Etiket arşivi: abdulkadir haktanır

Allah’a Muhabbetiniz Varsa Hemen Bana Uyun

Her Müslüman, şu konuyu dikkatle göz önüne almalıdır: Kur’ân-ı Kerim, insanların dünyevî ve uhrevî bütün durumlarına ölçü getirmiştir. Konuşmalarına, yiyip içmelerine, ticaretlerine ölçü koyduğu gibi; fikir ve his âlemlerine de ölçüler koymuştur.

Meselâ, konuşmaya ölçü getirmiştir: Müslüman yalan konuşamaz. Düşünce tarzına ölçü getirmiştir: İnsan Cenâbı Hakk’ın Zâtını, mahiyetini ve nasıl olduğunu düşünemez. Aynı şekilde Allah’ı sevmeye ve Ondan korkmaya da ölçü getirmiştir. Allah sevgisinin ölçüsü, “iyi amel işlemek” (sevaplı işler yapmak,) Allah korkusu da “takvâ”dır yâni günahlardan sakınmaktır.

Konumuzla ilgili olarak “sevgide ölçü” üzerinde biraz durmakta fayda görüyoruz.

Biz Müslümanlar sonsuz ve şartsız olarak ancak Allah’ı severiz. Sonra Peygamberimiz (a.s.m.)’ı severiz. Ama, onu (a.s.m.) -hâşâ- Hristiyanların Hz. İsayı a.s mı sevdikleri ilah gibi değil, Allah’ın kulu ve Resulü olarak severiz. Peygamberimiz deki bütün kemalâtın kendi zâtından değil, Allah’tan olduğuna iman ederiz. Onun (a.s.v), Cenâb-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarının tecellisine en geniş bir ayna olduğunu bilir ve bu itibarla kendisini canımızdan, malımızdan ve akrabalarımızdan, kısaca Allahtan sonra her şeyimizden daha çok onu severiz.

Allah ve Resulünden sonra, bize dinimizi öğreteni. Yani Üstadımızı, diğer peygamberleri, sonra dört halifeyi, diğer sahabeleri, sonra Annemizi babamızı. Sonra da derecelerine göre, bütün evliyaları ve müminleri severiz… Sonuç olarak, sevgimizde İslâmîyet’in koyduğu ölçülere dikkat ederiz.

Allah’ı sevmenin nasıl olacağına gelince, bu hususta Kur’ân-ı Kerim şu ölçüyü koymuştur:

“De ki: Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa hemen bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı affetmekle örtsün. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.”

(Âl-i İmrân Sûresi, 3/31 )

Yukarıdaki ayet-i kerimenin tefsirinde şöyle buyurulmaktadır:

“Allah’a (c.c.) imanınız varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz. Madem ki Allah’ı seveceksiniz, Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise Allah’ın sevdiği zâta benzemelisiniz. O’na benzemek ise, O’na ittiba etmek (tâbi olmak)tır. Ne vakit O’na ittiba etseniz Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah’ı seversiniz; tâ ki, Allah da sizleri sevsin” (Lem’alar, s.21)

Bu ayet-i kerime ve izahından anlaşıldığı gibi, Allah’ı sevmenin yolu, Peygamber Efendimiz (a.s.m.)’a uymaya çalışmaktır. Bir mümin, itikat, ahlâk ve ibadette Resulüllah’a benzemek ve O’nun getirdiği bütün hükümleri mümkün olduğu kadar uygulamakla Allah’ı sevmiş olur. Ashâb-ı Kirâm’ın büyüklüğü, Resulüllah’a tâbi olmakta en ileri seviyede olmalarındadır. Bu vadide, Hz. Ali (ra.) ve Âl-i Beyt’in (Peygamberimizin soyunun) de çok özel bir yeri vardır. Öyleyse onları seven her mümin de, onlar gibi Peygamberimiz (a.s.m.)’a tâbi olmakla sorumludur.

Sonuç olarak, Peygamberimiz (a.s.m.) Allah’ın sevdiği, razı olduğu insan modelidir. Bir mümin O Rehber-i Ekmel’e benzediği ölçüde, Allah’ı sevmiş ve Onun muhabbetini kazanmış olur.

Peygamberimize benzemek ise, fiilleri, sözleri, ahlakı ve davranışlarıyla Onun bütün Sünnet-i Seniyye’sine tâbi olmakla mümkün olur.

Buna göre, Sünnet-i Seniyye’ye tam uymak isteyen bir mümin, Resulüllah Efendimiz (a.s.m.) gibi – farz, vacip, sünnet – bütün namazlarını kılacak, orucunu tutacak, zengin ise hacca gidecek ve zekât verecek, Kur’an’ı okuyacak, Onun sevdiklerini sevecek, sevmediklerini sevmeyecek. Onun ahlâkına mümkün olduğu kadar uymaya çalışacaktır.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Hadislerle Müslümanı Sevindiren Cennetteki Mutluluk

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Aziz ve Celil olan Allah şöyle buyurdu: Ben salih kullarım için ahiret azığı olarak hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın aklına gelmedik bir takım nimetler hazırladım. Allah’ın sizleri bu sözlerle muttali kıldığı şeyleri bir yana bırak. Bir de bunlardan başka onun sizleri muttali kılmadığı bir şey vardır ki, o en büyüktür’ buyurdu.(Rü’yeti camal” Müslim 2824/3, Buhari 3053

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ‘Allah cenneti yarattığı vakit Cebrail’e şöyle dedi: −‘Git cennete bak.’ Cebrail gidip cennete baktı. Sonra geldi ve: −Ey Rabbim! İzzetine yemin olsun ki, cenneti kim işitirse muhakkak ona girer dedi.Sonra Allah onu zorluklarla donatıp: −‘Ey Cibril! Git cennete bak’ buyurdu. Cibril gitti, cennete baktı. Sonra geldi ve: −Ey Rabbim! İzzetine yemin olsun ki, ona kimsenin girememesinden korktum’ dedi…( Yani cennete korku ve ümit ile yaşayanlar girer)” Ebu Davud 4744, Tirmizi 2685

Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Cennet nefse hoş gelmeyen şeylerle kuşatılmış, cehennem de nefsin arzularıyla kuşatılmıştır’ buyurdu.” Buhari 6412, Müslim 2822/1, Tirmizi 2684

Sehl bin Sa’d Es-Saidi (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Cennette bir kamçı kadar yer, dünyadan ve dünyada bulunan her şeyden daha hayırlıdır…’ buyurdu.” Buhari 6356, İbni Mace 4330

Sehl bin Sa’d (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Cennette sekiz kapı vardır. Bunların içinde bir kapı Reyyan diye isimlendirilir. Buradan cennete yalnız oruçlu olanlar girer’ buyurdu.” Buhari 3058

Muaz bin Cebel (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Muhakkak cennet yüz derecedir. Onlardan her bir derece gök ile yer arasındaki mesafe kadardır. Şüphesiz o derecelerin en yücesi Firdevs’tir, en faziletlisi de Firdevs’tir. Arş, muhakkak Firdevs’in üstündedir. Cennetin ırmakları da Firdevs’ten çıkıp akar. Bu itibarla siz Allah’tan dilemek istediğiniz zaman Firdevs’i isteyin’ buyurdu.” İbni Mace 4331, Tirmizi 2651

Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘…Şayet cennet ehli kadınlardan bir kadın dünyaya çıkmış olsaydı, muhakkak yer ile gök arasını aydınlatır ve ikisi arasını güzel bir koku doldururdu. Ve elbette o kadının başörtüsü dünyadan ve dünyadaki her şeyden hayırlıdır’ buyurdu.” Buhari 6467

Sa’d bin Ebi Vakkas (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Cennette olan nimetlerden bir tırnağın taşıyacağı kadar bir şey görünmüş olsa gökler ve yeryüzünün dört tarafı arasındaki her şey muhakkak süslenirdi. Ve cennet ehlinden bir kadının bilezikleri görünse, güneş yıldızların ışığını silip yok ettiği gibi o da muhakkak güneşin ışığını silip yok ederdi’ buyurdu.” Tirmizi 2661

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e: −Ya Rasulallah! Cennetin yapısı nedir diye sordum?Rasulü Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Bir kerpici gümüşten, bir kerpici altından, harcı keskin kokulu misk, çakılları inci ve yakut, toprağı za’ferandır…’ buyurdu.” Tirmizi 2646

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Cennette, gövdesi altından olmayan hiçbir ağaç yoktur’ buyurdu.” Tirmizi 2645

Ebu Said El-Hudri (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Şüphesiz cennette öyle bir ağaç vardır ki, onun altında bir süvari, yürüyüşü çok sür’atli, talimli, iyi cins bir at ile yüz sene yürürse yine onu bitiremez’ buyurdu.” Müslim 2828/8, Buhari 6459, Tirmizi 2643, İbni Mace 4335

Ebu Musa el-Eş’ari (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘İki cennet vardır ki, bunların kapları ve içinde bulunan şeyler hep gümüştendir. Diğer iki cennet daha vardır ki, bunların kapları ve içinde bulunan şeyler de altındandır. Adn cennetindeki cennetliklerle Rablerine bakmaları arasında Allah’ın vechi üzerindeki büyüklük ridasından başka bir şey bulunmayacaktır’ buyurdu.” Buhari 4828, Tirmizi 2648

Harise bin Vehb El-Huzai (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Dikkat edin! Ben size cennetlik olanları haber veriyorum: Zayıf olup zayıf görülen kişi…’ buyurdu.” Buhari 4902, Müslim 2853/46, Tirmizi 2732, İbni Mace 4116

Usame (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Ben cennetin kapısı önünde durdum, oraya girenlerin çoğu fakirler idi. Zenginler alıkonulmuşlardı…’ buyurdu.” Buhari 6456, Tirmizi 2729

Abdullah bin Ömer (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Cennet ehli cennete vardığı, cehennem ehli de cehenneme vardığında ölüm alacalı bir koç suretinde getirilir. Cennetle cehennem arasında yatırılıp kesilir. Sonra bir münadi: −Ey cennet ahalisi! Artık ölüm yoktur. Ey cehennem ahalisi! Artık ölüm yoktur diye nida eder. Bu hâdise sebebiyle cennet ehlinin ferahı bir kat daha artar, cehennem ehlinin hüzün ve kederi ise bir kat daha artar’ buyurdu.” Müslim 2850/43, Buhari 6457, İbni Mace 4327, Tirmizi 2682

Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘…Cennet ehlinden olup da dünyada en çetin ve meşakkatli hayat süren kişi getirilir ve cennete bir daldırılışla daldırılır. Müteakiben ona da: −Ey Âdemoğlu! Sen hiçbir çetinlik ve sıkıntı gördün mü, sana herhangi bir sıkıntı ve zorluk uğradı mı? diye sorulur. O da: −Hayır, vallahi ya Rab! Bana asla sıkıntı uğramadı ve ben asla şiddet görmedim der’ buyurdu.” Müslim 2807/55, İbni Mace 4321

Ebu Said el-Hudri ve Ebu Hureyre (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi: “Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Bir münadi cennet ehline: −Daima sıhhatli kalmanız ve ebediyyen hasta olmamanız hakkınızdır. Daima yaşamanız ve ebediyyen ölmemeniz hakkınızdır. Daima genç kalmanız ve ebediyyen ihtiyarlamamanız hakkınızdır. Daima nimetler içinde hoş bir halde olmanız ve ebediyyen sıkıntı ve çetinliğe maruz kalmamanız hakkınızdır diye nida edecektir’ buyurdu.” Müslim 2837/22

Muaz bin Cebel (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Cennet ehli cennete kılsız,
tüysüz
, yaratılıştan sürmeli, otuz veya otuz üç yaşında olarak gireceklerdir’ buyurdu.” Tirmizi 2669

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Herkim cennete girerse nimet içinde hoş halde olur. Kendisine hiçbir sıkıntı ve çetinlik isabet etmez. Elbiseleri eskimez, gençliği de bitmez’ buyurdu.” Müslim 2836/21, Tirmizi 2646

Suheyb (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): “Amelini güzel yapanlar için güzel mükâfat ve dahası vardır.” Yunus 26. ayeti hakkında şöyle buyurdu: ‘Cennet ehli cennete girdikleri vakit bir münadi: −Sizin için Allah katında bir vaad vardır diye nida eder. Onlar da: −Allah bizim yüzlerimizi ak etmedi mi? Bizi ateşten kurtarmadı mı? Bizi cennete girdirmedi mi? derler. Melekler: −Evet, diye cevap verirler. Müteakiben Allah ile cennet ehli arasında perde kaldırılır. Allah’a yemin ederim ki, Allah, cennet ehline kendisine bakmasından daha sevgili hiç bir şey vermemiştir’ buyurdu.” Tirmizi 2676

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Cennete ilk girecek zümrenin yüzleri ayın ondördüncü gecesindeki sureti gibi parlaktır. Onların ardı sıra girecek olanlar ise, semadaki en keskin ışıklı büyük yıldızın parlaklığı üzeredirler. Sonra cennetlikler bunların ardından birçok menziller ve derecelerdir. Onlar cennette bevl etmezler, pislik ve dışkı çıkarmazlar, sümkürmezler, tükürmezler. Onların cennetteki tarakları altındır, terleri misktir, buhurdanlıklarının udu Hind ududur. Onların her biri için iki zevce vardır ve zevceleri Huru’l-İyn’dir. Bunlardan her birinin kemiğinin iliği letafetinden dolayı etinin üstünden görünür. Onların ahlakı bir tek adamın ahlakı üzeredir, vücutları da ataları Âdem’in uzunluğu üzeredir ki, o altmış ziradır yaklaşık otuz metre. Cennetlikler arasında ihtilaf ve düşmanlık yoktur. Onlar sabah-akşam Allah’ı tesbih ederler’ buyurdu.” Müslim 2834/14-15-16, Buhari 3053-3054

Abdullah bin Kays (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Muhakkak cennette mü’min için içi boşaltılmış bir tek inciden bir çadır vardır. Onun boyu altmış mildir yaklaşık yüz kilometre. Onun her köşesinde mü’mine mahsus birçok kadınlar vardır ki, diğerleri onları görmezler. Mü’min kişi onları dolaşıp ziyaret eder’ buyurdu.” Buhari 4830, Müslim 2838/23-24-25

Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Şüphesiz cennette bir çarşı vardır ki, cennet ahalisi her Cuma günü oraya gelirler. Müteakiben şemal rüzgârı eser de onların yüzlerine ve elbiselerine en güzel koku nevilerini serper. Bundan da cennet ehlinin güzellikleri artar da artar. Güzellikleri artmış olarak kendi aileleri yanına dönerler. Âileleri onlara: −Vallahi sizlerin bizden sonra güzelliğiniz daha da artmıştır derler. Onlar da âilelerine: −Vallahi sizler de öylesiniz. Andolsun bizden sonra sizin de güzelliğiniz ziyadelenmiştir derler’ buyurdu.” Müslim 2833/13

Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem): ‘Ben ateş ehlinin cehennemden son çıkacak ve cennet ehlinin cennete son girecek olanını biliyorum. Bu bir kimsedir ki, cehennemden emekleye emekleye çıkar.

Yüce Allah ona: −Git, cennete gir! buyurur. O kimse cennete varır, ona öyle bir hayal gelir ki, cennet dopdoludur.

Dönüp: −Ya Rab! Ben cenneti dopdolu buldum der.

Allah yine: −Git, cennete gir! buyurur. O kimse cennete varır. Cennet ona yine dopdolu gibi hayal ettirilir.

Dönüp: −Ya Rab! Ben cenneti dopdolu buldum der.

Allah ona: −Git, cennete gir! Dünya kadar ve dünyanın on misli kadar yer senindir buyurur.

O kul: −Sen yegâne Melik olduğun halde benimle alay mı ediyorsun yahut bana gülüyor musun? der’ buyurdu. Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi: (Cehennemden kurtulup cennete girdiği için ilkten ona öyle gösterilir.)

Vallahi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in gerideki dişleri belirinceye kadar güldüğünü gördüm. Sahabiler arasında: −Cennet ehlinin en aşağı menzil sahibi işte o kimsedir denilirdi.” Buhari 6469, İbni Mace 4339

Sitemizi okuyup hisse alan kardeşlerle paylaşan: Abdülkadir Haktanır

İlginç Değil mi?

İlginç, insan eğer ki 10 milyonu sadaka verecek olsa bu miktarı çok bulur ama 10 milyon ile mağazadan bir şey almaya gitse alacak bir şey bulamaz…

İlginç, insan 10 dk zikir edecek olsa bu zamanı çok bulur ama bir film veya maç olsa bir buçuk saatlik zaman onun için hemen geçiverir…

İlginç, bir futbol maçının uzaması insanın hoşuna gider ama Cuma namazında hutbenin bir kaç dk uzaması hiç de hoşuna gitmez…

İlginç, insan duyduğu dedikoduya hemen inanır ve kabullenir ama kesin doğru olduğunu bildiği bir şeyi inat ederek hemen kabullenmez. ..

İlginç, insan modayı her an takip eder ama Peygamberimiz (s.a.v ) sünnetini moda gibi bilmez veya bilse de uygulamaz…

İlginç, insan camide bir saat ibadet ederek vakit geçirecek olsa, onun için zaman geçmek bilmez der, ama televizyona bakarken zaman onun için çabucak geçer…

İlginç, insan namaz kılar iken, ibadet esnasında dünyevi konuları düşünmeyi sever, ama normalde İslamiyet’i düşünmekten kaçınır…

İlginç, insana bir sureyi veya surenin anlamını okumak zor gelir, ama bir romanı okumak onun için kolaydır…

İlginç, insan konserde ilk sıralarda olmak için çaba sarf eder ama camide ilk sıralarda olmak için çaba sarf etmez. Aksine namazın sonunda hemen çıkıp gideyim diye son sıralarda olmak ister…

İlginç, bir ayet ya da hadis ezberlemek insanın zoruna gider ama müzik listesi top 10’da olan şarkıların hepsini ezbere bilir…

ilginç, insan ajandasında bir dini toplantı için zaman bulamaz ama dünyalık işler için çok zaman bulur.

İlginç, insan İslami konuları dinlemeyi ve anlatmayı zor bulur, ama dedikoduları dinlemeyi ve anlatmayı çok sever…

İlginç, insan CENNET’e gitmeyi ister ama hiçbir şey yapmadan…
 
Sizce de ilginç, değil mi?

Abdülkadir Haktanır

 

Kuleönülü Mustafa Hulusi Ağabey

Dînî ilimleri öğrenme kaynaklarının kuruduğu, âlim ve mürşitlerin bir şey öğretmeye çekindiği, yani bir milletin iman ve Kur’ân mevzuunda câhil kaldığı bir dönemde Kur’ân-ı Kerîm’den istihrâc ve istinbât edilen Risale-i Nurlar, bazı köylerimize kadar ulaşıp oralara birer Hızır çeşmesi ve irfan pınarı oldu. İlhâmat-ı Kur’âniye ve sünuhât-ı Kur’âniye olan bu mübarek eserler, birer üniversite gibi, insanımızı pek çok yönden geliştirdi.

İşte kendini “Ben hiçbir Arabiyat görmeden, medresede beş on sene okumadığım hâlde, yalnız Risale-i Nurları yazıp ciddiyetle okudum.” diye tarif eden Kuleönü Köyü’nden Mustafa Hulûsi Sarıbıçak: “Kendimi yirmi sene medresede okumuş gibi tahayyül ediyorum. Sebebi ise, bu âcizin, bu fakirin, bu miskinin nezdine çok Arabiyat hocaları geliyor ve benim okuduğuma hayret ediyorlar. Evvelden mürşid-i kâmil terbiyesi görmüş insanlar geliyorlar, benden işittikleri kelimelere meftun oluyorlar. Çok hocalar, iki diz üzerine gelip ‘Risale okuyuver’ diyorlar.” diyor.

İşte onun, Bediüzzaman Hazretleri’ne yazdığı mektuptan bir parça:

“Ey benim muhterem Üstadım!

Âciz talebenizin ruhu küre-i arz içerisinde bazen şarka, bazen garba, bazen şimâle, bazen semâya giderdi. ‘Acaba yardım ne taraftan erişecek?’ diye beklerdim. Ruhum bir mürşid-i ekmel arardı. Aramak üzere iken bana ilham olundu ki, ‘Mürşidi sen uzakta arıyorsun, pek yakınında bulunan Bediüzzaman vardır. O zâtın Risale-i Nur’u müceddid hükmündedir. Hem aktaptır, hem Zülkarneyn’dir, hem âhirzamanda gelecek İsâ Aleyhisselam’ın vekilidir; yani müjdecisidir.’ denildi. Bunun üzerine Üstad-ı Muhteremin nezdine vardım. Risaleleri yazmamız için bize emir verdi. Ben de on beş kadar Sözler’den yazdım ve okuyorum. İstidâdım kısa, fikrim müşevveş olduğundan, Risalelerden hakkıyla istifade ve istifâza edemiyordum.

Bilâhare, Yirmi İkinci Mektubu verdiniz, yazdım. Bir iki defa arkadaşlarımla okudum. Âciz talebeniz maddî ve mânevî on beş yaşından beri, mâzide birikmiş olan küflü yaralarını tedâvî etti. Elhamdülillah. Bunun üzerine bir rüya gördüm. Rüya budur:

‘Menâmda (rüyada), kıbleye karşı bir vilâyete gittim. O vilâyette gezerken, iki büyük acîb fabrikaya rast geldim. Bu fabrikalar, dünyadaki fabrikalara benzemiyor ve hem de bu fabrikalar insanın sağ cenahına geliyor. İkisinin de sahipleri yok. İçerisine girdim; fabrikanın biri büyük, biri küçük. Bu küçük fabrikayı ben idare ederim, diye ona sahip oldum.’

Bunun üzerine bir rüya daha gördüm:

‘Kıbleye karşı uzun bir kışla ve kışlanın içinde büyük bir fırın var. Ben de o fırının dairesindeyim ve ayak üzereyim. Karşımda, gençlerden ehl-i takvâ Süleyman isminde bir genç vardı. Sağ tarafımda yine gençten, İsmail isminde birisi vardı. Buna binâen, tahmine göre yüz kadar genç, o fırının dairesinde sağımda ve solumda ayak üzere idiler. Hayret ettim. Bunun üzerine büyük bir zât geldi, gençlerin önüne ufacık bir mendil serdi. O mendil üzerinden, dört köşe haşhaşlı ekmeği gençlere birer birer dağıttı. Daha sonra, o mendilin içinden birer avuç da kuru üzüm dağıttı. Bakıyorum; o mendilden üzüm ve ekmek tükenmedi. Hayret ettim. Bana denildi ki, ‘Bu mübarek zât, Saîd Nursî’dir.’ Ben de ‘Bu hârika iş aktablarda bulunur.’ dedim, uyandım.”

Kuleönülü Mustafa Hulûsi Bey, mektubunun sonunda, gördüğü rüyaları bir bilge gibi şöyle tâbir ediyor:
“Biri büyük, biri küçük fabrikadan, büyük fabrika ise, Üstad-ı Muhteremindir. Fabrikanın içerisinde bulunan acîb ve garip bedi’ âletler ise, bu zamana kadar hiçbir imamın söylemediği kelimeleri ve iman telkinatlarını yapan Risale-i Nur eczalarıdır. O küçük fabrika ise Risale-i Nurları kim okuyup yazarsa, o dahi küçük fabrikaya benzeyecek. İçerisindeki bedi’ âletler ise, Risale-i Nur’un düsturları, hakikatleri ve imânî meselelerdir. Okuyan ve yazan insanlar, öyle kuvvetli ve sarsılmaz îmanları bulacaklardır. Fabrika hareketleri ise, Risaleleri okuyup yazan adamların kemâl-i şevk ve heyecanla çalışmalarıdır. Görmüş olduğum vilayet ise, velâyet-i kübra yollarını gösteren Risale-i Nur’dur.

Bu rüyayı takviye için, bir rüya daha söyleyeceğim: “Rüyamda, İstanbul’a yaya olarak iki defa gittim. İstanbul’a vardığımda, dükkânları hep açıktır, içinde sahipleri yoktur. Dükkânların içinde -sandıklarda- büyük büyük mıhlar gördüm ve başka demir parçaları da vardı. Bunun üzerine mânevî rahmet yağarken, İstanbul’dan yaya olarak avdet ettim.

Allahu a’lem, bunun tâbiri de, dünyada İstanbul büyük ve güzel memleket olduğu gibi, öyle de Risaleler ve Mektubatü’n-Nur velâyet-i kübrâ yollarını gösterir. Demir gibi kuvvetli, elmas mıhlar gibi hakikatin burhanlarını, satışa çıkaran ve her Risale bir dükkân hükmüne gelen bir meşher-i nurânidir. O sergide, îmanî nurlar teşhir ediliyor. Ve velâyet-i kübrâ yollarını gösterdiğini, iki kere iki dört eder derecesinde kanaatim gelmiştir.

İkinci gördüğüm rüyanın tabiri, Allahu a’lem şöyle olsa gerektir: Kıbleye karşı kışla ise, Allah’a mânevî asker olan gençlerin Isparta Vilâyeti’ndeki geniş dershanelerine işarettir. Ekmeği dağıtan zât ise, Üstad-ı Muhterem Said Nursî’dir. Ekmek pişiren fırın ise, Üstadımın hususî medresesidir. Fırının ekmeğinin müşterileri ise, Risaleleri okuyup, lezzetini anlayan -benim gibi ve arkadaşlarım gibi- “Hel min mezîd?” (Daha var mı?) diyenlerdir.

Evet Üstad-ı Muhterem, insanlara mânevî ekmek dağıtıcıdır. Bu fırında çok işaretler vardır. Aklım bu kadar yetişiyor. Gençlerin ayakta olması ise, gençlerin îmanî Risaleleri okuyup imanları kuvvetleneceğine işarettir. O tatlı ve yedikçe noksan olmayan üzüm ve ekmek ise, her şeyden daha tatlı i’caz-ı Kur’ân esrarına ve imanın envârına işarettir ki, onları Risale-i Nur dağıtıyor. Âciz talebeniz ise, gençlerin başında ve sağ tarafta bulunmamın sebebi ise, gençlere ihsan-ı İlâhî, ikrâm-ı İlâhî ve Üstad-ı Muhteremin himmetiyle o gençlere vesile olacağıma işarettir inşaallah. Benim aklım bu kadar eriyor, bu kadar tabir edebildim. Rüyalarımın ıslâh ve tâbirini rica ederim.

Yirmi gün zarfında bir rüya daha gördüm: Eğirdir Gölü’nün kenarında, yani çakıllığında bulunuyormuşum. Bu denizin kenarında büyük bir beyaz çadır kurulmuş. Çadırın içinde, büyük bir direğin dibinde Üstadım Said bulunuyor. Bu esnada eline büyük kırmızı kaplı bir kitap alıp, çadırın direğine dayanarak o kitabı okudu. Bilâhare hâriçten, kıble tarafından Mahmud isminde gençten, yeşil elbiseli birisi gelip Üstadımın elinden o kitabı -yani okuduğu hutbeyi- istedi ve aldı. Çadırdan Mahmud ismindeki genç dışarıya çıktı, kıbleye karşı, ayak üzere halklara, “Bu âna gelinceye kadar böyle bir hutbeyi hiç bir imam okumamıştır.” diyerek, o kitâbeyi alıp kıbleye karşı götürdü. O anda uyandım, Allah hayretsin.

Bu rüyayı da bildiğim kadar tâbir edeceğim: O deniz ise, Şeriat-ı Muhammediye’dir (sallallahu aleyhi ve sellem). O çadır ise Isparta Vilâyeti’dir. O hutbe ise, Risaletü’n-Nur ve Mektubâtü’n-Nur’dur. Hutbeyi götüren yeşil elbiseli genç Mahmud ise, ya Şeyh-i Geylânî, ya İmam-ı Rabbânî’dir. Risaleler Makam-ı Mahmud yolunu tarif ediyorlar. Üstadımın hutbesi olan Risale-i Nur, bu zamanın bir mehdisi ve müceddididir.

Bu rüyaların tesiri altında Risaleleri devam üzere yazmakta iken, Allah’ın tevfiki ve Üstad-ı Muhteremin himmeti erişti. Çok çok istifade etmeye başladım. Bilâhare, bütün o rüyamda gördüğüm gençler etrafıma toplandı. Her birisi bana arkadaş ve Kur’ân’a talebe oldu. Bir de bizim memleketin insanları, bir parça ehl-i tarikat ve ehl-i takvâdır. Memleketimizde zâhir ve bâtın hocası olmadığından şeytana ve nefse çok defa hedef oluyorduk ve evham içinde boğuluyorduk. Risaleleri okudukça, melûn şeytanın ve nefsin hilelerini ve evhamlarını Cehennem’in dibine atıyordu. Risaleleri okurken, çok arkadaşlar çok hayrette kalırlardı. ‘Bu koca Bedi’, lülü-misâl bu sözleri, bu kelimeleri nereden buluyor?’ diye birbirimize çok defa söylüyorduk. Lisânına baksan, bir şey istifade edilmez gibi görünüyor. Halbuki, söyledikleri hep hikmettir. Nazarıma dehşet veriyor, nur seriyor, diye tekrar tekrar iştiyakla okuyorduk. Bunun üzerine, ‘Risaletü’n-Nur ve Mektûbâtü’n-Nur, okuyanlara bir iksîr-i azamdır.’ diye hükmettik.

Muhterem Üstadım, maddî ve manevî yaraları bulunan, bu yüz arkadaşımın yaralarını, Risaleler tedâvî ediyor. Hattâ, bazen bizden uzak olanlar evhama boğulur, gelirler; âciz talebeniz, bir Risale okursam evhamını kaldırır, giderlerdi. Cenab-ı Hak, Feyyâz-ı Mutlak ve Hallak-ı Azîm mevcudat ve câmidat ve zerreler adedince sizden râzı olsun. Âmin.

Cenab-ı Hak, nasıl ki Cehennem gibi bir zaman içinde Cennet gibi bir zamanı halk eder ve her zamana lâyık çareleri icad eder ve her yaraya muvafık ilâcı ihsan eder. Öyle de bu medresesiz zamanımızda bizim gibi yaralılara Üstad-ı Muhterem vasıtasıyla Risaleleri Türkçe olarak telif ettiriyor. Buna ne kadar şükredeyim; lâyuâd velâ yuhsâ Cenab-ı Hakk’a şükürler olsun ve Üstad-ı Muhteremi de Kur’ân hizmetinde muvaffak edip iki cihanda aziz eylesin. Âmin.

Eğer sesim erişseydi, olanca kuvvetimle bağırarak, küre-i arzdaki gençlere diyecektim: ‘Risaleleri ciddi okumak ve yazmak yirmi sene medresede okumaktan fâiktir ve daha menfaatlidir.’ Medresede okumaktan maksad, evvelâ kendini kurtarıp, sâniyen Ümmet-i Muhammed’i (sallallahu aleyhi ve sellem) kurtarmaya çalışmak değil mi? Risaletü’n-Nur ve Mektubatü’n-Nur yirmi senelik medrese ilmini veriyor itikadındayım.

Herbir Risale, tek başına bir mürşid-i ekmeldir. Kalbi bozulmamış herhangi bir genç, bir Risaleyi alıp dikkatle ve teslimiyetle okusa, inkıyad, itaat dairesine geliyor, ıslah oluyor. Herhangi bir maddiyyun bir Risaleyi alıp okursa, iman etmezse de hiçbir bahane bulamıyor. Herhangi bir dinsiz okusa ve tamam mânâsıyla anlasa, imana geliyor. Herhangi bir feylesof okusa ‘Bundan daha yüksek akıl olamaz ve akıllar toplansa bunun fevkine çıkamaz, akıl buna yol bulamaz.’ diyor.”

Bu mektubu yazan Mustafa Hulusî Bey’in Üstad’la görüşmesi şöyle oluyor:

Üstad Hazretleri yeğeni Abdurrahman’ın vefatı dolayısıyla üzgündür ve bu sebeple Barla’nın dere ve dağlarını yalnız olarak gezmekte, Kur’ân’dan gelen nurların tesellisiyle dayanmaya çalışmaktadır. Bu gezilerden birinden Barla’ya döndüğünde, Kuleönü’nden Mustafa isminde bir gencin kendisine abdest ve namaza dâir birkaç meseleyi sormak için geldiğini öğrenir. O dönem Üstad misafir kabul etmediği hâlde, ileride Risale-i Nur’a yapacağı kıymetli hizmeti ve ruhundaki ihlâsı -Allah’ın izniyle- okuyarak, onu kabul eder.

İnsanı hayrette bırakacak samimi ifadelerle yazılan bu mektup bir hârika… Ben, lise veya üniversitede okuyanların veya buralardan mezun olmuşların ‘Risalelerin dili ağır, okuyamıyorum, okusam da anlayamıyorum.’ diyenlerine, Kuleönülü Sarıbıçak Mustafa Hulûsî’nin yukarıdaki mektubunu okuyarak şunları söylüyorum: “Bu ağabeyimiz nereden mezun? Acaba ilkokuldan sonra hangi tahsili yaptı? Şu ifadeler bize neyi anlatıyor? Risaleleri okuyup yazmasa ve anlamasa idi bu mektubu nasıl yazabilirdi? Şimdi lûgatler var… Ayrıca her sayfanın altına kelimelerin mânâları yazılmış Risaleler var… Biz hâlâ niçin olgun bir Türkçe ile yazılmış Nur Risalelerini okumaktan ve meseleleri idrakten kendimizi mahrum etmeye çalışıyoruz. Bir eseri yazıldığı hâliyle okuyup anlamak kadar büyük bir zevk olabilir mi? Bu gaflet neden? Benim fark edebildiğim bir husus var: Başka eserler çok okununca ülfet ve ünsiyet verebiliyor. Ama Risaleler okundukça, ülfet ve ünsiyet perdelerini parça parça edip kendilerini daha taze ve yepyeni güzelliklerle arz ediyorlar. Ülfet ve ünsiyet gafletine düşenler, onu okumaya ve tekrar tekrar müzakereye yanaşmayanlardır. İsteyen bu tespitimi, çok okuyarak tecrübe edebilir. Yeter ki, tam olarak kendimizi Risalelere verebilelim…”

Belki on sene önce bu mübarek Mektup bana kimin tarafından geldiğini hatırlamıyorum , fakat siz kardeşlerimle bu mana dolu yazılarla Ağabeyimizin mektubunu siz Kardeşleri ile  paylaşmaktan mutluluk duyan Nur talebesi olmaya gayret eden Kardeşiniz:

Abdülkadir Haktanır

Kuruyemişin (İnanılmaz ) Faydaları

AY ÇEKİRDEĞİ FAYDALARI
• Kolesterolü düşürür.
• Damar sertliğini giderir.
• kir işçilerinin ve zayıf kalmış çocukların günde 50 gram yemesi tavsiye edilir.
• Cinsel arzuyu artırır.
• Kalp ve sinir hastalıklarını önler.
• İdrar söktürür.
• Solunum sistemi rahatsızlıklarında iyileştirici etkilere sahiptir.
KABAK ÇEKİRDEĞİ FAYDALARI

• Böbrekleri güçlendirir.
• Böbrek, mesane iltihaplarını önler.
• İdrar yollarında oluşan hastalıkları giderir.
• Bağırsak kurtlarını düşürür.
• Birçok prostat ilacının bileşiminde kabak çekirdeği bulunmaktadır.
TUZLU FISTIK FAYDALARI

• Cinsel arzuyu artırır.
• Zihinsel ve bedensel yorgunluğu alır.
• Böbrek ve safrakesesi ağrılarını hafifletir.
• Göğsü yumuşatır, öksürük söktürür.
• Yalnız olarak yenmeli, portakal, elma, armut gibi meyve veya sebzelerle tüketilmemelidir.
ANTEP FISTIĞI FAYDALARI

• Günde 10-12 adet yenilen iç antepfıstığı,vücudun günlük yağ ihtiyacını karşılayabilmektedir.
• 100 g antepfıstığı vücudun günlük protein,vitamin B1 ve fosfor ihtiyacının %35“ini karşılayabilmektedir.
• Kandaki kolesterol seviyesini düşürür. Kroner kalp hastalığının riskini azaltır.
• Antepfıstığı şeker hastalığında (Diabete Mellitus)kullanılabilir.
• İnce bağırsakta glikoz emilimini azaltır ve kan şekerinin yükselmesini önler.
• Antep fıstığı nekahet dönemlerinde de vücudun dostudur. Bir terkip içinde veya tek başına tüketilen fıstık, nekahet dönemin rahat ve kısa sürmesini sağlar, bünyeyi dirençli hale getirir.
• Akciğer için iyi bir iltihap temizleyicidir. Göğsü yumuşatır, ağrılarını hafifletir, öksürüğün geçmesine yardımcı olur.
KAJU FISTIK FAYDALARI

• Çinko içerdiğinden gribe karşı koruyucu etkisi vardır, bağışıklık sistemini güçlendirir, büyüme ve gelişmeyi olumlu etkiler.
• İçerdiği minerallerden magnezyum (276 mg/100 gr) kemik ve sinir dokusunu besler, kasların çalışmasını düzenler, kalp atışlarını düzenler.
• Kansızlığın önemli rahatsızlıklara yol açtığı hamile ve çocuklarda D vitamini içeriği ile eksikliği giderir, kemikleri ve bağışıklık sistemini güçlendirir.
• Özellikle gebelikte takviyesi gereken demir (6,43 mg/100 gr) mineralini içerir.
• İçerdiği selenyum ile vücudu çeşitli hastalıklardan korur,şeker hastalığının gelişimini engeller,kansere karşı direnci arttırır.
• İçerisinde bulunan potasyum tansiyon düşürücü özelliğe sahiptir. Kalp yetmezliği, böbrek hastalıkları, hepatit ve siroz tedavisinde olumlu etkiler gösterir.
FINDIK İÇİ FAYDALARI

• Cildi güzelleştirir.
• Varis tedavisinde faydalıdır.
• Enerji verici ve besleyicidir. Cinsel gücü artırır.
• Güç ve dikkat gerektiren durumlarda yararlıdır.
• Böbrekteki kum ve taşları döker, böbrek rahatsızlıklarının tedavisinde kullanılır.
• Vücutta artık madde bırakmadan protein verir ve vücudun normal çalışmasına, zayıf düşmemesine yardımcı olur.
• Gelişme çağındaki çocukların gelişmelerini daha iyi sağlamak için fındık verilmelidir.
• Yüksek tansiyondan prostata, kalp şikâyetinden menopoz dönemi sorunlarına kadar birçok rahatsızlıkta fındık vücudu güçlendirici ve sağlığımızı koruyucu bir görev üstlenir.
• Yapılan pek çok araştırma, fındığın kolesterolü düşürdüğünü ve kalp krizi riskini azalttığını, içerdiği yüksek kalsiyum sayesinde kemikleri ve dişleri güçlendirdiğini, cinsiyet hormonlarını geliştirdiğini ve günlük yaşamda enerji verdiğini ortaya koyuyor.
• Her gün sadece 25-30 gr fındık yemek, günlük E vitamini ihtiyacının yüzde 100`ünü karşılıyor.
• Son zamanlarda yapılan araştırmalar gösteriyor ki, fındıkta bol miktarda bulunan beta-sitosterol maddesi, kolesterolü düşürmede ve kanser (kolon, prostat, göğüs) gibi pek çok hastalığı önlemede önemli bir rol oynayabiliyor. Bu husus, tümör büyümesini engelleme ve apoptosis uyarımı içinde geçerli.
PATLATMALIK MISIR FAYDALARI

• Mısır lifli bir besindir. Bu yüzden kan şekerinin daha dengeli yükselmesini sağlar ve kabızlığı önler, alınan posa miktarı artıkça koroner kalp hastalığı riski de azalır.
• İçerdiği yüksek karbonhidrat miktarı sayesinde enerjinize enerji katar.
• Mısırda protein, kalsiyum, demir , fosfor, A ve B2 vitaminleri bulunur.
BADEM FAYDALARI

• Sinirleri güçlendirir.
• Göğüs hastalıklarını önler.
• Beden ve zihin yorgunluğunu giderir.
• Hamilelerin sütünü artırır ve bebeklerin gelişimine yardımcı olur.
• Böbrek ve idrar yolları iltihaplarını iyileştirir.
• Badem yağı ayrıca müsil olarak da kullanılır.
• Kolestrolü düşürür. Kalp krizi riskini azaltır.
• Her gün 42 gr badem veya fındık tüketimi kalp hastalığı riskini azaltmaktadır.
• Kan şekeri düzeyini ayarlar; kansere yakalanma riskini azaltır.
• Cinsel güçsüzlüğe karşı etkilidir.
• Bedenin ve zihnin yorgunluğunu giderir.
• Baş ağrısı, karaciğer ve böbrek ağrılarını hafifletir.
LEBLEBİ FAYDALARI

• Anne sütünü artırır.
• Asit fazlasını alır, mideyi rahatlatır.
• Neredeyse yok denecek kadar az yağ içerir ve içinde bulunan yağlar vücuda yararlıdır.
• Tokluk hissi verir. Bu sebeple diyet yapanlar için kilo kaybına yardımcıdır.
BEYAZ LEBLEBİ FAYDALARI

• Neredeyse yok denecek kadar az yağ içerir ve içinde bulunan yağlar vücuda yararlıdır.
• Tokluk hissi verir. Bu sebeple diyet yapanlar için kilo kaybına yardımcıdır.
• Asit fazlasını alır, mideyi rahatlatır.
• Anne sütünü artırır.
CEVİZ FAYDALARI

• Kanda kolesterolün yükselmesini önler.
• Beynin çalışmasını güçlendirir.
• Çocukların okul performansları ve hatırlama yetileri arttırmak için gereklidir.
• İçerdiği fosfor ve kalsiyum zihni yorgunluğu giderir, kemik ve dişleri güçlendirir.
• Bağışıklık sistemini güçlendirir.
• İyi bir antioksidan kaynağı olması sebebiyle kanserle savaşta önemli rolü vardır.
• Ceviz yenmesi, kalp sağlığının korunmasına yardımcı olur: Cevizin içerdiği doymamış yağlardaki linoleik asit, kolesterol düzeyini düşürür. Ayrıca içerdiği alfalinoleik asit ile omega 3 yağ asitleri, damar tıkanmalarını önler. Yapılan araştırmalar, düzenli ceviz yiyen kişilerde koroner damar hastalıklarına yakalanma riskinin önemli oranda azaldığını göstermektedir.
• Kansızlığı önler.
• Şeker hastalıklarında kap hastalığı riskini düşürür.
• Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıklara karşı koruyucudur.
• Mide gazını ve sindirim bozukluklarını giderir.
• Kırmızı kan hücrelerinin biçimlenmesine,akciğerlerden dokulara oksijen taşınmasına yardımcı olan ve kansızlığı önleyen
• Potasyum açısından oldukça zengindir. Potasyum, sinirlerin uyarımı ve kas dokusunun çalışması için gereklidir.
• Safra kesesi taşı oluşumunu engellediği saptanmıştır.
KURU İNCİR FAYDALARI

• Kansere karşı vücudun bağışıklık sistemini güçlendirir.
• Hamilelerde ve çocuklarda kemik gelişimini sağlar.
• Yaşlılarda kemik erimesini önler.
• İçerdiği protein ile hücreleri tamir eder ve yeniler.
• Zengin demir minerali ile kanı güçlendirir.
• Kemik hastalıklarında ve gelişim bozukluklarında olumlu etkileri gözlemlenmiştir.
• Pektik maddelerin kaynağı olmasından dolayı, bağırsaklarda toksik maddelerin atılması, kandaki kolesterol düzeyinin düşürülmesi, şeker hastalıklarında kan şekerinin hızla yükselmesini önler.
KURU HURMA FAYDALARI

• Hurma, zihni ve bedeni gelişmeyi sağlar.
• Kansere karşı koruyucudur, öksürüğü keser, boğaz ağrısını, bronşiti ve soğuk algınlığını giderir.
• Kemik hastalıklarında faydası ise yadsınamaz.
• Mineraller açısından oldukça zengindir. İçeriğinde kalsiyum. potasyum. demir, B vitamini bulunmaktadır.
KURU KAYISI FAYDALARI

• Beynin düzenli çalışmasını sağlar, stresi azaltır.
• Karaciğerin tahrip olan kısmının tamirini yapar.
• Kemiklerin düzgün ve sağlam olmasında önemli rol oynar.
• Kan yapımını artırarak, kansızlığa engel olur.
• Mide ve on iki parmak bağırsağı ülserinin meydana gelmesine engel olur, meydana gelmiş ülserlerin iyileşmesinde rol oynar.
• Böbreklerde taş oluşumu riskini azaltır.
• Üreme sistemi üzerinde önemli rolü bulunup, cinsel gücü artırmaktadır.
• Kansere karşı koruyucu bir etkiye sahiptir.
• Dişlerin daha sağlam ve kuvvetli olmasında önemli rol oynar.
• Kalp kaslarını kuvvetlendirir ve daha düzenli çalışmasını sağlar.
• Potasyum oranı yüksek olması nedeniyle kalp yetmezliği,böbrek hastalıkları,hepatit ve siroz tedavisinde olumlu etkiler gösterir.
• Saf karbonhidrat içerdiğinden hazır enerji kaynağıdır.
• Ciltteki pürüzleri gidererek daha düzgün ve canlı görünüm sağlar.
• Kayısı A,B,C vitaminleri, protein, bol miktarda şeker ve madensel tuzlar içeren bir meyvedir. İştah açar, kan yapar, bedensel ve ruhsal yorgunlukları alır.
• Sinirleri güçlendirir, uyku verir, kabızlığa iyi gelir.
KURU ÜZÜM FAYDALARI

• Üzüm ürünlerindeki demir, kalsiyum ve potasyum minerallerinin, kemik gelişimi yanında kansızlığı, halsizliği, zayıflığı ve ishali tedavi edici özelliği bulunmaktadır.
• Kilo almak isteyen de rejim yapmak isteyen de üzüm yemelidir çünkü enerji verir.
• Protein ve karbonhidrat kaynağıdır. A,B1,B2,B6, C vitaminleri ile fosfat, kalsiyum, demir, fosforik asit, organik asitler, formik asit minerallerini içerir. Günlük kalsiyumun 1/5’ini ve demirin ise 1/3’ünü karşılar. Mineraller halsizliği, kansızlığı, ishali ve zayıflığı tedavi eder.
• Karaciğer zafiyetine, öksürüğe, bronşite iyi gelir.
• Unutkanlığı azaltıcı etkileri olduğu gölemlenmiştir.
• Diş çürümelerini engeller.
• Üzümde %20 oranında direk olarak kana karışan şeker vardır. Bu özelliği ile bedenen ve zihnen çalışanlar için iyi bir gıdadır.
• Gıda şekli anne sütüne benzer. Üzümdeki bol demir kan yapar.
TÜRK KAHVESİ FAYDALARI

• Kahvenin içerdiği kafein maddesi, sinir sistemini uyarıp zihinsel aktiviteyi güçlendirir.
• Uyuşukluğu giderip enerji verir ve uyanık kalmayı sağlar.
• Yapılan araştırmalar günde 6 fincan kahve içen 55 yaşındaki bir kişinin düşünme potansiyelinin içmeyenlere oranla 6 kat daha fazla olduğunu gösteriyor.
. Ayrıca kahve içenlerde içmeyenlere nazaran daha az diş çürüğünün olması, bir başka dikkat çekici araştırma sonucu.
• Kahve içtikten sonra organizmada ani değişiklikler oluyor. Tüm vücut ani bir enerji akımı ile doluyor. Bu enerji çocuklarda 3, yetişkinlerde ise 5-7 saat sonra azalmaya başlıyor. Tüm bu olumlu yönlerine rağmen kahveyi çok fazla tüketmemekte fayda var.
• Araştırmalar günde iki fincan kahvenin kolon kanseri riskini yüzde 25, safra kesesinde taş riskini yüze 45 azalttığını gösteriyor. Ancak kahvenin çok fazla tüketilmesi yüksek.
• Kanser riskini azaltıyor: Norveç’te yapılan bir araştırma ,meyve ve sebzeden bile daha çok antioksidan içerdiğini ortaya koymuştur.
• Kanser riskini azaltıyor: Norveç’te yapılan bir araştırma ,meyve ve sebzeden bile daha çok antioksidan içerdiğini ortaya koymuştur.
· Portekiz’de 2002 yılında yapılan araştırmaya göre kafein beyni zinde tutuyor.

Bu bilgileri kardeşlerle paylaşmaktan mutluluk duyan:
Abdülkadir Haktanır