Etiket arşivi: Çetin Kılıç

Hazreti Ali ve Şialık

Ehli Sünnet der ki; Hazreti Ali halifelerin dördüncüsüdür, Hazreti Ebû Bekir daha eftaldir ve daha müstahak olduğu için en evvel halifeliğe O geçti. Şialar der ki; Hak Hazreti Ali’nin idi, Ona haksızlık edildi, en eftal O idi, çünkü Peygamberimiz Hazreti Ali’ye “şahı velayet” ünvanını vermiş, ehli beytine şiddetli alaka göstermiştir, ilimde ibadette ve şecaatte yiğitlik ve cesurlukta Hazreti Ali harikulade idi, hilafet Onun hakkı idi Ondan gaspedildi.

Bediüzzaman Said Nursî dördüncü Lemanın dördüncü nüktesinde bu konuyu ele almış ve şöyle cevap vermiştir. El cevap; Hazreti Ali yirmi seneden fazla üç halifeye de ittiba etmesi ve onların şeyhül islamlığı makamında bulunması şiların davalarını çürütüyor.

Ayrıca Hazreti Ali ‘ye iki cihetle bakılmalı, biri şahsi kemalatı ve mertebesi, ikinci cihet ise Al-i beytin şahsi manevisini temsil etmesi. Birinci yönüyle Hazreti Ali ‘nin kendisi başta olmak üzere tüm ehli hakikat Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer’ i taktim ediyorlar. İslamiyete hizmette, Allah’a yakınlıkta Onların makamlarını daha yüksek görmüşler.

İkinci yönüyle de Hazreti Ali’yi hiç bir sahabe geçemez. Peygamber efendimizin Hazreti Ali’yi sena edip övmesi bu ikinci yönüdür. Bir hadiste “Her Nebinin nesli kendisindendir, benim neslim, Ali’nin neslidir” buyurmuştur.

Şialar, diğer halifeler hakkında ne düşünürse düşünsün, ehli sünnet cemaati Hazreti Ali efendimizi tenkis etmedikleri gibi ciddi severler fakat bu sevgide ifrat etmezler. Hristiyan’lar Hazreti İsa (as) ‘a muhabbette ifrat ettiler onların için tehlikeli oldu, şialar için de Hazreti Ali hakkında ifrata kaçan muhabbet tehlikeli olur.

Hazreti Ebû Bekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman her biri ayrı ayrı Hazreti Ali ile bir terazide tartılsa herbirinin kefesi Hazreti Ali ‘nin kefesinden ağır gelir. Hazreti Ali’yi seven ve hürmet edenler Hazreti Ali’ nin sevdiği ve hürmet ettiği halifeleri nasıl sevmesin ve hürmet etmesin?

Şia ehli diyor ki ; “Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer haksız oldukları halde Hazreti Ali onlardan korkmuş ve riyakarlık etmiş” Acaba böyle bir İslam kahramanına ve Allah’ın aslanı ünvanını almış ve diğer halifelerin kumandanlığını rehberliğini yapmış bir zata riyakar ve korkak demek, ona muhabbet değildir onu sevmek ona taraftar olmak değildir. Hazreti Ali onları hak görmese idi bir dakika bile onlara itaat etmez onları tanımazdı, demek onları haklı görmüş ki onların hakperest yoluna, o kutsal davaya onlarla birlikte omuz vermiş, onların o yoluna teslim olmuş.

El hasıl her şeyin ifrat ve tefriti zararlıdır. Bunların bu haksız tenkit ve ithamlarından Aleviler ehli sünnete küsüyor onlara karşı oluyor, halbuki ehli sünnet bu durumun aksini ispat etmiştir, alevilerden daha fazla Hazreti Ali’ye taraftardır, bütün dualarında onu zikrediyor ve onun yolundan gidiyorlar, onu velilerin şahı biliyorlar. Aleviler harici ve dinsizlere bakıp hakka karşı cephe almamalıdırlar.

Ey ehli sünnet cemaati ve Ali beytin muhabbetini meslek edinen aleviler! Çabuk manasız ve hakikatsız, haksız ve zararlı olan nizayı aranızdan kaldırın, yoksa zındıka cereyanı birinizi diğerinizin aleyhinde kışkırtarak ve bu yolla her ikinizi de ezecek ve mağlup edecek. Bir olmak birlik olmak için ittihat etmek için yüzlerce kutsi rabıta varken, küçücük meseleler yüzünden ayrılığa düşmek akıl karı değildir bu cüzi meseleleri bırakmak çok elzemdir. Biz muhabbet fedaileriyiz husumete vaktimiz yok.

Çetin KILIÇ

Kaynak ; RNK dördüncü Lemanın dördüncü nüktesi.

Ölmek mi Zor Kalmak mı?

Şairin dediği gibi ; Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber… Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?

Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun! Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun! Ölüm de doğum gibi bir nimettir, her ne kadar zahiren yokluk gibi, lezzetlerin son bulması gibi, hatta korkutucu gözükse de hayatın bitmesi gibi gözüken ölüm aslında yeni bir başlangıcın habercisidir, fani alemden bâki aleme bir geçiştir.

Ölüm hayattan terhis olmaktır, dünyaya gelişin Allah’ın takdiri ile olduğu gibi dünyadan gidişinde O’ nun istemesi ile olmaktadır. Toprağa atılan her çekirdeğin ölümü o bitkinin doğumudur. Çürüyüp tefessüh ettiğini düşündüğün tohum öyle bir kimyadan geçiyor ki mis gibi kokan rengarenk çiçek oluyor, çeşit çeşit tatlarda meyve veren ağaç oluyor. İşte bir bitki tohumu toprağa girip böyle bir hal alıyorsa, yaratılanların en şereflisi olan insan da toprağa girince berzah aleminde sümbül verecektir hiç şüphesiz.

Ölüm neden nimettir?

Hayat gittikçe ağırlaşıyor ayak gitmiyor, bel tutmuyor, göz görmez oluyor, hastalıklar baş gösteriyor, ağrılar sızılar hayatı çekilmez hale getiriyor, yaşamak ızdırap oluyor. Böyle bir durumda olan biri bu ızdırapların son bulmasını cani gönülden arzu eder. Hem gideceği yerde önden gitmiş olan ana babasına sevdiklerine kavuşacağı için mutlu olur. Peygamberimiz (sav)’in sohbetinde bulunmayı kim istemez Hazreti Ebubekir, Ömer efendilerimizle hasbihal etmeyi kim arzu etmez, ceddiyle oturup dünyadaki ahvali konuşmayı her mümin ister. İşte dar, sıkıntılı âhirete göre zindan olan bu dünyadan Allah’ ın bâki olan alemine rahmetine gireceksin.

Hem ölüm olmasa idi o zahmet içinde yaşamaya çalışan, yemeğini yalnız yiyemeyen, tuvaletine gidemeyen, ağrısından sabahlara kadar inleyen annenin babanın yanında deden ninen, büyük deden büyük ninen ve onun önündekiler de o sefaleti halleriyle yanında olacaktı, böyle bir hayatı düşünsene! Kendine ait bir an’ın bile olamazdı. Çok şükür ki ölüm var.

Çetin KILIÇ

Kaynak ;RNK

Doktor çağırma. Artık gitme vaktı

“Doktor çağırma. Artık gitme vaktı” dedi kadın. Elleri kocasının ellerinde… Adam yerinden kalkmadı. Karısının ellerini sıkı sıkıya tuttu. Gözlerinin içine baktı. Ona eskilerden anlattı, tanıştıkları ilk günü, duyduğu ilk heyecanı hatırlattı, onu ne kadar çok sevdiğini söyledi ve alnına şefkatle küçük bir buse kondurdu. Ağlamıyorlardı, tebessüm ediyorlardı. Hallerinden şikâyet etmediler, onları birbirine ebedi hayat arkadaşı yapan Allaha şükrettiler. Kadın, “ben senden razıyım, Allah da senden razı olsun, bana hep merhametli davrandın” dedi fısıldayarak. Adam aynı sözleri tekrar etti. ”beni hiç üzmedin” diye ekledi.

Kadın, “üzülme olur mu? dedi adama. Adam, “yok” dedi, “sadece hüzünlüyüm. “Madem âhiret var ve madem bâkidir ve madem dünyadan daha güzeldir ve madem bizi yaratan zat hem Hakîm hem Rahîm’dir. Öyle ise üzülmek olmaz. Sadece hüzün var,” dedi. Elleri karısının ellerinde kilitli kaldı…..

Kadın hafifce bir tebessüm etti ve sonra gözlerini kapattı. Ebedi aleme göçmüştü artık….
Adamın kulağında sohbette duyduğu sesler yankılanıyordu: “Mevt idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır.”

Abdülhamit Oruç

Huzur Evleri

Ülkemizde huzur evleri tam kapasite dolu, evlatlar çeşitli bahanelerle ana baba yahut yakınlarını huzur evine bırakmayı tercih ediyorlar, oysa muradı ilahi bu değil.

Allah ayeti kerimesinde “Annen baban yanında ihtiyarlarsa onlara öf bile deme, tevazu kanadını ger” buyuruyor. Peygamber Efendimiz ‘de “onları razı etmediğinden dolayı cennete giremeyenin burnu yerde sürünsün”, “Beli bükülmüş İhtiyarlarınız olmasa idi, belalar sel gibi üstünüze dökülecekti” buyuruyor.

Hanesinde ihtiyar anne baba hatta aciz akrabası olan kardeşim! Ayeti Kerime ve Hadisi Şerif onlara şefkatli olmanı emrediyor.
Dünyada en yüksek hakikat anne ve babanın evlatlarına olan şefkatleridir, en yüksek hukuk da bu şefkate karşı hürmetle mukabele etmektir.

Çünkü onlar hayatlarını senin için feda ettiler, senin büyümen yetişmen için her türlü fedakarlığa katlandılar. Öyleyse insanlığı bitmemiş, canavara dönmemiş her bir evlat aciz kalmış anne, baba, akraba herbirine halis hürmet, samimi hizmet edip rızalarını almak, kalplerini hoşnut etmek zorundadır. Hala, amca, dayı, teyze herbiri bunların içine girer.

Ben zaten zor geçiniyorum, işim gücüm var, onlara nasıl bakayım? diyorsan şunu bil ki, onlar senin hanenin bereket direği, rahmet vesilesi, musibet önleyicisidir.

Allah nasıl yeni doğan yavruların rızıklarını annelerin memeleri musluğundan ağızlarına akıtıyor, yavrulardan daha merhamete muhtaç olan ihtiyar ve aciz yakınının da rızkını bereket suretinde gönderir, onun iaşesini sana yükletmez. Hatta değil insan, kapında baktığın hayvanın rızkını dahi senin rızkının içinde gönderir.

Ey insan! Eğer ölmezsen sende ihtiyarlayacaksın, sana mühim bir define, onlara hizmet et rızalarını al, onların yüzünden hayatın rahat , rızkın bereketli geçsin. Yoksa onların nazik kalplerini kırar küstürürsen hem dünyada hem ahirette sıkıntı içinde olursun.

Rahman ve Rahim olan Allah’ın vaadine itimat et, hanendeki emanetlerine rahmet et.

Çetin KILIÇ
Kaynak : RNK yirmi birinci mektup.

Elmas Kılıcı Parlatmak

Akıl ve nakilin el ele verip ittifak ettiği bir dine mensup olmanın şükrünü eda edememenin ızdırabı içindeyim. Öyle bir din ki kökleri hakikat dibinde, dalları göğün taa üzerinde, ikram ettiği meyvelerini yiyenler hem bu dünyada hem ukba da mesut ve bahtiyar.

Elimize vermiş olduğu mucize kitap Kuran öyle bir kitap ki kâinatın yaratıcısından bir mektup, hem dünyada hem ahirette ne gerekiyorsa hepsi içinde, adalet, nizam, ölçü, aklına ne gelirse, okuyup dinleyen, hayatını ona göre yaşayan herkesin ilerlemesi yükselmesine kefil, adeta her şeyiyle bir Üstad.

Onu bize getiren Hazreti Muhammed Mustafa (sav) efendimize binler selam olsun. Aleme teşrif ettiği zaman, güneş, ay yıldızlar, hayvanat, nebatat tüm yaratılanlar, melekler, cinler, insanlar, geçmiş kitaplar her biri onu alkışladılar, kendi lisanlarıyla hoş geldin dediler, ama bizler aldandık özüne değil kabuğuna baktık, İslâmiyetin hak ettiği hürmeti ona gösteremedik, o da bizden saklandı, eh! hakkıdır.

Asıl uydurma bilgilerle hükümlerini karıştırdık hürmetsizlik ettik, kıymetini taktir edemedik, o da bizi dünyada zillet ve sefalet içinde bıraktı. Bizi kurtaracak yine onun merhametidir. Öyleyse ey Müslümanlar! Gelin ondan özür dileyelim, bağlılığımızı bildirelim güvenini kazanalım, onun sağlam ipine sımsıkı sarılalım. Hiç şek ve şüphesiz gönülden inanıyorum hatta kesin bilgi; İlan ediyorum “hak neşvü nema bulacaktır”

Az ve zayıf olsalar dahi ona inanan taraftarları muzaffer olacaktır. Hem öyle itikat ediyorum ki her kıtaya hakim olacak hüküm sürecek hakiki İslâmiyet olacak, saadet saraylarının tahtında İslamiyet oturacak. Zira vahşet kıtalarında çadırlarında yalanlarıyla, baskılarla zülüm karanlığında bırakılanlar İslâmın aydınlığına kavuştular, cehaletlerini yenip ecnebileri taklidi bıraktılar, keşiş, papaz peşinde değil Müslümanların peşinden gidiyorlar.

Bizde de çeşit çeşit baskı ve ahlaksızlık bizi tembelleğe ardından da işsizliğe sebep olurken, bu ümitsizlik İslam güneşinin tutulmasına sebep oldu, biz ile ecnebi arasında İslamiyete atılan gerçek dışı iftiralar yüzünden çarpışmalar uyuşmazlıklar meydana geldi.

Doğru ve dürüst olan ilim ve bilim insanları sayesinde hakikatler ortaya çıkıyor, insaflı olanlar, hakikate inananlar manileri ortadan kaldırıyor. Bizi dünya hayatının, ecnebileri ahiret hayatının saadetinden mahrum eden yanlış anlamalar, kötü yaklaşımlar ve muhaliflerdir.

Ne kadar acayip! İşçi patrona, evlat babasına nasıl düşman olur? zarar verir? Halbuki islamiyetin yaşandığı devirlerde böyle bir şey hiç yaşanmadı. Maalesef bu hükümleri batılılar aldı kendilerine uyguladı, İslam alemini fersah fersah geçti. İslâma hizmet etmek isteyen kardeşim! İstikametli yolu gösterecek, dinine zarar verenlere açık olacak gerekirse yüzlerine vuracaksın. Bazı ahmak sandıklar var, bunlara hatalarını göstereceksin. Hakiki İslamiyetin ikbal ve istikbaline yol açan orta yolu açacak bunun için çalışanlara yardım edip kuvvet vereceksin.

Maalesef, aynı çağda yaşamamıza rağmen insanların çoğu fikir olarak orta çağ karanlığındalar. Asılsız, gerçek dışı şeylerin hala revaçta olması buna delildir.
Selam ve dua ile kalın.

Çetin KILIÇ

Kaynak :RNK münazarat.