiği halde, belediyenin uçuş pistine itfaiye ve belediye araçlarını park ettirerek uçakların kalkamaması.

X.) Türksat, Telekom da ve bilumum yerlerde sivil ve polis direnişleri olduğu için iletişimi kesememeleri.

XI.) Gn.Kurmay Bşk. Org. Hulusi AKAR’ın, 12 saatlik ısrar, tehdit ve işkencelere rağmen, FG ile görüşme teklifini reddetmesi ve darbe bildirisini imzalamaması…..Ve, benim bilgim dışında olan bir çok olay ve olayların seyrinin değiştirilmesinde, mutlaka inayet-i İlahi olduğu çok net görülüyor. Çünkü Allah cc, dilediği zaman dilediği kalplere, dilediği şekilde hükmediyor. Bu duygularla, ilk paragraftaki vecizeyi tekrar okuyalım…

Bir de, şu ayetteki övülenlere bakınız: “İnanıp hicret eden, Allah yolunda savaşanlar ve muhacirleri (kendin ülkesinden zorunlu göç edenleri) barındırıp onlara yardım edenler, işte onlar gerçekten inanmış olanlardır.Onlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır.(Enfal, 74. A.)

Peki, aşırı muhalefetlere ve birçok sıkıntılara rağmen, Suriyelilere kucak açan KİM?… Yazı konusu olan BESMELEYE son derece değer vermek ve Suriyeli muhacirlere kararlıkla kucak açmak, İnayet-i İlahiye için yeterli sebep, değil midir? Başörtüsü hürriyeti, İHL’leri kurtarması, Risale-i Nurları devlet eliyle bastırması ve halka müthiş hizmetleri de cabası…

A.Raif Öztürk
risale ajans