Etiket arşivi: anne baba

İyi de hocam nasıl seveceğim?

Çocuk televizyon tvBirçok ebeveyn, çocuk terbiyesinin davranış öğretmek olduğunu sanıyor. Bu nedenle birçok evden “düzgün dur, düzgün otur, dişlerini fırçala, erken yat, erkek kalk” bağırtıları duyuluyor…

Hâlbuki çocuk terbiyesi demek çocuğa “davranış öğretmek” değil, onlara “irade” kazandırmaktır. Ve kazandığı bu iradeyle de “doğru ve yanlış” seçimler yapabilmesi için ona kültürünü, değerlerini, din ve ahlak kurallarını öğretmek için rehberlik yapmak demektir.

Bakın isterseniz, bugün anne babaların çocuklarından şikâyet ettikleri birçok olumsuz özelliklerin, onların “irade yoksunluğu”ndan kaynaklandığını göreceksiniz.

-“Bu çocuk neden akşamları oturup bir saat boyunca ders yapamıyor?”

Çünkü kendisini bir saat boyunca bir masada tutabilecek güçte iradesi yok.

-“Peki bu çocuk neden sabahları vaktinde kalkamıyor?”

Çünkü kendisini yataktan kaldırabilecek iradesi yok.

-“Ya bu çocuk neden bir türlü namaz kılamıyor?”

Çünkü kendisine gücü yetmiyor, iradesi yok da ondan.

Aslında anne babalar, çocuklarına baskı ve zorlamayla davranış öğretmeye çalışırken onların iradelerini kırdıkları gibi, kendileri ile arasındaki büyülü bir bağ olan “aidiyet” duygusuna da zarar veriyor.

Çocuk, kendisini zorla yataktan kaldıran, söylene söylene servise bindiren, odasını toplamadığı için aşağılayan, ödevler yüzünden her gün vaaz veren ebeveynine karşı bir süre sonra sağır oluyor, ne söylerse söylesin ebeveyn çocuğa tesir edemediğini görüyor.

Hâlbuki çocuk ancak kendisini güven ve emniyet içinde hissettiğinde ebeveyn yanında duygu dünyasını geliştirir ve aidiyet hisseder.

Çocuk, kendisini sözle inciten, tehditle aşağılayan ebeveyni ile aidiyet duygusu kuramaz. Böylesi çocuklar ya dışarıda kendilerine bir güvenli liman arar ya da kendi duygu dünyalarını sevgiye ihtiyaç duymayacak kadar “bastırırlar.”

Bu bir çocukluk dramıdır. Çocukluk döneminde duygularını bastırmayı öğrenmiş bir çocuk, yetişkinlik döneminde eşine ve çocuklarına karşı kendini bırakmışlık içinde sevgi veremez.

Bir gün aile içi sorunlarına çözüm arayan genç bir çift ile görüştüm. Kadın, eşinin kendisine karşı ilgisiz olduğundan şikâyetçi: “Eşim, akşam işten gelir gelmez televizyon kumandasına yapışıyor ve uykusu gelene kadar televizyondan gözünü ayırmıyor.”

Sonra beyefendi ile konuştum. “Bakın eşiniz nasıl da sizin ilgi ve sevginize muhtaç.” dedim… Aldığım cevap çok ilginçti: “İyi de hocam, ben eşimi nasıl seveceğimi bilmiyorum ki seveyim…”

Bugün, aile içi sorunların temelinde, “sevebilme yeteneği” elde edememiş ve birbirine karşı neredeyse sevgi dilencisine dönmüş eşlerin itirafları yatıyor.

Bu genç beyefendiye çocukluk döneminin nasıl geçtiğini sordum. Aldığım cevap duymaya çok alışkın olduğum cevaptı: “Annem hep iş güç telaşında bir kadındı. Kendisini ya mutfakta veya evin içinde bir yerlere koşturmaca içinde görürdüm. Babam ise her zaman yorgun ve uyuyan bir adamdı. Onlar beni çok sevdiklerini söylerler ama ben o sevgiyi içimde hiç duyamadım. En zor durumlarımda anne babam beni hiç anlamadı. Çocuk diye geçiştirdiler. Geceleri tek başıma yatmaktan korkar, anneme seslenirdim. Annemin cevabı hep aynı olurdu: ‘Gelmeyeyim yanına! Fena yaparım, yat çabuk!

Evet, yanına gelinmeyen çocukların fena yetiştiği bir ülkede yaşıyoruz.

Eğer çocuklarınızın vefasız, hayırsız olmasını, anormal davranışlarda bulunmasını istemiyorsanız, onları sevin. Hem de çok sevin. Koşulsuz sevin…

Adem Güneş / Aksiyon

Annenizin sevmediği kadını sevebilir misiniz?

Annenizin sevmediği kadını sevebilir misiniz?” sorusuna pek çok erkek “evet sevebilirimi hatta sevdim” cevabı vermiştir, büyük ihtimalle.

Doğrudur; severken kimseye sormayız, başkalarının onayını pek önemsemeyiz.

Yüreğimizin götürdüğü yere gideriz de gittiğimiz yerde kalabilir miyiz? O zaman soruyu şöyle değiştirelim, belki daha doğru cevaplar gelir. Erkekler:”Annenizin sevmediği kadını sevmeye devam edebilir misiniz?” Hanımlar: “Annenizin sevmediği adamı sevmeye devam edebilir misiniz?

Sözlerde büyü etkisi vardır.” buyuruyor Allah resulü. Sözler etkiler bizi, yönlendirir, yönetir. Annelerimizin sözleri bunlar içinde en etkili olanlardır. İlk gençlik yıllarında dinlemediğimiz pek de ciddiye almadığımız annelerimizin cümleleri bizler de anne baba olma yoluna girdiğimizde yani “ele karışmaya başladığımızda” birden bire pek bir kıymetli olmaya başlar.

Sevmek için hayatımıza aldığımız o “yabancıdan” gelebilecek tehlikelere karşı sığınılacak liman olmaya başlar anne kucağı. Erkek de kadın da severken, aşıkken, nişanlıyken kulaklarını kapatırlar dışarıya. Fakat evlenince kulaklarını açmaya başlarlar. Sevdiğini, beğendiğini, eşini herkes beğensin ister. Etraftan doğru tercih yaptığı ile ilgili onaylayıcı güzel sözler duymak ister.

En çok da doğuran, büyüten kadının takdir ve onayı beklenir. Erkek için de kadın için de böyledir bu. “Eşin çok iyi” desin diye beklenir. Gelinin ya da damadın hatalarına takılmayan, iyi yönlerini görüp takdir eden kayınvalideler yapar bunu. Fakat maalesef ki bu sözleri duyamayan da çoktur.

Erkek evlendiğinde en büyük arzusu annesinin ve karısının iyi anlaşmasıdır. Bilir ki iki kadın anlaşamazsa işi çok zor olacaktır. Karısının annesine iyi davranmasını bekler, annesinin de karısını takdir etmesini. Fakat çoğunlukla ikisi de erkeğin beklediği gibi davranmaz. Eşi annesine soğuk davranır, annesi ise gelinini eleştirmekten geri durmaz. Erkek için büyük hayal kırıklığıdır bu durum.

Sevdiği kadının annesini ile iyi geçineceğinin onun hatırı için annesini idare edeceğini ummuştur. Annesinin de oğlunun mutluluğu için gelinle iyi anlaşacağını. Oysa iki kadında kıskançlık ve bencilliklerinin kurbanı olurlar çoğu zaman. Erkek şaşkınlıkla bakar duruma. Onun mutluluğu iki kadın için de hiç önemli görünmemektedir.

Oğlunun göbek bağını kesip büyümesine izin vermez bazı anneler. Memleketimin kadınları fazlası ile sahiplenici kadınlardır. Kocayı sahiplenirler, evlatlarını sahiplenirler, başkaları ile paylaşmak zorlarına gider. Bu yüzden bu kadar çok gelin-kayınvalide çekişmesi yaşıyoruz. Kadınlar kıskandıkları zaman gözleri hiçbir şey görmez. Erkeğin annesi gelini sevmediğinde arkasından konuşmaktan hiç çekinmez. Oğlunun ne kadar incineceğini düşünmez. O sevmediğinde oğlu da sevmesin ister. Boşansın istemez çoğu anne ;fakat karısını çok sevmesini de istemez.

Erkeğin annesi gelininin arkasından sürekli olumsuz konuşuyorsa, erkeğin seven kalbi bir süre sonra eşine karşı soğumaya başlar. Annesinin dikkat çektiği, eşinin hataları, erkeğe batmaya başlar. Eşinde normalde çok önemsemeyeceği kusurlar, erkeğin gözünde dağ gibi büyümeye başlar. “Karın bizi saymıyor, karın çok geziyor, karın dağınık…” Bazen açıktır cümleler bazen gizli: Küçücük bir şey de anne: “Ne yapacaksın oğlum evlendin bir kere, idare edeceksin.” der. Cümlesinin açılımı: “Berbat bir karın var; fakat yapacak bir şey yok.” demektir.

Kadınlarda da durum pek farklı değildir. Damadını sevmeyen kayınvalide bir süre sonra kızını da kocasından soğutmayı başarır. Ve çoğunun niyeti kötü değildir bu arada. Yaptıkları davranışın sonucunu düşünmez ve hesap etmezler. Kızının yuvasının yıkılmasını pek çok anne istemez.

Fakat damadın adı geçtiğinde ekşittiği yüzüyle, küçücük gibi görünen etkisi büyük laf çakmaları ve iğnelemeleri ile, “ezdirme kızım kendini, erkek milleti yüz bulursa ezer” gibi kızına şefkat gösterir gibi görünen aslında kızının mutluluğunu çalan cümlelerle yıkar kız anneleri de. “Evlendin artık çekeceksin.” cümlesi de kızı tarafından “Sen iyisin; fakat kocan kötü çekmekten başka çaren yok.” diye okunur. “Neden çekecekmişim?” diye itiraz eder kızı. Madem ki kötü neden çeksin ki? Yeter ki sevmeye görsün kayınvalide damadını, kızının da sevgisi çok yaşatmaz.

Maalesef ki pek çok yuva aileler tarafından bozuluyor. Ve genellikle anneler tarafından. Nadir de olsa babalar da karışıyor evliliklere. Karışan anne de olsa baba da olsa onlara saygısızlık etmemeye çalışaraktan onların olumsuz etkilerinden korunmak gerek. Anne babalar genellikle iyi niyetle, kendi evlatlarını korumak için, oğluna eşinin hatalarını gösterme çabası içine giriyorlar. Oysa onu sevgisiz bir evliliğe mahkum ediyorlar ya da yuvasını dağıtmaya sebep oluyorlar. Allah Resulü “Karı koca arasını bozacak söz söyleyen cehennemdedir.” buyuruyor. Özellikle anne babalar için çok büyük bir ihtar değil midir bu?

Ayrıca anne-baba sözüne bakarak karısına zulmeden erkek de çok. Erkek evde idarecidir ve idarede adalet ilk şarttır. Yoksa azabı ağırdır. Anne babalar evlatlarının karısına zulmetmesine sebep olarak onların hem dünya hem ahiret hayatına zarar verdiklerinin farkına varmalılar. Hele sırf kendileri gelini sevmediği için gelinini boşanması isteyen anne-babalar bunun hesabını nasıl verecekler acaba? Ve anne-baba sözü ile yuvasını dağıtan erkek, boynu bükük bıraktığı karısının ve çocuklarının göz yaşlarının hesabını nasıl verecek?

Dinimizde anne-baba hakkı büyük diye onların sözüne bakarak karısına zulmeden erkek hiç düşünmez mi acaba eş hakkı hesabının da büyük olduğunu. Erkek anne-babasına saygısızlık etmeden de eşini koruyabilir. Anne- babasının onu eşinden soğutacak sözlerinin farkında olup ciddiye almaması ve kendi ailesini kendi yönetmesi ve bu konuda kararlı bir tutum sergilemesi çoğu zaman yeterlidir.

Sema Maraşlı / Haber 7

Salih Amelleri Öğreniyorum!

Hazret-i Kur’an’da imandan sonra üzerinde en çok durulan konu, salih amellerdir. Kur’an, insanları öncelikle iman etmeye çağırmakta, imandan sonra da salih ameller işlemeye davet etmektedir.

İlahiyatçı yazar Mehmet Dikmen Hoca, Kur’an’ın ısrarla emrettiği bu salih amelleri, 375 sayfalık bir kitapta toplamış, salih amelleri anlatan hadislerle okuyucuya bilgiler verirken, önemli konulara dikkat çekmeyi de ihmal etmemiştir. Nitekim hayatta iken istediğimiz seviyede hizmetlerini yapamadığımız anne-babamızın haklarını vefatlarından sonra ödememizin mümkün olduğu konusunda bilgiler verirken, önemli uyarılarda bulunmuş, konunun ümit veren müjdeli tarafına dikkatimizi çekmiştir.

Zaten anne-baba hakkı konusunda hepimiz gönlümüzde bir acı hissederiz. Vefat etmiş olan anne-babamıza keşke hayatta iken daha iyi hizmette bulunabilseydik, kalbini gönlünü daha iyi kazanabilseydik, ama vefattan sonra artık fırsat kaçtı diye hep pişmanlık duyar, vicdan azabı çekeriz. “Salih Amelleri Öğreniyorum” kitabında bu konudaki uyarıdan öğreniyoruz ki vefat etmiş anne-baba arkasından ümitsizliğe düşmeye hiç gerek yoktur. Anne-babaya hayatlarında istediğimiz ölçüde hizmette bulunamamışsak vefatlarından sonra hizmette bulunup haklarını helal ettirmemiz yine mümkündür. Çünkü arkalarından yapacağımız iyilikler, hayatta iken yaptığımız hizmetlerden aşağı bir iyilik değildir. Hatta onların kul hakları, Allah hakları, komşu hakları.. gibi borçlarını ödeyip yapamadıkları iyilik ve hayırlarını onlar adına yaparak memnun etmek pek mümkündür. Yeter ki onlar için yapacağımız tüm iyilikleri sanki hayatta iken yapıyormuşuz gibi bir şevkle yapalım. Hatta onlar adına hac yapmamızın dahi mümkün olduğunu hatırlayalım. İşte Salih Ameller kitabında bu önemli konudaki hatırlatmalardan bazıları:

***

“Zeyd bin Erkam (ra) anlatıyor: Peygamberimiz (aleyhissalat-ü vesselam) Efendimiz buyurdu ki:

– Kim vefat etmiş anne-babasından birinin yerine hacca giderse, bu haccıyla onun hac borcunu ödemiş olur! Evladın bu hizmeti vefat etmiş anne-babanın ruhuna müjdeli bir haber olarak ulaştırılır. Hatta evlat anne-babasına karşı isyankâr bile olsa yaptığı bu gibi iyilikler sebebiyle anne-babasına hizmet etmiş hayırlı evlatlardan sayılır.

Demek ki, bir evlat, üzerinde hac borcu olarak vefat eden anne-babanın yerine hacca gider veya birini onların adına hacca gönderirse, bununla anne-babasının hac borcunu ödemiş olur. Anne-babaya, evlatlarının yaptığı bu gibi iyilikler, müjdeli haberler olarak verilir, onların ruhları bundan son derece sevinip memnun olurlar.

Hatta, anne-baba vefat ederken evlatlarına dargın bile olsalar evlatların arkalarından yapacakları iyilikler, bağışlayacakları sevaplar anne-babayı memnun eder, razı olmalarını sağlar.

Görülüyor ki, ebeveynini dünya hayatında memnun edemeyen, onların haklarını tam olarak yerine getiremediğinden dolayı pişmanlık duyup üzüntü hisseden evlatlar, her şey bitti, yapabilecek hiçbir şey kalmadı şeklinde bir ümitsizlik içine girmemeliler. Hayatlarında iken onlara tam hizmet yapamayan bir evlat, ahirete intikal etmiş olsalar bile anne-babası adına yapabileceği iyilik ve hayırlarla kendini affettirebilir. Bu da anne-baba adına iyilikler yapmak, onların üzerlerindeki (zekât, adak, hac, kurban..) gibi Allah haklarını ve kul borçlarını ödemekle, hayatta olan dostlarını ziyaret edip gönüllerini kazanmakla mümkün olur!..”

“Salih Amelleri Öğreniyorum!” kitabının yaptığı bu önemli uyarılardan sonra anne-babasına hayatta iken tam hizmet yapamadığının üzüntüsünü duyan evlatlar harekete geçmeli, onlar adına yapabilecekleri tüm iyilik ve hayırları ihmal etmeden yapmalı, Yasinler, Fatihalar, İhlaslar okumalı, amel defterini açık tutarak devamlı sevaplar yazılmasını sağlamalı, böylece hiç olmazsa son fırsatı kaçırmamalılar, diye düşünmekteyim. Bilmem evlatlar ne düşünürler bu son fırsatı kaçırmama konusunda?..

Ahmed Şahin / Zaman